Sam Adian
ORTAK REFERANSLAR ve BIR ÖNERI
11.04.2012
8634 Okunma, 9 Yorum

 

Geleceğin dünyasına dair….

 

Geleceğin dünyasında dengenin nerede olacağı, oluşacağı ile ilgili olarak Karagülle’nin ifade ettiği ve işaret ettiği şey doğrudur. Geleceğin dünyası, “Barış” üzerine kurulacaktır. Evrilme böyle gerçekleşecektir.  Bilgi çağının kapılarının aralandığı günümüz dünyasında artık baskıcı rejimler bir bir ortadan kalkmaktadır. Sermaye sahiplerinin dünyayı istedikleri gibi yönetme güçleri de yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır.  Bunlar yıkılmaktadır.

 

Fabrikalar artık robotlarla çalışmakta, insanlara daha çok zaman kalmaktadır. Zaman hızlanmıştır ve insanlar bilgiye ulaşmak için daha çok zaman harcamak ve daha hızlı hareket etmek zorundadırlar. Geleceğin dünyasında “Paraya sahip olan” değil, “Bilgiye sahip olan” güçlü olacaktır, hakim olacaktır. Bilgi erdem demektir, hak demektir. Bu yüzden geleceğin dünyası barış dünyasıdır.  İnsanlar artık şiddet istememekte, savaş istememektedir.

 

Bu manada Karagülle’nin tesbit ettiği ortak noktalar doğrudur:

  1. Kuran’ı ilahi kitaptır ve bütün sonuçlar Kur’an a dayalı olmalıdır. Kur’an a dayanmayan hiçbir görüş geçerli değildir.
  2. Dünyada milyarlarca müntesibi bulunan bütün dinleri haktır,  onların kitaplarına ve peygamberlerine de inanır ve hak kabul ederiz.
  3. İlahi olmayan sosyalizm ve kapitalizm düşüncelerinden de yararlanılması gerekir. Müspet ilmi ana delildir. Kuran’la müspet ilim arasında çelişki kabul edilemez. Çünkü bunların ikisi de aynı tanrının eseridir.
  4. Dayatma yoktur.  İnsanlar arasında fitne olmamasını ve güvenliğin sağlanmasını istemekle beraber sonuna kadar özgürlükçü olmak gerekir. Dayatma asla kabul edilemez.. Başkalarına zarar vermemek şartı ile isteyen istediğini yapabilmelidir.

 

Bu dört temel esas “Barış”ın da esasını teşkil eder. Bundan sonraki yöntemler farklı olsa bile, “Barış düzeni” bu temel prensipler üzerine inşa edilir. Bu esaslar bütün insanlar için geçerlidir. Bizim de kabul ettiğimiz temel esaslardır. Böyle olmalıdır.

 

Karagülle’nin aramızda tespit ettiği farklar detaylarla ilgilidir. Bunların önemi yoktur. Olması da gereklidir. Kur’an farklı farklı şuublara kabilelere böldük diyor. O halde detaylarda da farklılıklar olacaktır. Bu zenginliktir, ayrışma için değil, özgürlük ve insanlar arasındaki hoşgörü için de olmalıdır. Bu manadaki farklılıklar da büyük farklılıklar değildir.

 

Bazı noktalarda aynı düşünmüyoruz: Dayatma olmaması gerektiği noktasında birleşmekle birlikte, biz ku’an ı “anayasa” olarak görüyoruz. Kur’an prensipleri ve çerçeveyi belirler. Geriye kalan alanlarda insanlar ihtiyaçlarına göre kurallar oluşturabilirler. Burada ayrışma yoktur, herkes özgürce yaşayabilmelidir. Topluluğun içindeki farklılıklar da doğal karşılanmalıdır. Seküler bir topluluk düşünülemez çünkü Kur’an bir arada yaşamayı önermektedir. Kısaca kur’an daki helalleri helal, haramları haram kabul etmeliyiz. Onun emir ve nehiylerine göre hareket etmeliyiz. İşimiz onları genişletmek değil, o prensipler çerçevesinde yaşanabilir bir dünya sistemi kurabilmektir.

 

Dört delil konusundaki düşüncelerimizi yazmış idik. Tümüyle reddediyor değiliz. Kur’an “asli” delildir. Akıl delildir, Müsbet ilim delildir. Sünnet ve icma yani örf sadece örnektir. Delil kabul edilemez. Kıyas’ın çerçevesi bellidir, helalleri ve haramları genişletmek için kullanılamaz.

 

Kur’an ın prensipleri ve onun belirlediği çerçevenin dışındaki kurallar topluluk tarafından ihtiyaca göre belirlenir. Bunun mekanizmaları da Kur’an da vardır. Kur’an asli referanstır. Ancak biz “ekseriyet” sistemini önermedik.  Buna mukabil Kur’an dan anladığımız sisteme de bir isim bulamadık. Bu sebeple “çoğulculuk” dedik ama kastımız çoğunluğun azınlığa tahakkümü değildir dedik.

 

Bize göre  dört delile dayalı olarak hüküm çıkarmak demek, topluluğu hareketsiz bırakmak demektir.  Mahkum etmek demektir. Bunun manası, “Topluluk düşünemez, biz düşünürüz ve anlarız” demektir. Bize göre bu yanlıştır. Kitap herkes içindir, ve herkes akıl sahibidir. Gelecekteki sistemler, özgürlükçü oldukları ölçüde başarılı olacaktır. İnsanlar artık baskı ve dayatma kabul etmemektedir. Şeriatin hükümleri de geçerliliğini kaybetmiştir, kimseyi tatmin etmemektedir.

 

İbadetler konusunda farklı düşünüyoruz. Kur’an insanın günlük hayatını dolduran bir ibadet sistemi önermemektedir. SLT kavramı ile Namaz anlayışının aynı olmadığını anlatmıştık. Ancak Namaz kavramı ile uygulanan şeyin de farklılaşması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu kavram “Verkeu mea’r rakiin” lafzına dayanır. Sosyal bir mana taşır. Toplantılarda uygulanması gerekir. Mescitte, yani meclistedir. Herkes için bir ibadet değil, oraya katılanlar içindir. Yani Nebi’dedir. Nebi bizim için mesciddir, meclistir.

 

Kimileri “Kıyas” ı hüküm çıkarmak için bir yol olarak benimsenişlerdir. Doğrudur Kıyas bir yoldur ancak kıyas sadece Kur’an ın koyduğu prensipler çerçevesinde bir yöntem olabilir. Kur’an ın haram demediğini haramlaştırmak veya tam tersini yapmak için değildir. İbadetler de böyledir, Gereksiz ve anlamsız ibadetlerle insanların hayatları doldurulmuş, kıpırdayamaz hale getirilmiştir. Klasik uygulamada kıyas yoluyla pek çok “haram” ortaya konmuş, insanlar nefes alamaz hale getirilmiştir.

 

Kur’an Akıl ile ulaşılacak sonuçların da doğru olacağını söyler.  Kıyas buradadır. Ama bu hükümleri genişletmek manasında değildir. Mesela Kur’an hırsızlık suçu için üst limit belirler. Siz şeraitinizde bu sınırı aşamazsınız. Bu sınırın içinde hareket eder, kurallar koyarsınız.

