Süleyman Karagülle
Sam'a cevap: Kuran'daki müşküller, müteşabihler
3.01.2016
11334 Okunma, 1 Yorum

 

S.A.: Sam Aidan, S.K.: Süleyman Karagülle

S.A.-- Kuşkularımız ve sorularımızla sizi rahatsız etmediğimizi umuyoruz. Ama bazı şeylerin altından kalkmakta zorlanıyoruz, çünkü yeterli kaynağımız yok. Araştırmak zaman alıyor. Metinde bize göre önemli tutarsızlıklardan biri veya bazılarına işaret etmek istiyoruz şöyle ki:

 Bildiğiniz gibi metinde “Ben-i İsrail” – “Ben-i Ademe” gibi ifadeler var. Pratikte “Ademoğulları” veya “İsrailoğulları” gibi bir ifade kullanıyor olmasının kimseye bir yararı yok.

 Yine “ebu-Leheb” ve benzeri ifadeler. Özellikle “Ebu-Leheb” kavramı. 1500 yıldır bir kimseye beddua etmek veya metnin zaten yaşamayan bir kimseye lanet okumasının bize hiç bir yararı yok. Bu durum metin açısından da oldukça sıkıntılı duruyor. Çünkü metin sanki bir kimseyi muhatap almış gibi bir izlenim ortaya koymuş oluyor. Bir tarihte yaşadığı varsayılan bir kimsenin elinden, gücünden veya kendisinden bize ne yarar temin eder? Evrensel bir metnin, bizim açımızdan hayali olan bir kimseye lanet okumasının hiç bir anlamı yok.

 Kaldı ki, tercümelerin ve yazımın da son derece tutarsız olduğunu söylememiz gerek. Birinci fiilde müenneslik “T” si var ama ikinci fiil müzekker. Demek ki, bunun birbiri ile ilgisi yok. Ve cümle/ayet yanlış yerden bölünmüş. “ve tebbe” kelimesi ikinci cümlenin başına gelmiş olmalıydı.

S.K.- Birinci cümledeki Tebbet, “iki ele” gitmektedir. İki el insanın çift uzuvlarından olduğu için müennestir. İkinci tebbe, “ebi” kelimesine gitmektedir. Burada “Eb” sömürü sermayesidir. “yed” iki kuvvet, Kapitalizm ve Sosyalizmdir. “Leheb” savaş ateşidir. Önce Sosyalizm ve Kapitalizmin çökeceğini, sonra da sermayenin sömüremeyeceği ifade edilmektedir. Mazi sıgası ile gelmesi; kesinlik için olabileceği gibi, “İza cae” deki iza’nın cevabı olduğu için olabilir. O takdirde sığa mazi olsa da manası âti olur. Karısı Masonlardır. İkmal yapmaktadırlar. Savaşları o finanse etmektedir. “Habl” ise basın ve yayındır. “Mesed”, fesad demektir. 

 

S.A.-- Benzer şekilde, “ebu”, “ibn”, “umm”, “ihvetun” “ehu” gibi ifadeler. Mesela, “Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum” ifadesi. Son derece tutarsız bir ifadedir. Çünkü gerçekte Muhammedin çocukları olmuştu. Yaşamamış olabilirler ama bir süre hayatta idiler ve çocukları da vardı. Öyleyse bu ayetin metinde yer alması, gerçekle çelişki teşkil eder. Geleneksel anlamlandırmaya göre bunlar anne baba çocuk gibi anlaşılmış. Ama var olmayan bir kimsenin veya kimselerin anne babaları veya çocukları veya bunun gibi akrabalık kardeşlik ilişkilerinin bize sağlayacağı hiç bir fayda yok. Bize bir anlam katmıyor.

S.K.- Ayette “min ricaliküm” diyor. Rical 15 yaşından sonra başlar. Muhammedin böyle bir çocuğu olmamıştır. Karıları vardı, olabilirdi. Ama Kuran bunu bildirerek, Kuran’ın mucizesini ifade etmiş oluyor. Kuran’da Peygamberlerin kıssaları olduğu gibi, Muhammed’in de kıssası vardır. Kuran’a gelinceye kadar başkanlık ve peygamberlik babadan oğula intikal ederdi. Hazreti İsa’nın hiç çocuğu olmamıştır. Muhammed’in de oğlu olmamıştır. Çünkü saltanat kalkmaz, devam ederdi. Böyle olmasına rağmen hala seyyitler vardır.  Bu ayet seyyitliği reddeder.

