KRAL ÇIPLAK (MI?)
28.01.2013
Olayların analizinde çok detaylı araştırmalar yanında, bazen çok basit kurallar da bize yardımcı olabilir. Avrupa Birliğinin (AB); daha başlangıçta, adeta prematüre/sorunlu bir doğum benzeri olduğunu, Osmanlıların iki uygulamasından çıkarmıştım. Osmanlılarda hükümranlığın tescili, iki basit kuralla sağlanıyordu. Ekonomik birliğin sağlanması için yeni padişah adına para (sikke) basılıyor ve yürütmenin başı olduğu da, onun adına hutbe okunarak ilan ve tescil ediliyordu. Sadece bu iki kurala bakarak, AB’nin bir birlik olamayacağı belliydi. Meğerki bu iki olmazsa olmazı çözebileler…
Üç hafta kadar önce, öfke patlamaları ile dolu, “… Sen kim oluyorsun da…” cümleleri ile zirveye çıkan bir sahneye şahit oldum. Eski günleri hatırladım. Olaya tanıklık edenlerden bazılarının şaşkınlıktan gözlerinin büyüdüğünü ve olayı nasıl yorumlayacaklarını bilemez halde olduklarını gördüm. Üç, beş dakika sonra sükûnet avdet etmişti. Bir arkadaşım, İngiltere’de yapılan bir araştırma da; tartışma ve kavgaların, hanımların ömürlerini uzattığını, erkeklerde ise kısalttığının tespit edildiğini anlatmıştı ama bu tespitin istisnaları da olabileceğini düşündüm...
Uzun yıllar önce, Rahmet Erbakan’a, anlattıklarımız arasında, o zamanki adıyla “Ekonomi düzgün sekizyüzlüsü” vardı. Rahmetli Erbakan; “Bu sizin çizdiğiniz, anlattığınız ELMAS KRİSTALİDİR” demişti. Yine o zamanlar, -yanılmıyorsam- biraz da Arif Ersoy’un yönlendirmesiyle o zamanki adı “SİLM DÜZENİ” olan çalışmalarımız, Rahmetli Erbakan tarafından, “Bu sizin anlattığınız düzenin adı, ADİL DÜZENDİR” demesiyle, Adil düzene dönüşmüştü. Bu iki kısa hikâyeciği, Cengiz Bey için yazdım.
Geçen sene Üstat Karagülle bana, “müteşebbis/teşebbüs” kristalini alış demişti. Üzerinde biraz çalıştım ve kristalin merkezinde de bir unsur olması gerektiği, bunun işletme için düşünüldüğünde Müteşebbis/Girişimci olması gerektiği; müteşebbisin, -Rahmetli Erbakan’ın da dediği gibi- emekten ayrı bir unsur olması gerektiği ve ayrı bir payının olması gerektiği sonucuna vardım. Bunu yayınladım ama herhalde biraz karışık göründüğünden olsa gerek, kimse kritik etmemişti. Böylece kristaller 24 unsurlu değil, 25 unsurlu oluyordu ve ana unsur ortada, merkezde bulunuyordu.
Ölmeyi göze almayan ordular, galip gelemezler. Savaşı, “eğer galip gelemezsem, öleceğim” diyen taraf kazanır. Ekonomik faaliyetler de düşük dozlu birer savaştır ve başaramayan yok olur, yani piyasadan silinir. Bu kaybı göze alan kişiye “MÜTEŞEBBİS” denir. Bu, “eli taşın altından olmak”tan da ileri bir durumdur. Her teşebbüs için en azından başlangıçta, -yaşıyorsa kulakları çınlasın- Kombassan’ın kurucusu Haşim Bayram’ın deyimiyle, “İŞİN DELİSİ” diye birisi gerekir. Bu kişi, o işletmenin müteşebbisidir.
Üstat Karagülle, “bağımsız olmayan, kendi karar veremeyen MÜÇTEHİT olamaz” diyor. Bu sadece burada değil, hayatın her sahasında böyledir. İster gerçek kişi, ister tüzel kişi olsun, kendi kararlarını kendi alamayan kişilik yaşayamaz. Siyasette manda ne ise, ekonomide de odur, arada fark yoktur. Hayatın her yeri ve her yönü analojiktir, gözlemlemesini bilenlere.
Bireylerin kabiliyetleri farklıdır. Allah herkese yetenek vermiştir ve herkeste farklı farklı ortaya çıkabilir. Kimi ilimde, kimi sanatta, kimi ustalıkta/yapmada kimi de yönetmede daha yeteneklidir. Bazı kişilerde elbette birden çok vasıf birlikte görülebilirse de yine bir yön daha baskındır.
