1950’lerden önce Türkiye’de dine karşı CHP’nin dışında parti yoktur.
1950’lere gerdiğimizde dindar olmayan ama dine karşı da olmayan partilerin kurulmasına izin verildi. Müslümanlar onları desteklediler.
1960’larda dindar partilerin kurulması gerekiyordu.
Biz Akevler olarak bunun mücadelesini verdik...
Süleyman Demirel; ‘Bölüyorsunuz, parçalıyorsunuz, dini düşmanlara teslim ediyorsunuz, biz sizin dininize karışıyor muyuz?’ diyordu.
Biz; ‘Bunlar yetmez. Beş vakit namaz kılan, içki içmeyenlerin de siyaset yapma hakları vardır. Parti kurmalıyız.’ dedik.
O zaman yalnız parti kurmadık, Akevler’i de kurduk… Akyazılı Vakfı (F. Gülen) kurduk... Kur’an Kursları, İmam Hatipler ve İlahiyat Fakülteleri kurduk...
Bugünlere kadar geldik.
*
Bugün kendimizi başarılı kabul etmiyoruz.
Aslında biz başardık, istediklerimizin hepsi oldu.
Eksiğimiz şudur: Müslümanlar için gerekli olan tüm müesseseleri kurduk. Anayasa ekseriyetiyle iktidar olduk. Ne var ki bütün bunları Batı düzeni içinde kurduk/yaptık.
Evet, dindarların da düzende artık yerleri oldu ama onların düzeninde oldu. Kendi düzenimizde kuruluşlar yapamadık.
Bunun iki sebebi vardır.
Birincisi; o zaman kendi düzenimizin ne olduğunu bilmiyorduk, “Adil (Ekonomik) Düzen”i bilmiyorduk; hâlâ tam olarak bilmiyoruz. “Adil Düzen”e göre nasıl müesseseler kuracaktık? Birinci sebep buydu.
İkinci sebep ise; topluluk henüz “Adil Düzen”e göre müesseseler kurmaya hazır değildi, kuramazdık. Kursaydık da yaşayamazdık veya gelişemezdik. Onun için müesseselerimizi Batı düzeni içinde kurduk.
Bugün ise artık “Adil (Ekonomik) Düzen”e göre müesseseler kurma zamanına gelmiş bulunuyoruz. Necmeddin Erbakan bu zamanın geldiğini ilân etmişti. O’nunla olan ihtilafımız; O bu müesseselerin iktidar tarafından gerçekleştirileceğini savunuyordu, biz ise halkın gerçekleştireceğini savunuyoruz…
*
Şimdi halk olarak yeniden müesseseler kurmalıyız.
- Yeni partiler kurmalıyız. Ama bunun sözleşmesi “Adil Düzen”e göre olacaktır. Artık merkezden atamalar kalkacak, grup kararları kalkacak. Hem de bir değil birkaç “Adil Düzen” partisini kurmalıyız. Çünkü çoklu sistemsiz “Adil Düzen” olmaz. Halk sistemleri seçecektir. Bir taraftan çok, öbür taraftan tek partiyle bunu seçemez. Seçse de o “Adil Düzen” olmaz, dikta rejimi olur.
- Yeni ahlâkî kuruluşlar oluşturmalıyız. Bunlar da çoklu olacaklar ve “Adil Düzen”e göre örgütlenecekler. Bunlar dernekler hâlinde oluşabilir. Evet, Nur cemaatleri benzeri dernekler kurmalıyız. Bunlar da çoklu olmalıdır.
- İlmî araştırma merkezleri kurmalıyız. Bunlar Avrupa üniversitelerinin kopyası olmamalı, “Adil Düzen”e göre kurulup ona göre eğitim ve öğretim yapmalı, beşikten mezara kadar tedris devam etmelidir.
- Ekonomik kuruluşlar oluşturmalıyız. Kooperatifler kurmalıyız. Kooperatifler içinde dayanışma ortaklıkları kurmalıyız. Sözleşmeler “Adil Düzen”e göre düzenlenmelidir.
Bu ilmî, dinî, meslekî ve siyasî dayanışma ortaklıkları çoklu sistem içinde olmalıdır. Türkiye çapında örgütlenmeliyiz. Eski kuruluşları kendi hallerinde bırakmalıyız. İsteyenler elbette “Adil Düzen” yapısına göre yapılanabilirler.
*
Bunun dışında biz “Adil Düzen”e göre “ocaklar” oluşturmalıyız, yani “apartman yönetimleri” oluşturmalıyız. Kooperatif/ler kurarak bunu sağlarız.
Sonra yüze yakın apartmanı birleştirip bir “bucak” oluşturmalıyız.
Bu örgütlenme yayılmalıdır.
Sonra belediyelerde uzlaşmalı olarak “Adil Düzen”e göre başkanları seçmeliyiz.
Belediyeler birliği ile illeri “Adil Düzen”e göre oluşturmalıyız.
Ancak bundan sonra TC Anayasasını “Adil Düzen”e getiririz…
*
İşte bu kuruluşlar çoklu değil tekli sistemdir.
İşte, bir ocakta ikinci imam çıkarırsan o mescidi dırar olur.
Bucakta da tek imam değil de iki imam çıkarsa mescidi dırardır.
“Adil Düzen”e göre ilimizi oluşturduğumuz zaman valinin emrinde olacağız.
Mesela, bugünkü İstanbul’da vali ve belediye başkanı iki başlılıktır, mescidi dırardır.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92