 

S.A.-- Örneğin “Beni-Ademe” ifadesindeki “beni” kelimesi “Bny” kökünden geliyor olamaz mı? İnşa etmek, bina etmek anlamına gelseydi eğer, “birleştirmek/katıştırmak suretiyle bina etmek” gibi rasyonel bir anlam ortaya çıkmaz mıydı?

S.K.- “Beni” kelimesinin o manaya geldiği açıktır. Evlattan farklıdır. İki türlü miras vardır. Biri yakınlık mirasıdır. Kadınlar ve erkekler eşit alırlar. Bir de aile müessesesinin  binasını sürdürme mirası vardır. Burada nafaka temin etme görevi erkeğe verildiği için; kızın iki mislidir. “Ebna” dediğimiz zaman, oğulların oğullarını da içine alır. İnsanlık tek ümmettir. Bu sebeple bir binadır. Kadınlar da yer alırlar. Sadece erkekler için “zeker” ve kadınlar için “ünsa” kullanılır.

 

S.A.-- İsrail kelimesi de kuşkulu duruyor. İsra ile olan benzerliğini göz ardı edemeyiz ancak, kelimenin yapısı Arapça kurallara uygun değil. Başka bir dilden geçmiş olmalı.

S.K.-İsrail kelimesi başka dilden geçse de  Arapça’da manası vardır. Mısırdan gece çıkmış olmaları nedeniyle onların ismi olabilir. Yakub’un değil, Musa ile çıkanlar İsrailoğulları olabilir.

 

S.A.-- Biz ilkesel olarak, metinde yer alan her kelimenin kendi manası olması gerektiğini, belli kişileri değil, belli durumları veya olayları ifade ediyor olması gerektiğini benimsiyoruz. Gramerin bu konudaki iddiaları ile metindeki ifadeler örtüşmüyor. Nuh, İsa, İbrahim, İsmail, Musa, gibi isimlerin tamamı nekre gelirken, gramer bunların marife olma zorunluluğu olmadığı şeklinde bir açıklama getiriyor. Ancak Tevrat ve İncil söz konusu olduğunda metin bunları marife kullanıyor. Fil olayının Araplar açısından ne kadar önemli olduğu açık, takvim başlangıcı olarak kabul etmişlerdi. Ama metin bunu da marife kullanıyor. Burada “muzaf, muzafun ileyh” gibi bir açıklama yapılabilir belki ama yine de kelimenin marife kullanılması kuralını kuşkuya sürükler. Öte yandan byline hikâyede fil, tek değil çoktu. Oysa metinde fil, tekil kullanılıyor.

S.K.- Kuran Fil Kıssasını diğer kıssalar gibi anlatmaktadır. Bize bugün nazil olduğunda o olayı inkar etmemekle beraber, bugün “fil”den kasıt filo, “hicare”den kasıt füze, “siccil”den kasıt güdümlü, “asf”dan kasıt hortum, “me’kül”den kasıt  emiş, sökülüp alınarak götürülen, yutulan olabilir. Bunlar Müteşabih  olanlardır. Tevil edilmeden manaları anlaşılmaz. Tevil edilince de derin manalar çıkabilir. Tevil de her zaman mümkün olmaz, yaşanmalıdır. Günü gelmemiştir.

 

S.A.-- Sizin seminerlerinizi takip edebildiğimiz kadarıyla, bütün bu isimleri birer şahsiyet olarak alıyorsunuz. Ancak vahyin muhatabı doğrudan biz olduğumuza göre, tanımamız ve kıyas etmemiz mümkün olmayan, bilmemiz mümkün olmayan kimseleri bize örnek vermesi evrensel bir metin açısından büyük bir zaafiyet olur.

