NUH TUFANI
“… ET-TENNUR FEVERAN EDİNCE …” HUD/(11/40)
“Nuh Tufanı” diye adlandırılan olay; Tevrat’ta, Kur’an’da, Eski Dünya (Sümerler gibi) ve Yeni Dünya (eski Amerika Kavimleri gibi) destanlarında anlatılan bir olaydır. Zamanı, yeri ve oluş şekli hakkında değişik yorumlar vardır ve günümüze kadar henüz ciddi antropolojik bir buluntuya da rastlanamamıştır.
“Erginlik Teorisi” kitabında daha detaylı anlatılan bu olayla ilgili olarak; (evvelki haftaki seminer sırasında “faret tennur” üzerine yorumlar yapıldığı için) düşündürücü olacağını sandığım kısa bir değini yapmak istedim.
İnsansıların İnsana evrilecek olan türü, Afrika’da, Etopya’da bir Cennette/yemişlikte/bahçede/faunada/eko nişte; (bu Kuran’da “TUBA” diye geçmektedir) yaşamaktaydı. Bu Cennet; ekvatorun yaklaşık 15derece kuzeyinde (sub tropikal bir iklimde), deniz seviyesinden 1000-1500m yükseklikte (tropik sıcaklığı yüksek rakımla dengelenmiş) yıl boyu tüm yemişlerin bulunduğu bir fauna olmalıydı. Vücutlarındaki kıl örtüsü de bu iklime uygun olmalıydı.
Tevratta Habil (Habilis)ve Kain (Erectus) olarak adlandırılan ve Ademin öncülü olan (ibney Adem) iki türden biri olan Kain (Kabil), Habilisleri yok etmiş (Habili öldürmüş) ve sonradan Ademin uğrayacağı değişikliklere henüz sahip olmadan Bahçeyi/Cenneti terk etmiş ve Doğuya (Arabistan ve çevresine)ve Kuzeye (Anadolu ve oradan da Avrupaya) doğru seyahat etmiştir. Havaların ısınması ile gittikçe daha soğuk olan kuzeye doğru gitmiş, daha sonra ortaya çıkan “mini buzul çağı” ile nesli tükenmiştir… Bahçedeyken Kargadan öğrendiği “ölüyü gömme” olayını, Avrupa’nın her yerinde de uygulamıştır. Bilinen en eski ölüsünü gömen tür, Neandarthel insan denilen insansılardır. Bunlar Cenneti erken terk eden Kabillerin soyu olsa gerektir…
Mini buzul çağının başlarında Adem’in dönüşümü de başlamıştır. Etopyada’ki bu yüksek yaylada yine oradaki yiyeceklerin tesiri ile Adem ve eşinde değişmeler olmaya başlamıştır. Uzun süren bu değişmelerden ve öğrenmelerden sonra havaların iyice soğumaya başlamasıyla birlikte artık kıl örtüsüne de sahip olmayan çoğalmış olan bu topluluk, bu yüksek cennetten yeryüzüne (Arza) inmeye mecbur olmuşlardır. Deniz seviyesine indiklerinde(sıcak) tropik iklim onlara yeterli olmuştur.
Buzul çağı dolayısıyla deniz seviyelerinde ortalama 50m civarında alçalma olduğu sanılmaktadır. Bu alçalmanın sağladığı kolaylıkla ve belki de sal da kullanarak “Bab-ul Mendep” ten karşıya Arabistan kıtasına geçmiş olmalılar. Mekke o zamanlar yaşanan mini buzul çağının etkisiyle çöl değil, tam ersine yaşamaya elverişli bir yer olmalıdır. Giysi edinmeyi öğrendikçe de yeryüzüne yayılmaya devam etmişlerdir. Doğuya, Batıya, Kuzeye ve Güneye doğru her yere yayılmışlardır.