 

  1. Batılılar, zekat ile ilgili olarak yanılmaktadırlar. Bunu daha önce açıklamıştık. Zekat vergi değil, kamunun yatırım finansmanıdır, kamu sermayesidir. Vergi ise Sadakalardadır. İkisi birbirine karıştırıldığı için İslam toplumunun sermayesi oluşmamıştır.
  2. Oruç insan için “periyodik bakım” mekanizmasıdır. “Self Control” sistemidir. (Bu konuyu detaylandımaya çalışacağız)
  3. Haccın iki anlamı vardır, uluslararıs kongredir, ekonomik ve sosyal bütünleşme anlamına gelir. İkincisi ise, “nebi” de buluşmanın en üst noktasıdır.

 

Aile, özel mülkiyet, hukuk ve ekonomi konularında da derin olamakla birlikte farklılıklarımız vardır.. Eşyanın tabiatı gereği böyle de olmalıdır. Kur’an ın emir ve nehiyleri, helal ve haramları bellidir. Kişi haklarını kısıtlayan, özgürlükleri sınırlandıran veya askıya alan hiçbir kural kabul edilemez. Sosyal hayatın gerektirdiği kurallar ise toplulukça tespit edilir ve karara bağlanır. Ama bunlar kur’an ın emri değildir. Kur’an ın insanlar için serbest bıraktığı alanlardaki kurallardır ve bu kurallar Kur’an ın ortaya koyduğu haklar ve hükümler çerçevesinde olmalıdır. Temel haklar ihlal edilemez.

 

Biz, mevcut sistemlerin “kötü” taraflarının olduğu gibi, “iyi” taraflarının da olduğunu söylüyoruz. “Barış” evrimle ile gerçekleşir. Darbe ile veya radikal devrimlerle “barış”ı tesis etmek mümkün olmaz. İnsanlar tekamül etmektedir, evrilmektedir, bilgi çoğalmaktadır. Sistemler de böyledir. Bizim yapmamız gereken, mevcut sistemlerin hatalarını ve yanlışlarını düzeltmek ve herkesin kabul edebileceği, herkesin üzerinde birleşebileceği bir sistemde buluşturmaktır. Bu mevcut sistemler ile aynı olacağı manasına gelmez. Yeni bir sistemdir ama dünyayı içine alan bir sistemdir. Özgürlükleri  ortadan kadırmadan, kısıtlamadan, tam aksine, Kur’an ın öngördüğü gibi genişleterek ve insana yaşama alanı bırakarak yapmak gerekir. Zorlamadan ama ilahi nizamı hakim kılarak yapmak gerekir.

 

Ancak, tartışmalarımızdan edindiğimiz izlenim, Batı gurubunun da farklı görüşler içerisinde olduğudur.  Elbette bu doğaldır. Herkesin aynı görüşte olması beklenemez.  Ancak bazı noktalara değinmek gerektiğini de düşünüyorum.

 

Sayın demirci diyor ki:

Sam Adian Kuran üzerinden Adil Düzene karşı yeni bir düzen çıkarma peşindedir. Bu arayış Adil Düzeni reddeden bir anlayıştır.

 

Biz fikirlerimizi beyan ederken “adil düzen kötüdür veya hatalıdır” gibi bir gerekçeden hareket ederek bir eleştiri getirmemeye gayret ettik. Çünkü sizin “Adil düzen” adını verdiğiniz şey, Kur’an ın kendisi değildir.  Sizin Kur’an dan anladıklarınızdır ve bu serbesttir. Ancak, başka anlayışların da aynı çerçevede olmasını beklemek doğru değildir. Farklılıkları normal görmek, başka anlayışların da olabileceğini ve bunun Kur’an üzerinde olabileceğini kabul etmek gerekir.

 

Biz bir “alternatif” arayışı ile değil, farklı anlayışlardan yola çıkarak “daha uyulanabilir bir sentez” ortaya çıkarmanın peşindeyiz. Bu açıdan yanılıyorsunuz. Ancak Karagüllenin ifade etitği “denge” noktası ise doğrudur.  Bu iki açıdan doğrudur:

 

  • Birincisi, dünyadaki bütün sistemler nihayetinde Allah’ın yarattığı sistemlerdir. Çünkü Aklı ve Bilgiyi yaratan Allahtır. İnsanlar Kur’an a bakmadan da sistemler oluşturabilirler, akıl yoluyla. Hataları olabilir ama onların kaynağı başka değildir.

 

  • İkincisi ise, Prensipler çerçeveside karagülle haklıdır. Çünkü günümüz dünyasında baskıcı sistemler, dayatmacı sistemler yavaş yavaş yerini “barışa” dayalı prensip sistemlerine” terk etmektedir. İnsan aklı neticede barışa kanalize olmuştur. Bu yüzden denge sadece “anlayışlardaki farklılıklar” üzeride olacaktır. Bu sistemler ister Kur’an ı referans alan sistemler olsun, ister Kur’an dan yürütülmüş sistemler olsun. (modern sistemlerin hemen hepsi bir şekilde Kur’an dan faydalanmışlardır.) Nihayetinde sistemler de evrilmekte ve mecrasına doğru kaymaktadır.

 

Kendi öngörünüzü orijinal kabul edip, başka anlayışları batıl görmeniz büyük bir hatadır. Klasik anlayış da bunu yaptı. Kendi algılarının dışındaki her şeyi şirk olarak gösterdi, batıl olarak gösterdi. Kötü olduğuna inandırdı insanları. Ama sonuç itibariyle görüyoruz ki bütün bunlar doğru değil.  Bu tutum  özgürlükçü de değil. Başkalarının anlayışını değerli bulmuyorsak, bizim anlayışınızın da değerli olmayabileceğini düşünmemiz gerekir.

 

Bizi bir mezhep arayışımız yok. Ancak hukuku tespit etme çabamız vardır. Bir ifadeniz talihsizdir “Bu Adil düzen içinde herhangi ehl-i kitaptan biri olacaktır” Buna göre, Kur’an çalışmalarını kendinize uygun olmadığı noktalarda çerçevenin dışına atıyor ve ne olursa olsun sizin belirlediğiniz çerçevede geçerli kabul ediyorsunuz. Biz bütün ilahi kitapları hak kabul ederiz. Ama referansımız Kur’an dır. En az sizin kadar özgürüz. Kimseyi suçlamaya veya sizin gibi düşünmeyenlere kimlik yakıştırmaya hakkımız yoktur. İnanan veya inanmayan herkesi eşit kabul etmeliyiz.

 

Aramızda prensipler açısından bir fark yoktur. Farklılıklar detaylardadır ve bu da normaldir. Böyle kabul etmek gerekir. Ancak biz “siyasi” fanatizmin doğru olduğuna inanmıyoruz.  Siyasetin bir yöntem olduğuna da inanmıyoruz. Bunun bir hastalık olduğunu düşünüyoruz. Siyasi angajman veya ideolojik bağımlılık insanları rasyonel düşünmekten alıkoyar. Aklı köleleştirir. Özgürlükleri ortadan kaldırır.