S.K.- Kuran’ın usulü “kıyas” sistemidir. Sadece domuz eti haramdır, der; diğer hayvanları saymaz. Siz illet bulursunuz ve onları haram kılarsınız. “Meyvecil hayvanlar haramdır” diyor, denilemez. Onun illetini siz bulursunuz.  Gerçek olaylardan bahseder. Siz onu genişleteceksiniz. Fil olayı böyledir. Allah Mekke’yi korumuştur. Çünkü oraya Kuran inecekti. Allah birinci ve ikinci cihan savaşlarında Türkiye’yi korumuştur. Çünkü adil düzen orada hazırlanmaktadır. Allah sizi Hong Kong’da toplamıştır. Çünkü Adil düzenin yayıcılarına gerek vardır. Sadece Kuran’ın varlığından haberdar etmeniz yeterlidir. Fil kıssası bunları anlatmaktadır. Hemen arkasından gelen surede “li ilafi Kureyşin” denmektedir. Buradaki Kureyş de kabile adıdır. Kast edilen, tüccarlardır. Uluslararası ticarettir. Yeryüzü tek piyasa olacaktır.

 

S.A.-- Bilmiyoruz, bu konuyu farklı bir bakış açısı ile değerlendirdiniz mi? Veya buna ilişkin varsayımlarınız veya çıkarımlarınız veya ilkesel öngörünüz var mı?

S.K.-  Biz başkaları için değil, kendimiz için çalışıyoruz. Ancak ilgilenenlerle de ilgileniyoruz. Biz de sizin gibi Kuran’ı atalarımızı izleyerek benimsedik. Sonra da tarafsız incelemeye başladık. “Tanrı sözü ise, tanrı sözü olarak kabul edelim; tanrı sözü değilse, doğrusunu bilelim” dedik. Bunun için sorduğunuz soruları biz de sorduk. Bizi en çok tatmin eden “teşabüh” ayeti oldu. Kuran’ı okuyacaksınız, müspet ilme uyuyorsa kabul edeceksiniz; uymuyorsa tevil edeceksiniz. Edemiyorsanız geçeceksiniz. Hala, bunu kabul eden Kuran’dan başka bir kitap yoktur.

Bizim Kuran anlayışımız tamamen rasyoneldir. Müspet ilme dayanır. Müspet ilmi de sermaye öyle söyledi diye kabul etmeyiz. Bizim onu ispat etmemiz gerekir. Batılıların deneylerine ve deneylerdeki verilere güveniyoruz. Aralarında ihtilaf yoksa, o doğrudur. Ama yorumları kendimiz için biz yaparız. Bunun gibi İslam alimlerinin verdiği bilgileri de aralarında ihtilaf yoksa, doğru kabul ederiz. Kuran’la karşılaştırırız, uygunsa kabul ederiz. Değilse reddederiz. Tespit edemezsek; ne kabul, ne de reddederiz.

 

S.A.--Saygılar, Sam

S.K.- Bil mukabele, Karagülle

 

 


YorumcuYorum
Süleyman Karagülle
16.01.2016
14:15

Sayın Karagülle

 

İşaret ettiğiniz olasılıkları biz de okuduk ve düşündük. İzin verirseniz konuyu açmak adına bazı noktalara işaret etmek isteriz.

 

Örneğin; “iza cae nasrullahi vel fath” cümlesi. Cümlenin yapısından hareketle “gelecek” ifade etmesi bize göre mümkün değil. “iza” sadece sürekliliği ifade etmiş olur. Zamana bağlı bir gerçeklik. Yani, “bir başarı gerçekleştiği zaman veya bir açıklık/belirlilik ortaya çıktığı zaman” şeklinde anlaşılması gerekir. Çünkü bu tür ifadelerin kullanıldığı hikayeler veya anlatımlar, süreklilik ifade etmektedir ve nedenlerine bağlı olarak, sürecin doğru yönetilmesi halinde başarının ortaya çıkmasının kaçınılmaz olacağı veya doğru işletilen süreçlerin başka fırsatlar oluşturacağı açıktır. Metinde bu tür ifadelerden yola çıkarak, geçmişi geleceğe matuf hale getirmek bize göre yanlış ve zaten gereksizdir.

 

Metot bakımından “leheb” kelimesinin bir isim değil, bir oluş ifade etmesi gerekir. Ancak metnin başka kelimeleri ateş veya alev anlamında kullanıyor oluşu, bu kelimeye de aynı anlamı vermeyi önler. Bize göre iki güç merkezi veya iki dağ arasındaki potansiyel enerjiyi ifade eder.

