INSANLIK ANAYASASI HAKKINDA-1
Madde-1a) Yeryüzü İnsanlığındır. İnsanlar, atalarından devraldıkları yeryüzünü işgal ile aralarında bölüşerek topraklarından yararlanır ve yaşarlar; karşılığında onu imar ederek çocuklarına devrederler. Onu tahrip etmeye hakları yoktur.
Bir sistem tanımlamadan önce, o sistemin uygulanacağı varlığı tanımlamak gerekir. Eğer “Yeryüzü insanlığın” ise insanlığı ve bu insanlığı oluşturan varlığı tanımlamak kaçınılmaz olur. Böyle ifade edildiği zaman, “insanlık” belirsiz bir olgu haline gelir.
İnsan nedir?
Kur’an ın anlatımına göre insan evrensel bir varlıktır. Biz, dünyadakiler insanlığın bir parçasıyız. Yani biz de insanız. O halde bu insan nasıl bir varlıktır?
Kaderci anlayış, insanın irade sahibi olmakla birlikte, önceden belirlenmiş şeylere büyük oranda bağlı olan bir varlık olarak algılanır. Varoluş kuralları ile, varlığı karıştırmaktan ileri gelmektedir. Yani, hangi anne ve babadan, ne zaman dünyaya geleceği insanın elinde değildir. Bu zorunlu olan alandır. Akıl ve irade sahibi olarak dünyaya gelmek, de böyledir. Ancak,insan dünyaya geldiği andan itibaren “tercihli alan”a adım atmış olur. Burada her şey akıl ve irade ile insanın tercihine bırakılmıştır. Bu sebeple Insan tümüyle özgürdür. (insan 3). Bu iki şey farklı algılanmalıdır ve şimdilik bizi ilgilendiren kısım, “Tercihli Alan”daki yaşayan insan kısmıdır.
Insan özgür yaratıldığı için fiillerinde seçme ve sorumluluk verilmiştir. Böyle olduğu için özgür insanın varlık olarak sahip olması gereken haklar da ifade edilmelidir ve tanımlanmalıdır:
-Hürriyet hakkı (insan 3)
-Yaşama hakkı (maide 32, En’am 164),
-barınma/yerleşme hakkı (Araf 10, 24, Nahl 80, Bakara 125-126,),
-Güvenlik hakkı (Tevbe 6, Hicr 46, Fetih 4,
-Nefsi-i müdafaa/korunma hakkı (Nisa 148),
-Eşitlik hakkı (Hucurat 10, 13),
-Kişilik/kimlik hakkı (Hucurat, 11, 12, Nur 37),
-Seçme ve seçilme hakkı (al-i İmran 159, şura 38),
-Çalışma hakkı (Furkan 47, Kassas 24, Sebe 13)
-Sağlık hakkı (Şuara 80, Nahl 69, İsra 82)
-Sosyal güvenlik hakkı (Fetih 17)
-Eğitim hakkı (bakara 31-32, Alak 1-5, Zümer 9, Araf 199, Tahrim 6, Mucadele 11, Taha 114)
-Mülkiyet hakkı (Bakara 188, Nisa 29, enbiya 103, Araf 27)
-inanma hakkı (bakara 256)
-Hukuku seçme hakkı (kafirun 6, Bakra 213, 256, Kehf 18,29)
-Adil yargılanma hakkı (maide 8-42, Nisa 58-135, Sad 26, Şura 15,
Çünkü, insanlığı meydana getiren varlık, birey olarak bu topluluğa katılmadan önce doğal olarak bazı haklara ve ayrıcalıklara sahip olmalıdır. Bunlar varlığı tanımlayan temel haklar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bundan sonra topluluk içerisinde bireyin ve topluluğun tanımlanması ve bu münasebetin şeklinin belirlenmesi gerekir.
