RIBA ve EKONOMI – 1
“Ekonomist değiliz, Ayetlerin bize aktardığı TANIMLAR’dan yola çıkarak anladıklarımızı yazıyoruz. Uygulamanın teknik detayları uzmanlarının işidir”
FAIZ ALGISI
Güncel uygulamalarda “Faizin neden alındığı” net olarak açıklanamamıştır. Yani bu sorunun açık ve kesin bir karşılığı yoktur. Görüş farklılıkları da çok fazladır. Filozoflar, faizin haksız ve adaletsiz bir ödeme olduğunu söylerler. Aristo parayı “yumurtlamayan kısır bir tavuğa” benzetir. Ona göre paraya kendiliğinden bir ilave olmaz. Platon ise, faizi kötülemekle kalmaz, aynı zamanda inkar eder. Aynı şekilde Roma imparatorluğu da faize karşı olmuştur. Kapitalist sınıfın doğuşuyla ortaya çıktığı varsayılan faiz, Roma döneminde faize yasal düzenleme yapılarak başıboş kalması önlenmiştir. Genellikle düşük oranlı faiz savunulmuş olsa da, nedenleri konusunda net bir açıklama yapılamamıştır. Ekonomistler, bu konudaki görüş farklılıklarını ve ortaya çıkan kafa karışıklını bizden çok daha iyi bileceklerdir.
Zaman tercihi, nakit tercihi, gelecekteki mal tercihi vs. gibi açıklamalar yapılmakla birlikte, genel olarak faiz, sermaye üzerindeki farklılığı ifade eden bir anlam taşımaktadır. Ekonomistler “niçin faiz alınır” sorusuna tutarlı bir cevap bulamamakla birlikte, faizin borç alınan paraya katılan miktar olduğu noktasında birleşmektedirler. Genel olarak eklenen “makul bir miktar” olarak açıklanmakta ve algılanmaktadır ancak bu “makul miktar” ın sınırları üzerinde de bir görüş birliği yoktur.
Kur’an açısından ise, Riba kavramı, İslam öncesi dönemde, kredilerin ekonomik kalkınma için kullanılmadığı üretken olmayan borçlar üzerinden alınan çok yüksek oranlardaki tefeciliği kapsadığı anlaşılmaktadır. Kimileri, Riba’nın her türlü faizi kapsadığını ileri sürseler de, Al-i İmran 130. Ayette bu husus son derece açık bir şekilde ifade edilmiştir. (Bir önceki yazımızda bu konuyu açıklamış idik)
Kısaca Kur’an sermayeyi ve sermaye üzerinde yapılan işlemlerden elde edilecek fazlalıkları reddetmemekte, sadece sınırlama getirmektedir. Bu çerçevede güncel “faiz” ile “Riba” kavramlarının aynı olduğunu söylemek de mümkün değildir. Uygulmada bazı benzerlikler olmasına rağmen, işleyiş anlayış ve yapı itibariyle aynı değildir.
UYGULAMALARDAKI YANLIŞLAR
Kapitalizmde Para, emeğin, birikimin karşılığı olan değişim aracıdır. Sermaye, insan gücünü harekete geçirecek bir araçtır. Maddi üretimler gibi para da satılabilir. Yani faiz kavramı vardır.
İnsan, birey olarak mutlak anlamda hürdür. Ekonomi prensipleri de bu anlayışa göre düzenlenmiştir. Kişisel kazanç, özel mülkiyet, teşebbüs hürriyeti esastır. Ekonomik faaliyetlerde sınırlamalar olmamalıdır. Kapitalizmin bilinen argümanları, sermayeyi kullananların, esas üretimi yapanlar üzerinde baskı oluşturması ve üretimi gerçekleştirenlerin mağduriyetine sebebiyet vermeleri sonucunu ortaya çıkarmış ve sermayenin tekelleşmesine, toplumdaki ayrışmanın büyümesine neden olmuştur. Fakir daha çok fakir, zengin daha çok zengin olabilmiştir.
