13.06.2015,İzmir
NEREYE ÜFLEDİ (NEFEHA)?
“…ve nefahtü fîhâ…”,
“…ve nefahtü fîhî…”
Bu makale ALİ KAAN IŞIK’ın ısrarı üzerine kaleme alınmıştır. Kendisine teşekkür ederim. Sorusunu aşağıya alıntıladım:
“Aslında sorun burda şu ya da sorunun kısa halini sorayım :
21/91 : .... fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ... derken burda FİHA kullanılıyor yani burda doğru kullanımda iken,
66/12 : .... fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ .... derken burda ise Meryem için FİHİ söz konusu,
şimdi asıl özet halini sorayım, eğer Meryem 3/42'deki gibi ala nisa el alemin ise yani alemlerin kadınları üzerinde/üzerine bir ifade var ise ve özetle Meryem kadın ise neden aynen 21/91 'deki gibi dişil '' FİHA '' şeklinde değil de 66/12 'deki gibi ''FİHİ'' şeklinde eril olarak gelmiş?”
Sorunun çağrıştırdığı iki sorun şudur:
- Bu kitap, bilgili ve dikkatli birinin kitabı değildir. Zira; aynı kişi ve aynı olay için hem erkek zamir, hem de dişi zamir kullanmaktadır. Öyleyse bu kitap çelişkilidir..? (Allah’ı inkar etmeyi kafasına koyanların bakış açısıdır.)
- Bu kitap doğrudur, bu ifadeler bilerek kullanılmıştır; zira Meryem “HERMAFRODİTTİR”. Yani çift cinsiyetlidir, kendi kendini döllemiştir. (Bu da inkarcıların bakış açısıdır, ilahi müdahale yoktur, kendi kendine olmuştur..! manasındadır.)
Öncelikle ilgili ayetleri Arapça ve mealiyle görelim:
وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ (21/91)
21/91 : Velletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min rûhinâ ve cealnâhâ vebnehâ âyeten lil âlemîn(âlemîne).
وَمَرْيَمَ ابْنَةَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِنْ رُوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ (12/66)
66/12 : Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet minel kânitîn(kânitîne).
وَإِذْ قَالَتِ الْمَلَائِكَةُ يَامَرْيَمُ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاءِ الْعَالَمِينَ (42/3)
Hem Melekler dediği vakit, ya Meryem! her halde Allah seni süzüb seçti, ve seni çok temiz pâk kıldı, hem seni âlemin kadınlarının fevkında seçti[3/42]
Yukarıdaki tahlilleri yapanların atladıkları bir şey vardır: Cümle içinde kullanılan bir zamir; kendisinden önce geçen ve kendisine en yakın olan İSME veya İSİM HÜKMÜNDE OLAN bir İBAREYE gider. Her iki ayette de “hi” ve “ha” zamirlerine en yakın isim “FERC”tir. Ferc kelimesi geçmişte, “apış arası, bacak arası, vb.” manalarda anlaşıldığı için; ona gitmesi “ABES” olur diyerek, atfedileni “elleti, o kimse, yani Meryem” olarak düşünmektedirler. Gramer kurallarını da aykırı olarak yapılan bu kabul, yukarıda verilen çelişkili iki düşünceye mahal vermektedir.
Kuran; İKİ KELİMEYİ AYNI MANADA KULLANMAZ, ama BİR KELİMEYİ BİRDEN ÇOK MANADA KULLANIR. Bu manalar, ilk ilkel etimolojik isimden çıkar ama farklı fonksiyonlarını da ifade eder. Böylece aynı kelime; (bu bana göre mecaz da değildir) dini/teolojik olarak başka mana, ekonomik olarak başka mana, sosyolojik olarak başka mana, kozmolojik (fizik, kimya, astronomi, vb) olarak başka manaları karşılar. Burada da yapılan hata; “ferc” kelimesinin günlük konuşma dilindeki karşılığını düşünmek ve karşılığının sadece bundan ibaret zannetmektir.