“Yeryüzü insanlığındır”
Hangi koşullarda insanlığındır. Eğer bir aidiyet varsa, bu aidiyetin kuralları ve koşulları vardır. Yeryüzü insanlar için (Ademoğlu) bir miras olarak yaratılmış ve tefriş ediliştir. Bu miras hem toprak hem de doğal kaynakları kapsar.
“Toprak bir mal mıdır”
Geçmişte, insan nüfusunun az olduğu ve kavimlerin yerleşik algıları sebebiyle toprak “işgal etmek ve imar etmek” koşuluyla ilk işgal edenindir kuralını getirmişlerdir. Yeryüzü mülkiyetini insanlığa atfetmeden önce (bakara 29), bu mülkiyetin kaynağını da tespit etmek gerekir. Şöyle ki: Yeryüzünde yaşayanlar yani bizler, yeryüzüne mirasçı kılındık. Yani, Allah yeryüzünü (içinde yaşadığımız dünya) bize miras bıraktı. (enbiya 103, Araf 27) Niçin? Yaşamak ve barınmak için. Şu halde toprağın bir “MAL” olup olmadığına karar vermek gerekir.
Bize göre toprak “MAL” olarak kabul edilemez. Her doğan insanın onda doğal mirasçı olduğu prensibinden hareket etmek gerekir. Çünkü Bakara 29, Yeryüzünün miras olmasından sonra onun bizim için tefriş edildiğini anlıyoruz. Yani doğal kaynaklar da insanların ortak sahip oldukları bir mirastır. Bu çerçevede “mallarınız” ifadesini de dikkate almak gereklidir. Kur’an da toprağın “mal” olduğuna dair bir işaret bulamıyoruz, Ancak çalışarak, emek vererek elde edilmiş şeylerin veya toprağın üzerinde inşa edilenlerin mal olduğu anlaşılmaktadır. (Araf 137)
Öyleyse “Toprak” mal değildir. Bizler için doğal mirastır. Her doğan insan, erkek veya kadının bu mirasta hakkı vardır. Şu halde “toprak ilk işgal edenindir” kuralı anlamsızlaşır. Belki geçmişte, henüz düzenin olmadığı, insanların topluluk olmaya çalıştıkları dönemlerde, toprakların bol olduğu ve onu işleyecek yeterli nüfusun olmadığı zamanlarda böyle yapmak mümkün olabilirdi. Ancak günümüz dünyasında, bu mümkün değildir. Çünkü insanlar bütünüyle yerleşik hayata geçmişlerdir ve bir düzen oluşmuştur. (iyi veya kötü) Topluluk, bu mirasta yeni doğacak olanların velileridir. Her hak sahibine hakkını telsim etmekle mükelleftirler.
Toprakta herkesin hakkının olduğunu kabul ettiğimiz zaman, onu niçin bölüyoruz? Böyle yaptığınız zaman, insanların üzerinde yaşayacakları, barınacakları ve yurt edinecekleri bir toprak kalmaz. Edinilmiş malları bölebilirsiniz, çünkü “mal” yeniden edinilebilir, üretilebilir, kazanılabilir. Ancak toprak üretilemez ve kazanılamaz. Bir insan, doğumdan itibaren mirastan aldığı paya hayatı boyunca sahip olur. Öldükten sonra toprak üzerindeki aidiyet sona erer, mallar bölüşülebilir. Çünkü yeni doğanların da “yeryüzü” mirasında doğal hakları vardır. Allah’ın mirası herkes içindir, o halde herkesin o miras üzerinde “eşit” hakkı vardır. Ne zamana kadar? Yaşadıkları sürece. Devredemezler.
Toprak doğal bir miras olduğuna göre, devredilemez, parçalanamaz. Her doğan insanın yaşama ve mirastan pay alma hakkı vardır. Topluluk bu hakkı gözetir ve sahibine teslim eder. Emek ile elde edilenler, evler, mallar devredilebilir, bölünebilir. Bu bölünmenin toprağa olan nispeti yine toplulukça gözetilir ve uygulanır.