Sosyalizmin üretim alanındaki temel hatası bireysel kazancı yasaklaması yani rekabeti, ticareti yasaklaması sonucu gelişmeyi engellemesi, yeteneklerin gelişmesini köreltmesi sonucu kapitalist toplumlardan geri kalması, farklı yetenek ve iş gücünü aynı kefeye koyarak bireysel çalışma azmini kırması ve böylece verimliliği düşürmesi olmuştur.
Sosyalizm, İnsanı mutlak anlamda hür olarak kabul etmez. İnsan, ekonomik faaliyetlerde istediği gibi hareket edemez. Şahsi ticaret ve faiz yasaklanmıştır. Para değişim aracı ve emeğin ifadesidir. Kar için satılamaz. Yani sömürü aracı olamaz.
Kur’an a göre ise, Mutlak güç ve her şeyin sahibi Allah’tır. Dolayısıyla insan, diğer alanlarda olduğu gibi ekonomiyle ilgili faaliyetlerinde de Allah’ın koyduğu sınırlara uymak zorundadır.
Kapitalizme benzer özelliklerin var olduğu söylenebilir. Özel mülkiyet, Kişisel kazanç, teşebbüs hürriyeti, bireysel kazanç yani bir anlamda serbest piyasa ekonomisi vardır. Rekabet koşulları, kapitalizme benzemekle birlikte, daha insaflı ve yardımlaşmaya dayalı bir yapıya sahiptir. Yani, rekabet sonucu bir başka işletmenin batışı göze alınmaz.
Bu anlamda kapitalizmin ortaya koyduğu bencil ve sınırsız kazanç hırsı ile, sosyalizmin kişisel hürriyetleri ortadan kaldıran yapısına karşı bir alternatiftir. Ancak, RIBA kavramı “her türlü faizin reddi” şeklinde algılandığında ise, EKONOMI olgusunu da sürdürülebilir olmaktan çıkarmaktadır. Her şeyden önce, bu durum, İslam toplumlarının dünya ekonomisiyle entegrasyonunu önlemekte ve bu da gelişmenin önünü tıkamaktadır.
Sınırların anlam ifade etmediği günümüz dünyasında kapalı bir ekonomiden söz etmek herhalde hayal olmaktan öte, toplumların acı çekmelerinin en kestirme yolu olmalıdır. Nitekim böyle de olmuştur.
FIRSATLAR
Günümüz dünyasında kapitalizmin içinde bulunduğu tıkanma ve kötüye giden ekonomik yapıları ile, dünyada net olarak uygulama alanı artık bulamayan sosyalizmin tıkanıklığını aşmak için önemli fırsatlar da sunmaktadır.
Bu çerçevede “RIBA” kavramının doğru anlaşılması, Kur’an ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyonu ve hatta onları içine alabilecek bir yapıya kavuşması da kaçınılmaz olacaktır. Sınırsız kar için her şeyin meşru olmadığı, tefeciliğin kurumsal olarak yok edildiği, sermaye katılımının, katılımdan pay aldığı ve bir paylaşımın söz konusu olduğu, sermayeyi koyan ile, sermayeyi kullanan arasında emeği ile üretime katılanların da pay aldığı bir yapı bugün dünya üzerinde reddedilebilecek bir şey olmadığı gibi, tam anlamıyla bir can simidi olabilecek durumdadır.
Asıl mesele, Sermaye sahiplerinin veya kapitalistlerin, sahip oldukları sermayeyi ellerinden kaçıracakları veya fakirleşecekleri endişesidir. Çünkü geleneksel algı çerçevesinde bakıldığı zaman, bu konudaki pek çok husus, “İslam” olmayanları veya kapitalistleri derinden etkilemekte ve onların karşı tarafta yer almalarına neden olmaktadır. Bunun en temel sebeplerinden biri, ciddi bir Ekonomik Yapı’nın olmaması ve geleneksel algıların ortaya koyduğu toptan reddiyetçiliktir.
