hakansarilar
07.07.2012
13:56
| Cuma sonrası bir sohbet sırasında bir arkadaş "cennette sex olmayacak" dediğinde, içerdekiler önce garip bir sessizlik, sonra suratları düşmüş bir gerilim içine düştüler. Sonra şiddetli itirazlar, hayal kırıklıkları... Neredeyse nolur biri var desin yalvarmaları... İçimizden biri "tenasül yok ki, organına ihtiyaç olsun" diye konuyu pekiştirince, kimsede tad tuz kalmadı. "Halbuki daha yeni namaz kılmıştık, bunun için mi!!!" der gibi... Cennet bir anda sıradanlaştı... Demek istediğim herkes kendi cennetini arıyor. "yalan da olsa var de..." Yapma bize bunu" Kendi katolikliğimizin çaresizliğindeyiz çoğu zaman. Sel yatağında ev yapıyoruz, sonra onu yıkamıyoruz bir türlü işte... Samsun'daki evleri ele alalım. TOKİ hadi yaptı bunları, gördük ki sel yatağındaymış. Ne yapıyoruz? Yaptık ama olmamış mı diyoruz! Yoksa bin dereden su mu getiriyoruz. Üç apartmandaki davranış biçimimiz, müesses din söz konusu olduğunda değişecek mi sanıyoruz? |
Harun Özdemir
07.07.2012
20:18
| Hello Mr Sam Adian! Allah'ın selamı üzerine olsun! İnşallah yakın zamanda "face to face" olur, kesîren muhavere ederiz. İlk duam Allah hidayetinizi daim eylesin olacak! Dualarımızın arkasının geleceğinden emin olabilirsiniz!
Yazını okudum, anladığım kadarıyla senin de bir Adem'in var! Bu konuyu şimdilik geçelim. Çünkü bugünlerde Adem'den geçilmiyor, bi de seninkiyle uğraşmayayım!
Allah ilmini artırsın. Fekat, bu işler öyle olmuyor. Geçmişsin sütre gerisine, namluya 80 derecelik bir açı vermişsin herkese sıkıyorsun! Övüyor musun yeriyor musun karar veremedim. Kendi adıma söylüyorum, en azından aynı safta olmadığımızı anlamış bulunuyorum.
Son zamanlarda bu kadar sorusu çok ama cevabı ise oldukça az bir yazı okumadım!
İcma konusunda yaptığın eleştiriler yersiz. Akevlerin neye icma dendiğini anlamamışsın. Bunu geçiyorum.
Namaz ve Oruç da başka bir yazının konusu.
İnsanlar ilk kez demir madenini, yanarak düşen "meteor"larda farketmişler. O güne kadar erittikleri madenlerden daha yüksek ısıda eriyen bir maden olduğunu meteorlar sayesinde öğrenmişler, demiştim. Demir madeninin insanlığın gündemine girişi antrolopolojide böyle anlatılıyor. Bir iki hipotez de ben ilave etmiştim ama senin söylemediğin ama söylemeye çalıştıklarınla bir ilgisi yok.
Sanıyorum Mr. Adian, siz herşeyi füzeye bindirmeye çalışıyorsunuz ki, ben bu görüşte değilim. Buna müsaade de etmem!
Ribanın ekonomik faydalarını ta'dad edenler, kimin ağzıyla konuştuklarına dikkat etsinler. Ekonomi tarihi boyunca riba ne zaman ortaya çıkmışsa isyanlar ve ihtilaller, yetmediğinde bitmez tükenmez savaşlar eksik olmamıştır. Taa ki, bankerler egemenliklerini kurana kadar. Tahakkümü kurduktan sonra da lokal gelişmelerin ileride doğurabileceği sorunları kaynağında boğmak için de periyodık "krizler" çıkarmışlar, birikmeye başlayan servetleri, kendi hanelerine transfer etmişlerdir.
Ribanın alternatifi cizye değilmiş, umarım bilerek söylenmiş bir söz değildir!
İleride detaylarıyla tartışmamız gereken belkide en önemli konu, riba ve cizye ilişkisi olacaktır. Şu kadarını hazırlık cümlesi olarak söylemek isterim:
Riba da egemenlik aracıdır, cizye de. Riba "sömüren" bir iktidardır. Cizye ise "istikrar ve adalet"i tesis eden bir iktidardır. (Devamı olacak) Fî emanillah Mr. Adian. |
Sam Adian
07.07.2012
21:09
| Dear Mr. Ozdemir
Saflar sıkı olduğu için hangi safta durduğunun önemi yok. Bu açıdan sıkıntı yok sanırım.
Tartışmaların faydası olduğu açık, her ne kadar başlangıçta büyük itirazlar olsa da belli ki bir sure sonra etkileri ortaya çıkıyor. Ben Sayın demirciyi alkışlamıştım, yermek manasında değil elbette, takdir manasında alkışladım.
İsterseniz antropolojiyi şimdilik rafa kaldıralım da Kur’an ne diyor ona bakalım. Sonra antropolojiyi değerlendiririz. Meseleyi antropoloji düzlemine çektiğimiz zaman evveliyatını gözardı etmiş olmuyor muyuz, yani bir nevi kaçak güreşmek gibi bir şey.