FERC kelimesinin MEVARİD’ten İSİM olarak zikredilen karşılıklarını alıntılıyorum. Sadece isimleri yazacağım, fiiller bunlardan dönüşmedir:
ARALIK, YARIK, AVRET YERİ, PAÇANIN ARALIĞI, İKİ ŞEY ARASINDAKİ YARIK, ARALIKTA OLAN AÇIK YER, GEDİK, SIR TUTMAYAN ADAM, ARALIKTA OLAN AÇIK YER, FERACE, KAFTAN, KÜCÜK ÇOCUK GÖMLEĞİ, KABZADAN KİRİŞİ ARALIKLI YAY, TARAK, GENİŞ AÇI, ÖN DİŞLERİ SEYREK, İKİ PARMAK ARASINDAKİ AÇIKLIK, PERGEL, KAŞAĞI, FIRÇA
Elfercü (ERİL) : iki şey arasındaki yarık, gedik
Elfercetü (DİŞİL): Aralıkta olan açık yer, gedik
Ferc kelimesi; hem çok ve seyrek dişleri olan tarak, kaşağı ve fırça gibi yapılardır; hem de bu dişlerin arasında kalan çok sayıdaki boşluklardır (negatif tarak). Bunlara DNA dilinde “OYUKLAR” denmektedir.
Kendinizi bir biyolog olarak düşünün ve bu kelimeye bir mana bulmaya çalışın. Kuranda topu topu 1700 civarında kök vardır ve her şeyi bu 1700 kelime ve türevleri ile izah edeceksiniz…
Dişinin rahmindeki yumurtaya varın, yumurtanın içine girin, çekirdeğe varın, çekirdeğin içine girin, karşınıza 23 adet tekli tek tarafa dişleri olan ve sarmal yapıdaki uzun zincirleri göreceksiniz. Sizce böyle bir yapı neye benziyor? TARAK?, KAŞAĞI?, SEYREK DİŞLER?
İşte bunlar FERC’tirler. İnsanın nasıl oluşacağını ve nasıl canlılığını devam ettireceğini kodlayan DNA zincirlerleri bunlardır. Bunlar 4 HARF İLE YAZILMIŞ PROGRAMLARDIR. Erkeğin sperminde de bunun gibi ama onun asimetriği olan tekli zincirler vardır ve ancak bir birleri ile karşılıklı olarak eşleşebilirler ve çiftli sarmal yapıdaki merdiveni meydana getirirler. Normal insan hücresinde 23 çift olan bu zincir; sperm ve yumurta hücresinde 23 tek zincirdir. Bununla ilgili Dr Lütfi Hocaoğlu’nun makalesini en alta alıntıladım. Orada mekanizması da anlatılmaktadır.
DNA’daki bu dişler, şunlardır: A (adenin) ile T (timin) ve G (guanin) ile S (sitozin). Her zaman A ile T birleşir, G ile S birleşir. Kadın yumurtasındaki tekli dizilerin birbiri ile eşleşebilmesi için müdahale gerekmektedir. Yoksa aynı bazlar karşı karşıya gelir ve birleşemezler.
İşte burada MELEKLER (bunlar da ANTİVİRÜS programlarına benzeyen programlardır) onarım ve düzeltme yaparlar. İBLİS ise, VİRÜS programlardır ve normal işleyişi bozan programlardır. İblis/virüs bozar; Melekler/antivirüsler ise ONARIRLAR, işleyişi eski haline getirirler.
“RÛH” kelimesi; “RÛHUNA, RUHUMUZ” VE “RÛHÎ, RUHUM” şeklinde izafetle kullanmaktadır.
“Rûhî” dediği; Allahın zatında olan ve halifesi olarak yalnızca İNSANA yüklediği ve “ENTELEKTÜEL” faaliyetlerimizi kontrol eden, beynin dış korteksinde çalışan, Windows’a benzeyen ama PARDUS gibi AÇIK KAYNAK KODLU (SOFTWARE) bir programdır, YAŞADIĞI MÜDDETÇE İNSAN DA BUNA KOD İLAVE EDER. Bu ilave, otomatik olarak yapılır ama yapılan ilaveler insan iradesi ile şekillenir. Böylece oluşan bu program artık başka bedende çalışamaz, yeniden dirildiğimizde kişiye, bu özelleşmiş kendi programı tekrar yüklenir. İnsanı, diğer tüm canlılardan farklı kılan, işte bu programdır ve onun kazandırdığı yetilerdir.