 

Cümlenin devamı ise, bir türev/tür olarak paranın veya mali varlıkların veya kesbedilen şeylerin/ekonomik değerlerin vazgeçilemez olmasına vurgu yapılmış olur. Eğer “tebbe” birinci cümleye ait bir kelime ise, anlam bütünlüğü bozulur. Bize göre cümle hatalı bölünmüştür.

 

İkinci önemli nokta, “rical” kelimesine atıfla “15” yaş ortalama bir varsayımdır. Fiziksel olarak bu çok daha erken olabileceği gibi, geç de olabilir. Ancak Muhammedin çocuklarının ne kadar yaşadıklarına dair kesin bir bilgiye de sahip değiliz. Rivayetlerin anlattığı tutarlı olmayan bilgilerden derlenen bir ortalama tahmin yapabiliyoruz ancak. Ne var ki bu durum kesinlik arzetmeyen, tahmine dayalı bir durumdur ve bize göre ayet için bir veri veya referans kabul edilemez.

 

Tam aksine, biz cümlenin tam da kullandığı kelimelere göre anlam ifade ettiğini düşünüyoruz. Eğer “Muhammed” kelimesi bir kimseyi değil de, bir durumu, bir işe başlayan kimseyi ifade ediyor ise, bu durumda bir kimse olmayacaktır. Zaten ayetin devamı resul/topluluk atfı ile bilginin kaynağı/merkezi (nebi) olarak tanımlanması ifadeyi genel bir tanım haline getirmektedir. Ne var ki buradaki “eba” kelimesi de geleneksel anlamlandırmadan farklı olarak bir “oluşum” olarak anlaşılmak zorundadır. Ne var ki bu durum da metinde açık değildir. Bu da yazımsal hataya dayanır.

 

İsrail kelimesine atfedilen anlamların Yahudi mitolojisine dayandığı açıktır. Yakuba verilen bir lakab dolayısıyla İsrail adını aldığı veya sizin de bahsettiğiniz gibi musanın takipçileri gibi anlamlar verilmektedir. Ancak, Yakub ve Musa nekre kullanılan kelimelerdir ve bir kimseyi ifade ediyor olmaları kuşkuludur. Dolayısıyla buna bağlı bir anlamlandırma şekli de kuşkulu hale gelir. Bize göre “İsrail” kelimesinin taşıdığı anlam ne Yahudi mitolojisinin atfettiği, ne de geleneğin varsaydığı anlam olamaz. Metinde tutarsızlığa neden olmaktadır. Ne var ki kelimenin anlamına ulaşabilmiş de değiliz.

 

Nekre isimler konusundaki kuşkularımız, metnin anlatımı ve rasyonel karşılıklarının olmayışına dayanmaktadır. Örneğin bugün elimizde “İncil” adında kutsal bir metin yoktur. Müslümanların “İncil” dedikleri, Hıristiyanların “bible” dedikleri bir krallık biyografisidir. Namaz kılan Hıristiyanlardan hiç biri “bible”dan okumazlar. Namazlarında “Zebur” dan okurlar. Yani Hıristiyanların kabul ettiği bir kutsal metin olarak “İncil” ortada yoktur. Dolayısıyla olmayan bir metin veya kitabın “marife” olarak kullanılmasının hiçbir anlamı yoktur çünkü kıyası mümkün değildir. Örneğin muharref olduğunu söyleyebileceğimiz herhangi bir veriye sahip değiliz. Bir şeyin orjinalini bilmiyorsak, kopyasının muharref olup olmadığını da bilemeyiz. Tevrat da aynı şekildedir. Yahudiler de Zebur’u asıl kabul ederler. Dolayısıyla metinde bu tür isimlerin marife, kişiselleşmiş isimlerin nekre kullanımı da tutarsızlık arzetmektedir bize göre. Bunların yeniden tasnif edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

 