Icma konusunda sanırım sizin başka düşünceleriniz var. Ama benim görebildiğim ve anladığım şey neyse onu yazıyorum zaten. Sizin başka bir görüş veya düşünceniz var ise onu dinleriz elbette. Öyle yersiz demek yeterli değil. Yersizliğini anlatın bilelim.
Sizin görüşlerinizi büyük bir dikkatle takip ediyorum. Doğrusu görüşleriniz için mesnet bulmaya da çalışıyorum. Henüz bulamadığımı itiraf etmeliyim. Füzeye binen biniyor zaten, bizim bindirmemize gerek yok. Ama sizin ihbit kelimesini tesviye etmeniz bağlamında söylüyorsanız eğer o başka tabii. Inşallah bir ara bunu açıklarsınız.
Demir konusunda fazla bir şey söylememiştim, sadece bir girizgah yapmıştım. Ama ilerde söyleriz inşallah. Söylemediklerimi biliyorsanız bir de sizden dinleyebiliriz. Bir sakıncası yok tabii…
Namaz ve oruç konusunu daha once yazmıştım, dilerseniz göz gezdirebilirsiniz. Rıba da öyle. Temelde RIBA kavramının ifade ettiği argümanlara karşı durmakla birlikte modern uygulamalardaki faiz olgusunun Riba olmadığı hususunda ısrarlıyım. Aksini kanıtlayabilen varsa dinlemeye hazırım. Ancak Riba yerine Cizye tesis etmeye kalktığınız zaman, sisteminizi de buna gore tasarlamanız gerekir. Bunun sonucu da tamamen şiddet ve savaşa endeksli bir yapı ortaya koyarsınız. Adaleti zorla mı tesis edeceksiniz?
Riba ve Cizye egemenliği konusunda söylediğiniz cümlenin ilk kısmına katılmamak mümkün değil. Her ikisi de egemenlik aracıdır ve her ikisi de haksızlığa dayanır. Cizye’deki adalet olgusunun nerede olduğunu anlayamadım. Lutfederseniz dinleriz.
Ben hala şu cennetin yerini merak ediyorum. Siz biliyorsanız söyleyin de en azından bir ziyaret edelim.
Saygılar
|
Sam Adian
08.07.2012
23:15
| Sayın Demirci
Eğer Naslar bağlayıcı delil ise, “evli olmayanların akitsiz birliktelikleri zina değildir” cümlenizi “evli olmayanların kişisel rızaları ile gerçekleşen ilişkileri zina değildir” şeklinde küçük bir düzeltme ile aksini kanıtlayacak hiçbir delil kalmaz geriye. İfadenizi alkışlamamın nedeni bu idi. Dolayısıyla burada tartışlamız gereken bir şey yok sanırım.
Ancak son zamanlarda bir çeşit sürrealist bir anlayış ile “hükümden hüküm çıkarılabilir” veya “icmanın icmaya delil olması” gibi bir yöntemin batılıların usulleri arasında yer aldığını hisseder gibi oluyorum. Tabii benimki sadece bir hissiyat….
Fakat, sizin zina konusundaki söz konusu cümleyi serdetmiş olmanız oldukça dikkatimi çekti. Çünkü siz ötedenberi belli bir düzen ve bu düzene matuf kurallar üzerinde duruyorsunuz ve diyorsunuz ki:
1. Can emniyetinin temini: kısas sistemi
(Kısası nasıl anladığınızı daha önceki tartışmalarımızdan biliyor gibiyim, eğer farklı bir anlayışınız yoksa, böyle bir uygulamanın dayanağı yoktur)
2. Mal emniyetinin temini: sirkat sistemi
(Sirkat yani hırsızlık haddi ile ilgili yaklaşımlarınız da her ne kadar bazı çekinceler ortaya komuş olsanız da, bu konudaki görüşler de anlaşılıyor. Bunun da dayanağı yoktur)
3. Irz ve namus emniyetinin temini: zina ve evlilik sistemi
IRZ ve NAMUS…. Kanaatimce once bu iki kelimeyi tanımlamanız gerek. Ve tabiii bu iki kelimenin ZINA ve Evlilik Kurumu ile olan ilişkilerini de ortaya koymanız gerek. Eğer ZINA kavramını Nas’lara gore değerlendiriyor iseniz, evlilik dışı ilişkileri zina sayamazsınız. Ama eğer bu kavramı IRZ ve NAMUS kavramları ile birlikte değerlendiriyorsanız bu sonuca nasıl ulaşıyorsunuz?
4. Akıl emniyetinin temini: sarhoşluğun önlenmesi.
Hamr konusunu uzun uzun tartışmıştık. Bunun da dayanağı yoktur.
5. İnanç emniyetinin temini: dinde laiklik sistemi
…..
Öte yandan “insan hakları” başlığı altında tamamen gelenekselleşmiş uygulamaları veya alışkanlıkları toplayıp asıl meseleyi, yani Kur’an ın ortaya koyduğu insane haklarını nasıl değerlendirdiğiniz de sorgulanabilir ama konuyu uzatmamak için şimdilik bu kadarı yeterli olur sanırım.
Yazılı metinlerin kalıcı olması hususu tartışılabilir. Ancak Anayasanın büyük toplulukların yasaları olması hususunu nasıl açıklıyorsunuz? RAB hakkındaki görüşlerinizi de ilginç bulduğumu belirtmeliyim.