 

Bütün bunlar detaylardaki farklılıklardır. Bunların önemi yoktur ve zenginliktir. Herkes kendi anlayışına göre davranabilir. Herkesin hata yapma hakkı vardır. Başkalarına dayatma olmadığı sürece kimsenin kimseye tahakküm etme hakkı yoktur. Bizim ısrarla üzerinde durduğumuz şey “bilgi”dir. Geleceğin dünyası buna dayanır. Şeriat tartışmaları ile zaman kaybetmek yerine, bilginin peşine düşmemiz gerekir.  Elbette şeriat de olmalıdır, ancak şeriat olabilmesi için bilginin de yeterli olması gerekir. Aksi halde şeriat de eksik ve hatalı olacaktır.

 

Sayın Kandal ise: “Kötü bir insan kötülükteki nihai eşiği aştıktan sonra artık geriye dönemez. İyi insan olma şansı artık ortadan kalkmıştır.” Demektedir.

 

Ancak unutulmamalıdır ki, Allah insanı hür ve eşit olarak yaratmıştır. Kimilerini iyi kimilerini kötü olarak yaratmamıştır. Buna göre “Kötü insan yoktur, kötü şartlar vardır” Geçmişin feodal dünyasında insanlar kılıçla yaşarlardı. Çünkü herkesi “tehlike” olarak algılarlardı. Günümüz dünyasında ise böyle değildir. Artık insanlar özgür yaşamakta, başkalarına da saygı duyabilmektedirler.

 

Yahidu efsenaleri de sizin gibi düşünmektedir. Onlar da Allah’ın dünyaya format atacağını düşünerek hareket etmektedirler. Buradan sadece kendilerinin kurtulacağını varsaymaktadırlar. Ancak unutulmamalıdır ki, “başınıza bir musibet gelidğinde bu Allah’tandır demeyin, dönüp yaptıklarınıza bakın” denmektedir. Ve “Biz sizin başınıza bekçi değiliz” lafızları vardır. Bunlar boşuna değildir. Kimse dünyaya format atmayacak. Dünya kendini düzeltecektir. Bilgiyle olacaktır, gelişmeyle olacaktır, evrimle olacaktır.

 

Klasik kaderci anlayış da böyledir. Sizin gibi düşünmektedirler. Ama siz yine de 2. Nuh tufanını bekleyebilirsiniz. Bunda bir sakınca yoktur. Belki bir mucize olur. Belki yeni efsaneler ortaya çıkar. Hatta belki Mehdi gelir veya gökten İsa iner, kimbilir.

 

 

Önerimiz Şudur:

 

Geleceğin dünyasında kimin daha çok bilgisi varsa güçlü o olacaktır. Bu ölçüde de barış düzeni gelişecektir. Bugün artık dünyada okuma yazma bilmeyen insan neredeyse kalmamıştır. İletişi gelişmiştir ve herkes akletmeye başlamıştır. Bundan sonra yapamız gereken şey, “BİLGİYİ” çoğaltmak olmalıdır. Bu nasıl olacaktır?

 

Dünyanın her yerinde, en ücra köşelerinde bile, her topluluğun içinde, örgütlenmemiz gerekir. Bilgi akademileri kurmamız gerekir. Bu örgütlenme bilimsel ve stratejik araştırma temeline dayanmalıdır. Bizim bilgiye ihtiyacımız vardır, bu örgütler sayesinde bize bilgi akmalıdır. Her topluluğun anlayışı farklıdır, ama her topluluğun “hak” olan uygulamaları da vardır. Bunları bilmemiz gerekmektedir.

 

Bu örgütler bulundukları yerlerde her türlü ilişkiyi kurmalıdır. Özellikle üniversiteler ile birlikte çalışmalıdır. Bize bilgi aktarmalıdır. Bu faaliyette görev alacak olanlar bizim gibi düşünmek zorunda da değillerdir. Bizimle aynı endişeleri paylaşıyor olmaları da gerekmez. Allah’a inanan herkes bu faaliyette yer alabilir. Hangi anlayışta, hangi dinde olursa olsun.

 

Bazı guruplar okullar açarak buna benzer bir yapılanma içine girmişlerdir. Ancak bu hareket “sempatik” olmaktan ileri gidememektedir. Bunların da faydası vardır ama işe yarar şeyler değildir. Çünkü hedefi yoktur. Bizim amacımız, kendi anlayışımızı veya kültürümüzü başkalarına anlatmak değil, başkalarının bilgisine sahip olmak olmalıdır. Ancak bundan sonra insanlığın düzenini tasarlamak mümkün olabilir. Sentez oluşur ve “Barış düzeni”nin temelleri atılabilir.

 

Bu faaliyetin kriteri sadece “saf bilgi” olmalıdır. Çünkü bizim aradığımız düzen dünyadadır. Yaratıcı onu yaratmıştır. Yapmamız gereken bu düzenin parçalarını bir araya getirip birleştirmektir. Hiçbir önkoşul olmadan, önyargısız olarak, saf akılla yapılmalıdır.

 

Böyle bir örgütlenmenin nasıl yapılabileceğini bilmiyoruz. Ama bize göre bu yapılmalıdır ki sistem ortaya çıksın. Bu faaliyetin kriterleri de düşünülebilir, geliştirilebilir. Önemli olan hareket noktasını doğru tesbit etmektir. Bilgi akmaya başladıktan sonra bize düşen sadece onları tahlil etmektir. Bu yaşayan gerçek bir bilgi olacaktır, gerçek bir sistem çıkacaktır.  

 

Vesselam

 

 

 


YorumcuYorum
Sam Adian
11.04.2012
14:28

İnsanları Allah eşit yaratmamıştır. Herkesin imtihanı kendine hastır. diyorsunuz.

Bunun delilini getirmeniz gerekir. Kur’an da bunu delili nerdedir?

Biz bunu söylerken, yani bütün insanların “eşit yaratıldığını” söylerken delillerimiz vardır. “Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min kablikum leallekum tettekûn” (Bakara 21) Ey insanlar diye başlayan ayette iki önemli husus vardır: birincisi hiçbir ayırım gözetmeksizin bütün insanlara hitap ediyor olmasıdır, ikincisi “Allah” kelimesi yerine “Rab” kelimesi kullanıyor olmasıdır. Bunun anlamı ise, insanların yaratılıştaki yeteneklerinin de eşit olduğudur. Sadece varlık olarak değil gelişme ve evrilme açısından da eşittirler. “Yâ eyyuhen nâsu kulû mimmâ fîl ardı halâlen tayyiben, ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân, innehu lekum aduvvun mubîn” (bakara 168) Burada ayet de önemlidir. İhtiyaçlara ve yaşamaya ilişkin özelliklerde de eşitlik vardır. “Yâ eyyuhân nâsuttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisââ…” (Nisa 1) Sadece yaratılış ve dünyadaki var oluşta değil, yaratılış prensiplerinde de eşitlik vardır. Bu eşitlik yeryzündeki farklılıklarda dahi bozulamayacak olan bir eşitliktir. “Yâ eyyuhân nâsû kad câekum burhânun min rabbikum ve enzelnâ ileykum nûran mubîn” (Nisa 174, Yunus 57’de benzer ifadeleri kullanır) Yaratılış prensipleri, var oluş özellikleri ile var yaşamdaki prensiplerde eşit olarak yaratılan insan için bunlar yeterli değildir. Allah insanları “bilgi”de de eşit yaratmıştır. Yani bilginin, ilahi düzenin muhatabı herkestir, bilgi herkes içindir. Herkes oradan alabildiğini alır. “Kul yâ eyyuhen nâsu kad câekumul hakku min rabbikum, fe men ihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih, ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve mâ ene aleykum bi vekî” (Yunus 108) Ayrılıklar veya farklılıklar insanların özgür iradeleri ile yaptıkları tercihlerle ortaya çıkar. Yani çevresel şartlar gereği böyle olur. Ayete dikkat edilirse, bu tercihlerin sadece insan varlığına ait olduğu ve buna müdahale edilmediğini de anlamak mümkün olmaktadır. Bu da gösteriyor ki, şartlar ne olursa olsun, insanlar her zaman akledebilirler ve doğru yolu bulabilirler. Bu yüzden “kötü insan yoktur, kötü şartlar vardır” diyoruz. Kur’an ın önerdiği en önemli şey ise, “şartların elverişli hale getirilmesi” prensibidir. Neredeyse bütün sistem buna dayanır. “seçilimler cüzi ve külli iradelerin çarpımı iledir. kişisel seçimler küllli iradenin içindedir.” Bu ifadenizden tam olarak ne kasdettiğinizi anlayamadım. Eğer “kaderci” bir anlayış ise, bu tamamen yanlıştır.

