Yazıma başlar iken;
Saygıdeğer okuyucular ve Devlet Erkanımız; Bu kısa yazıyı çok ama çok dikkatli, tane tane okumanızı tavsiye ederim. Neden? Çünkü bu yazıda ki cümleler hakikatin ta kendisidir. Bu yazının beş milyarlık bir takım elbisesi yahut bir yırtmaçlı eteği, süsü, püsü yoktur....!
Vladivostok Antlaşması 1974; Amerika Birleşik Devleti Başkanı Gerald Ford ile Sovyetler Birliği lideri Leonid Brejnev arasında 23-24 Kasım 1974'de gerçekleşen zirvede imzalanan antlaşmadır.
Vladivostok Zirvesi, stratejik silahların sınırlandırılması ve SALT II doğrultusunda yeni ve önemli bir adım oluşturdu. Zirve sonunda yayınlanan "demeç" ve "bildiri"de bu konudan hiç söz edilmedi. Fakat daha sonra yapılan açıklamalarda belirtildiğine göre taraflar zirvede "saldırgan" füzeler konusunda bir sınırlama anlaşmasına varmışlardır. Buna göre, "taşıyıcı" (delivery vehicle) denen, kıtalar arası (ICBM) ve deniz altından atılan (SLBM) füze sayısı her iki taraf içinde en çok 2400 olarak tespit edilmiştir. Bunlardan ancak 1320 tanesi çok başlıklı füze (MIRV) olabilecekti. Bu antlaşma 31 Aralık 1985 tarihine kadar geçerli olacaktı............”
Şimdi bu zirvenin her yerde bulabileceğiniz bilgilerinin arasında, Suriye’nin ABD'ye verildiği yazıyor mu? Yazmıyor. Bahsediliyor mu? Bahsedilmiyor.
Burası çok çok önemli;
"Bu zirveden sonra, Beşar Esad’ın babası Hafız Esad ABD'ye değil doğru Moskova’ya gitti. Suriye’nin, SSCB'nin bu günkü halefi Rusya ile beraber olmak istediği fikrini bir şekilde Ruslara kabul ettirdi. Rusların ikna olduğunu yani Vladivostok Antlaşmasında Suriye ile ilgili alınan kararların revize edilmiş olduğunu nereden anlıyoruz? Bunu, bu günlerde Suriye’de, ABD/Rusya arasında yaşanan köşe kapmaca oyunundan anlıyoruz."
8 Ekim 1980 tarihinde Suriye ve Sovyetler Birliği arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşması imzalandı. Antlaşma otomatik beş yılda bir uzatılmaktadır. Bu, bir kriz durumunda tepkilerin koordinasyonu ve askeri işbirliğinin ikili ve çok taraflı konularda düzenli istişareleri sağlar. Antlaşma bu güne kadar yürürlüktedir.
2011 ve 2012 yıllarında Rusya, Suriye hükümetine karşı olası yaptırımlar veya askeri müdahalesini önlemek için, Batı ve Arap ülkeleri tarafından desteklenen kararlara karşı, BM Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisini kullandı. Lakin etkili olmadı çünkü sermayenin ana gövdesi Moskova'da değil ABD'dir
Her seviyeden okuyucu arkadaşlar olduğu için şöyle bir soruyu cevaplamanın meseleyi herkesin rahatça anlayabileceğini düşünüyorum, sorumuz: Yukarıdaki bilgilerin Türkçesi nedir?
Bu gün Suriye de yaşanan olayların tamamı ŞİMDİLİK! ABD ile Rusya’nın egemenlik savaşından ibarettir. Belli bir zaman sonra işin şekli başka şeye dönüşecek. Başka şey nedir? Bu sorunun cevabı gayet net ve açıktır..!? Her neyse konumuz dağılmasın.
Şimdi gel gelelim Cennet Vatan Türkiyemize;
Türkiye Cumhuriyeti; DAEŞ denen ABD güdümündeki paravan örgütün birkaç füzesi ve en son Antep’te bir düğüne yapılan ve 50 civarı vatandaşımızın hayatına mal olan bombalı saldırısı ile velhasıl bir şekilde Suriye’nin içine çekildi. Bu bizim dışımızda Batılı alçakların tezgahladığı olaylar zinciridir. Girmeyeceğiz mi? Tabi ki de gireceğiz. Lakin balıklama değil çok soğukkanlı bir şekilde her türlü alavere ve dalavereyi hesap ederek gireceğiz. Çünkü Suriye de dönen dolaplar, acayip bir şekilde karışık strateji ve planlar üzerinden dönderiliyor. Batılıların; "Bu dolapta sizin de eşyalarınız var" dediklerine aldanmamak gerekiyor derim ben.