Genel olarak Kur’an ın ortaya koyduğu “RIBA” kavramı ile, günümüz faiz uygulamaları birbirinden bağımsız ve büyük farklılıkları olan kavramlardır. Zaten Kur’an “faiz almayın veya vermeyin” demiyor. Bunun yerine iki şey öneriyor: Güvenlik ve Fayda.
Karz-ı Hasen müessesesi, genellikle sadece bir çeşit toplumsal yardımlaşma olarak algılanmaktadır. Biz bunu biraz daha farklı anlıyoruz. Bu ifade, her ne kadar yardımlaşmayı içeriyor olsa bile, temel olarak hedef aldığı şey, sermayenin sürekli kullanılabilir halde tutulmasının garanti altına alınmasını sağlayan bir mekanizmadır. Daha önce ifade ettiğimiz gibi, “Risk sigortasi ve kredi garanti fonu”dur. Bu şekilde hem sermaye sahibi, hem de işletme sahibi ve hem de üretime emeği ile katılanlar garanti altına alınmış olurlar. Refah etkilenmez ve süreklilik sağlanmış olur.
Öte yandan, Sermayenin belirli bir karşılık ile kullanıma sunulması da sermaye sahipleri açısından önemli bir teşvik unsuru anlamına gelmektedir. Bunun adına faiz dense bile, temelde hedeflenen şey, kazancın paylaşılmasıdır. “ad’afen mudaafe” kavramı bu açıdan da önemlidir. Eğer, dönem içerisindeki ortalama değerin iki katı “Riba” ise, burada bir hareket alanı vardır ve bu meşrudur.
Kimileri bu açıklamamıza itiraz edeceklerdir. Bunun enflasyona matuf olduğu söylenebileceği gibi, bileşik faiz olarak da algılanabilir. Geleneksel kabul, bu kavramın bileşik faiz oduğu yönünde ağırlık kazanmıştır ve bunun dayanağı da İslam öncesi Arap’ların uygulamalarıdır. Bize göre bu doğru değildir. Enflasyona atfetmek ise sadece bir sonuctan yola çıkmak anlamına gelir. Enflasyon sebep değil sonuçtur. Argümanlarınızı doğru belirler ve doğru hareket ederseniz, enflasyonu da kontrol edebilirsiniz.
Çünkü “Ad'afen Mudaafe” kelimesi bir değişkenliği ifade eder ancak bu değişimin yukarı veya aşağı olmasını ifade etmez. Bu kelimenin İngilizce karşılığı olan “exponentially” kelimesi de böyledir. Bir değişim ifade eder, bu değişim yukarı olabileceği gibi aşağı da olabilir. Demek ki, ayetin bize anlattığı şey, dönem içerisinde (borç dönemi içerisinde) meydana gelen değişimlerin ortalaması esas alınarak RIBA kavramı anlaşılmalıdır. Limit ise, iki katıdır. Enflasyonist ortamlarda bu negatif de gerçekleşebilir. Yani borç verilen miktar faiziyle birlikte geri alınsa bile, eski değerinin de atında kalabilir.
Öte yandan, Faizli sistemin, en büyük engel oluşturduğundan şikayet ederken, Riba kavramının bıraktığı alanı reddederek, faizli sistemin başarısını ve hatta hakimiyetini peşinen kabul etmiş oluruz. Allah dileseydi “her türlüsü-azı çoğu” ifadelerini de kullanabilirdi. Oysa böyle bir ifade veya ima göremiyoruz. O halde niçin toptan reddediyoruz?
Ne yapılmalıdır?
Her şeyden önce, Toptan Reddetme fikrinden vazgeçilmelidir. Bu konuda geçmişte ortaya atılan fikirler arasında bazı alimlerin, faizi sınıflandırdığı, algıya yönelik bu uygulamanın tümüyle RIBA olmadığı da ifade edilmiştir. Yani İslam dünyasında da bir kafa karışıklığı vardır. Bazı sahabiler de fazlalık faizi meşru kabul etmişlerdir. Her ne kadar RIBA kavramı üzerinde herhangi bir ihtilaf olmasa da, bu kavramın çerçevesi konusunda kesin bir fikir birliği de söz konusu değildir.