“Rûhuna” dediği ise insan da dahil, tüm canlılara yüklediği (DNA ile gerçekleştirilen) CANLILIĞIN PROGRAMLARIDIR. Nefs kelimesinin biyolojideki karşılığı budur. Canlının “hardware”ini oluşturan ve çalıştıran programın (BIOS) adıdır.
Hz. Meryem’in FERC’ine (tarağına), DNA’sına (wireless iletişimle) NEFH EDİLMİŞ (install, download, vb gibi yollarla müdahale edilmiş) ve böylece detaylarını Lütfi beyin makalesinde bulacağınız şekilde, dişiden erkek meydana getirilmiştir.
Doğuştan kısır olan kadının doğurması, menapoz dönemindeki kadının doğurması, erkeksiz kadının erkek doğurması, benzer şekilde onların “TEKLİ DNA ZİNCİRLERİNE” yapılan müdahale ile olmuştur. Bugün sun’i döllenme başta olmak üzere işaret edilen olayları gerçekleştirmeye de başladık. Bir gün kadınlar erkek birey olmadan da erkek doğurabileceklerdir..? Bize çok yakın olan Hz. İsa’nın olayının sırlarını çözersek, daha uzak olan Hz. Ademin olayını da öğrenir ve uygularız.
Hz. Ademi “TURAB’tan, BİR MEMELİDEN, HOMONİDTEN”; İNSAN DA DAHİL TÜM CANLILARI DA TURABTAN, TOPRAKTAN, YANİ DÜNYADA MEVCUT OLAN ELEMENTLERDEN YARATTI. Bizim için gerekli olacak bir mekanizma olmasaydı, 2000 yıl önce bunu yeniden tekrar etmezdi.
Diğer yandan; “Hİ” eril zamiri, içinde “Y kromozomu” barındıran 3. KROMOZAMA; dişil olan “HA” zamiri ise, içinde “Y ERKEK KROMOZOMU” bulundurmayan diğer kromozomlara da gidebilir. Ya da, eril zamir DNA’lara, dişil zamir de RNA’ya veya tersine gidebilir. Benim bunların muhtevaları hakkındaki bilgi sınırlıdır.
Sonuç olarak; Kuran’ kendi ifadesi ile, Al-i İmran 7:
هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ
Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
1. | huve ellezî | : O ki |
2. | enzele | : indirdi |
3. | aleyke | : sana |
4. | el kitâbe | : kitap |
5. | min-hu | : ondan |
6. | âyâtun | : âyetler |
7. | muhkemâtun | : muhkem, hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan, kesin hükmedilmiş olan |
8. | hunne | : onlar |
9. | ummu el kitâbi | : bütün semavî kitapları ihtiva eden ana kitap |
10. | ve uharu | : ve diğerleri |
11. | muteşâbihâtun | : tevile tâbî, yoruma açık |
12. | fe emmâ ellezîne | : fakat onlar |
13. | fî kulûbi-him | : onların kalplerinde vardır |
14. | zeygun | : eğrilik, bâtıla meyil |
15. | fe | : bu sebeble |
16. | yettebiûne | : tâbî olurlar |
17. | mâ teşâbehe | : muteşâbih olanlara, yorum gerektirenlere |
18. | min-hu | : ondan |
19. | ibtigâe | : amaç edindi, istedi |
20. | el fitneti | : fitne |
21. | ve ibtigâe | : ve amaç edindi, istedi |
22. | te'vîli-hi | : onun tevilini, açıklamasını, yorumunu |
23. | ve mâ ya'lemu | : ve bilmez |
24. | te'vîle-hu | : onun tevilini, açıklamasını, yorumunu |
25. | illâ allâhu | : Allah'tan başka |
26. | ve er râsihûne | : rûsuh sahipleri |
27. | fî el ilmi | : ilimde |
28. | yekûlûne | : derler |
29. | âmennâ bihi | : biz ona inandık, ona îmân ettik |
30. | kullun | : hepsi |
31. | min indi rabbi-nâ | : Rabbimiz'in katından |
32. | ve mâ yezzekkeru | : ve tezekkür edemezler anlamını çıkartamazlar |
33. | illâ ulû el elbâbi | : ancak, sadece lübblerin, sırların sahipleri |
Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: “Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır” derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir).
