İnsanlar var, mevcut düzende işleri tıkırında, sorunları yok. Bunlar da iki kısımdır. Kendi refahının başkalarının sefaletine dayandığını biliyor, bundan dolayı rahatsızdır. Komşusu açken kendisi rahat uyuyamıyor. İnsanların çoğu sefalet içindedir, huzuru yoktur. Bundan kurtulma çaresini arıyor. Demek ki zenginler milyarlarca nüfusun yüzde 10’u, en çok yüzde 20’sidir. En az yüzde sekseni sefalet içinde kurtuluşu arıyor. Diğerlerinden de vicdanlı yarısı helal lokma için kurtuluş çaresini aramaya katlanıyor. Bizim muhatabımız mevcut düzene çare arayan yüzde 90 veya 95 insandır. %5 sömüren mutlu olanlar bizim muhatabımız değildir. Onlarla tartışmayacak, onların sömürüsüne son vereceğiz.
Bugünkü durumdan memnun olmayan %90 veya 95 insanı temsilen çare arayanlar da iki gruba ayrılmaktadır. Kendi akılları ile sorunları çözeceklerini iddia etmektedirler. Bir kısmı ise ilahi kitaplarla sorunları çözmeyi iddia etmektedirler. Biz diyoruz ki tek başına ikisi de sorunları çözemez. Bugün iki taraf da sorunları çözemiyor. Hong Kong’daki bir kaç milyonu geçmeyen mutlu topluluk, Çin halkının aç aç çalışması sayesinde refahını sürdürüyor. İki çocuklu olmayı yasaklayan Çin devletinin sağladığı sömürü ile o saadet elde edilmektedir.
Çözüm= Kuran* İlim’dir. Biz bu yolda çaba sarf ediyoruz. Sorun vardır. Çözüm arayalım diyenlerle tartışıyoruz. Biz yararlanıyoruz. Bizimle tartışan ister yaralansın, ister yaralanmasın bizim için değişmez. Bu yazılarımı Sam Adian'a cevap olsun diye yazmıyorum. Çünkü O kendisi mutlak hakikati bulmuş görüşündedir. Değiştirmeye asla yönelmiyor. Ben daha çok bizim arkadaşların görüşlerine katkı yapsın diye yazıyorum.
SAM ADIAN sayesinde neleri öğrendik:
1- Kuran’ı tevil etmek istediğiniz zaman ona istediğiniz manayı verebilirsiniz. Mesela hırsızla ilgili açıklamada el kesmenin kesme olmadığını kesme getirerek açıklayan ayetlere verdiği manalarda bir çelişki yoktur. Biz de benzer tevilleri yapıyoruz. O halde kesin olarak diyoruz ki; Kuran’ı isteyen istediği şekilde anlar. Kimseye sen böyle anlayacaksın diyemeyiz. Demememiz gerektiğini bütün arkadaşlar öğrendi. Arkadaşlar şu kanaate vardılar. Sam Adian samimidir. Öyle düşünüyor. O halde onu bizden başkası olarak kabul edemeyiz. Ama bize göre hatalıdır. Ama ona göre de biz hatalıyız.
2- Öğrendiğimiz başka bir şey daha vardır. O da nazari tartışmalarla bir sonuca varamayız. Ancak uygulamalarda ortaya çıkan yarış sonunda kimin haklı olduğu ortaya çıkacaktır. Geçmişte de böyle oldu. 200 kadar fıkıh oryaya çıktı. Fıkıhlar bin sene yarıştı. Sonunda iki ana mezhep kaldı. Şii ve Sünni. Bugün bu iki mezhebin de iki kolu vardır. Hanefi ve Caferi mezhepleridir. İkinci Kuran uygarlığında da pek çok mezhepler ortaya çıkacaktır. Müslümanların %80’i Sünni’dir. Bunların yarısından çoğu Hanefi’dir. Akevler Sünni ekoldür. Çünkü icmayı kabul etmektedir ve peygamberden sonra metluv vahiy yoktur. Dolaysıyla hata etmeyen bir müftiyi kabul etmemektedir. Gerçi Caferiler de 12 imadan sonra imamı bekliyorlar. Onlar da fiilen Sünni mezheptedirler. Hümeyni bunu Naibi İmamla çözdü. Velayeti Fıkıh ile çözdü.
3- Evet bizimle tartışan Kuran’a inansın inanmasın herkesle tartışacağız. Fıkhımızı üreteceğiz, helal ve haramlarımızı tespit edeceğiz. Nehyedilenlerle emredilenleri ortaya koyacağız. Bucaklarımızı buna göre kuracağız. Bucağımız başarılı olacak. Bucaklarımıza göç çoğalacak. Bucaklarımız bölünüp çoğalacak. Böylece 100, 200 veya 300 sene sonra biz mi yoksa Adian mı haklı olacak o zaman anlaşılacaktır.
4-Kayahan ve Cengiz’in açıklamalarında eksik bulduğum bir hususa işaret edeceğim. Bucak kurmak isteyen kişi, bucak sözleşmesini yapar. Kurucuları, yanı yöneticileri oluşturur. Sonra halktan bu bucağa katılacaklarla teker teker sözleşme yapılır. 3000 nüfusu temsil eden aileler başkanla sözleşme yaparak bucak üyesi haline gelirler. Sonra ilçe içinde bucakları için yer isterler. İl bu yeri vermek zorundadır. Oraya göç edeceklerin taşınmazlarını devlet satın alır. Oraya gelmiş olurlar. Bu tamamen sözleşme ile oluşmuştur. Başkan özel sözleşmelerle başkan olmuştur. Bu husus insanların dördüncü hakları olan sözleşme haklarından oluşur. Kimsenin itiraz hakkı olmamalıdır. Burada ilin görevi halka şartı olan yerleri vermektir. Devletin görevi ise hakları olan diğer bucaklarda kalan toprakları rayiç değerle satın almaktır.
İşte Sayın Adian’ın anlayamadığı bir yer burasıdır. Herkesin sözleşme yapma hakkı olduğu gibi herkes istediği zaman tek taraflı olarak sözleşmeyi sona erdirebilir. Sözleşmeyi sona erdirememe, insanın temel hakkı olan sözleşme hürriyetini yok edip köleleştirmek demektir. O halde vatandaşın sözleşmeyi sona erdirme hakkı olduğu gibi başkanın da sözleşmeyi sona erdirme hakkı vardır. Ancak her iki halde de kişi malen mağdur edilemez. Dolayısıyla taşınmazları rayiç değerle bucak almak zorundadır. Ne var ki bucağın imkanı dar olduğu için bu görev devlete verilmiş, devlet sonra bucağa rücu eder.
Bir kimsenin hürriyetini düşünürken başkalarının da hürriyetini düşünmek zorundayız. Bunun başında kamunun güvenliği gelir. Hicret demokrasisi kişi özgürlüğünü en yüksek seviyede sağladığı güvenliğin de garantisidir. Başkanın nefyetmesi için hakemler kararına gerek yoktur. Cengiz ve Kayahan’a hatırlatırım.