Kur’an açıkça, “sermaye üzerinde yapılan işlemlere sınırlama” getirmektedir. Yaptığı şey budur. Yani makul çerçevede kalınmasını ve bu makul çerçevenin de yine toplumsal faydaya tahvil edilmesini öngörmektedir. Bu çerçevede hareket edildiği zaman, bugün dünya ekonomisinin hakimi konumunda olan kapitalizmin bütün argümanları ortadan kalkmış ellerinden alınmış olacaktır. Sosyalistlerin çekinceleri anlamsızlaşacaktır.
Piyasa ekonomisini reddetmeyen, özel mülkiyet hakkına saygılı ama aşırılığı önleyen, Ben merkeziyetçi olmayan, geniş katılıma dayalı, Sermaye sahibi ile sermayeyi kullananı ve üretimi gerçekleştiren insanları da garanti altına alan geniş yelpazeli bir sistem ortaya çıkmaktadır.
Bizim, sistemin teknik detayları ile ilgili olarak söyleyebileceğimiz çok şey yoktur. Biz sadece Kur’an ın öngördüğü sistemden yola çıkarak prensipler üzerinde ve uygulamanın çerçevesi hakkında uzmanlara fikir verebiliriz. Ancak duyarlı ekonomistlerin bu konuda ciddi ve tutarlı bir çalışma yapmaları kaçınılmazdır. Günümüz dünyasında son derece kolaylıkla uygulanabilecek ve yerleşik sistemi kolaylıkla içine alabilecek bir yapı ortaya çıkacaktır. Bu dünyanın arayıp bulamadığı şeydir. Üretimi ve girişimciliği teşvik eden, tüketimi reddetmeyen bir model vardır ve yapılması gereken bunun sistematize etmektir.
Kriz algısı üzerine “ekonomik sistem” inşa edilemez. Amerikanın yaptıkları veya doların ortaya koyduğu realiteden yola çıkarak “Kur’an a göre Ekonomi” dizayn edemezsiniz. Bunları bilmek başka bir şeydir, bunlardan hareket etmek başka bir şeydir. Siz krizleri de bertaraf edecek bir sistem ortaya koyun. Yine de bir kriz olursa o da “Allahtandır” deyin. Yolda yürürken başınıza bir saksı düşmeyeceğinin garantisi yok. Ideolojik yaklaşımlar veya Felaket Senaryolarından hareketle müreffeh bir dünya inşa etmek mümkün olmaz. Böyle yaparsanız tamamen korkulara dayalı, endişeli bir sistem oluşturursunuz. Her şeyden etkilenen, güven duymayan ve geleceği olmayan bir sistem olur bu.
Biz prensipleri öneririz, ekonomistler uygulamaya hazır hale getirirler. Bu bir görev olmalıdır. Pratik, uygulanabilir ve kabul edilebilir bir sistem ortaya çıkarmanın zamanıdır ve dünyanın da zaten buna ihtiyacı vardır. Önemli olan, herkesin kabul edebileceği argümanları öne çıkarmak ve sistemi kur’an a entegre etmektir. Bize göre kur’an ın önerisi de budur ve kısa sürede başarılabilir.
Yeni ve farklı bir şey tasarlamak da gerekmiyor. Mevcut sistemleri alır, eksiklerini tamamlar, hatalarını düzeltirsiniz. Mevcut sistemler nereden geldi? Başka bir Allah’ın yarattığı bilgiye mi dayanıyor? Onlar da insanların akledip oluşturdukları sistemler. Hataları olabilir, düzeltilir. Darwin “evrim” teorisini ortaya attığında İslam dünyası ayağa kalkmıştı. Herkes toptan reddetmişti. Zaman içinde gördük ki Kur’an da “evrimden” söz ediyor. Darwin sadece bazı hatalar yapmıştı. O kadar anlamıştı.
Yapılacak şeyleri bir ideoloji için değil, “insan olmanın gereği” için yapmak gerek. Bu sonuç verir.
Vesselam