Saygılar
|
Sam Adian
09.07.2012
09:17
| Mr.Demirci
Haklısınız küçük bir yanlış anlaşılma olmuş olacak. Bize göre, evlilik akdi olmayan ilişkilere zina denemez. Bunun kuralları vs. yine ayetin çerçevesini belirlediği şeydir.
Madem konu açıldı sormadan geçmek istemiyorum. Sizin sözleşmeden kastınız herhalde "nikah şartı" değildir. Yanılıyor muyum? Yani nikaah şartı olmaksızın yapılan "anlaşmalar" da zina kapsamında mıdır size göre?
Saygılar
|
Tayibet Erzen
09.07.2012
15:02
|
İbadetin kelime manası Kuran terminolojisine göre günümüzde anlaşıldığı gibi namaz vs. değildir. İbadet kulluktur, işçiliktir. Örneğin ‘din’ kelimesinin karşılığı da düzendir, günümüzde anlaşılan ‘din’ kavramı için Kuran ‘takva’ kelimesini kullanır. Ciddi bir anlam yozlaşmasıyla karşı karşıyayız.
Biz bu terminolojiye aşina olduğumuz için doğal olarak bir reaksiyon oluşmadı ancak kendi değiminizle kültürümüze yabancı olan siz için bu sanırım biraz sarsıcı bir ifade olmuş.
|
Sam Adian
09.07.2012
15:12
| Sayın Erzin,
Terminolojinin yozlaşması konusunda size katılıyorum. Terminolojinin böylesine harc-I alem kullanılması elbette ciddi bir anlam yozlaşmasına yol açtı.
Ancak, Lafzi terimler ile ilgili olarak da ne yazık ki size katılmıyorum. SLT ve SVM kavramlarını bir “Çalışma” olarak nitelendirmeniz mümkündür çünkü bunlar deneyim gerektirmektedir. Ancak “İbadet” kavramı içerisinde ikisini de telaffuz etmek mümkün değildir. “Kulluk-işçilik” olarak tanımladığınız şey, Allah’a karşı olan bir şeydir. Bu manada Secde’yi “ibadet” Kabul edebilirsiniz. Elbette Karagüllenin bunu ifade etmiş olması oldukça sarsıcı olmuştur.
“Din” kelimesinin “Düzen”e karşılık geldiği konusunda bir sorun yoktur. Ancak “Takva” için öngördüğünüz manayı çok anlamamakla birlikte, bu kelimenin yerleşik inanışlara karşılık gelidğini sanmıyorum.
Bana göre, terminolojinin yeniden gözden geçirilmesi ve anlamlandırılması çok daha yerinde olacaktır.
Saygılar
|
Sam Adian
09.07.2012
15:14
| AYrıca Karagüllenin söz konusu seminerinde bu ifadeyi kullanırken bahsettiği manada kullandığını sanmıyorum. |
Sam Adian
09.07.2012
15:23
| Düzeltmek adına
biz "ibadet değildir" derken, zaten yerleşik uygulamaların ve anlamlandırmanın doğru olmadığı, bu sebeple de ibadet olmadığını söyledik. Gerekçelerini de uzun uzun yazmıştık. Karagüllenin ifadesi de bu yönde olmuştur veya en azından biz öyle anladık. Sarsıcı olmasının sebebi de budur, çünkü itirazlara rağmen böyle bir yaklaşımın ortaya konmuş olması oldukça şaşırtıcı olmuştur.
Yoksa genel manada "ibadet" kavramına verdiğiniz manada bir sorun yok.
Saygılar |
Tayibet Erzen
09.07.2012
17:46
| Kuran'da Taha suresi 14. ayette Rabbim:
فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ diyor. Sadece bu ayet bile bu ayırımı yapmaya yeter. Siz tecrübelere yoğunlaşmışsınız, ilginç. |
Tayibet Erzen
09.07.2012
18:39
| Zina tartışmanızı biraz geriden takip eden biri olarak yanlış anlama çukuruna benim de düştüğümü ve Cengiz Bey’in nasıl olur da bu kadar abuk sabuk düşünebildiğinin şokunu yaşadığımı belirtmeliyim.
Anladığım kadarıyla mevzu Harun Bey’in ‘Biyolojik ata ve hukuki anne ve baba’ yazısında yer alan “Akitsiz yapılan ilişkilerde, kadın evli değilse zina sayılmaz. Bu ilişki akitsiz yapıldığından batıl değildir; fasittir. Fasit olduğundan dolayı da taraflara zina isnadı yapılamaz! ” ifadesiyle açılmış. Buraya kadar tamamsa biri bana iddianın savunmasını yapabilir mi? Gerekçeleriyle savunabilir mi demek istiyorum.
|
Sam Adian
09.07.2012
18:46
| Sayın Erzin
Taha 14. Ayeti işaret ederek neyi kasdettiğinizi tam anlayamadım sanırım. Bu ayetle SLT kavramının bir ABD eylemi olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?
İnnenî enallâhu lâ ilâhe illâ ene fa’budnî ve ekımis salâte li zikrî. (taha 14) Herhalde bu ayeti kasdettiniz. Ama burada SLT ile ABD kavramının birbiriyle olan aidiyetlerini ben çözemedim. Lütfen açıklar mısınız?