Müteşabih ayetlerin bir “şablon” ortaya koyduğunu ve bunlara kıyas ile ilkesel ve kurumsal yapılanmanın veya düzenin nasıl olacağını tesbit etmek gerekir. Bunu tevil etmeye gerek yoktur. Şablonun varlığı sistemi kurgulamak için yeterlidir. Ancak, anlatılan hikayelerin “gerçek” olduğunu varsaysak bile, olayları ve nesneleri kıyas edebileceğimiz bir bilgi/veri elimizde yoktur. Vahyin on-time oluşu, yani canlı olması, yani bizi muhatap alıyor oluşu, geçmişte olup bitmiş bir hikayenin bizim açımızdan değer taşımayacağını da hesaba katmasını gerektirir. Çünkü, metin mitolojik hikayelerin yanlışlığına atıf yapmaktadır. Yani rivayetler yoluyla bize ulaşmış bilgilerin doğruluğu kesin olsaydı, metin geçmişte olup biten, anlaşılan veya inanılan şeylerin/değerlerin eleştirisini yapmaz, onları doğrudan veri kabul ederdi. Oysa bunu yapmıyor. Bunları eleştiriyor ve birer veri olamayacağını söylüyor. O halde bu isimlerin geçmişe ait kimsele olması da tutarlı olmaktan çıkmış oluyor. Ne kadar tevil ederseniz edin, metindeki anlatımı değiştiremediğimize göre, metin üzerindeki metodolojik kuşkuyu ortadan kaldırmak da imkansız olur.

 

Yine ilkesel olarak “öldürmeyi veya avlanmayı” yasaklayan bir metnin, domuzun “etine” yönelik bir haramlaştırma ihdas etmesinin anlamlı ve tutarlı bir nedeni olmalıdır. Buradaki olası zarar, domuzun etini yemekle ilgili değil, başka bir amaca yönelik olmalıdır. Henüz bunu bilmiyoruz. Ancak metnin ilkesel yaklaşımını dikkate aldığımız zaman, domuzun etinin yenmesinin haram olduğunu söylememiz mümkün değildir. Domuz eti ile ilgili bir zarar söz konusu edilmektedir ancak bu yemekle ilgili olmamalıdır. Zaten bir hayvanın öldürülmesinin veya yenmesinin meşru olduğuna dair herhangi bir veri yoktur. Dolayısıyle hayvan etinin yenmesi helaldir demenin de imkanı yoktur. Tam aksine, bunu yasaklayan pek çok veri vardır.

 

Ancak zararda benzerlik mümkündür. Bir şeyin fiziksel yapısı, kimyasal yapısı nedeniyle oluşabilecek zarar, başka şeylerin de benzer içerik taşıması halinde de oluşması mümkün hale gelebilir. Ancak bu kesin değildir. Kullanılan miktar önemlidir. Dolayısıyla haramlarda veya yasaklarda kıyas olmaz. Hiçbir şey birbirinin aynı değildir. Örneğin bir zehiri uygun miktarda kullanırsanız ilaç olur, fazla kullanırsanız öldürücü olur.

 

Pozitif bilimlerin veri olması hususunda herhangi bir kuşkumuz yok. Her şey doğada olup biter. Dolayısıyla her bilginin doğada bir karşılığının olması gerekir. Elbette deneysel verilere dayanır. Bilgi haline dönüşmüş olan veriler geçerlidir ve metnin de zaten işaret ettiği şeydir. Bu konuda herhangi bir kuşkumuz yok. İslam alimleri konusuna karışmıyoruz. Haklısınız aralarında tutarlı olanlar da vardır ancak metne yönelik açıklamaları veya yorumları kendilerini bağlayıcıdır. Bizi değil. Biz kendi yorumumuzu yapmak ve kendimiz anlamak zorundayız.

 

Ötet olarak, metinde geçen ve isim oldukları varsayılan kelimelerin tamamı bize göre anlamlarına göre değerlendirilmesi gereken oluşlar veya olgulardır. Çünkü geçmişte olup biten bir şeyi bugün başka bir şey ile kıyas etmemiz mümkün olmadığı gibi, olası hikayelerin aktarım yoluyla bize ulaştığını da göz ardı edemeyiz. Bu hikayelere atfedilen anlamların da genellikle mitolojiye ait anlatımlar olduğunu da görebiliyoruz. Eğer mitler doğru idiyse, metnin bunları bize yeniden anlatmasının gereği yoktu. Çünkü zaten biliniyordu ve biliyoruz. Bu konudaki gramatik tutarsızlıklar da göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir ve dikkat edilmesi gerekir.

