YARATILIŞ-DİRİLİŞ ve FELSEFE
Varlık nedir, nasıldır, niçindir ve buna benzer soruları yüzyıllardır Felsefeciler cevaplamaya çalışmışlardır. Var olmayı ve varlıkların niçin ve nasıl oluştuğu, düşüncenin ana sorunudur. Bunu cevaplamaya çalışırken de salt aklın yeterli olacağını, ulaşılan sonucun test edilmesi veya laboratuarda uygulanmasını, akla hakaret olarak görmüş ve “AKIL, HİÇ BİR ŞEYE İHTİYAC DUYMADAN, KENDİ ARGUMANLARIYLA HER ŞEYİ İZAH ETMELİDİR”, demiştir.
Fakat zamanla matematik ve dil gelişti, bunlara bağlı olarak da diğer alt bilimler oluştu ve onlar da “DENEYLE TEST EDİLEMEYEN ŞEY, İLİM DEĞİLDİR” dediler. Böylece felsefe ile ilim(başka bir tabir de söylenebilir), birbirinden usul olarak ayrılmış oldu. Başta Astronomi, Jeoloji, Biyoloji ve diğerleri varlıkların, yanı eşyanın nasıl var olduğunu deneylerle de kanıtlayarak, izah etmeye muvaffak oldu. Artık Felsefe, eşyanın nasılı konusunda söz söyleyemez oldu. İlim ise deneylerle ispatlayamadığı, 5 duyu ile gözlemleyemediği olayları ise “METAFİZİK” diyerek, şimdilik çalışma alanının dışında bırakmış oldu.
Felsefenin ise, varlığın NEDENi ve NİÇİNi konusunda hala söyleyeceği şeyleri olabilir ama, artık NASILı konusunda söz söylemek ona düşmez. Bu konuda da metafizik dediğimiz konular, fizik içi olana kadar vakti vardır. Artık fizik dışı bir şey kalmayınca o konuda da söyleyecek sözü kalmayacaktır.
İBARELERe gelince, Adem’in kıllarını dökmesiyle beraber onlar da tüy döktüler ve çıplak kaldılar. Onlara giysi/anlam giydiren bizleriz. Harun bey; “Google’nın genomu varsa, benim de ibarelerim var” diyor. Kendisi benim gözümde Felsefenin son asilzadelerindendir ama artık eşyanın NASILINI düşünecekse, adına MÜSPET İLİMLER denen ve matematiğin türevlerinden ibaret olan alet ilimlerinin çıkarımlarına güvenmeye başlasın. “Bunlar hala varsayım, icma mı var ki gibi sudan bahaneler bu yaraya merhem olmaz.
Bugün artık; yaklaşık olarak söylersek; evrenin 14 milyar yıl önce bir patlamaya, güneşimizin 5,5 milyar yıl önce bir yoğunlaşma ile dünyamızın 4,5 milyar yıl önce, ilk primitif tek hücreli canlının denizlerde 1,5 milyar yıl önce oluştuğunu, vs, İstanbul’un da 1453 yılında Türkler tarafından ele geçirildiğini biliyoruz. Gelecek için de hesaplarımız var elbette. Güneşin kalan ömrünün 4,5 milyar yıl olduğunu, bu tarihten sonra hidrojeninin biteceğini görebiliyoruz. Bir sonraki güneş tutulmasının, bir dahaki Venüs geçişinin ne zaman olacağını saniyesine varıncaya kadar biliyoruz. Evrenin genişlemesinin ne zaman duracağını, hatta durup durmayacağını henüz tam bilmiyoruz ama sürekli gözlemliyoruz ve tahminlerde bulunuyoruz. Felsefe, şimdilik uzak gelecekle de ilgili bir şeyler söyleyebilir. Çünkü ortam henüz tam netleşmedi. Netleşince o konuda da söz kalmayacaktır…
Üstad Karagülle’nin çok takdir ettiğim bir prensibi vardır: O, uzak geçmişimiz ve uzak geleceğimiz ile fazla ilgilenmez. Bunun günümüze, günümüz problemlerine bir fayda getirmeyeceğini düşünür. O göreceli olarak daha yakın geçmişimiz ve yakın geleceğimiz ile ilgilenir. Onun derdi, önümüzdeki 1000 yıldır. Buna ait çözümler ile uğraşır. Kuran okurken de eğer ayetler uzak geçmişten ve uzak gelecekten bahsediyorsa kısaca ve genel olarak söyler görüşlerini. Bu konuda detayları düşünmek israftır ona göre. Günümüzde ve önümüzde o kadar sorun var ve bu sorunlar bizi eziyorken, geçmişin ve geleceğin detaylarıyla uğraşmak ne kadar doğrudur ben de bilmiyorum. Fakat itiraf etmeliyim ki, uzak geçmiş ve uzak gelecek bana da çok cazip geliyor. Onları düşünmek, ibarelerden kestirimlerde bulunmak çok haz verici. Hasılı, kuram kurmak güzel bir şey.
Şahsen ben geçmişle, bizdeki peygamberler tarihi anlatımlarını, bugünkü müspet ilimlerin kesin sonuçları ile çelişmeyen bir şekle sokmak maksadıyla ilgilenmeye başladım. Doğal olarak gelecekle ilgili anlatılar da, en azından bugünkü ilmi verilerle çelişmemeliydi. Bunların bir kısmını yazabildim ama henüz tamamlayamadım. Yazacaklarım kafamda, yazdıklarım ise henüz tamam değil. İnşallah tamamlayabilirim. Böylece geçmişle ilgili anlatıları masal olmaktan, gelecekle ilgili olanları da ütopik olmaktan kurtarabiliriz diye düşünüyorum. Bunun, bugünkü sorunlarımıza bir katkısı olmayacaktır tabii.
Üstadın tek amacı ekol oluşturmaktır. Bireysel çalışmalar bireylerle beraber çoğunlukla kesilmektedir. Tarikatlarda el vermekle, devam var gibi görünüyor ama ilimde el vererek ilim sürdürülemiyor. Ama tarihte pek çok kere olduğu gibi ekol oluşturulabilirse, o kendi içinde devinir ve gelişir. Bunun için konu birliğine, emek birliğine, hatta mekan birliğine ihtiyaç var. Birimiz yaradılışı, birimiz cenneti, birimiz ekonomiyi düşünürse elbette bir gelişme olmaz. Üretimi düşünüyorsak hepimiz düşüneceğiz. Şimdi birimiz düşünüyor, kalanlar sadece dinliyoruz. Yönetimi mi düşüneceğiz, hepimi ayrı ayrı düşüneceğiz ve tartışacağız. Vb.
Düşünmek güzeldir ve faydalıdır ama düşünceler bir araya getirilebilirse çözümler o zaman sağlıklı olacaktır. Her birimizin ayrı ayrı hobilerimiz olsa da, ortak hobimiz, önümüzdeki 1000 yıllık yeni medeniyetin sorunlarını, kendi adımıza, çocuklarımız ve torunlarımız adına çözmeye çalışmak olmalıdır. Hiçbir şey olmasa da belki torunlarımız faydalanırlar ve bizlere teşekkür ederler.
Saygılarımla.
H.Kayahan