Takva Kelimesinin manası konusunda da aynı düşüncede olmadığımız açık. Hele hele yerleşik terminolojinin vazettiği manada hiç anlaşmamız mümkün değildir.
Saygılar |
Tayibet Erzen
09.07.2012
18:52
| ABD ile SALAT birbirine atıfla gelmiştir. Mealen Allah: "...Bana kulluk et ve namaz kıl." diyor. Ayrı ayrı ifade edildiğinden farklı kavramlar olduğu sonucu ortaya çıkar. Namaz ibadet değildir, derken bunu kastediyoruz. |
Sam Adian
09.07.2012
19:18
| Sayın Erzin
Acaba şöyle midir, "ilah yalnızca benim öyleyse bana abd ol ve SLT ikame et" Ancak bu ayeti değerlendirirken, Ahzab 56'yı gözardı etmemenizi rica ederim. Tabii diğer ayetleri de.
Zina konusunda sayın Özdemirin görüşü kendisinindir, dolayısıyla en iyi açıklamayı kendisi yapar. Bizim görüşümüz biraz daha farklıdır, her türlü ilişkide "tarafların rıza ile anlaşması" şartı vardır ancak nikah şartı yoktur. Zina evlilik kurumu içindir.
Saygılar |
Sam Adian
09.07.2012
19:21
| Küçük bir ayrıntı Taha 14 te, abd olunması gereken şeye SLT istenmiyor, SLT yerine getirilmesi isteniyor. |
Tayibet Erzen
09.07.2012
20:46
| Sayın Adian; Büyük bir ayrıntı:
Abd ve salatı istiyor, birlikte istiyor.
Cengiz bey, Sizin fikrinizi yazılardan anladım, gerçi zaten bildiğim profilinize uygundu. Bu durumda fikrin sahiib olan Harun Bey'in açıklamada bulunması çok makbule geçerdi. |
Sam Adian
09.07.2012
21:00
| Tayibet hanımefendi
وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Bağışlayınız ama, burada ABD olunan şeye SLT'ın nasıl istendiğini hala anlamış değilim. Lafızda böyle bir ifade yok. Yani : "Bana kul ol ve bana SLT et" anlamına gelecek nasıl bir ibare var bizim göremediğimiz? Eğer bahsettiğiniz gibi bir mana var ise mesela şöyle demesi gerekmiyor muydu:
وَأَقِمِ لي الصَّلَاةَ
Saygılar |
Sam Adian
09.07.2012
21:21
| Taha 14 teki söz konusu ayette, niçin ABD olunması gerektiği açıklandıktan sonra "öyleyse benim hatırıma SLT ikame edin" demektedir. Bu cümlede "Bana SLT edin" manasını çıkarmak mümkün değildir. Lafzen mümkün değildir. Burda atıf sadece gerekçe sebebiyledir. Ilah olana atıf yoktur. Belagat işte.....
Ancak öyle tahmin ediyorum ki, SLT kavramı ile istenen şeyin yerine getirilmesi için muhatap bulamadığınız için bunun Ilah kavramına olduğunu zannediyorsunuz. Bu sebeple Ahzab 56'yı incelemenizi önermiştim. SLT'ın muhatabının ne olduğunu anlamanıza yardımcı olması açısından. SLT'ın hedefi NEBI'dir.
Saygılar |
Tayibet Erzen
09.07.2012
22:34
| Sayın Adian, Atfın öncesine ne yaptınız? Cevabı orada. |
Tayibet Erzen
09.07.2012
22:38
| Cengiz Bey,
Yanlış hatırlamıyorsam sizin nikaha bakış açınız, olayda ruhsat kapısı açık bırakmaktan başka, bizimkinden çok da farklı değildi. En azından akitsiz ilişkiyi zina kabul ediyorsunuz. Yeni bir içtihatla işe abukluk statüsü katmadığınızı canı gönülden diliyorum. |
Sam Adian
09.07.2012
22:47
| Sayın hanımefendi
Lafzı biliyor olduğunuzu ve bundan mana çıkarabiliyor olmanız gerekitğini varsayarak yazıyorum. Ancak söz konusu ayette atıf sayılabilecek herhangi bir ibare olmadığını söyledim. Varsa sizin bir deliliniz ve bu yönde bir açıklamanız memnuniyetle dinlerim.
Naslardan bir hükme varabilmek için, bütün detaylarını bilmeniz gerekir. iki kelimenin aynı cümle içerisinde kullanılıyor olması, ısrarla vurguladığınız manayı çıkarmanız için yeterli olmadığı gibi, zaten lafzen de mümkün değil. Cümlenin öncesine bakarken niçcin sonuna bakmıyorsunuz? SLT "li zikri" diyor. söyler misiniz, SLt ilah'a mı atfediliyor yoksa Zikr'e mi? Cümle bu kadar açıkken ve SLT kavramı bu kadar geniş ve tafsılatlı olarak kur'an da anlatılmışken siz hala nasıl bunu ABD ile aynı noktada değerlendirebiliyorsunuz doğrusu anlayamıyorum.
bir kavramı değerlendiriyorsunuz, bunun başını sonunu görmeden, kavramı bir bütünlük içinde değerlendirmeden sonuca ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bu yerleşik anlayışın bir hastalığıdır. Bu hastalık sebebiyledir ki ortalıkta pek çok akla ziyan uygulamalar dolaşıyor.
