Devletler öncesi topluluklar kabile dengesine dayanır. Aynı yerde yaşayanlar zaruretlerde dolayı birbirlerinden ayrılamazlar, aynı yerde gruplanarak yaşarlar. Kabileden biri diğer kabileden birisine dokunamaz. Dokunduğu zaman büyük kavga çıkar. Dolayısıyla kabileler gruplanırlar ve devletler nasıl savaşmıyorsa onlar da savaşmazlar. Ama yeneceklerini hissettikleri zaman da savaş olur, kabilenin biri diğerini ortadan kaldırır.
İstiklâl Savaşı’nda genellikle Kürtler ve Aleviler bizimle beraber oldular ama aşiret kavgaları sebebiyle karşı tarafta yer alanlar da oldu. Karşı tarafta yer alanlar az oldu, çok oldu ama sonuç olarak İstiklâl Savaşı kazanıldığında bizimle işbirliği yapanlar galip gelmiş oldu.
Karşı taraf bunu sindiremedi, savaştan sonra da İngilizlerle bir olarak bizimle işbirliği yapan kabilelere saldırmaya başladılar. Devlet asker gönderdi ama sorun bir türlü çözülemedi. Düşmanla işbirliği yapan kabileler dağlara çıktılar ve karşı olan kabilelere her türlü zulmü yapmaya başladılar. Dersim halkının çoğu bizar oldu.
Nihayet askeri taktiğin uygulanmasına o devrin cumhurbaşkanı ve başbakan karar veriyor. Komutana emrediyorlar; savaş usulü ile eşkıyaları bitir! Savaş usulünde adalet yoktur, galip gelmek için ne gerekiyorsa yapılır. Komutan da bir iki köy seçiyor, işbirlikçi aşiretten olan köy seçiyor. Kadınları, yaşlıları, çocukları topluyor ve öldürüyor. Bir yapmışsa on olarak büyütüyor ve dağdakileri inmeye mecbur ediyor. Dağdan inenleri öldürmüyor, onları sürüyor. Böylece Dersim’de karşı kabileden kimse kalmıyor veya kalanlar da artık ses çıkaramıyor. Dersim’de kalanlar son derece memnunlar. Hem tehlikeden kurtulmuş hem de Dersim’de onlara hasım bırakılmamıştır. Ondan sonra da yalnız Dersim’de değil, bütün Türkiye’de PKK terörüne kadar herhangi bir hareket olmamıştır. Dersimliler de devlete ve CHP’ye canı gönülden bağlanmışlardır. Bu sebepledir ki hâlâ silme oylar CHP’ye veriliyor, sanki Dersim’de CHP’den başka parti yok.
Dünyayı fesada vermekte olan sömürü sermayesi şimdi kışkırtıyor ve tarih olmuş olan olayları yeniden diriltiyor. Her suçun mürur-u zamanı vardır. İslâmiyet’te mürur-u zaman yoktur ama kan davalarında 33 seneden fazla zaman geçmişse artık o davalara bakılmaz.
Yeryüzü insanlığındır. Kim imar ederse orası onun olur. Malazgirt’te Bizanslıları yendik, İstanbul’u ellerinden aldık. Dedelerimiz onların dedelerine haksızlık etmiş olurlar ama Türkiye artık bizimdir. Biz İstanbul’u 500 bin olarak aldık, bugün 15 milyon nüfusa çıkardık. Otuzda biri onların olabilir. Zaten Türkiye’de yaşıyorlar, biz de bir şey demiyoruz. Ama şimdi Yunanlılar gelecek, ‘İstanbul bizimdir, verin!’ diyecek. 15 milyon insanı ne yapalım, intihar mı etsin; böyle mantık olur mu?!.
Şimdi Dersimlilerden özür dilersem Ermenilerden de özür dilemem gerekecek. Onlardan özür dilersem Yunanlılar da sıraya girecek. Yunanlılardan özür dilersen, o zaman tüm Hıristiyanlardan özür dilemek gerek. Sonra başkaları sıraya girecek…
*
Yapılacak iş nedir?
Önce bizim il bağımsızlığı düzenini getirmeliyiz. Tunceli bağımsız il olur. Oranın yönetimi Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhinde dava açar. Devlet mürur-u zamanı nazarı itibara almazsa “hakemler” inceleme yaparlar. Olayları tam olarak tesbit ederler. Sonra, varsa bir haksızlık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tazminata mahkum ederler ve ölenlerin vârislerine “tazminat” yani “diyet” ödenir.
Başbakan devleti temsil etmez, devlet adına özür dileyemez. Özür dilenecekse devlet başkanı özür diler.
*
Bu düzende yapılacak bir şey yoktur. Dersim’den sürülenler cehennemden cennete gitmişlerdir. Gittikleri yerde iş kurmuşlar ve zengin olmuşlardır. Şimdi ‘geri gidin’ deseniz hiç kimse geri gitmez. Orada kalanlar da zaten bunu istemezler. Öldürülenler sürgün edilenlerin akrabalarıdır.
Biz bağımsız ili Kur’an’dan istidlâl ederek söylüyoruz.
Ama tedavi önerimiz aynı zamanda her derdin devası mahiyetindedir.
Nitekim Suriye Devleti’ne de yapılacak tavsiye yöneticileri değiştirmek değil, seçim değildir; yerel yönetimlere bağımsızlık vermektir. Eğer Esad bunu yaparsa o zaman Suriye’de “Adil Düzen” kurulur veya kurulması için ilk adım atılmış olur.
Avrupa’da birçok ülke krallıkla yönetiliyor. İngiltere krallıktır. Hem de İngiltere kralı aynı zamanda Avustralya kıtasının da kralıdır, Kanada’nın da kralıdır!
Onlar için meşru olan Araplar için neden meşru değildir?!.
*
Onların asıl yapmak istedikleri nedir?
Horozlar dövüşmezmiş ama bir horozu diğer horozun üstüne atınca zorunlu olarak dövüşme başlarmış. Sermayenin tek istediği şey var, İran’la Türkiye’yi kapıştırmak. Binlerce yılın devlet tecrübesi olan iki devlet dolduruşa gelmiyor.
Şimdi Türkiye Suriye’ye saldıracak… İran müdahale edecek… İslâm âleminin iki güçlü devletinde kan gövdeyi götürecek…
Tarihte İranlıların yenildiği olmamıştır. İran daima Anadolu’yu yönetmiştir. Osmanlılar dahil İran’a adım atılamamıştır.
*
Adil Düzen Çalışanları endişe etmesinler, ne olursa o bizim lehimizedir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92