Kuran Allah sözüdür. Onda herhangi bir çelişki bulamazsınız. Bizim ilmimizin eksik olduğu konular, ilmimiz artıncaya kadar bize müteşabihtir. İlmimiz arttıkça müteşabihler muhkeme (kesin) dönüşecektir.
Saygılarımla.
H. Kayahan
“Dr Lütfi Hacaoğlunun makalesi: (Ne yazık ki, kopyalama esnasında şekil ve resimler kayboldu.)
İnsan doğal olarak ilk atasının nasıl yaratıldığını merak eder. Ancak bunu nasıl anlayacaktır? Bunun için bir çok teoriler ortaya atılmıştır. Ancak bunu anlamak gerçekten çok zordur. İşte bu noktada yüce yaratıcı bize gerekli ipucunu vermektedir.
إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِنْدَ اللَّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Kesinlikle Allah’ın indinde İsa örneği Adem örneği gibidir. Onu Turab’dan (topraktan) yarattı, sonra ona ol dedi, o hemen oldu. (Ali İmran 59)
Bu ayet çok ilginçtir. Önce İsa örneğini Adem örneğine benzetmekte, sonra Adem’in veya İsa’nın Turab’dan yaratıldığını anlatmakta, sonra ona ol deyip onunda oluverdiğini söylemektedir. Turab kelimesi burada önemli bir ayrıntıdır. Arapçada toprak anlamındadır. Ancak eğer Adem topraktan doğrudan yoğrularak yaratıldıysa o zaman İsa’nın ona benzetilmesi yanlış olurdu. Kuran birden çok kelimeyi aynı anlamda kullanmaz, bir kelimeye birden çok anlam verir. Bu nedenle bütün bunlardan önce İsa’nın yaratılışını keşfedelim, sonra Turab kelimesi üzerinde duracağız.
إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ
Mesih, Meryem oğlu İsa Allah’ın resulüdür ve ona (Meryem’e) ilga edilmiş kelimesidir ve ondan bir ruhtur. (Nisa 171)
ruhtur. (Nisa 171)
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا (16) فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا (17) قَالَتْ إِنِّي أَعُوذُ بِالرَّحْمَنِ مِنْكَ إِنْ كُنْتَ تَقِيًّا (18) قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا (19) قَالَتْ أَنَّى يَكُونُ لِي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ وَلَمْ أَكُ بَغِيًّا (20) قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا وَكَانَ أَمْرًا مَقْضِيًّا (21) فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا (22)
Kitapta Meryem’i de an. O, ailesinden ayrılarak, doğu tarafında bir yere çekilmişti. Onlarla arasına bir perde edindi. Ona ruhumuzu gönderdik, ona tam bir insan olarak göründü. Meryem: “Eğer korunan bir kimse isen, senden Rahman’a sığınırım” dedi. Ruh: “Ben yalnızca temiz bir oğlan çocuğu bağışlamak için Rabbinin sana gönderdiği elçiyim” dedi. Meryem: “Bana bir beşer temas etmemişken, ben kötü kadın da olmadığım halde nasıl oğlan çocuğum olabilir?” dedi. Ruh: “Bu böyledir, Rabbin, ‘Bu bana kolaydır, onu insanlar için bir ayet ve bizden bir rahmet kılacağımız ve gerçekleştirilen bir iştir’ diyor” dedi. Meryem ona (oğlan çocuğuna) gebe kaldı, onunla uzak bir yere çekildi. (Meryem 16-22)
Bu ayetleri incelediğimiz zaman iki durumu görürüz:
1.İsa’nın babası yoktur. Kuran’da özellikle Meryem oğlu diye hitap edilmektedir.
