Maraz vardır. Araz vardır.
Maraz hastalıktır. Kaynağı mikroptur, virüstür, korkudur, damar tıkanıklığıdır.
Araz ise marazın vücutta oluşturduğu etkilerdir.
Ateş yükselir, tansiyon düşer, kalb çalışmaz olur.
Hastanın önce arazları giderilir. Çünkü arazlar insanı sakatlar veya öldürür.
Bu tedavi değildir, tedaviye zaman kazanmadır.
Sonra marazın tedavisine geçilir. Ne var ki hastalık tedavi edilmez. Arazlar giderilir, hastaya istirahat yaptırılır, ilaçlar verilir. Hasta kendisini iyileştirir.
*
Yeni anayasaya doğru koştuğumuza göre devletimiz hastadır.
Devletimizin arazları nelerdir?
Sayıyoruz…
Asker-sivil ilişkisi, terör, yargının çalışmaması, dışa bağımlı basın/medya, bürokratik engeller, dış borçlar, işsizlik, kayıt dışılık, köylerin boşalması ve imar çarpıklığı veya başka bir ifade ile rüşvet.
Biz, bundan önceki yazılarımızda arazların nasıl giderileceğinden bahsettik.
Bu yazımızda devletin tedavi edilmesi için kendisine verilecek hap ile hastayı rahata kavuşturmak gerektiği görüşümüzü tekrar edeceğiz.
*
“Resmi dili Türkçe, merkezi Ankara, bayrağı al zemin üzerinde beyaz ay yıldız ve marşlı Mehmet Akif Ersoy’un İstiklâl Marşı şiiri olan;
“Bölünmez bütün olarak Türkiye’de, Türk ulusunun bütün halkaları tarafından kurulan
“Türkiye Cumhuriyeti,
“Hakemlerden oluşan bağımsız, yansız, etkin ve saygın yargı tarafının denetlenen
“Millî orduların güvencesinde
“İnsanlık içinde yerel yönetime saygılı
“Demokratik, laik, liberal ve sosyal bir hukuk devledir.
“Bunlar ancak Meclis’in ittifakı ile değiştirilebilir.”
“Güvenlik ve askeri uygulamalar dışında kalan devletin her yerinde bu anayasa hükümleri uygulanır. Bu anayasa hükümlerine aykırı mevzuat keenlemyeküdür. Her kademedeki yargı tarafından nazarı itibara alınır.”
“Silahlı güçlerin oluşması, bütçesi, sivillerle olan ilişkileri ve görevlendirilmeleri bu anayasa hükümlerine tabidir. İç yönetimi, eğitimi, savunması, sivillerle ilişkileri de bu anayasanın hükümlerine dâhildir.”
*
Bu benim önerimdir.
Anayasa uzlaşma komisyonu üyelerinden biri bu konuda görüşmeyi uygun görmeli ve beni dinlemeli, benimle tartışmalıdır. Sonunda o kendisi bu maddeye son şeklini vermelidir.
Komisyon başkanına arz etmelidir. Komisyon başkanı uygun görürse, komisyon üyeleri benzer maddeyi hazırlayıp getirmelidirler. Sonra komisyon üyeleri ikişer ikişer tartışmalı ve uzlaşmalıdırlar. Uzlaşamazlarsa hakemlere gitmelidirler. Hakemler kendi aralarında oluşturulabilir.
Sonunda böylece uzlaşılmış madde ortaya çıkmış olur.
Diğer arazlar müdahale maddeleri de bu usule göre hazırlanmalıdır.
Bir sene içinde uzlaşma ancak böyle sağlanır.
*
Profesör Altan da uzlaşma usulünü öğretiyor; Avrupa İnsan Hakları maddelerini değiştirmeden alalım! Uzlaşma kendiliğinden oluşmuş olur. İlerde de tartışma biter.
*
Evet…
İki yoldan biri…
Ya “Adil Düzene Göre Millî Anayasa” hazırlayacaksınız...
Ya da teslimiyet anlayışı içinde Türkiye’yi peşkeş çekeceksiniz…
*
Avrupa İnsan Hakları Avrupa’ya ne getirmiş ki Türkiye’ye merhem olsun?!.
Başka ağızdan çıkmıştır. Türkiye’yi bir yere teslim etme; Avrupa veya Amerika’ya, fark etmez... Çin de olabilir... Rusya’ya ne olmuş ki...
Bu anayasanın gayesi Türkiye’yi kime teslim etmekten ibaret, Türkiye’yi bağımsız hâle getirme endişesi söz konusu değildir.
Hiç endişelenmeyin, hiç korkmayın… Böyle tartışmalar İstiklâl Savaşı’ndan önce de olmuş ama Allah dilediğini yapmıştır...
Onlar keyd yapar, Allah en iyi keyd yapar...
Gelin biz Adil Düzen Çalışmalarına devam edelim, hızlandıralım...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92