Her yerde kendiliğinden yetişen ağaçlar vardır. Mesela etrafınızdaki kendiliğinden büyüyen bir çam ağacını düşünün. Kendiliğinden oluşan bu ağacı, bir yıl boyunca düzenli sulayın ve gübreleyin, sonuçta onun daha iyi olduğunu göreceksiniz ama onu gelecek yıl sulamayıp ve gübrelemeyince onun kuruduğunu göreceksiniz. Kendi haline bıraksaydınız o koşullara adapte olarak yaşayacaktı ama siz onu sübvanse ettiniz ve sonra da bu desteği kestiğiniz için bağışıklık sistemi zayıfladığından/gelişmediğinden dolayı, alışık olmadığı/hazır olmadığı koşullar karşısında hayatiyetini kaybetmiştir.
Uygarlıklar –nominal olarak- 1000 yıl ömürlü canlılardır. “ERGİNLİK TEORİSİ”nin bir gereği olarak, -nominal olarak- 150 yılda erginliğe ererler. Yani, kendi kendinin ihtiyaçlarını karşılayabilir, problemlerini çözebilir hale gelirler. Yeni uygarlık ADİL DÜZEN prensipleri üzerine gelişecektir ama maddi unsurlar henüz hazır değildir. Bu uygarlığın uygulanabilmesi için gerekli olan ve bana göre olmazsa olmaz unsuru, bilgisayarın; hem teknolojisi ile hem de yazılımları ile başta sosyal hayatımız olmak üzere, hayatın her noktasına uygulanmasıdır. Bu konuda olması gerekenin henüz çok gerisindeyiz. Benim ömrümün buna yeteceğini de sanmıyorum…
Matematik yer yerde vardır da, fizik yer yerde aynı kural ve formüllerle işlemez. Öklid geometrisi uzayda kafi gelmez. Newton fiziği atom altı boyutlarda işlemez. Küçük ortaklıklarda psikolojik etkiler, büyük ortaklıklarda sosyolojik etkiler geçerli olur. Küçük ortaklıklar ve küçük işletmeler eski, büyük ortaklıklar ve büyük işletmeler ise yenidir ve daha çok bugünkü batı medeniyetinde tezahür etmiştir. Gelecekte ekonomik veya sosyal olan her şey, her an “ONLİNE/CANLI” olacak, izlenebilir ve tepki koyulabilir olacak ve ancak o durumda “ADİL DÜZEN” kuralları işleyebilecektir…
Uzun bir aradan sonra, yeniden ekonomik girişimlerin başladığını görüyorum. Yapmak, hiçbir şey yapmamaktan elbette iyidir. Yukarıda saymaya çalıştığım ve sayamadığım kriterlere göre İKİ noktayı vurgulamak istiyorum:
1. BAĞIMSIZLIK/GÜDÜMLÜLÜK
Her teşebbüs bir müteşebbis gerektirir. Görünürde her teşebbüsün ayrı bir müteşebbisi vardır ama gerçek müteşebbis Üstad Karagülle olarak görünmektedir. Aynı anda birkaç işi yönetebilen insanlar vardır ama üstadın yaşı buna manidir. Tüm detayları müteşebbisler değil, üstat tanımlamaktadır. Teşebbüslerini laboratuar ortamında yapmakta, denemekte ama onu kendisine bir meslek ve geçimlik olarak yapmamaktadır. Bu durumda ise görünen müteşebbisler, sadece onun projelerini uygulayan memurlara dönüşecek ve girişim sadece laboratuar koşullarında denenmiş olacaktır. Her müteşebbis, neden o işi yapmak istediğini, o konudaki deneyimlerini ve nereye varmak istediğini bize ve halka kendisi anlatmalıdır. Yazısı iyi değilse onu düzeltecek arkadaşlar bulunacaktır ama onun yerine yapacağı işi başkası anlatmamalıdır.
Müteşebbis o işin delisi olmalı, o konuda kendini yetiştirmeli ve o iş onun hayatının merkezi olmalıdır. Böyle bir müteşebbis görünmemektedir.
2. SÜBVANSİYON/DESTEK
İster gerçek kişi, ister tüzel kişi olsun, bütün ekonomik işletmeler piyasadaki rekabet koşullarına tabidir. İşletmeye emek koyan kişiler geçimlerini bu emek karşılığında elde etmeliler ve işletmeyi geliştiremezlerse aç kalacaklarını bilmelidirler. Bu bilinçte olmayan kimseler ekonomik savaşı kazanamazlar. Emeğin en alt unsurları bu bilinç düzeyinde olmayabilir ama en azından müteşebbis bu bilinçte değilse, ona yapılan sübvansiyon bittiğinde teşebbüsün ölümü de kaçınılmazdır. İla nihaye devam eden bir destek ise, işletmeyi ekonomik bir işletme olmaktan çıkarır, onu VAKIF yapar. Bu ise hedeflenenin tamamen dışına çıkma demektir.
Saygılarımla.
Hüseyin Kayahan