2.Meryem’in İsa’ya gebe kalması vasıtasız olarak gerçekleşmemiş. Allah Ruh’u göndermiş ve bunun neticesinde Meryem İsa’ya gebe kalmıştır.
O zaman şu soru karşımıza çıkar: “Ruh ne tür müdahaleler yaparak Meryem’in İsa’ya gebe kalmasını sağlamıştır?”
Ruh dışarıdan döllenmiş bir yumurta mı getirmiş ve Meryem’in rahmine koymuştur? Bu olamaz. Çünkü İsa’ya Meryem oğlu demektedir. Çünkü sadece doğurmakla Meryem oğlu olamaz. Genetik olarak annesi olmalıdır. Bu durumda Meryem’in yumurtasını kullanmış ve bu yumurta üzerinde oynamalar yaparak rahmin içine ilga etmiştir.
Burada iki sorun ortaya çıkmaktadır?
1.Erkek olmadan memeliler hamile kalabilir mi? Meryem nasıl hamile kalmıştır?
2.Erkek cinsiyetin oluşması için X ve Y kromozomlarına ihtiyaç vardır. Ancak kadın yumurtasında sadece X kromozomu vardır. O halde bir de Y kromozomuna ihtiyaç vardır. İsa’nın Y kromozomu nereden gelmiştir?
Bunun için önce partenogenez adı verilen durumdan bahsedelim. Partenogenez döllenmemiş dişi bir gametin (yumurta hücresinin) gelişip yeni bir birey meydana getirmesidir. Bazı böcek türlerinde, sürüngenlerde ve bitki türlerinde meydana gelen bu tür üreme özellikle erkeği olmayan veya erkeği çok az olan türlerde görülür. İnsanda ve memelilerde normal şartlarda meydana gelemez. Çünkü çift sayıda kromozom vardır. Partenogenezde ise kromozom sayısı tektir. Yani partenogenezle meydana gelen bir memeli tek sayıda kromozoma sahip olacağı için yaşayamaz. Yani insan 46 yerine 23 kromozoma sahip olur ve yaşayamaz. Zaten yaratılış icabı da gerçekleşemez.
İnsanda yumurtalık içinde yumurta hücresi oluşurken mayoz bölünme denen bir bölünme meydana gelir. Mayoz bölünme sonucunda 46 kromozomlu bir hücreden iki adet 23 kromozomlu hücre meydana gelir. Bunlardan biri döllenmek üzere hazırlanan yumurta hücresidir. İçine giren spermdeki 23 kromozomla beraber bu yumurta hücresinin 23 kromozomu 46 kromozomlu insanın ilk hücresini oluşturur. Diğer 23 kromozomlu yumurta hücresi ise küçülür ve yok olur. Yumurta üzerinde de bir iz bırakır. Buna polar cisim denir.
Bu polar cisimle partenogenezin değişik bir şekli memelilerde meydana gelebilir. Memelilerde nadiren bu polar cisim döllenmek üzere olan yumurta hücresi ile birleşerek bir dişi bebeğin oluşmasına neden olabilir.
İnsanlarda ise bu birleşme gerçekleşebilmekte ancak sonucu bir bebek değil teratom adı verilen tümör olmaktadır. Teratomlar sık karşılaşılan tümörlerdir ve teratomlar içinde bir insana ait dokular vardır. Ancak oluşum organize olmadığı için bebek değildirler. Yani dokular var ama yerli yerinde değildirler. Bu nedenle insan değil tümördürler ama çok ilginç tümörlerdir. Tabi ki bütün teratomlar bu şekilde gelişmez. Böyle teratomlara partenogenetik orijinli benign teratomlar denir.
İnsan dışı memelilerde ise yumurta hücresi ile polar cismin birleşmesi organize bir biçimde gerçekleşebilir ve memeli partenogenezisi meydana gelebilir.