“…ve halaka kulle şey’in fe kadderahu takdîrâ” (Furkan 2) Allah sistemin yaratıcısıdır. Her şey bu siste içerisinde önceden belirlenmiş kurallara göre cereyan eder. Sistemin işleyişi içerisinde hiçbir müdahale yoktur.

“Ve mâ esâbekum min musîbetin fe bi mâ kesebet eydîkum ve ya’fû an kesîr” (Şura 30) Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir…..

Demek ki insana veya varlığa müdahale yoktur. Her şeyi insan kendisi yapar. Rad 11 bu durumu teyit eder. Der ki “bir millet kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez” Sadece birey değil, toplulukların da bu kurala tabi olduğu ve bütün kararlarını kendi kendilerine vereceklerinin kesin kanıtıdır. Buna göre hiçbir şey Allah’tan değildir, her şeyi varlığın kendisi sistem içerisinde yapar. Kendi iradesiyle kendi kararıyla. (Bkz. Nisa 79, Enfal 53)

Bu kadarla yetinilmez, daha da kesin olarak En’am 103 ve 104. Ayetler konuyu daha da ayrıntılı olarak açıklar. (Bkz.Nisa 80, En’am 107, Hud 86, Şura 48,) Allah sistemi yaratmış, sistem içerisinde mekanizmaları kurmuş ve insana Akıl vermiştir. İnsan akıl ile bilgiyi yorumlar ve kendi kararını verir. Hiçbir müdahale yoktur.

Siyasetsiz başarı bir hayaldir. diyorsunuz. Tarih örnekleriyle doludur. Siyaset algısının toplulukların başına ne tür belalar açtığını bilmeyen yoktur. Ancak eğer siyaseti bir “felsefe” olarak algılıyorsanız bu ayrı bir şeydir, ancak siyaseti bir araç olarak algılıyorsanız bu beladır.

Bizi düzendeki algımız insanlık sentezidir. Doğal olarak sizin bakış açınızla “icma”dır. insanlığın icması. Çünkü herkesin kabul edebileceği bir sistem olmalıdır. Bize göre bu sistem sadece bir lokasyonun değil, bütün insanlığın olmalıdır. (bir suçlama olarak algılamadım, bakış açınızı eleştirdim)

Bizim düzen anlayışımız veya arayışımız, bir başka düzene veya anlayışa karşı olacak şekilde değildir. Asla böyle bakmıyoruz. Farklılıklar vardır ve olmalıdır. Siz kendi değerlerinize veya yöntemlerinize göre sonuca ulaşırsınız, biz sizin yöntemlerinizi kabul etmek zorunda değiliz, siz de bizimkini kabul etmek zorunda değilsiniz. Ancak böyle olmasının bir önemi yok. Sizin yöntemlerinizi size öğretmiyoruz, bu yanlış algıdır. Sadece klasik anlayışı da zaman zaman hatırlatıyoruz.

Ancak dikkat ederseniz, sizin vardığınız sonuçları eleştirmek yerine, “ bu sizin anlayışınızdır, bizimki böyle değildir” diyoruz. Zaman zaman bu ifadelerimiz gözden kaçmış olmalı. Asla bir baskı veya dayatma içerisinde değiliz. Zaten buna gerek yok.

Sadaka ve zekat konusunda yanıldığınızı söylerken de delilimiz vardır: Huz min emvâlihim sadakaten tutahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve salli aleyhim, inne salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm (Tevbe 103) Ayete dikkat ederseniz “emir” vardır. Böyle olunca “gönüllü değil, zorunlu olduğu” anlaşılır. Dahası da vardır, sadaka kavramının ne için alınacağı da açıklanmıştır:

“İnnemas sadakâtu lil fukarâi vel mesakîni vel âmilîne aleyhâ vel muellefeti kulûbuhum ve fîr rikâbi vel gârimîne ve fî sebîlillâhi vebnissebîl, farîdaten minallâh, vallâhu alîmun hakîm” (Tevbe 60) Bu ayet sizin bahsettiğiniz kamu harcamalarını tarif eder. Dolayısıyla kamu giderlerinin finansmanı yani “vergi” sadece sadakadır. Sadaka genel bir tanım değildir. Son derece net ve açık bir tanımdır.

Çünkü Zekat kavramında bu veya buna benzer ifadeler göremeyiz. Zekat önerilirken tıpkı SLT gibi önerilmektedir. Herkesin ayrı ayrı katkısı istenmektedir, gönüllü olarak istenmektedir. Sadakada ise gönüllü olmak gerekmez. Zorunluluk vardır. Geçmişte ekonomi gelişmemişti, dolayısıyla sadaka ve zekat ayırımı yapmak belki kolay değildi. Ancak bugün anlayabiliyoruz ki her ikisi ayrı ayrıdır ve zekat “Kamu sermayesi” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun da delilleri vardır. (Bkz. Bakara 43/110/277, Hac 41, Mü’minun 4, Nur 37/56, Neml 3 vd.),

Eğer zekat da sadaka gibi olsaydı, Allah onu da açıklayacaktı. Ama zekat farklı tarif edilmektedir. Ayetlerde bu rahatlıkla anlaşılabilmektedir. Geçişte birtakım zenginliklerin ortaya çıkış olması, günümüz dünyasında algılanan şekliyle bir “sermaye” olarak algılanabilecek bir şey değildir. Sadece zenginlikleri yönetmek değil, zenginliklerden faydalanmak da hedeflenmektedir. Fayda herkes içindir.

Diyorsunuz ki, “tahkiki iman” yoksa ictihat yoktur.