 

Küçük bir ayrıntıya daha işaret etmek gerekir bu konuyla ilgili olarak. Gramerin getirdiği açıklama, bazı noktalarda isimlerin kullanımına atıfla, arap kültüründe özel isimlerin marife kullanılma zorunluluğu olmadığına dayandırılmaktadır. Bu tamamen yanlıştır. Çünkü arap kültüründe, son isim bir değer taşımaz, özellikli değildir. Örneğin bir kimsenin adı “Ahmet” olabilir ama bunun bir anlamı yoktur. Kim olduğu bu şekilde bilinmez. “Ahmet el-mahdum el-……” diye devam eden aile künyesinin bilinmesi gerekir ki, aileye ait olan isimlerin tamamı marife kullanılır. Dolayısıyla gramerin bu yaklaşımı tamamen yanlıştır ve pratik kullanımına da uygun değildir. Elbette bu bizim anladığımız şeydir.

 

Bu konuda metinle ilgili pek çok tutarsızlık vardır, bu konuyu sizin gündeminize sunmamızın nedeni, tutarlı ve anlamlı bir tasnif yapılması gerektiğini anlatabilmek içindir. Böyle bir tutarlılık çalışması bugüne kadar yapılmış değildir ve böyle bir çalışmanın sonunda ne ortaya çıkacağını kimse bilmemektedir. Öte yandan böyle bir çalışma yapmanın kimseye bir zararı da yoktur olası faydalarının dışında. Konuyu bu bağlamda değerlendirmeniz büyük yarar sağlar.

 

Saygılar

 