Terminoljiyi ve kavramları gözden geçirmek ve gerçek manalarıyla anlamlandırmak gerektiği çok açık. Aksi halde müesses nizamın müessif sonuçları devam edecek gibi görünüyor.
Saygılar efendim |
Harun Özdemir
09.07.2012
22:56
| Duygulanmadım dersem yalan olur. Aranıza damdan düşer gibi katıldım, kırdım geçirdim ama kabul gördüm! Ben bunu sevdim. Yazışmalar sert de olsa insanlar sıcak kanlı, dedim! İçimden "Cemaatin her birinin Adem'i farklı da olsa hepsi tipik Türk kanı taşıyor! Sıcak insanlar. Kısa sürede kabul gördüğüm gibi görüşlerim de merak ediliyor. Artık vazife oldu, bir şeyler yazmam gerekiyor. Çünkü uykudan uyandırıldım, hanım, sitedeki yazışmaları okumuş, cemaat fetva bekliyor, birşeyler yazman gerekir, dedi. Madem ısrar var, eywallah dedim:
Usul-u Hanefiye göre akitler sahih, batı ve fasit olmak üzere üçe ayrılır. Örneği nikah üzerinden verirsek;
Nikahlanmalarında herhangi bir engel bulunmayan kişilerce akdin bütün şartlarının yerine getirilerek yapılan nikah akdi sahihtir.
Aralarında nikah akdi yapmaları mümkün olmayan kişilerin yaptıkları akit ise batıldır. Evli bir kadınla, teyze veya amca ile yapılan nikah akdi, batıldır.
Evlenmelerine mani bulunmayan kadın ve erkeğin irade ve rızalarıyla mehirsiz veya şahitsiz yaptıkları cinsel ilişki bir akde dayansa da dayanmasa da şartlardan biri veya ikisi olmadığından bu akit sahih değildir ama batıl da değildir. Bu akit Mezheb-i Hanefiye göre “fasit”tir. Akdin eksiklikleri giderilirse “sahih” olur; tamamlanmaz ise “batıl” olmaz. Yani “zina” olmaz.
Detayları özellikle Hanefi fıkıh kitaplarında yer almaktadır.
|
Sam Adian
09.07.2012
23:36
| Dear Mr.Ozdemir
Mezheb-i Hanefiyi bir kenaar abırakın da sizin ictihadınız nedir onu söyleyin
Daha iyi anlarız
Saygılar |
Harun Özdemir
10.07.2012
00:00
| es-Selamü A'leyküm Mr. Adian!
Sual buyurduğun konudaki kanatimiz de Mezheb-i Hanefiyye cihetindedir. Mevzuya vukufiyetinize diyecek yok; lakin, bizim buralarda mezhep falan mühim konulardır. Bizler önem veririz. Bizlerin durumu sizin gibi değil, biz doğuştan Sünni, Maturdi ve Hanefiyizdir. Sizler gibi sonrada muhtediler bu mevzulara nesıl bakar bilmeyiz!
Hidayetiniz daim, yolunuz açık olsun!
Mea'sselam Ya Mr Adian! |
Tayibet Erzen
10.07.2012
00:16
| Harun Bey, Bunu size söylemek biraz küstahça belki ama Akevler arenasına hoş geldiniz. Kişinin kendini daha doğru, daha açık ve daha kolay ifade etme ortamı bulamamasındandır, bu cemaati tercih etmesi ve ondan vazgeçememesi. Neyse, ben soruma cevap alamadım, en azından tatmin olmadım. Üstad bizi Kuran'la konuşmaya alıştırdı. Her söze, her sava ayet ister olduk. Biraz derinleşmem gerek, zira oturmayan parçalar var. |
Harun Özdemir
10.07.2012
00:41
| "Aranızdaki bekarları evlendirin..." (Nûr-32) ayetinin giriş kısmını ezberden yazıyorum, umarım yanlış değildir. Kuran'da bildiğim kadarıyla doğrudan "Evlenin!" diye bir emir yok; emir dolaylı.
İkincisi evlenirken şahit falan da istemiyor. Ama talak için Kuran'da çok ayrıntılı kurallar komuş. Ama fıkıfta bu konular ağırlıklı olarak örfe göre tedvin edilmiş. Hakkını yemeyelim, kitaplarda Kuran'da yer aldığı gibi hükümler de var, fakat bablara örf hakim, uygulama da öyle. -Kuran'a göre şahitsiz evlilik niçin zina olsun? -Akil balik kadın-erkek kendir irade ve rızalarıyla niçin evlenemesinler, çevresi yardımlarını esirgemesinler ama mutlaka çevreden yardım şartı var mıdır yoksa ayet evlenme becerisini gösteremeyenler için midir? -Nikah " vat' - cinsel ilişki" için yapılır, diğerleri teferruattır, olmasa da olur... |
Harun Özdemir
10.07.2012
00:47
| Arkadaşlar, yazım hatalarından dolayı özür dilerim. Güzel bir web ama hangi maksatla yanlış yazımlar düzeltilemiyor bunu henüz anlamış değilim. İmdaaat! Bilen yok mu? |
Sam Adian
10.07.2012
00:59
| Dear Mr. Ozdemir
Nur 32 örneğiniz isabetlidir, takdire şayandır Lakin yeterli değildir ve işin sadece küçük bir kısmıdır.
"Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum, ve uhille lekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn. Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah. Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah. İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ" (nisa 24)
Siz asıl bunu açıklayın bence, herkes ne demek istediğinizi anlayıversin, daha iyi olmaz mı? Olur mu olmaz mı diye zorlamanıza gerek yok. Açıklamalarınız Sayın Demircinin "Namus'u korumak" maddesini teyit eder gibi görünüyor. Yoksa siz de katılıyor musunuz buna? Yani size göre de "örgün dinselleştirilmesi" uygun mudur?
Dualarınızı esirgemeyiniz efendim, kimse bana sizin kadar dua etmemişti
Vesselam |
Sam Adian
10.07.2012
10:11
| Mr.Demirci
Söz konusu Ayet EVLILIK olması halinde uygulanabilecek kurallara işaret etmektedir. Ancak zannediyorum tartışılan konu, Evlilik kurumu dışında, bekar olanların, yani evli olmayanların ilişkilerinin zina olup olmadığıdır. Benim sorum da budur.
Genel olarak Evli olmayanlara zina isnadı yapılamayacağı açıktır, Harun bey de sanırım bunu söylüyor ama tabii kendi fikrini açması daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.
Saygılar |
Sam Adian
10.07.2012
12:10
| Hatalarımızın bağışlanmasını dileriz
Lütfeder tanıştırırsanız mutlu oluruz, mütebessim olmak her zaman en iyisidir.
Saygılar |
Lütfi Hocaoğlu
10.07.2012
12:29
| 3.Sebep edatı
“innellezîne keferû ve kezzebû” sonra gelen fiilin işlenmesi halinde bir önceki sıfatla sıfatlandırılmasını ifade eder.
Burada sebep edatı değildir. Atf-ı nesaktır. Ellezinenin sıla cümlesi birbirine atfedilmiş iki cümledir. Küfrende ve yalanlayan kimseler demektir. Sebep edatı olan ve değil, fe’dir. Ona fa-u sebebiyye denir.
Buradaki vav ibtidaiyye olmaz. Ona isti’naf vavı denir. Ancak isti’naf vavı bile aslında manasal olarak başka bir cümleye atıftır.
Sülasi bablar şöyle sayılabilir. İf’al, Tef’il, Mufa’ale, Infi’al, Ifti’al, If’ilal Tefa’ul ( تفعّل), Tefa’ul ( تفاعل) Istif’al.
If’al babı da bir sülasi babdır.
Bunların hiçbirisi sülasi bab değildir. Bunların tamamı mezid bablardır. Sülasi bablar 6 tanedir ve rakamlarla isimlendirilirler: 1,2,3,4,5,6.
Beyyine 5:
وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
Taha 20:
إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي
Beyyine 5’te Li harfi ceri ile nasb edilmiş 3 fiil vardır. Bunlar Allah’a ibadet etmek, Salatı ikame etmek, zekatı vermek. Taha 20’de de birbirine atfedilmiş iki emir vardır: Bana kulluk et ve zikrim için salatı ikame et.
Burada eğer salat ve zekat bir ibadet olsaydı salatın ve zekatın söylenmesine gerek yoktu. Yani Taha 20’de “bana ibadet et” ve Beyyine 5’te “Allah’a ibadet etmeleri” denirdi. Zaten onun kapsamında olan alt kümesi söylenmezdi.
Bu nedenle ne salat ne de zekat bir ibadettir. Burada yanlış anlaşılan ibadet kelimesine verilen bugüne kadarki anlamdır.
Dilin kuralları son derece önemlidir. “Gramer kuralı olmadan lafza önem vermek ne demek”, bunu da kavrayamadım. Lafız zaten dilin kuralları içindedir.
Salat ve zekat bir ibadet değildir. Onları illa ki bir başka kelimeyle isimlendirmek ve bir kapsama almak zorunda değiliz. Salat salattır, zekat da zekattır.
İbadet abd olmaktır. Onun için çalışmaktır. Yani salat ile zekat ile ibadet etmiş olmazsınız. Onun rızası için çalışarak ibadet etmiş olursunuz. Onun dininin yani düzeninin gelmesi ya da sürdürülmesi için çalışarak ibadet etmiş olursunuz.
Sayın Adian zannediyor ki Karagülle bunu seminere yazdı biz de ondan öğrendik. Salat ve zekat’ın ibadet olmadığını, ibadet kavramı içine sokulamayacağını biz (Karagülle, Tayibet, Leyla, Emine ve ben beraber çalışırken) ayetlerle keşfettik. Hem de gramer kuralları ile. Ancak bu salatı bildiğimiz salat olmaktan çıkarmadı ki. Sadece sınıflandırması değişti. Salat hala eski salat, ister hoşlanın ister hoşlanmayın.