Bunun delilini getirmelisiniz. Kur’an böyle bir şey söylemez. Ancak bu konudaki görüşümüzü ortaya koyarken kasdettiğimiz siz değilsiniz, eğer siz de öyle düşünüyorsanız alınabilirsiniz elbette ama bizi kastımız “geleneksel anlayış”tır. Sizin sisteminizi henüz tam olarak kavramamış olduğumuz doğrudur. Zamanla öğreneceğiz. Ekseriyet sistemi ile ilgili olarak sizin sorunuza cevaben açıklama yapmıştık. Katılımın nasıl olacağı ile ilgili olarak demek ki yeterli olmamış. Kur’an dan anladığımız şeyi yerleşik terminoloji ile açıklamak zordur. Çünkü on karşılayacak bir terminoloji yoktur. Veya en azından biz bulamadık. Dedik ki:

“Aslında Kur’an bu kavramların hiç birine uygun bir sistem önermez. Kur’an hem ferdiyetçi, he de toplumcu bir sistem getirmektedir. Buna göre, her birey, ister seçilerek veya isterse sosyal varlık olarak karar mekanizmaları içinde her zaman yer alabilir. Bunun mekanizmaları da yine Kur’an da vardır. Çünkü Kur’an a göre ne azınlıklar azınlıktır, ne de çoğunluklar çoğunluktur. Hepsi eşittir. Hepsi insandır. Kur’an tam manasıyla toplumun her kesiminin büyük bir katılımını öngörür ve şartarı buna göre oluşturur. Teveccüh yoktur, ezilmişlik de yoktur.

Belki, "seçime dayalı, sosyal katılımcı karar mekanizmaları olan bir sistemdir" şeklinde tarif etmek mümkün olabilir. Çünkü öngörülen sistem hiç kimseyi dışarda bırakmaz.”

Kurana inanmayanlarda bu toplulukta olacak ise onları buna ikna etmeniz gerekir Anayasa ile ilgili olarak birkaç örnek vermek gerekirse:

-Hürriyet hakkı (insan 3) -Yaşama hakkı (maide 32, En’am 164), -barınma/yerleşme hakkı (Araf 10, 24, Nahl 80, Bakara 125-126,), -Güvenlik hakkı (Tevbe 6, Hicr 46, Fetih 4,) -Nefsi-i müdafaa/korunma hakkı (Nisa 148), -Eşitlik hakkı (Hucurat 10, 13), -Kişilik/kimlik hakkı (Hucurat, 11, 12, Nur 37), -Seçme ve seçilme hakkı (al-i İmran 159, şura 38), -Çalışma hakkı (Furkan 47, Kassas 24, Sebe 13, Al-i İmran 195) -Sağlık hakkı (Şuara 80, Nahl 69, İsra 82) -Sosyal güvenlik hakkı (Fetih 17) -Eğitim hakkı (bakara 31-32, Alak 1-5, Zümer 9, Araf 199, Tahrim 6, Mucadele 11, Taha 114) -Mülkiyet hakkı (Bakara 188, Nisa 29, enbiya 103, Araf 27) -inanma hakkı (bakara 256) -Hukuku seçme hakkı (kafirun 6, Bakra 213, 256, Kehf 18,29) -Adil yargılanma hakkı (maide 8-42, Nisa 58-135, Sad 26, Şura 15, Bunlar Kurr'an ın ortaya koyduğu temel haklardır. Özgürlüğü reddeden, eşitlik istemeyen, adalet istemeyen bir kişi veya topluluk henüz var edilmedi yeryüzünde. Çünkü Fıtrat böyle olmasını gerektirir. Bütün bu özgürlükler veya temel haklar herkes içindir. Siz isterseniz Kur’an a tabi olursunuz, başkaları isterse başka kitaba. Sonuç değişmeyecektir. Çünkü bunlar Zaten Kur’an ın önerdiği şeylerdir. Yani Kur’an ı temel referans kaynağı olarak kabul ettiğimiz zaman ortaya çıkan sonuç budur. Bunlar sınırlı da değildir. Dolayısıyla toplulukların kendi alanlarında farklı uygulamalar yapmaları yine temel haklar ve özgürlükler çerçevesinde olur. Buna göre dileyen dilediği gibi yaşar.

Prensiplerdeki ortak algımızı Karagülle ortaya koydu. Tamamen katılıyoruz. Hiçbir ihtilafımız yoktur. Detaylar ise tartışılır. Zaten önemli de değildir. Konular dağıldığı için adım adım ilerleme şansı olmadı. İnşallah bundan sonra daha net olur.

Ancak yine temel bir noktayı da açıklamakta yarar vardır: “Kur’an dışında başka helal ve haram, emir ve nehiy” kabul etmemek, toplulukların kuralsız olacağı manasına gelmez. Kur’an ın bu kurallarını temel kabul edip, bunun dışında ihtiyaç olan kuralları toplulukların kendilerinin belirlemeleri esastır. Ama bunu yaparken şu helaldir bu haramdır şeklinde olmamalıdır. Kur’an ın prensiplerine riayet ederek kendi kurallarını oluşturmaları doğaldır. Zaten Kur’an da böyle yapmakla insanlara bu alanı bırakmış oluyor. Bizim itirazımız, hem Kur’an daki manayı genişletmek, hem de ortaya konulan şeraiti kutsallaştırmak ile ilgilidir. Bu gerekli değildir. Herkes kendi kuralını belirlesin ama “bu Allah’tandır “ demesin, "rab"leşmesin diyoruz.. Klasik şeriat anlayışı böyle yaptı ve dokunulmaz hale geldi.

Biz rasyonel olmak gerektiğine inanıyoruz. Bu yüzden varsayımlarla değil, elimizde olan verilerle sonuca ulaşmak istiyoruz. Kur’an bize neyi gösteriyorsa o şekilde.

Önerimiz ile ilgili olarak da yanılıyorsunuz. Bir etkileşim değil amacımız. Insanlığın ortak doğrularını öğrenmek ve sistemi doğru geliştirmek istiyoruz. Bize göre bir sistem veya topluluk ne kadar batıl olursa olsun, mutlaka hak olan değerleri vardır. Çünkü hepsini Allah yaratmıştır. Eğer insanlın ortak değerlerine ulaşabilir ve doğru anlayabilirsek bunun Kur’an dan farklı olayacağını düşünüyoruz ve sistem de o ölçüde başarılı olacaktır. Çünkü biz biliyoruz ki, kitabı vahyeden akıl yoluyla da onu insanlara ulaştırdı. Kitabın uygulaması dünyada vardır. Parçaları bir araya getirmek gerekir.

Vesselam

Sam Adian
11.04.2012
15:49

Sayın Demirci

İnsanları varlık olarak eşit kabul etmek ile, sosyolojik olarak oraya çıkan farklılıkları karşılaştırmak mümkün değildir. Sosyolojik farklılıklar eşitliği bozmaz. Sizin ve bizim aramızdaki farklılıklar, insan olarak farklı olduğumuz anlamına gelmez. Farklı düşünmek, farklı yaşamak ayrı bir şeydir, varlık olarak eşit statüde olmak ayrı bir şeydir.

Siz namaza durduğunuz zaman (klasik anlamda) genelkurmay başkanı olarak mı durursunuz yoksa bir insan olarak mı? Yaşarken edindikleri kabiliyetler, yetenekler, meslek veya sosyal statüler “eşitlik” ilkesini etkileyen bir şey değildir. Kur’an a göre farklılık sadece “Takva/sevgi, gönül bağı” iledir. Başka bir farklılık kabul edilmez.