Sam





Son Eklenen Makaleler
Süleyman Karagülle
SEÇKİN SAYILAR VE 19 MUCİZESİ 05.01.2001
12.02.2025 572 Okunma
Süleyman Karagülle
BORÇLARIN TASFİYESİ KANUNU 22.12.2000
12.02.2025 358 Okunma
Süleyman Karagülle
BORÇLAR 22.12.2000
12.02.2025 330 Okunma
Süleyman Karagülle
DIŞ BORÇ(BAKARA278-279) 22.12.2000
12.02.2025 373 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP ARALIK ÇALIŞMALARI 15.12.2000
12.02.2025 415 Okunma
Süleyman Karagülle
GENEL ÇALIŞMA KURALLARI: 15.12.2000
12.02.2025 342 Okunma
Süleyman Karagülle
MUKASSİMÂT(zariyat4.ayet) 15.12.2000
12.02.2025 375 Okunma
Süleyman Karagülle
GENEL DURUM VE ÇÖZÜM 08.12.2000
12.02.2025 431 Okunma
Süleyman Karagülle
AKEVLER DENGE KULÜBÜ SÖZLEŞMESİ 08.12.2000
12.02.2025 290 Okunma
Süleyman Karagülle
C Â R İ Y Â T (ZARİYAT3.AYET) 08.12.2000
12.02.2025 355 Okunma
Süleyman Karagülle
K Ü R T Ç E 01.12.2000
12.02.2025 357 Okunma
Süleyman Karagülle
ORUÇ BABA 01.12.2000
12.02.2025 354 Okunma
Süleyman Karagülle
M E S İ H 01.12.2000
12.02.2025 410 Okunma
Süleyman Karagülle
HÂMİLÂT (YÜKLER) 01.12.2000
12.02.2025 360 Okunma
Süleyman Karagülle
“ZÂRİYÂT-1- ÂYETİ”Nİ AÇIKLAYALIM: 24.11.2000
12.02.2025 333 Okunma
Süleyman Karagülle
TESİR ÇİFTİ 24.11.2000
12.02.2025 388 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP EVE GETİRİLEN YENİLİKLER 18.11.2000
12.02.2025 426 Okunma
Süleyman Karagülle
DEVLETİN AF YETKİSİ VAR MIDIR? 18.11.2000
12.02.2025 444 Okunma
Süleyman Karagülle
İFRAT VE TEFRİT(KEHF28) 18.11.2000
12.02.2025 420 Okunma
Süleyman Karagülle
MATEMATİK İLE İfrat ve tefrit nedir? 11.11.2000
12.02.2025 380 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN MATEMATİĞİ TARİKATI 11.112000
12.02.2025 327 Okunma
Süleyman Karagülle
NEFİSTE SABIR(kehf28) 11.11.2000
12.02.2025 420 Okunma
Süleyman Karagülle
OKUMA/ TİLÂVET EMRİ 04.11.2000
12.02.2025 397 Okunma
Süleyman Karagülle
SÖMÜRÜ VE ÇARE 04.11.2000
12.02.2025 332 Okunma
Süleyman Karagülle
AKEVLERDEN HABERLER 28.10.2000
12.02.2025 381 Okunma
Süleyman Karagülle
MESKENLER VE İŞYERLERİ AYETİ 28.10.2000
12.02.2025 457 Okunma
Süleyman Karagülle
BOZULMA (ENTROPİ) 28.10.2000
12.02.2025 505 Okunma
Süleyman Karagülle
ERMENİ KATLİAMI 14.10.2000
12.02.2025 293 Okunma
Süleyman Karagülle
MARKETTE SELEM UYGULAMASI 14.10.2000
12.02.2025 379 Okunma
Süleyman Karagülle
FAİZSİZ İŞLETME 14.10.2000
12.02.2025 369 Okunma
Süleyman Karagülle
BELGRAD OLAYI 07.10.2000
12.02.2025 390 Okunma
Süleyman Karagülle
MÜTEŞÂBİH ÂYETLER 07.10.2000
12.02.2025 576 Okunma
Süleyman Karagülle
MEDENİYETLERİN ÖMRÜ 30.09.200
12.02.2025 514 Okunma
Süleyman Karagülle
AHMET BÜLBÜL’ÜN ÖLÜMÜ VESİLESİYLE; 30.09.2000
12.02.2025 430 Okunma
Süleyman Karagülle
Rektör Ethem Ruhi Fığlalıya cevap 23.09.2000
12.02.2025 343 Okunma
Süleyman Karagülle
KURANDA MUCİZE-1 23.09.2000
12.02.2025 352 Okunma
Süleyman Karagülle
BİR YETKİLİ YÜKSEK HAKİM DEDİ Kİ: 09.09.2000
23.03.2024 699 Okunma
Süleyman Karagülle
AHŞAP EV ÇALIŞMALARI 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 619 Okunma
Süleyman Karagülle
Sana ruhtan soruyorlar 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 686 Okunma
Süleyman Karagülle
SİSTEMATİK HATA 09 EYLÜL 2000
23.03.2024 571 Okunma
Süleyman Karagülle
ŞERİAT VE MEMUR KARARNAMESİ 02.09.2000
23.03.2024 542 Okunma
Süleyman Karagülle
Heisenberg’in meşhur “kuvantum teorisi” 02.09.2000
23.03.2024 817 Okunma
Süleyman Karagülle
DEPREMİN FIKHI 26 AĞUSTOS 2000
23.03.2024 608 Okunma
Süleyman Karagülle
Z E L Z E L E 26 ağustos 2000
23.03.2024 513 Okunma
Süleyman Karagülle
(AHŞAP)İŞLETME HAKKINDA BİLGİ-19.08.2000
14.03.2024 544 Okunma
Süleyman Karagülle
Bir ülke hırsıza hapis cezasını vermektedir-12082000
14.03.2024 590 Okunma
Süleyman Karagülle
MEMUR KARARNAMESİ 12.08.2000
14.03.2024 529 Okunma
Süleyman Karagülle
HÜKÜMET,REKTÖR ATAMALARI..05.08.2000
14.03.2024 574 Okunma
Süleyman Karagülle
İNSANIN GÖREVİ 05.08.2000
14.03.2024 526 Okunma
Süleyman Karagülle
EKONOMİDE ZELZELE 22.07.2000
14.03.2024 582 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN ATANMASI 22.07.2000