Gramer kuralları olmadan Kuran size bir şey anlatmaz, siz Kuran’a istediğiniz söyletirsiniz. Ama gramer kuralları ile hareket ederseniz Kuran size bir şeyler anlatır. Gramer kuralları kafadan atılarak konulmaz. Gramer kuralları da yine Kuran’dan öğrenilir. Kuran bu konuda da kendi kurallarını koyar. Bu nedenle Kuran mübindir. Yani kendi içinde kendi kurallarını da koyar ve onları açıklar. Kuran’ın tamamını gramersel olarak analiz yaparsanız bunu fark edersiniz ve artık kuralları yine Kuran’la koyarsınız. Sayın Adian bizim bu kuralları kendimizin koyduğunu zannediyor. Biz 5 yıldır Kuran’ın bütün kelimeleri, bütün cümleleri, bütün kelimeleri üzerinde son derece titiz bir çalışma yapıyoruz. Her harf-i cerinin, her fiilinin, her isminin tek tek etkilerini analiz ediyoruz. Bütün eski kaynakları kullanıyoruz ve asla onlara saplanmıyoruz. Pek çok durumda önce eski bilgilere itiraz ediyoruz ama sonra Kuran’ın tamamını analiz edince pek çok konuda (tamamında değil) eski gramercilerin doğru yaptığını teyit ediyoruz.
Bu nedenle gramer önemlidir. İngilizceyi veya Türkçeyi gramersiz anlayın bakalım, başka bir dili gramersiz anlayın bakalım. Ya da gramersiz anlatın bakalım. “Ben İngilizcedeki veya Türkçedeki lafza önem veriyorum, gramere değil” deyip tuhaf tuhaf cümleler kurun bakalım. Kim ne anlayacak?
Ancak şunu belirtmeliyim ki herkes kendi anladığından sorumludur. Kendi metodundan sorumludur. Bizim gramer kuralları ile anladığımız bizi bağlar. Bir başkası gramersiz istediğini anlar. Önemli olan bunda samimi olmasıdır. Samimi olduğu sürece Allah ona ecrini verir. Grameri kabul etmeyen birine gramer üzerinden bir şey anlatmaya çalışmak anlamsız gibi görünmektedir. Ancak üçüncü şahıslar için faydalıdır. Önemli olan kendine ait bir metodunun olması, bunda samimi olması ve her zaman bu metotla hareket etmesidir. Bundan sonraki içtihatları onu bağlar. Samimiyetini ise Allah bilir.
Benim gördüğüm kadarı ile sayın Adian kendi metodunu geliştirmiş. Gramere önem vermeden “olması gerekene göre” Kuran’ı ve lafzı anlamakta. Bunda da samimi olduğunu düşünüyorum.
Selam ve saygılar
|
Harun Özdemir
10.07.2012
16:41
| Sevgili dostlar, sıcak havaların ve trafiğin tavan yaptığı bu günlerde, adrenalin bu kadar yüksek olduğu bir tartışmaya sürdürmek ne kadar doğrudur bilemem. Sizleri okurken tahrik olmuyor değilim ama malumunuz ben hasta ve yaşlıyım. Bi şey olur diye hanım beni bu tür tartışmalardan uzak tutuyor, sürekli öğütler veriyor. Bugün de sabah işe giderken bir kez daha uyardı. O gelinceye kadar izlemekle yetineceğim.
Bir kişi çevresi tarafından evlendiriliyorsa bunun “ilansız” olamayacağı kesin. Ama şahitsiz olabilir.
Soru şu:
Niza durumunda kadının, çocuğun ve erkeğin hakları ve ödevleri nasıl bilinecek?
Başa dönersek; bir kişiyi çevresi evlendirmişse “nasıl bir sözleşmeyle evlendirdikleri de baştan kararlaştırılmıştır. Bu sözleşmede kadının, erkeğin ve çocuğun hak ve ödevleri belirlenmiştir” denebilir. Bunun olabilmesi için de o toplumda evliliğin “sözleşme”yle yapıldığı uygulamasının genel kabul görmesi gerekir. Genel kabul nikahı “sözleşme” şartına bağlamışsa sorun yok demektir.
Tartışılan konu şu:
Nikahlanmalarında engel olmayan kadın ve erkek, irade ve rızaları doğrultusunda evleniyorlarsa niza durumunda nafaka, mihir, miras… erkeğin, kadının ve çocuğun hak ve ödevlerinin ne olduğunun bilinmesi için bu ilişkinin de hukuki bir dayanağnını olması gerekir. Hukuk devletinde bütün muameleler ve ilişkiler, hukukun teminatı altında olacağına göre bu ilişkinin de güvence altında olması gerekir.
İnsanlar Kuran’da yazılanı örflerine göre tedvin etmişler, üzerinde fazla düşünmemişler. Bize göre Kuran evlenmeyi “beyan”, boşanmayı ise “şahitler” huzurunda “mahkeme kararı”na bağlamıştır.
Nikah akdi ile beyan arasında şu fark vardır: Beyan şahitsiz bir evliliktir. Bir de cinsel ilişkinin dışındaki konuların özel olarak ta’dad edilmeyen bir evliliktir, çünkü diğer konuların müzakeresine gerek görülmemiştir.
Akil ve baliğ kadın ve erkeğin birlikte en yakın mülki idareye verecekleri bir dilekçe, evlilik için yeterli olacaktır. “Beyan”a bağlı evliliklerde İdarenin bilmesi yeterlidir. Bana göre Kuran nikahta “beyan”ı önermektedir.
İnsanlar bazen “bilmesi gerekenler bilsin yeter, diğerlerini ilgilendirmez” diyebilirler. İdarenin bilmesini kimse küçümsememeli.