Varlık olarak peygamberin de bizden bir farkı yoktur. Kur’an bunu da açıklar. O da insanlardan bir insandır. Sizin söylediğiniz şey, sosyal varlık olarak ortaya çıkan farklılıklardır ki bu zaten normaldir. Ama bu Kur’an ın kabul ettiği bir farklılık veya eşitsizlik değildir. Eşyanın tabiatı gereği böyledir.

Varlıkta Hak'ta ve Adalette bütün insanlar eşittir. Hiç bir ayırım yapılamaz.

Saygılar

Sam Adian
11.04.2012
16:22

Sayın Demirci

Elbette insanlara sadaka vermek zorundasınız demeye gerek yok. Bir vergi sistemi içerisinde bu vergiyi alırsınız ve devletin giderlerine harcarsınız. Doğal olarak vergiyi devlet alır. Başka bir yöntemi yoktur. Ayet de bunu söyler.

fakir, miskin, müellefe, köle, borçlu vs kalmamışsa ne olacak ?

Sosyal devlet varlığını sürdürmeye devam edecek, toplumdaki yaşlılara, çocuklara, öksüzlere bakacak. Sağlık hizmetlerini yerine getirecek, fazlasını da yapacak. Zaten hedef topluda fakir kalmamasıdır. Bu doğal bir süreç haline gelecektir. Daha iyi hizmet, daha iyi yaşam koşulları daha iyi yollar vs. hepsi devletin işidir.

Resulullah’ın uygulamalarında da açık olmayan şeyler var. Topladığı şeyin zekat mı yoksa sadaka mı olduğu açık değildir. Kaynaklar bu konuda net değildir. Bizim kanaatimiz Resulullah’ın topladığı şey Sadaka idi. Devletin harcamalarında kullanılması ancak böyle mümkün. Ayete rağmen Resulullah’ın farklı bir uygulama yapmış olması düşünülemez.

Kısmen aynı şeyde bahsediyor olabiliriz. Farkımız siz zekatı ve sadakayı aynı kategoride değerlendiriyorsunuz. Biz ise, Zekat’ın “KAMU SERMAYESI” olduğunu, devletin giderlerinin ise Sadaka yani vergilerden karşılanması gerekitğini söylüyoruz. Bize göre Ayet böyle söylüyor. Zekatın kullanılma yeri ise Kalkınma içindir, yani bugün çokça şikayet edilen “sermaye”dir. Topluluğun ortak sermayesidir. Daha farklı bir ifadeyle, Merkez bankası “Zekat” ile kurulur, “Hazine” ise sadakalardan oluşur yani vergiden.

Partiler konusu ise başkadır, topluluğun faydasına olmadığını düşünüyoruz. Zararlıdır. Elbette bize göre böyledir. Bizi anladığımız sistemde partiye de gerek yoktur. Bu konuyu daha sonra detaylandırabiliriz.

Saygılar

Sam Adian
11.04.2012
17:14

Klasik anlayışta her ikisi de aynı olarak değerlendirilmiş. Ama bize göre ayetler çok açık ve bu mümkün değil. Beki geçmişin koşullarında yatırım fonlaması gerekmiyor olabilirdi. Veya ekonomik argümanlar gelişmemişti bu yüzden de anlaşılamadı. Her ikisi de olabilir. Ayetlerin sırası önemli değil, biz bugün bunun bir süreç olduğunu düşünebiliriz. Her şey bir anda olup bitmedi, risalet dönemi de bir süreçtir ve olgunlaşarak gelişmiştir. Dolayısıyla bugün bizi ilgilendiren şey ayetlerdir.

Ama iki türlü vergi yok, tek vergi var ve devletin tüm harcamaları buradan karşılanır. Ayetler de nettir. Zekat ile ilgili olarak Maide 12. Ayet bu konuda açıktır. Zekat ile birlikte “Allah’a güzel bir borç verirseniz” diyor. Bakara 245 te de bunu açıklıyor, “verdiğinin kat kat fazlasını geri almak için” demek ki bu yatırım fonlamasıdır, kalkınma içindir, kamu sermayesidir.

Saygılar

Sam Adian
11.04.2012
17:33

8 sınıfın giderleri derken neyi kastediyorsunuz?

Sam Adian
11.04.2012
20:26

Tevbe 60 ın saydığı sınıflar. Ama bu sınırlı değildir.

Kuran müminlere emreder, bu emri biz yerine getiririz. Bunu bir vergi olarak zorunlu olarak koymayız. Mümin topluluğuna katılan ve o dayanışma içinde bulunanlar o topluluğa gönüllü meblağlar verirler. Bu emir müminlere değil hz peygambere ve onun makamını temsil edenlere yönelik bir emirdir. "Al" diyor, "versinler" demiyor.

Bu yanlıştır. Sadaka zorunludur. Hem verilmesi zorunludur hem alınması. Tevbe 60 hem farz kılar, hem de Tevbe 103 alınmasını zorunlu hale getirir (devlet olarak) Tevbe 79 de ise, "gönüllü verenleri çekiştirmek" ifadesi vardır. Demek ki gönllülük şart değildir. Gönüllülük iyi olmakla birlikte mecburiyet vardır

Saygılar

Sam Adian
12.04.2012
08:20

Bakara 196 - Keffaret olarak sadaka: Para cezaları, kabahatlere verilen cezalar vs. Bakara 263/264 - Halk için : Vergiler topluluk içindir. Devete verilir. Bakara 271 – Gönüllülük esası : İki türlüdür, devlet tarafından toplanan zorunlu vergiler, Gönüllü olarak yapılan bağışlar. Bunlar vakıf olabilir, çeşitli kurular olabilir vs. Bakara 280. Ayette ifade edilen tasatduka saymak, borcu silmek de bu kategoridedir. Gönüllü sadakadır. Bakara 276 – Malın Vergisi : Vergi meşru yollarla elde edilen maldan verilir. Tevbe 58 – Kuralı harcama : (Siz ganimet sadakası demişsiniz) Bu ifadenizi anlayamadım, ganimet derken savaşta elde edilen mallar mı? Ayette böyle bir ifade yok.Ayet sadakaların harcamasıyla ilgilidir. İsteyene değil, ihtiyaç olan yerlere verilmelidir. Tevbe 60 – Harcama yerleri : Sosyal devletin gerektirdiği harcamalar. Devletin giderleri. Tevbe 103 – Vergi olarak sadaka: Siz dayanışma ortaklığı payı diyorsunuz,dayanışma ortaklığı devlet midir? Eğer değilse sadaka veya vergi toplayamaz. (Üyelerinden aidat alabilir, bu gönüllü bağıştır) Sadakayı devlet alır ve zorunludur. Ayet peygabere emreder, Al der. Harcama yerleri de Tevbe 60 da açıklanmıştır. Devletin giderlerine harcanır. Tevbe 104 – Bu ayette sadakaları Allah alır diyor, Topluluk içindir, devlete verilir. Bu ayet de zorunluluk ifade eder. (siz kefaret demişsiniz, ben öyle anlamadım) AHzab 35 – Bir anlamda vatandaşlığı tanımlar. Sadaka da bunlardan biri olarak sayılmaktadır. Erkek ve kadınlar için zikredilir, yani sadakayı herkes verir. Hadid 18 - Burada iki ayrı ifade vardır, “sadaka verenler “ve “Allah’a güzel borç verenler”. Bu da zekat ve sadakanın aynı olmadığını gösterir. Özetle “Sadaka” Vergiyi ifade eder. Devletin harcamaları içindir. Zorunludur. Devlet tarafından toplanır. Gönüllü bağışlar da vardır ama vergi ayrıdır. Vergi zekattan ayrıdır.

