CANLI, NEFİS VE RUH
VARLIK:
Ayrı bir ad verdiğimiz her şey varlıktır. Varlık, adı olan şeydir. Henüz ad koymamışsak o bizim için bir varlık değildir. Kabaca canlı ve cansız varlıklar diye ikiye ayırabiliriz.
CANSIZ:
Sadece kendi varlığını koruyan, gelecek nesil üretemeyen varlıklardır. Cansız maddelerin alt birimleri arasındaki iletişimler, şimdilik bildiğimiz kadarı ile, atomik bağlar ve moleküler bağlar ile sağlanmaktadır. Dinamik değil, statik ilişkiler var görünmektedir.
CANLI:
Canlı, amaç sahibi olan varlıktır. Bu amaç da varlığını; önce kendisi ve sonra da gelecek yeni nesli ile devam ettirmedir. DNA’larında kodlanmış bilgi ile birbirine benzeyen veya benzemeyen pek çok ayrı varlığın aralarında organizasyon yaparak değişik fonksiyonları beraberce yapmaları canlılığın işaretidir. Canlının kendisini oluşturan alt birimlerinin birbirleri ile olan ilişkileri dinamiktir, sürekli değişebilir. Ne zaman ne yapılacağı kendi içlerindeki programlarda belirtilmiştir.
CANLILIK:
Mikro canlıların sadece DNA ve benzer organellerindeki yüklenmiş olan program onların yaşamları boyunca gerekli bilgileri içermektedir. Merkezi sinir sistemi oluşmamış olan bitkilerde de durum benzerdir. Merkezi sinir sistemi ve beyin oluşmuş canlılarda ise beyin içgüdüsel olarak ön program yüklenmiş ama çevrenin etkisi ile üzerine öğrenme de eklenmektedir.
İNSAN’LIK:
İnsan yeryüzündeki tüm canlılardan farklıdır. Onun beyninin alt beyni, aynı diğer hayvanlardaki gibi vücudunu/varlığını çalıştıran bir merkezdir. Alt beynin üstündeki kabuk beyin (gri) beyin ise yalnızca insana özgü olan ve ona; his, fikir, irade ve ünsiyet melekelerini kazandıran ve bunları işleten bir merkezdir.
Bu konularda birazcık daha fazla detay “erginlik teorisi”nin birinci kısmında vardır ama yaklaşık 14 yıl önceki bilgi seviyem kadardır.
NEFS:
İnsanın bedeni de diğer hayvanların bedeni gibidir. Acıkır, susar, yorulur, uyur, vs. Bütün bu hallerde alt/iç beyin durumu kontrol eder ve ona yemesini, içmesini, uyumasını, vb hareketleri yapmasını söyler, hatırlatır. Hayvanlarda da böyledir. Aslan acıkınca gider bir ceylan avlar ve yer. Diğer hareketleri de böyledir ve reflekseldir. İşte, başka hiçbir kriteri düşünmeden bu eylemlerin yapılmasını söyleyen “program”, “NEFİSTİR”. Nefis, sosyolojik olan ve sadece insanda var olan, diğer kriterleri bilmez. O, önüne gelen ilk elmayı yemesini söyler, zira beden acıkmıştır ve enerji alması gerekmektedir.
RUH:
İnsanın bir de üst beyni vardır. Bu üst beyni çalıştıran program farklıdır. Bu şimdiki bilgimizle insana, yani yeryüzündeki Âdemoğullarına özgüdür. Bu beyni çalıştıran programa da “RUH” diyoruz. Bu sadece Allah’ta vardır ve onun kendi programının cüz’ü olarak biz insanlarda vardır. Nefsin emrettiği “SU’i” biyolojik olarak kötü olan değil, sosyolojik olarak kötü olan şeylerdir. Yemek yemek iyi bir şeydir, faydalı bir şeydir ama kendi malın değilse sosyolojik olarak kötü bir şeydir. Cinsel ilişki iyi ve faydalı bir şeydir ama partneriniz eşiniz değilse bu sosyolojik olarak kötü kabul edilir. Nefisten/alt beyinden gelen bu biyolojik emirleri, ruhumuz/üst beynimiz kontrol eder ve eşimizin dışındaki ile ilişki kurdurmaz, bizim olmayan yemeği yedirmez. Ruh hemen, dört melekemizi/yetimizi kontrol eder ve hareketlerimizi frenler. Helal ve haramlar burada devreye girer. Ruhumuzda meydana gelen bozuklukların en ilerisinde beden sadece nefis programı ile yaşamaya devam eder ki, biz buna bitkisel hayat diyoruz.