Beyanın nasıl yapılacağına gelince…
Akit serbestliğinin olduğunu varsayarsak, evlilik sözleşmelerinden birine atıfta bulunan kadın ve erkek, isimleri ve imzaları bulunan bir dilekçede “İmam Ebu Hanife veya Şafii veya Karagülle’nin içtihatlarına göre evlendik” ibaresini yazmaları yeterli olacaktır. Bu dilekçe en yakın mülki idarenin ilgili birimine verilerek yazışma sonuçlandırılmış olur. Bundan sonrası mülki idarenin tasarrufundadır. İdare bunu ilan tahtasına mı asar (bir mani var mı yok mu, isteyen itiraz etsin diye) veya mülki idare kendisi mi araştırır (sağlık, sıhriyet, hukuki engel vs) orası idarenin bileceği iş.
Gelelim beyanda bulunmayanların ilişkileri dava konusu olduğunda taraflara uygulanacak hükümlerin neler olabileceği konusuna: Tespit tutanağı idarece tutulur ve kadın-erkek evli sayılırlar; boşanmak isterlerse mahkemeye başvururlar. Kadın ve erkeğin beyansız evlilikleri idarece beyanlı hale getirilirken, bu beyanın hangi tip sözleşmeye göre yapılacağına da yine idare resen karar verir.
Ve hiçbir beyansız evliliğe zina cezası uygulanamaz.
Bu görüşlere bütün nikah, talak ve zina ayetlerini inceledikten sonra vardım.
Genel olarak fıkıh kitaplarında yer alan ama özellikle nikah konusunda rastlamadığım "beyan" konusunu gündeme getirdim. Sanıyorum, ulema muhtelif ayetlerle görüşlerime itiraz edeceklerdir. Orasını sonra düşünürüz.
Mr. Adiyan’ın köle ve cariyelerle yapılabilecek ilişkilerin statüsü ile mut'a ve muvakkat nikah akitleri konusunda da benden görüş istemektedir. Büyüklerimiz dururken benim bu konuda kelam etmem doğru olmaz. Sizin oralarda ne derler bilmem ama bizde özellikle netameli konularda, Arnavutlardan önce konuşana iyi gözle bakmazlar.
|
Hüseyin Kayahan
10.07.2012
21:23
| Zani ve zaniyenin cezası başka, "bir fahişe (bazen de mübin bir fahşa ile demektedir) ile etvet edenin cezası başkadır. İki grubu ayrı ayrı anlatıyor. Bana göre Nisa 25'te sahih bir akti şöyle tarif ediyor: ".... muhsanatin gayra müsafihatin VE la müttahizati ehdan..." şeklindedir. "... sefif olmayan muhsan VE ehdan ittihaz etmeyen..." Burada müttahizati ehdan'ı gizlilik olarak anlamışlar. Birinci bölümde ise sefih/düşkün olmayan bir güzellik ama ikisini VE bağlacı ile biribirine bağlamış. İkisi aynı anda olacak. Benim fuhuş veya zina yorumum da bunun tersi: Ve bağlacı ile bağlı olan sefih bir gayri muhsinlike beraber gizlilik içinde.. Zani ise bu fiili en az 3 kere işlediği tescillenen kimsedir, diye düşünüyorum. "Sizden Eyamayı nikahlayın" ibaresi, kendileri evlenemeyenler için olmalıdır. Kendileri evlenme kudretinde olanlara kıyas gerekmeksizin EVLVİYETLE nikahlanmak düşer, bence. Saygılarımla. H.Kayahan |
Harun Özdemir
10.07.2012
22:30
| Aralarında nikah akdi batıl olan kişiler arasındaki cinsel ilişkiye zina, ikiden fazla yapılmasına da fuhuş diyebiliriz. Zinayı Üstat Karagülle, bir döllenme süresi içinde bir kadının rahmini iki erkeğe kullandırması şeklinde de tanımladığını hatırlıyorum. Bazı arkadaşlar zinayı biyolojik bulgularla tanımlayabilir ama ben nikahı, talakı ve zinayı hukuki gerekçelerle ve akde karşı işlenmiş suç şeklinde tanımlıyorum. |
Sam Adian
28.05.2024
14:26
| Our views in this article have changed greatly. The point we have reached with our long studies on the Quran is different.
The Quran has a suggestion for social order. However, this is not the "state" you know today. Therefore, we cannot talk about a "Constitution" that is binding on the whole society. Essentially, written rules are for "institutions", not "individuals". From the perspective of the Quran, no law binds individuals. Laws and rules are only for the "Regulation of Institutional Operations" and are valid only within the institution. Everyone is free outside.
It would be a great nonsense to use "Traffic Rules" and similar rules as examples here. Because such rules belong to "things/tools", not for "human" beings. Of course, there should be instructions on how to use an item, but this is for the item itself. Law is nothing but lies whose sole purpose is to "eliminate freedoms". We can ask legal advocates a simple question: Which of you came to this world with your own will and consent? Probably none of you. So, can you tell me how it is that even though you were born as a result of the wishes of others, you do not have any rights? For example, do you have the "right to life"? Who guarantees this to you? What about "Right to shelter, right to food" etc.?
When we produce a car, we do not say "go find your own fuel". We also provide the fuel that needs. So who provides our fuel? Which law guaranteed? In its simplest form, laws/contracts are meant to eliminate your freedoms. There are already much more humane and natural methods of how the social order or relations between individuals will be. There is no need for a constitution or laws or contracts for this. Of course, for those who want to know.
|