Saygılar

Sam Adian
12.04.2012
13:04

Yardımlaşma zaten Kur’an i bir prensiptir. Bu genel çerçevenin içinde zikrediliyor olması bu açıdan normaldir. Yardımlaşma olan kısımlar genellikle “tasadduk” olarak zikrediliyor. Kelime aynı olmakla birlikte farklı kullanılıyor. Bu önemli bir nokta olabilir.

Sadaka ile ilgili olarak hedefleri ve kullanılışı belli bir uygulama ortaya çıkıyor. “al” diyerek gönüllülüğe bırakmıyor, ve harcama yerlerini de söylüyor. Bize göre devletin giderlerini tarif ediyor.

Ama zekatta durum çok farklı. Zekat ayetlerinin hemen hepsi SLT ile birliktedir. Demek ki buradan elde edilecek fayda bütün insanlık için olmalıdır. Bu nasıl olur, yatırımla kalkınmayla olur. Dolayısıyla bu “Kamu sermayesidir” dedik.

Ancak iki ayrı ifade var, biri zorunluluk ifade ediyor, diğeri gönüllülük. Burdan şuraya varıyoruz: Evet zorunludur ancak insanlar gönüllü olarak da etraflarına yardım etmelidirler. İhtiyaç fazlası nasıl tasadduk edilir? İnsan fıtratına uygun değil bu. Demek ki ihtiyaç fazlası olan kısım bankada veya topluluğun faydasına sunulur. Krediye dönüşür, yatırıma dönüşür vs. Finansman olarak kullanılır.

Biz böyle anlıyoruz. (dayanışmalar dediğiniz bu çerçevenin içine girmez diye düşünüyoruz)

Saygılar

Cüneyt Özcan
21.06.2012
16:27

Sam bey,

Geleceğin dünyasında kimin daha çok bilgisi varsa güçlü o olacaktır. Bu ölçüde de barış düzeni gelişecektir.

demişsiniz. Ben burdan islâm düzeni(barış düzeni) değil tek bir ülkenin tahakkümü ve sömürüsünü anlıyorum. Yanlışım mı var?