2008 yılında köpekbalığında partenogenez meydana geldiği kanıtlandı. Virginia akvaryumunda üreme davranışları göstermeyen (bakire) bir köpekbalığının dişi bir köpekbalığı doğurması üzerine yapılan DNA testlerinde bu dişi köpekbalığının bir erkeğe ait hiçbir kalıtsal malzeme taşımadığı gösterildi. Yani babası yoktu. (Kaynak: http://www.sciencedaily.com/releases/2008/10/081010173054.htm)
Partenogenez ile meydana gelen yavru annesine % 100 benzemez. Yani bir klon değildir. Annesine % 50 benzer ve diğer % 50’lik kısım annesinin atalarından gelen genlerdir. Yani annesi ile genetik ikiz değildir. Gerçekten anne-kız genetik benzerliği vardır.
Yani insan dışı memelilerde partenogenezis olayı organize olarak mevcuttur. Bir nevi türün devamını korumak için yaratıcı tarafından verilen bir özelliktir. Hatırlarsak aynı olay insanda da meydana geliyordu. Ancak organize olmayan dokular bir bebek yerine bir tümör meydana getiriyordu. Bu tümör de iyi huylu (benign) bir tümördü.
İsa’nın meydana gelmesi için partenogenezis olayının meydana gelmesi ve ilk hücrede doku organizasyonunun sağlanması gerekliydi. İlki bir teratom meydana gelmek üzere kendiliğinden olabilirdi. Ancak ikincisi yani organizasyon kendiliğinden olamazdı. İşte bunun için dış müdahale gerekliydi ve Allah tarafından gönderilen Ruh’un ilk işi bu idi. Bu iş gerçekleştikten sonra (çok kısa süren olaylardır) meydana gelen çocuk bir kız çocuğudur. Oysa İsa erkektir ve gelen Ruh bir gulam (ergenlik öncesi erkek çocuk) müjdelemektedir. İşte bu aşamanın gerçekleşmesi için Ruh ikinci müdahaleyi yapacak ve meydana gelen ve tek bir hücre olan kız çocuğunu erkek çocuğuna çevirecektir.
Bunun için önce X ve Y kromozomları hakkında bilgiler verelim. Erkekte X ve Y kromozomu, kadında ise iki tane X kromozomu bulunur.
Y kromozomu X kromozomunun üçte biri kadar büyüklüktedir. X kromozomunda 1500 protein kodlanırken Y kromozomunda 27 protein kodlanır. Y kromozomu sadece erkeklerde bulunduğu için babadan gelir. Erkeklerin X kromozomu ise anneden gelir. Kızların İki X kromozomundan biri babadan diğeri anneden gelir.
X kromozomundaki genlerin büyük bir kısmının silinmesi ve bazılarının değiştirilmesinden sonra DAZ genleri denen genlerin eklenmesi ile Y kromozomu oluşur. Yani
Y Kromozomu = (X kromozomu- n adet gen) + (SOX3 geni -> SRY geni) + DAZ geni
şeklindedir. Burada Ruh meydana gelen kız çocuğundaki X kromozomunun birindeki genleri silmiştir. Buradaki SOX genlerini de erkeklik genleri olan SRY genlerine dönüştürmüştür. Ancak sorun şudur ki DAZ genleri (Deleted of Azospermia) denen erkeklikle ilgili genleri nereden alacaktır? 1992 senesine kadar bunun cevabı bilinmiyordu. 1992’de Prof. Page isimli bir araştırmacı DAZ genlerinin aynısının insanda hem erkek hem de kadınlarda 3. Kromozom üzerinde bulunduğunu gösterdi. Bu genlere DAZ homoloğu anlamında DAZH genleri adını verdi. Sonra yapılan incelemelerde DAZ genlerinin orijininin DAZH olduğu ispatlandı. Yani erkekteki Y kromozomunda bulunan DAZ genlerinin aslen 3. Kromozom kaynaklı olduğu ortaya çıktı. İsa olayında da ilk insandaki olay tekrarlanmakta ve 3. Kromozom üzerinden DAZH genleri koparılarak X kromozomundan genlerin silinmesi ile elde edilen yapıya birleştirilmekte (ilga edilmekte) ve Y kromozomu oluşturulmaktadır. İşte Ruh bu ikinci işlem ile Meryem’in İsa’ya gebe kalmasını sağlamıştır.
��n=
�gDzJSv�E@���N=l�1�^ӔPt���=��'