Hayrettin Karaman; “Adil Düzen’de, düzenler ayrılırken “Adil Dini Düzen” tabirinin yanlış olduğunu, “din”in diğer bütün düzenleri de içerdiğini ifade etmiştir.” demektedir.
Kur’an’ın kelimeleri zamanla mânâlarını değiştirmiştir. Mesela “İslâm” deyince yalnız “Kur’an düzeni” anlaşılmaktadır. Oysa “İslâm” tüm ilâhi düzenin adıdır. Hazreti Adem’den kıyamete kadar ne kadar hak düzen gelmişse hepsi İslâm’dır. “Din” deyince de sadece iman, ibadet ve ahlâk anlaşılmaktadır. Oysa “din” demek “düzen” demektir. İman, ibadet ve ahlâkı içerdiği gibi ilmi, ekonomiyi ve siyaseti de içermektedir. Kur’an’daki mânâsı budur. Bugün ise “din” deyince iman, ibadet ve ahlâk anlaşılmaktadır. Başka çare bulamadığımız için biz de dini bu mânâda kullandık. Kur’an onun ilk uygulaması olan sünneti, icmalarla anlaşılan kesin hükümleri, içtihatlarla sabit olan amelî hükümlerin tümü İslâm dini içinde mündemiçtir. Türkçesi ise barış düzeninde yer alır.
Tevrat yalnız İslâm şeriatını içerir.
İncil yalnız İslâm minhacını içerir.
Kur’an ise İslâm şeriatını da İslâm minhacını da içerir. Yalnız şeriat ve minhac yok, İslâm vichesi ve İslâm menseki de vardır. Biz “şir’a”ya ilmî, “minhac”a dinî, “mensek”e ekonomik, “viche”ye de siyasî düzen dedik.
Kur’an’ın dışındaki kelimelerle biz gerçeği ifade edemeyiz. Kur’an’ın kelimelerinin mânâlarını değiştirdiğimiz için de meramımızı anlatamıyoruz.
Kur’an’da ayrıca âlimlere “ahbar”, din adamlarına “ruhban”, iş adamlarına “rabban”, siyaset adamlarına “kıssis” demektedir.
Kur’an ilim merkezlerine “savamı’”, din merkezlerine “salavat”, ekonomi merkezlerine “biye’”, siyaset merkezlerine “mesacid” denmektedir.
Kur’an’da ilmin tedrisinden, dinin irşadından, işin terbiyesinden ve savaşın taliminden bahsetmektedir.
Biz bu düzenleri anlatırken Kur’an’a dayanarak anlattık. Tarihte medreseler ilmî, tekkeler dinî, loncalar meslekî, sipahi teşkilatı siyasî kuruluşlar olmaktadır. Bugün de YÖK var, Diyanet var, ordu var, oda ve sendikalar vardır.
Biz bozuk dilimizle şöyle diyoruz.
İslâm yalnız din değildir; İslâm dindir, ilimdir, meslektir ve siyasettir. “Adil Düzen” de budur, İslâm’dır. Bunlar bir bedenin organlarıdır. Görevleri ve usulleri farklıdır ama bir bütündür. Hepsi bir vücuda hizmet eder.
Biz insanlara bir şeyi anlatırken kendi dilleri ile anlatmak zorundayız. Bunun için Arapça yazarken Kur’an dilini kullanıyoruz. Gelecekte Türkçede Arapça kelimeleri Kur’an’daki mânâsıyla kullanmalıyız. Ama geçiş döneminde bozuk dilimizle konuşmak zorundayız. Çünkü karşımızdakinin bildiği dil odur.
Bu konuda başka bir şey daha yapıyoruz.
Anayasamızda demokratik, laik, liberal ve sosyal hukuk devleti maddeleri değişmez maddeler arasındadır. Bunlar da Batı dili ile ifade edilmiştir.
Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesidir. Yani herkes kendi içtihadı ile hareket edecektir demektir. Kanun sistemi yoktur demektir. Bu şeriattır. Şeriat düzenidir.
Laiklik, dinde zorlama yoktur demektir. Herkes hakemlerin kararına kendi isteği ile uyacaktır demektir. Bu da barış düzenidir, İslâm’dır.
Liberallik demek, ekonomide müdahale yoktur yani alışverişte rıza şartı vardır demektir. Arz ve talep dengesi demektir. Bu da “Adil Düzen” demektir. Adalet demektir.
Sosyallik, çalışmayanların ve çalışamayanların da üretimde hakları olduğudur. Çünkü yeryüzü tüm insanların ortak malıdır. Emek dışında özel hak yoktur. Sailin ve mahrumun mallarında hakları vardır. Bu da hak düzenidir. Hukuk düzeni budur.
Hukuk devleti…
Yine kelimeler Kur’an’daki mânâsından saptırılmıştır. Hukuk haklardan çok görevleri içerir. Haklar kanunla verilmez, o zaten vardır. Görevler yani borçlar mevzuatta belirtilir. Hukuk yerine Kur’an’da ahkam yani hükümler ifadesi vardır. Hükümler düzendir.
“Devlet” kelimesi de Kur’an’ın ifadelerine uymamaktadır. Devletin karşılığı mülktür. Ümmet olarak ifade edilir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki…
Meramımızı günümüz bozuk diliyle anlatmaya çalışıyoruz. Sizden anlatamadıklarımızı anlamanızı ve anlatmakta yardımcı olmanızı bekliyoruz...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92