Son Eklenen Makaleler
Sam Adian
AN IMPORTANT EXPLANATION
28.05.2024 299 Okunma
Sam Adian
FUNCTIONAL CONCEPTS - 1
3.10.2020 3027 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KAYNAKCA - 30
15.06.2017 4375 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - DONUSUM VE YENI DUNYA DUZENI - 29
15.06.2017 2764 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISAT VE HUKUK - 28
14.06.2017 3101 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - UYGULAMA - 27
13.06.2017 2568 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI EVRIM - 26
12.06.2017 4266 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI DENGELER/REFAH TOPLUMU 25
11.06.2017 3831 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - BUYUME VE ETKILER - 24
10.06.2017 5921 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - YAPISAL ANALIZ - MAKRO/MIKRO - 23
9.06.2017 4258 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - SERBEST TICARET ve PIYASALAR - 22
8.06.2017 3736 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TUKETIM - 21
7.06.2017 3778 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - FIYAT ANALIZI / Ucret, Fiyat, Para 20
6.06.2017 6951 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - URETIM VE ISHLETME - 19
5.06.2017 4249 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TOPRAK VE DOĞAL KAYNAKLAR, 18
4.06.2017 5449 Okunma
1 Yorum 05.06.2017 09:35
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KAYNAK VE YATIRIM YONETIMI - 17
3.06.2017 3182 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI YONETIM SISTEMI - BANKA - 16
3.06.2017 3821 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI FAKTORLER - 15
2.06.2017 12333 Okunma
3 Yorum 03.06.2017 14:51
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - IKTISADI PARAMETRELER - 14
2.06.2017 4641 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KARZ-I HASEN / YATIRIM FONU - 13
31.05.2017 4433 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - INFAQ - TASARRUF MEVDUATI - 12
31.05.2017 4111 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - ZEKAT - IKTISADI YONETIM SISTEMI - 11
30.05.2017 6774 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE/C - MEKANIZMALAR 10
29.05.2017 6593 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE / B- KOORDINASYON 9
29.05.2017 4643 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - KURUMSAL CERCEVE / A - 8
29.05.2017 6398 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - SADAKA : KAMU MALIYESI - 7
27.05.2017 4744 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TOPRAK VE MULKIYET - 6
27.05.2017 4385 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - RIBA - BIR OZGURLUK DOLANDIRICILIGI 5
27.05.2017 4597 Okunma
Sam Adian
IKTISAT TEORISI - TARIHSEL YANILGILAR - 4
27.05.2017 4181 Okunma
Sam Adian
THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM - 3
25.05.2017 5018 Okunma
1 Yorum 26.05.2017 00:55
Sam Adian
THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM - 2
24.05.2017 3554 Okunma
Sam Adian
THE THEORY OF ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM - 1
24.05.2017 4122 Okunma
Sam Adian
BIRKAÇ NOT
15.01.2014 7834 Okunma
4 Yorum 25.07.2014 16:22
Sam Adian
AKEVLER - 4
8.02.2013 5512 Okunma
Sam Adian
AKEVLER - 3
8.02.2013 6595 Okunma
Sam Adian
AKEVLER - 2
7.02.2013 5095 Okunma
Sam Adian
AKEVLER - 1
7.02.2013 5501 Okunma
Sam Adian
DÜZEN MESELESI ve AKEVLER
3.02.2013 6493 Okunma
1 Yorum 06.02.2013 22:28
Sam Adian
KIYAMET GÜNÜ.....
21.12.2012 7051 Okunma
1 Yorum 19.06.2019 00:43
Sam Adian
ARASAT'TAN BIR ARSA
18.12.2012 4823 Okunma
Sam Adian
YUNUS-NUH : Mitolojiden Vahye
13.12.2012 12228 Okunma
4 Yorum 14.12.2012 14:59
Sam Adian
El-Lehu, Lehu ve Mülkiyet
9.12.2012 7531 Okunma
1 Yorum 12.12.2012 11:42
Sam Adian
FINANSMAN MESELESI VE ZEKAT
8.11.2012 27208 Okunma
46 Yorum 28.05.2024 13:53
Sam Adian
MÜLKIYET MESELESI ve DÜZEN
6.11.2012 7789 Okunma
7 Yorum 21.11.2012 17:28
Sam Adian
SLT NEDIR?
3.11.2012 9599 Okunma
2 Yorum 04.11.2012 00:19
Sam Adian
Ve MUKADDERAT...
14.10.2012 6322 Okunma
Sam Adian
KARAGÜLLE FELSEFESİ.....
13.10.2012 7690 Okunma
8 Yorum 23.10.2012 03:34
Sam Adian
... VE NIHAYET RAB
12.10.2012 5556 Okunma
1 Yorum 19.06.2019 01:06
Sam Adian
IŞLEVSIZ TANRI...!
9.09.2012 15318 Okunma
43 Yorum 28.05.2024 14:10
Sam Adian
RUBUBIYET....
6.09.2012 6732 Okunma
2 Yorum 12.10.2012 11:34
Sam Adian
Varlığın Rabbi....
28.08.2012 12288 Okunma
24 Yorum 05.09.2012 10:43
Sam Adian
.... VE TANRI! - 3
15.08.2012 6467 Okunma
1 Yorum 15.08.2012 21:16
Sam Adian
.... VE TANRI! - 2
13.08.2012 7031 Okunma
6 Yorum 14.08.2012 03:44
Sam Adian
.... VE TANRI! - 1
12.08.2012 6987 Okunma
10 Yorum 14.08.2012 07:50
Sam Adian
RAMAZAN ve TARIH
11.08.2012 12146 Okunma
Sam Adian
ORUCUN FAZILETLERI....
9.08.2012 7126 Okunma
4 Yorum 13.08.2012 13:58
Sam Adian
TANRI'NIN BEDENI....
2.08.2012 7632 Okunma
13 Yorum 08.08.2012 18:26
Sam Adian
MATERYALIST NIKAH
22.07.2012 5642 Okunma
2 Yorum 24.07.2012 03:40
Sam Adian
CINSELLIK VE AKIT
19.07.2012 8132 Okunma
11 Yorum 30.07.2012 06:11
Sam Adian
BIR EYLEM OLARAK ZINA
14.07.2012 34614 Okunma
25 Yorum 28.05.2024 13:42
Sam Adian
UTANMAZLIK ZINA MIDIR?
13.07.2012 14347 Okunma
16 Yorum 14.07.2012 21:14
Sam Adian
HADIM'DAN ZINAYA
12.07.2012 11454 Okunma
18 Yorum 13.07.2012 10:00
Sam Adian
EN IYI ANAYASA YAZILI OLMAYANDIR.....
7.07.2012 13546 Okunma
35 Yorum 28.05.2024 14:26
Sam Adian
YARATILIŞ VE DÜZEN
3.06.2012 4989 Okunma
Sam Adian
ADEM VE TOPLUMU - 1
4.05.2012 7027 Okunma
3 Yorum 04.05.2012 15:03
Sam Adian
YARATILIŞ VE SÜREÇ
2.05.2012 5617 Okunma
1 Yorum 03.05.2012 07:38
Sam Adian
YARATILIŞ KURAMI VE EVRIM
1.05.2012 5713 Okunma
Sam Adian
YARATILIŞ - 2
30.04.2012 4373 Okunma
Sam Adian
BAZI ELEŞTIRILER
29.04.2012 5629 Okunma
2 Yorum 02.05.2012 20:51
Sam Adian
YARATILIŞ
29.04.2012 7169 Okunma
2 Yorum 02.05.2012 13:07
Sam Adian
KUR'AN'DA CEZA KAVRAMI
14.04.2012 16982 Okunma
3 Yorum 19.04.2012 20:21
Sam Adian
ANLAMADA YÖNTEM
12.04.2012 6046 Okunma
2 Yorum 14.04.2012 16:04
Sam Adian
ORTAK REFERANSLAR ve BIR ÖNERI
11.04.2012 8634 Okunma
9 Yorum 21.06.2012 16:27
Sam Adian
KAT'a ve NEFY - KAVRAMLAR
7.04.2012 12913 Okunma
32 Yorum 09.04.2012 18:02
Sam Adian
ŞURA
6.04.2012 9309 Okunma
7 Yorum 06.04.2012 20:27
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - DEVLET ve IKTIDAR
4.04.2012 9711 Okunma
7 Yorum 06.04.2012 09:59
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - DIN FAKTÖRÜ
1.04.2012 6931 Okunma
11 Yorum 09.04.2012 23:53
Sam Adian
KAT'A ve NEFY
31.03.2012 14044 Okunma
22 Yorum 11.04.2012 01:44
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - KARAR MEKANIZMALARI
29.03.2012 11504 Okunma
15 Yorum 31.03.2012 20:26
Sam Adian
CRITICS
27.03.2012 5610 Okunma
2 Yorum 28.03.2012 22:17
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - KURUMSALLIK
26.03.2012 6470 Okunma
3 Yorum 27.03.2012 20:01
Sam Adian
YAPISAL ILKELER - INSAN VE DEVLET
26.03.2012 9465 Okunma
9 Yorum 27.03.2012 16:28
Sam Adian
EKONOMIDEKI ENSTRUMANLAR - 2
25.03.2012 4449 Okunma
1 Yorum 25.03.2012 05:43
Sam Adian
EKONOMIDEKI ENSTRUMANLAR - 1
24.03.2012 5306 Okunma
2 Yorum 24.03.2012 23:10
Sam Adian
BAŞÖRTÜSÜ
23.03.2012 5611 Okunma
Sam Adian
SOSYAL KAPITALIZM.
21.03.2012 14492 Okunma
24 Yorum 28.05.2024 14:39
Sam Adian
"ADIL DÜZEN"IN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI
20.03.2012 5434 Okunma
7 Yorum 23.03.2012 18:49
Sam Adian
Metod ve uygulama
18.03.2012 5633 Okunma
9 Yorum 21.03.2012 10:01
Sam Adian
HMR ve SONUÇ
16.03.2012 12364 Okunma
18 Yorum 16.03.2012 18:08
Sam Adian
ANLAMAK.....
15.03.2012 6532 Okunma
5 Yorum 16.03.2012 18:21
Sam Adian
HMR HAKKINDA - 2
14.03.2012 7235 Okunma
7 Yorum 15.03.2012 08:14
Sam Adian
INSANLIK ANAYASASI HAKKINDA-1
12.03.2012 4120 Okunma
2 Yorum 12.03.2012 17:32
Sam Adian
RIBA'nın UNSURLARI
11.03.2012 12776 Okunma
12 Yorum 15.03.2012 16:14
Sam Adian
RIBA ve EKONOMI-1
9.03.2012 7024 Okunma
7 Yorum 10.03.2012 19:31
Sam Adian
DARB-I MESEL VE YETKI GASPI
8.03.2012 10561 Okunma
22 Yorum 11.03.2012 16:10
Sam Adian
RIBA VE EKONOMI
7.03.2012 12456 Okunma
15 Yorum 09.03.2012 06:04
Sam Adian
SÖYLEYECEKLERIMIZ VAR
1.03.2012 4714 Okunma
5 Yorum 10.03.2012 08:24
Sam Adian
INSAN VE DÜZEN
1.03.2012 4825 Okunma
6 Yorum 01.03.2012 19:11
Sam Adian
SLT ve MESCID
25.02.2012 4383 Okunma
Sam Adian
HAMR ve HUMR
25.02.2012 53144 Okunma
19 Yorum 28.05.2024 13:50


© 2024 - Akevler