Bu ruha gerek var mıydı? Bir varlık düşünün ki, kendisini kendisinden başkası bilmiyor. Böyle bir varlığın var olduğundan söz edilebilir mi? Bir şeyin varlığı kendisinin dışındakilerin onu bilmesi var olduğunu kabul etmesiyledir. İnsanın dışında hiçbir varlıkta varlığı kavrayacak bir şuur göremiyoruz. Öyleyse var olan gereken şey, varlığını teyit edecek kendisinin dışında varlıklar var etmesidir. Bu yeter mi? Hayır, eğer kendisinin bütün kudretini ve azametini idrak edecekse, öyleyse bu varlık kendisinin bütün sıfatları ile de muttasıl olmalıdır. Yoksa onu tam anlamıyla bilemeyecektir. Cüz-i de olsa kendisinde ne varsa hepsini vermelidir ki, onu bilebilsin ve şahitlik yapsın. İşte bu sebeple Allah; “ona ruhumdan nefhettim” demektedir. Bu ruh, bizim sosyolojik programımızdır. Onun adına, onun yetileri ile kainatta hareket ediyoruz.
MELEK:
Allah evreni yarattı ve sünnetullahını koydu ve bunu “tebdil, tağyir, iptal” etmeyeceğini söyledi. Biz böylece kanunları keşfediyoruz ve yaşıyor ve gelişiyoruz. Her zaman aynı olacağına söz vermiştir. Eğer keyfi olsaydı, bizim ilmimiz cüz-i olduğundan hiç zaman bilemezdik. Peki sistemde kazalar olursa ne yapmak lazımdır? İşte melekler öyle programlardır ki, canlı ve cansız varlıklara inerler/download olurlar; programlarda bozulan yerleri onarırlar, yamarlar ve akışı normal hale getirirler. Onlar bozuklukları giderirler. Ruhlara “elestü bi rabbiküm/ben sizin rabbiniz/programcınız değil miyim?” diye sorup, “kalu bela /evet dediler” cevabını aldığına göre, entelektüel zeka /kendi kendini kontrol eden program mümkün demektir. Bu soruyu ben hiç duymadım ve bu cevabı ben vermedim. Melekler faydalı programlardır.
ŞEYTAN/İBLİS:
Dengenin var olabilmesi için olumlunun zıddı bir olumsuz varlık zorunludur. Melekler faydalı programlarsa; şeytan da zararlı programlardır. O da “iner /down load” olur ve ana programın içine virüsler bırakır. Nasıl ki virüsler, DNA larımız bozmakta ise , şeytan da programınızın içine girerek akışı ve kontrol mekanizmalarımızı bozmaktadır. Şeytanı mikrop, iblisi de virüs olarak düşünebilirsiniz. Zaten fonetik olarak virüs kelimesi ile iblis kelimesi benzeştir.
Ben bilgisayar programlarını da varlık olarak kabul ediyorum. Varlığın tanımı gereği, ayrı bir adı olan ve kendi içinde bir bütünlüğe sahip olan, gerçek veya tüzel/sanal her şey varlıktır.
CİN:
Üstad Karagüllenin tanımlarına kısmen katılıyorum. Cinler; şuurlu, iradeli, madde kullanan ama enerjisel canlı varlıklardır. O cinleri atomlardan oluşturuyor, tam anlayabilmiş değilim.
İNSAN (NEBAT+HAYVAN):
Enerji kullanan ama moleküllerden meydana gelmiş canlı varlılar. Hepsinde hefis var ama sadece insanda ruh vardır.
H.Kayahan