14.03.2024 568 Okunma
Süleyman Karagülle
312 inci MADDE 22.07.2000
14.03.2024 479 Okunma
Süleyman Karagülle
BANDIRMA HATTI 22.07.2000
14.03.2024 544 Okunma
Süleyman Karagülle
F İ Z İ K 29.07.2000
14.03.2024 615 Okunma
Süleyman Karagülle
İSLÂM VE DEMOKRASİ 29.07.2000
14.03.2024 603 Okunma
Süleyman Karagülle
REKTÖRLERİN SEÇİMİ 22.07.2000
14.03.2024 501 Okunma
Süleyman Karagülle
ABANT TOPLANTISI 22.07.2000
14.03.2024 591 Okunma
Süleyman Karagülle
HAK VE KUVVET MEDENİYETLERİ 22.07.2000
14.03.2024 541 Okunma
Süleyman Karagülle
DAYANIŞMA SİSTEMİ 01.07.2000
14.03.2024 508 Okunma
Süleyman Karagülle
“HERKESE İŞ - HERKESE AŞ” 24.06.2000
14.03.2024 583 Okunma
Süleyman Karagülle
KİTLERİN ÖZELLEŞTİRİLMESİ 17.06.2000
14.03.2024 588 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’ÂN VE MANTIK İLE MATEMATİK 17.04.1999
14.03.2024 582 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI (2)17.04.1999
14.03.2024 593 Okunma
Süleyman Karagülle
“ADİL DÜZEN” DERGİ PLANI 17.04.1999
14.03.2024 629 Okunma
Süleyman Karagülle
Süleyman Karagüllenin girilmeyen MAKALELERİ-17.04.1999
14.03.2024 557 Okunma
Süleyman Karagülle
MUSA’YA VERİLEN DOKUZ MUCİZENİN GÜNÜMÜZDEKİ MANASI
19.05.2022 3275 Okunma
1 Yorum 20.05.2022 06:41
Süleyman Karagülle
Elveda
21.08.2021 3324 Okunma
2 Yorum 24.08.2021 15:36
Süleyman Karagülle
İÇKİ YASAĞI
3.05.2021 2509 Okunma
Süleyman Karagülle
Türkiye ve Dünya
30.04.2021 2352 Okunma
Süleyman Karagülle
DIŞ POLİTİKA
29.04.2021 2211 Okunma
Süleyman Karagülle
HEDEF
29.04.2021 2266 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve SON DURUM… (16)
18.04.2021 3472 Okunma
4 Yorum 26.05.2021 00:43
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve son uyarılarım… (15)
11.04.2021 2360 Okunma
Süleyman Karagülle
SOYLU'NUN BEYANI
7.04.2021 2895 Okunma
Süleyman Karagülle
BUNDAN BÖYLE
6.04.2021 2158 Okunma
Süleyman Karagülle
UYARI
6.04.2021 2188 Okunma
Süleyman Karagülle
MÜDAHALE
4.04.2021 2166 Okunma
Süleyman Karagülle
Seminerler; kendinize görev vereceksiniz (14)
4.04.2021 2156 Okunma
Süleyman Karagülle
TEK ÇIKAR YOL
3.04.2021 2372 Okunma
Süleyman Karagülle
PARTİ KAPATMAK
3.04.2021 2389 Okunma
Süleyman Karagülle
ANAYASA MAHKEMESİ
1.04.2021 2344 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve İ Ç T İ H A D (13)
31.03.2021 3237 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:37
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve Akevler Usulü (12)
31.03.2021 3061 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:27
Süleyman Karagülle
Muhterem Abdurrahman Dilipak’a Açık Mektup
31.03.2021 2560 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve DAVET… (11)
31.03.2021 2911 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:13
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerlerinin başlangıcı ve (10)
31.03.2021 2164 Okunma
Süleyman Karagülle
EMİN SARAÇ HOCA HAKKINDA
31.03.2021 2711 Okunma
Süleyman Karagülle
Kur’an Seminerleri ve Kur’an Düzeni
31.03.2021 2937 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 22:01
Süleyman Karagülle
Akevler Kur’an Seminerleri ve GÖREV
31.03.2021 2955 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:52
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE TARİH
31.03.2021 2943 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:47
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-5
31.03.2021 2943 Okunma
1 Yorum 02.04.2021 21:37
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-3
31.03.2021 1979 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ-2
31.03.2021 1921 Okunma
Süleyman Karagülle
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİMİZ
31.03.2021 2141 Okunma
Süleyman Karagülle
TEK PROBLEM VE ÇÖZÜM
31.03.2021 2128 Okunma
Süleyman Karagülle
RAKAMLAR
31.03.2021 2148 Okunma
Süleyman Karagülle
YASTIK ALTI
30.03.2021 2253 Okunma
Süleyman Karagülle
TEMİZLİK
29.03.2021 2575 Okunma
Süleyman Karagülle
MEŞGALE
28.03.2021 2431 Okunma
Süleyman Karagülle
BAKAN OLMAK
27.03.2021 2399 Okunma


© 2025 - Akevler