Benim her zaman söylediğim bir şey vardır. Batılılar bir şey yapıyorlar, bizi başka bir şeyi yapmaya mecbur bırakıyorlar. İnsiyatif, güç kimde ise oyunun kurallarını da onlar belirliyorlar. Sen devlet olarak bir takım antlaşmalar yaptığını sanıyorsun lakin senin üzerinde sinsice yapılmış antlaşmalardan haberin olmuyor. İyi imiş gibi giden süreçler bir olayla, bir anda aleyhine dönderiliveriyor. Velhasıl Yapılan antlaşmalar, görüşmeler ve iyi niyetler! bir gecede hemen düşmanlığa dönüveriyor. İzah edebiliyor muyum?
Yazımızın bam teli olan paragrafı da şudur; Batılılar tarafından gerçekleştirilmeye çalışılan 15 Temmuz gecesi işgal girişiminin, Batılılar tarafından iki beklentisi vardı. (Başarılı olur ise, Başarılı olmaz ise) Bu ikili kör düğümün --başarılı olmaz ise-- ucunun çözümü ise; 15 Temmuz İşgal Girişiminin öğleninde yapılan (Kerry-Lavrov) ikili görüşmesindedir. Kurma oyuncak Oğul Esed'in pili er yada geç bitecektir. Asıl kaygı verici olan bizimle ilgili alınan kararlardır...!?
15 Temmuzun tersine gerçekleştiği durumu düşündüğünüz zaman olayın vahametini anlıyorsunuz. Suriyevari bir kaosuna sokmaya çalıştılar bizi. Oğul Esed hal edilince, ondan sonra aklınızı, gözünüzü, kulağınızı dört açın derim ben.
Şunu baştan belirteyim. Benim, ne bana haber getiren Cin’lerim ne de rüyama sürekli gelen bir Peygamberim yok maalesef. Ne konuştular bilemem, sizde bilemezsiniz. Ben olayların nasıl geliştiği ve nasıl devam ettiği üzerinden bir akıl yürütürüm.
Sonuç olarak;
Ey! Bizim Cennet Vatanımızı idare eden Devlet Erkanımız;
Mutlaka sizinde bu Milletin hayrına yaptığınız gizli görüşmeler anlaşmalar ve geliştirdiğiniz stratejiler vardır. Bizim de her şeyi bilmemiz doğru değildir, bilmeyelim de zaten.
Bilmeyelim, bilmeyelim de;
Lakin Devlet olarak seninde; Batılıların Türkiye üzerinde yaptıkları gizli anlaşma, görüşme ve alınan kararlardan haberin olmaz, sende bunu çok iyi bilesin. Devlet olarak bunu iyi idrak etmek çok önemli bir ayrıntıdır. Saddam Hüseyin’e "Kuveyt senin şehrindir" dediler. Aynı bu gün Musul, Kerkük; Yarın başka bir Suriye, Irak kenti içinde burası Türkiye’nindir hissiyatını verdikleri/verecekleri gibi. Tabi bunu direk kendileri söylemiyor.
Birleşik Devletler (sermaye), her yıl Müslüman ülkelerdeki yazılı ve görsel medya elemanlarına verilmek üzere 400/500 milyon dolar para gönderiyor. Elhamdülillah bizde Müslüman bir ülkeyiz.
Sayın Cumhurbaşkanım! Bu garip gureba zatıalinize sadece çok önemli üç cümle söyleyecek müsaadenizle. İnşallah ulaşır: “Azı müstesna (samimi Vatan severler hariç) çoğu Medyatör, Uzman, Prof, Toplum Mühendisleri, Tarihçiler, gazeteciler velhasıl aklı çalışmayan (Şirinlik ve Şirinelik peşinde koşan) Akıl! Hocalarına çok dikkat edin derim ben.
Batılılar çok sinsi, çok hin ve çok yaman alçaklardır. Bu topraklarda ihanet içinde bulunan Fetöcü Hainler, Batılıların on parmağından sadece sırça parmağı olanlarıdır...”
Allah Cennet Vatanımıza ve Aziz Milletimize zeval vermesin.-Amin-...Saygılarımla