Bu yeryüzüne inişten (yaklaşık ve nominal olarak) 7000 yıl sonrası Nuh peygamber dönemidir. İnsanın 7 yaşında eğitime başlaması gibi insanlıkta “7000. Devrede” faz değiştirmek istemiş, buna direnenler, “göçer hukuku” yerine “yerleşik hukuku”na geçmek istemeyenler Tufanda boğulmuşlarıdır. Bu olay günümüzden yaklaşık 10.000 yıl önce olmuştur.
Kuran’da anlatılan ve “mucize” olarak vasıflanan olayların “ZAMANLAMASI” mucizedir. Olaylar yeryüzünde olagelen ve olmaya devam eden olaylardır. Depremler, Volkanlar, Seller, Yıldırımlar ve benzeri olaylar her zaman “SÜNNETULLAH” içerisinde vuku bulan olaylardır. Allah “sünnetinde” her hangi bir “tebdil” ve “tağyir” yapmayacağını beyan etmiştir. Cezaları da bu çerçevede vermektedir.
“Hatta iza cae emruna ve faret tennur kulnahmil fiha min külli zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil Kavlü ve men amene ve ma amene meahü illa kalil” (Hud, 11/40)
40- Emrimiz ciet edip tennur feveran edince her birinden ikişer zevc ve aleyhine kavl sebkat etmiş olan kimsenin dışında ehlini ve iman etmiş olan kimseleri içine hamlet kavlettik. Kalil dışında kendisiyle beraber iman eden olmadı.
Buyruğumuz gelip kazan kaynayınca her birinden ikişer çift ve üzerinde söz geçmiş olan kimsenin dışında elini ve inanmış olan kimseleri için yükle söyledik. Azı dışında kendisiyle beraber inanan olmadı.
Bu ayetteki “Tennur” kelimesi üstad Karagülle tarafından “kazan”, “basınçlı buhar kazanı”, “yapılan ilk itki tepkili motor” olarak kabul edilmektedir. Elbette bu yönüyle doğru olabilir. Bu kelime bana göre aynı zamanda ve öncelikle; dünyanın geçirdiği jeolojik devreleri de göz önüne aldığımızda, Dünyanın kendisidir. Bildiğiniz gibi gök cisimlerinin bazıları aydınlatır, bazıları da diğerleri tarafından aydınlanır, aydınlatılır yani “NURLANDIRILIR”. Tennur; nurlandırılan demektir ki, dünyamız böyledir. Nuru, ışığı, aydınlığı Güneşinden alır. “Tennur feveran edince” demek, dünya ısınmaya başlayınca demektir. Bundan 10.000 yıl evvel, mini buzul çağının bitmesine doğru dünya ısınmaya başlamış ve bu son mini buzul çağı böylece bitmiştir. Dünya ısınmaya başlayınca, iklim ılımanlaşmış, yağmurlar şiddetlenmiş ve bununla beraber dünyanın artı ve eksi 40. Paralellerinin Kuzeyindeki ve Güneyindeki buzullar da hızla erimeye başlamıştır.
Nuh peygamber muhtemeldir ki; bir tarafı deniz, bir tarafı yüksek ve yukarıları kar ve buzullarla kaplı dağlarla çevrili bir yerde yaşamaktadırlar. Kaçacak yer yoktur. Bir taraf deniz, diğer taraf kar buzullarla kaplı dağlar. Etrafta dağlar olduğunu sonraki ayetlerden (Hud, 11/43) anlıyoruz.
Tehlikeyi gören (/vahiyle kendisine bildirilen) Nuh peygamber, oluşacak olan su baskınına karşı da Kuran’ın,
(37- Fülkü aynlarımız ve vahyimizle sun’ et. Zulmetmiş olan kimselerde bana hitap etme. Onlar iğrak olacaklardır.
