Hazreti Peygamber hayatta iken Kur’an okunuyordu, ezberleniyordu, yazılıyordu. Halk ise sünnetle amel ediyordu. Hazreti Peygamber ne yaparsa onlar da onu yapıyordu. Hazreti Peygamber sadece yaparken yorumlamakla yetkiliydi, sözlerle yorumlama yetkisi kendisine verilmemişti. Örnek olarak iki olay önemlidir.
Medine’de mescit yapılıp cemaatle namaz kılınmaya başlandığında, namaza nasıl çağıracakları hususunu sahabeler kendi aralarında istişare ettiler. Hazreti Peygamber karışmadı. Kimi Hıristiyanların çanını, kimi Yahudilerim borazanını önerdi. Bir karara varamadan dağıldılar. Ertesi gün sahabelerden biri gece gördüğü rüyayı anlattı. Sahabeler kabul ettiler, Hz. Peygamber de ses çıkarmadı. Böylece icmanın bir örneğini vermiştir.
Başka bir olay da şudur. Başörtüsü ile ilgili âyet geldiği zaman Hz. Peygamber erkek olduğu için hiçbir uygulama yapmadı. Medine kadınları toplandılar ve istişare ettiler. Peştamallarını ikiye bölerek başörtüsü olarak kullanmaya karar verdiler. Hz. Peygamber bir şey demedi. Böylece icmaa ikinci örnek verildi.
*
Bunun gibi sayılı örnekler dışında Hazreti Peygamber ne yapıyor idiyse sahabeler onu yapar, Kur’an âyetlerini yorumlayarak amel etmezlerdi.
Dört halife de aynı usulü devam ettirdi. Artık melek gelip öğretmiyordu. Onun yerine halife istişare eder, içtihadına göre karar verir ve o karar uygulanırdı. Dört halifeden sonra fıkıhçılar geldiler. Halifelerin hüküm koyma yetkisini kabul etmediler. Onun yerine Kuran, sünnet, icma ve kıyasa dayanarak fıkhı oluşturdular.
Bugün elimizde bulunan fıkıh kitaba, sünnete, icmaa ve kıyasa dayanmaktadır ama o kitap değildir, sünnet değildir, icma da değildir. Biz bu fakihlerden önce Kur’an’ı, sünneti, icmaı ve kıyası öğreniyoruz. Bunlardan nasıl istidlal edileceğini ve oluşturduklarını da usul ilmi ile öğreniyoruz. Bize farz olan budur. Ondan sonra fıkıhçıların usulüne göre kendi fıkhımızı oluşturuyoruz. Dört delile dayanıyoruz; Kur’an, sünnet, icma ve kıyas.
*
Bu arada çağımızın insanlık anlayışına aykırı fıkhi sonuçları görüyoruz. Bugünkü aklımıza uymuyor. İşte onlar için Kur’an’a baş vuruyoruz. Eğer Kur’an ısrar ediyorsa, Kur’an’ın dediğini yapıyoruz.
- Çok evlilik yoktur diyorlar. Biz vardır diyoruz. Çünkü Kur’an’da vardır.
- İdam cezası yoktur diyorlar. Biz vardır diyoruz. Çünkü Kur’an’da vardır.
- El kesme cezası yoktur diyorlar. Biz vardır diyoruz. Çünkü Kur’an’da vardır.
- Faiz yasağı yanlıştır diyorlar. Biz doğrudur diyoruz. Çünkü Kur’an’da yasaktır.
*
Bunların yanında fıkıhçıların nerede ise ittifak ettikleri bazı hususlar vardır ki; biz onlara hayır, yanlıştır diyoruz; çünkü Kur’an’da öyle değildir, aksi vardır diyoruz.
- Üç ‘boş ol’ sözü ile kadın boş olur diyorlar. Biz, hayır, kadın bir boşanmada birden fazla boşanmaz, şahitsiz de olamaz diyoruz; çünkü Kur’an’da böyledir.
- Mirasta kadın olmak hakkın yarısını almadır diyorlar. Hayır, biz diyoruz ki; kadın ve erkek mirasta eşittir. Anne baba eşit almaktadır. Anadan kardeşler eşit almaktadır. Ananın mirası kıyasen eşit bölüşülmektedir.
- Kadının şahitliklerini yarıya indiriyorlar. Biz diyoruz ki; şahit tutmada iki kadın bir erkek gibidir ama mahkemede şahitliği ifa ederken eşittir.
- En önemlisi irtidat edenin öldürüleceğini söylüyorlar. Biz bu görüşünüz dinde zorlama yoktur âyetlerine aykırıdır diyoruz.
*
Görüyorsunuz ki biz fıkıhçıların usullerini uyguluyoruz. Onların bize öğrettikleri delilleri değerlendiriyoruz. Ama çağımızda uygulanması mümkün olmayan hükümleri de Kur’an’a göre düzeltiyoruz. Biz müçtehitlere değil de Kur’an’a tâbi oluyoruz.
İşin aslı nedir?
15 yaşına gelen erkek kendisi ya her yıl cizyeyi kabul edecek, ya da asker olacaktır. Asker olanlara “nöbetli”, bedel verenlere de “bedelli” diyoruz. Bedelli olanlar her zaman nöbetli olabilirler ama baştan nöbetli olanlar artık bedelli olamazlar. Askerlik yapmayacağım diyen öldürülür. Çünkü bedel vermemek için asker olacağım der. Savaş görününce de ben bedelli olacağım der. Bugün de savaştan kaçan kurşuna dizilir.
Namaz içtimadır. İçtimaya katılmamakta ısrar eden öldürülür. Bununla beraber Kur’an bir kolaylık getirmiştir. Ülkeyi terk edecekse ona dokunulmaz. Hududa kadar güvenlik içinde gitmesine izin verilir.
Çağın anlayışına uymayan Kur’an hükümleri için tabiî ve sosyal ilimlere baş vuruyoruz. Kur’an teyit ediyor. Oysa fıkıhçıların Kur’an’a aykırı ittifaklarını ise müsbet ilim de reddediyor. Bu Kur’an’ın en büyük mucizesidir. Âlim hata ediyor ama Kur’an etmiyor.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92