1071 yılında Malazgirt’te savaş oldu ve Bizans İmparatoru yenildi. Sultan onu affetti ve memleketine gönderdi. Saldıran ve kazanan sultan oldu. Biz Anadolu’yu aldık, Avrupa’ya geçtik, İstanbul’u fethettik, ancak halkına dokunmadık. Teslim olanları dinlerini değiştirmeye zorlamadık. İstanbul’u fethettiğimizde İstanbul halkı asla tedirgin olmadı. Savaşlar da Osmanlı-Avrupa savaşları şeklinde olmadı. Haçlı Seferleri’ne karşı biz Bizanslılarla aynı cephede idik. Cihan Savaşları’nda da Osmanlılar Hıristiyanlarla savaşmıyorlardı, Avrupa devletleri savaşıyorlardı, biz de devletlerden biri idik.
İslamiyet Hıristiyanlara ve Yahudilere Müslümanlardan daha fazla özgürlük tanıdı. Bugün de Avrupa ile paylaşamadığımız bir şey yoktur. Dört milyon insanımız Avrupa ülkelerindedir; Türkiye’de yaşamaktansa orada yaşamayı tercih etmektedirler. Sovyetler yıkılmıştır ama Ruslarla Müslümanlar yan yana yaşıyorlar.
O halde Avrupa Birliği nedir?
Avrupa Birliği aslında Sermayenin bir oyunudur. Sermaye önce Birinci ve İkinci Cihan Savaşları’nı çıkardı. 40 milyon insan hiç uğruna öldü. Sonra dünyayı ikiye ayırdı ve soğuk savaşla insanlara adeta kan kusturdu.
Ben Sovyet sınırında ilkokulu okuyordum. Karşımızda yani sınırın ötesinde akrabalarımız yaşıyordu ama o tarafa bakamazdık; çünkü sonra babamızı amcamızı yakalar Erzurum’a gönderirlerdi! Orada yaşayan amca çocuklarımız, teyze çocuklarımız vardı, adlarını ve hikâyelerini dinlemiştim ama onları hiç görmedim!
Sermaye insanlığı böylesine birbirine düşman etti ve uzaklaştırdı. Hala vizesiz dolaşamıyoruz. Hala Sermayenin lütfu keremi olmazsa bir mal alamıyoruz, parayı ödeyemiyoruz. Utanmadan İran’la alışveriş yaptınız diye bizi muhakeme ediyor, yakalayıp hapse atıyor!
Bunları yapan Amerikan halkı değildir, Amerikan yöneticileri de değildir.
Bunları yapan şeytanın dünyadaki görüntüsü görevini yüklenmiş Sermayedir.
Bizim düşmanımız Sermayenin 500 senedir oluşturduğu sömürü düzenidir.
Biz sermaye patronlarına karşı değiliz. Onlar birer zavallıdırlar. Başka yapabilecekleri bir şey olmadığı için bu fitneyi yapıyorlar.
Biz işe kendimizden başlamalıyız. Önce Semt Kooperatifleri kurup ülkedeki barışı ve özgürlüğü sağlamalıyız. Kooperatiflerde Adil Düzeni uygulamalıyız. Sermaye’nin oluşturduğu işkenceli bürokratik düzenden halkımızı başka türlü koruyamayız. 1960’larda kurduğumuz kooperatif (Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi) yarım yüzyıldan beri her gün bu zalim dünya düzeninin zulmünde yaşadı. Tüm bürokratlar bizim tarafımızda oldu ama zulüm düzeni hala devam etmektedir.100 milyon dolarlık tapulu yerimizi bu zulüm düzeni gasp etmiştir. Anayasa ekseriyeti ile iktidar olduk ama kendi tapulu toprağımızı düzenin zulmünden kurtaramadık.
Dünya uçurma gidiyor. Her gün silahlanma yarışı devam ediyor. İstanbul’a gelen enerji hatlarını tahrip ettiklerini kabul ediniz yahut İstanbul su havzasına kimyasal zehir attıklarını kabul ediniz; 20 milyon İstanbulluyu kim kurtarabilir? Bilgisayar şebekesi çökse banka muhasebesi biter, biz ekmek alacak parayı bulamayız. Her gün trafik biraz daha tıkanmaktadır; böyle giderse bunun sonu nereye varır?
Bizim 1960’lardan beri küçücük bir kooperatifte çalışmamız bunun üzerinedir. Dev sonuçlar elde ettik. İnsanlığı bu uçurumun kenarından kurtaracak ilahi çözümleri ortaya koyduk ve bu çözümleri insanlığa hiçbir karşılık istemeden sunuyoruz. Bizi dinleyin. Aklınız ermezse reddedin. Sizin günahınız bizi dinlememektir. Sermayenin koyduğu kurallar içinde kulaklarınızı tıkamanızdır.
Reşat benim makalelerimi Yeni Akit gazetesine gönderiyordu. O da tanınmıyor, Ak Partililerin gazetesi olduğu için yararlanmıyordu. Sermeye görevlileri ayarlamıştı, bana küfrediyorlardı ama ben asla etkilenmiyordum. Gazete etkilendi ve şimdi yazılarım yayınlamıyor. Sermayenin emrine itaat etti. Bana mı zarar verdi? Benim bir yararım yoktu ki. Yazılarımdan ücret almıyordum, milletvekili olmayacaktım, iktidardan bir beklentim yoktu.
Kim zarar ediyor? Uçuruma giden insanlık zarar ediyor. Sermaye’nin emrine kulak verip onun söylediklerinden başka kimseye kulak vermeyen insanlık zarar ediyor.