Sömürü sermayesi İslâm ülkelerini ya ateist diktatörlerle yahut fanatik diktatörlerle yönetir. Her ikisinde istenen İslâm düşmanlığını halkın için yerleştirmektir.
Suudi Arabistan Krallığı ve Taliban (Afganistan) fanatik dindarlıkla, Kuzey Afrika ülkeleri, Suriye ve Irak ise dinsiz diktatörlükle yönetilir.
İran ve Türkiye eski devlet tecrübesine sahip oldukları için başlangıçta dinsiz dikta ile yönetilmeye başlanmış, güçleninceye kadar onların istediği yapılmıştır. Ama gittikçe gelişen Türkiye ve İran Batı sömürge sisteminin bu iki yönetimi dışındadırlar.
*
Kaddafi dinsiz diktatörler grubu içinde yer almış, en az seviyede dinsizlik yapmıştır, en az zulmetmiştir. Devletin küçük olması ve ekonomik bakımdan bir sıkıntı oluşturmaması sebebiyle onun şımarık hareketlerine tahammül edilmiştir.
Aslında Libya devleti veya Kaddafi diye bir lider yoktur. Tekel sermaye İslâm âlemini parçalamak için böyle suni devletler oluşturmuştur. Ne var ki suni de olsa devlet devlettir, yıllarca düzen devam ettikçe bir şeyler oluşur.
Tekel sermaye şimdi ABD devletine ve AB devletlerine ihtarda bulunmak üzere anarşik olaylar çıkarmaktadır. Yanız Arap ülkelerinde değil, en beklenmedik ülkelerde beklenmedik olaylar olmuştur. Türkiye’de de bu olaylar vardır ve devam etmektedir.
Tekel sermaye dünyaya diyor ki: Bende sonsuz para vardır. İstediğim zaman ekonomik kriz çıkarırım. İstediğim zaman terörü harekete geçiririm. Beni dinlemek zorundasınız. Benim istediğim kimseleri iktidar edeceksiniz. O iktidarlar benim istediklerimi yapacaklardır. Dediklerimi yapın yoksa canınıza okurum...
Kendilerini bir şey sanan Saddam ve Kaddafi ibreti âlem olmak üzere ders vermektedir. Önce Baas yönetimini devirdi. Sonra onlara hazırlattığı mahzenlerde yaşattı. Usame Bin Ladin’i de öyle yaptı. Ne var ki bir kaza oldu. Saddam tesadüfen başka güçler tarafından yakalandı. Onu muhakemede uzun zaman korudu ama başaramadı. Yoksa onun istediği Saddam’ı da Abdullah Öcalan gibi saray gibi hapishanede yaşatmaktı.
Usame Bin Ladin’i acemi Obama yakalattı. Öldürdüklerini sanmıyorum.
Kaddafi’nin durumu da Saddam gibidir. Bir görevli tesadüfen yakalamazsa onu yaşatacaklardır. Bunu ne diye yapıyorlar, bu işbirlikçi diktatörleri neden yaşatıyorlar? Eğer öldürseler veya öldürtseler o zaman yeni dünyada yeni diktatörler bulamazlar.
*
Türkiye’de ve İran’da sermaye tam hakim değildir. Engel de olmamaktadırlar. Genel siyasetleri Batı’ya uygundur. Çünkü ne İran’da ne Türkiye’de İslâm’ın halk düzenini getirme çabaları yoktur. Mevcut düzen içinde İslâm’ı yaşamaya çalışıyorlar. Bu İslâmiyet değildir, sadece adı İslâmiyet’tir. Sermaye siyasetini değiştirmiştir.
1897’de İsviçre Basel Yahudi Kongresi’nde alınan kapalı kararla 1997’de İslâm dini ortadan kalkacak, yeryüzü lâiklik içinde sermaye tarafından yönetilecekti. 28 Şubat aslında bunun denemesi idi. Başaramayınca şimdi siyasetini değiştirdi. Şimdi kendilerini mevcut düzene uyarlamıştır. İslâmiyet’i de yavaş yavaş kendilerine uyarlayacak hâle getirip İslâm ile dünya hakimiyetini sürdürmeyi istemektedir. “Büyük Ortadoğu Projesi” budur.
Akevler’le başlayan ve Erbakan’ın baş çektiği “Adil Düzen” unutturulmuş bulunmaktadır. Akevler çalışması da olmasa hedefe ulaşılmış görülmektedir. Tabii ki bu unutturulma mümkün değildir. Saadet gider başkası gelir.
Şimdi dinsiz diktatörler tasfiye edilmekte…
Diktatörlerin yerine dindar işbirlikçiler getirilecektir...
Nitekim İran’da ve Türkiye’de dindar işbirlikçiler iktidar edilmektedir...
İşbirlikçi kelimesini hakaret olarak kullanmıyoruz. Dinde İslâm kalmak, düzende Batılı olmak, sermaye sömürüsüne teslim olmak, onun istediklerini yapmak demektir.
Örnek olarak, İran devleti ülkesinde altın karşılığı parayı çıkaracağına atom santralini yapmaktadır. Kendisinin petrolü var, atom santraline ihtiyacı yok ama onu yapmaktadır. Böylece İran halkı uyutuluyor. Güya Batı’ya kafa tutuluyor ama düzen batılılaştırılıyor.
AK Parti de yeni anayasa peşinde; bütün partilerin ittifak ettiği yeni bir anayasa. Bu ancak şu şekilde mümkün olur: Bütün partiler “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nı kabul ederler, onun üzerinde tartışarak anlaşırlar veya anlaşamadıkları maddelerde hakemlere giderler. Yahut bütün partiler ABD dolarlarının buyruğuna boyun eğerler ve onun istediği anayasayı çıkartırlar. Başka türlü mutabakat nasıl sağlanacaktır. İkincisini yapacakları için işbirlikçidirler. Duamız elbette yanılmamızdır ama göreceksiniz, herkesle mutabık kalınan bir anaysa çıkacak, sadece Akevler’le mutabık olmayacaklardır. Yani bunların anayasasında Allah’ın yeri olmayacaktır. Çünkü bunlar lâiktirler. Biz işte bunlara “işbirlikçi” diyoruz. Çünkü kâinatı var eden Tanrı’yı bırakmış, karşılıksız yeşil kâğıdın peşinden koşmaktadırlar.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92