-Süleyman Karagülle olarak onlara önerim var-
Türkiye’de dört siyasi akım üç-dört asırdır devam etmektedir.
1- Devletimizi yaşatmak için İslam âlemi ile daha çok birlik kurmak ve devleti İslam birliğine oturtmak.
2- Devletimizi yaşatmak için Türklerle daha ileri birlik oluşturmak ve devletimizi böylece yaşatmak.
3- Batılılaşmak ve onlarla bir olup onların içinde devletimizi yaşatmak.
4- Devletimizi devletin kendi gücüyle yaşatmak; ne ırk, ne din, ne de Batılılaşma bizi bir yere götürmez.
Ziya Gökalp bunların sentezini yapmış; “Dinim İslam, ulusum Türk, medeniyetim Batıdır” demiştir. Osmanlıları savunmamıştır. Cumhuriyeti bu ilkelerle benimsemiştir. CHP devletçi olmuştur.
Bizim 1960’larda ortaya koyduğumuz ilkeler şunlardır:
Bir ulusu dil, sanat, teknik ve hukuk oluşturur. Türk ulusu diline, sanatına, tekniğine ve hukukuna sahip olmalıdır. Türkiye, ömrünü doldurmuş olan tarım dönemi kültürünü geliştirerek ulusuna özgü dile, sanata, tekniğe ve hukuka sahip olmalıdır.
İnsanlık ise ilim, din, ekonomi ve siyasete dayanır. Bu kavmi değil beşeridir. Devletimiz kültüre dayalı bir devlet olacak, ulus devlet olacak ama uygarlık içinde yerini almış bir devlet olacaktır. Ne var ki bugünkü uygarlık ömrünü doldurmuştur, “işçilik dönemi”nden “ortaklık dönemi”ne geçilmektedir. Biz bu yeni uygarlığa öncülük yapma durumundayız.
İşte “Adil Düzen” budur.
Üçüncü binyıl uygarlığı içinde ulusal devlet olma çabası.
Mustafa Kemal, “muasır medeniyetin fevkine çıkacağız, elimizde tuttuğumuz meşale müspet ilimdir” diyor. İşte biz bunu yapmak istiyoruz ve kendi dilimizi, sanatımızı, tekniğimizi ve hukukumuzu kendimiz oluşturmak şartı ile ilimde, dinde, ekonomide ve siyasette dünya ile entegre olacağız.
Bu entegrasyonda en önde olan biziz.Üçüncü binyıl uygarlığını tüm insanlık oluşturacaktır ama başını biz çekeceğiz. Çünkü Batı uygarlığı ile Doğu uygarlığını bizden başka sentez edecek başka bir ulus yoktur. Akevler bu anlayışla yola çıktı. Türkiye’deki dini akımlar bize katıldı, Süleyman Tunahan grubu, Saidi Nursi grubu, Uşşaki grubu, Nakşi grubu ile hep beraber olduk. Demokrat Parti (AP), Halk Partisi (CHP), Hareket Partisi (MHP) diye bir ayırım yapmadık. Birileri ile (CHP) koalisyon, diğerleri ile (MHP) seçim ittifakı yaptık.
Bugün bizden ayrılıp uzak duran iki ekol, Millî Görüş’ten AK Parti, Risalcilerden Gülen grubu dün bize karşı birleşmişlerdi, Necmettin Erbakan’a ve Adil Düzen’e karşı bir cephe oluşturmuşlardı. Sermaye bunları tuzağa düşürmüştür. Şimdi de birbirleriyle boğuşuyorlar.
Onlar önerim var, Süleyman Karagülle olarak onlara önerim var:
-İ slam demek barış demektir.
- Barışın temeli de hakemlere gitmedir.
- Sorunları silahla değil hakemler yoluyla çözmedir.
- Onlara Kur’an’dan öğrendiğimi, Allah’ın emirlerini tebliğ ediyorum.
Allah Kur’an’da Erdoğan’a ve Gülen’e diyor ki:
Her biriniz birer hakem seçiniz ve karşı tarafa bildiriniz; ‘Ben aramızdaki kavgayı hakemler yoluyla bitirmek istiyorum, ben hakemimi seçtim, sen de seç.’
Bunu birbirlerini beklemeden yapmayı emrediyor. Sonra iki hakem bir başhakem seçeceklerdir. AK Parti ile Gülen arasındaki kavga böyle bitecek.
Bunu yapmadığınız zaman siz mümin değilsiniz; bunu ben değil, Kur’an diyor.
Erdoğan ve Gülen’in hakemler yoluyla uzlaşması demek, Türkiye’nin uzlaşması demektir, dünyanın uzlaşması demektir.
Açıkça ifade ediyorum:
- Eğer Kur’an’ın dediğini yaparsanız, ikiniz de kurtulursunuz.
- Biriniz yapar diğeriniz yapmazsanız; yapan kurtulur, yapmayan helak olur.
- İkiniz de yapmazsanız, ikiniz de helak olursunuz.
Ben sadece Kur’an’ın eksik veya kötü tercümanıyım. Tercümede yanlışlarım varsa, bu sütunlar herkese açıktır. Cevabınızı yayınlamaya hazırız.
Not:
Daha sonra neler yapılması gerektiğini, bu haftaki ikinci makalemde yazıyorum.