ALLAH, VAR OLDUĞUNU NASIL BİLİR?
Kuran’da “Ademin meseli Meryem oğlu İsa’nın meseli” gibidir, denmektedir. Bundan maksat, zamanca bize yakın olan İsa’nın olayına bakarak, bize uzak olan Adem’in olayını anlamamızdır. Nitekim arkadaşlar bu konuda akıl yürütüyorlar.
Peki, baştaki soruyu nasıl anlarız? Bunu anlamak için önce, bizim kendimizin var olduğunu nasıl bildiğimize bakmalıyız. Biz nasıl biliriz?
Biz çevremizi beş duyumuzla algılarız. Beş duyu herkesin malumudur. Görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma. Bize gelen etkiler bunlarladır. Ama rüyalarda beş duyumuzla algılamadığımız çevreyi, sanki algılıyormuşuz gibi idrak ederiz. Peki, gerçek hayatta algıladıklarımız da sadece bir algıdan ibaretse, bize öyle geliyorsa, nasıl kontrol edeceğiz? Bunun cevabını Descartes verdi: “Düşünüyorum, o halde varım…” Evet, düşünmek, yalnızca düşünmek; herhangi bir algı olmaksızın yapılabilecek tek şeydir. Düşünme, bilinçtir; düşünmek, şuurdur. Düşünmek; his, fikir, irade ve ünsiyet dediğimiz ve sadece insana mahsus olan yetilerin faaliyetinin ortak adıdır.
Her progran ancak bir bilgisayarda çalışır. Bu şuur/bilinç programını çalıştırabilmek için de, uygun bir bilgisayara ihtiyaç vardır. Bütün evren, sadece bu programı çalıştırabilmek için vardır. Bu programı ortalama 1,5 kilogramlık insan beyninin birkaç yüz gramı kadar olan, gri hücrelerden oluşan, bir bilgisayar/computer çalıştırabilmektedir. Diğer canlılarda ve cansızlarda böyle bir bilgisayar yoktur. Bu birkaç yüz gramlık bilgisayarın çalışabilmesi için enerjiye ihtiyacı vardır. Bu enerjiyi üretecek bir bedene, bu bedeni çalıştıracak, adına nefis dediğimiz ve beyaz hücrelerden oluşan bir iç beyine ihtiyaç vardır. Bu bilgisayarın hardware donanımına girmiyorum. Bu program çalışırken bilinç ekranınız açılır, bizim kullandığımız bilgisayarlar gibi, oturum kapatıp, uykuya dalarsınız, ölünce de enerji biter, bilgisayar kapanır ve program sona erer.
Bu bedenin enerji ihtiyacı için önceden nebatat ve hayvanatı, bunların olabilmesi için yeryüzünü ve güneş sistemini, güneş sistemini oluşturabilmek için galaksileri ve onları da oluşturabilmek için bu evreni oluşturmanız gerekir. Bütün bunları hiç atlamaksızın oluşturmazsanız bu program ve onun bilgisayarı çalışmaz. Bir insan doğduğunda, “ana bilgisayar / evren network ağından” bir bilinç programı download olur, yavaş yavaş çalışmaya başlar; melek (antivirüs) ve şeytan (virüs) programlarının katkılarıyla her geçen gün sürekli gelişir. Yılda bir kere de (Ramazan ayında, Leyle-i Kadirde) ana program (RUH) tarafından checkup edilir.
İşte sadece bu program, yani bu bilinç; hiçbir dış algı olmadan çalışır ve biz, var olduğumuzdan böylece emin oluruz.
Şimdi Allah’ı düşünün. Kendinin var olduğunun bilinmesi için bizleri, yani insanı, yani Allah gibi olan bu varlığı yarattı. (anlayabilmek için kullandığım bu kelimeler elbette mecazdır, Allah hiçbir şeye benzemez; bir şeye benzeyen varlık, Allah olmaz.) Biz hem kendimizin, hem de onun var olduğunu, düşünerek biliriz. Kendi kendinin var olduğunu, kendisi nasıl bilir? O da “şuur” la bilir. Bizde ki bilinç/şuur, onun şuurunun bir cüzüdür.
Değerli arkadaşlar, bütün bunları sadece düşünmeniz için; eski değil, elimizdeki yeni verilerle düşünmeniz için yazıyorum. Terminoloji hataları, mantıksal hatalar yapıyor olabilirim. Katkılarınızı beklerim. Hasıla hepimizindir, bütün insanlığındır. Günü gelince Allah birine ilham eder, o husus konuşulamaya başlar. Konuşulunca da gelişir ve tekamül eder.
Saygılarımla.
H.Kayahan