Gemiyi gözlememizle ve bildirmemizle yap. Ezmiş olan kimselerde bana konuşma. Onlar batacaklardır.)
hitabından da anladığımız gibi bir gemi inşa etmiştir. Bu belki de omurgalı ilk gemidir, sadece kıyıda değil, açık denizde de dayanabilecek ilk büyük gemidir. Kendisi gemi yapmayı bilen en azından marangozluğu bilen bir kimsedir.
Arada ne kadar zaman geçtiği Kuran’da yoktur ama;
44- Ve “Ya arz, maını ibla’ et ve ya sema ikla’ et” kavl edildi. Ve ma ğayz oldu ve emir kaza olundu. O Cûdiye istiva etti. Ve bu’d olsun zalim kavme” kavl edildi.
Ve “Ey yer, suyunu iç ve ey gök em” söylenildi. Ve su çekildi. Ve buyruk yerine geldi. O cudliye doğruldu. Ve “uzak olsun ezen ulusa” söylenildi.
Yerdeki buzullar eridi, gökteki yağmurlar kesildi ve son buzul çağı bu olayla sona erdi. Gemi/fülk “CUDİLİ” üzerine yöneldi. Cudi, harfi tariflidir (bilinen, bilinecek bir yerdir; ya da cinstir/istiğraktır, bütün Cudiler demektir) ve sonunda “y” aidiyet, nispet takısı vardır. Hristiyanlar bu yeri “Ağrı” dağında aramakta, Müslümanlar ise Güneydoğuda Şırnak’taki “Cudi” dağında aramaktadırlar.
Geçenlerde radyodaki bir yarışmacının katıldığı yer ismi fonetik benzeşimden dolayı ben de farklı bir çağrışım yaptı:
Yarışmacı “CİDE”den yarışmaya katılıyordu. Eve gelince Cide’yi Google’den biraz inceledim. Elbette Cide isminin nereden geldiğini, manasının ne olduğunu bilmiyorum. Ama Rumca olduğunu zannediyorum. Dr Mete Fridin bu ismin (Cudi ve Cide’nin) Akatça’dan etimolojisini çıkarabilir, diye düşünüyorum. Zaten kendisi de bu sıralar Karadeniz’dedir. Belki Cide’ye kadar da gider…! Bazı araştırmacılar da Nuh’un gemisini Karadeniz’de aramaktadırlar. Geçmiş yıllarda deniz dibinden bazı kalıntıların fotoğraflarının da yayınlandığını hatırlıyorum.
Kuran hep sosyal olayları anlatır ve bunları anlatırken de sahne olarak yeryüzünü, yeryüzünde var olan dekorları ve kişiler olarak (bizim kullandığımız Roman tekniğinin aynısını kullanarak), belirli kişilerin şahsında o devirleri ve o sosyal dokuyu bizlere aktarır. O olaylar sadece olayın kahramanlarının yaşadığı olaylar değil, onların şahsında tüm insanların her zaman yaşayageldiği ve yaşamaya devam edecekleri olaylardır.
Nuh peygamberden 8.000 yıl sonra Âdemoğullarının yeryüzüne inişlerinin 15.000 yıllarında Hz. Muhammed son Nebi olarak görevlendirilmiş ve Ademoğulları “ERGİNLİĞE ULAŞMIŞLARDIR”. BU andan sonra vesayet ve mürebbîlik bitmiş, artık yetişkin olan insanlar, akıl ve ortak akıl olan ilim ile problemlerini çözeceklerdir. Nominal ömürlerinden kalan 85.000 yılda da öte yaşam standartlarını oluşturacaklar, “CENNET”, “CEHENNEM” ve “ARAF” hayatlarını hazırlayacaklardır. Bunun için "ÇÖZÜM=AKIL+KURAN" değil,"ÇÖZÜM=AKIL*KURAN" formülü gerekmektedir. Birinci formülde elemanlardan biri sıfır olsa bile sonuç pozitiftir, ikinci formülde ise birinin sıfır olması halinde sonuç sıfır çıkmaktadır.
Saygılarımla.
H. Kayahan