Sam Adian'ın; öncelikle Karagülle'nin dikkatine sunduğu "ZEKAT BANKASI" konulu çalışmasını tüm arkadaşların dikkatine sunuyorum. Kopyala-yapıştır olarak kaydettiğim için, özgün çalışmadaki bazı şema, tablo ve resimler kaybolmaktadır. Dileten arkadaşlara e-mail olarak gönderebilirim. Ya da bana bu kayıpların olmaması için yol gösteriniz. Karagüllenin ilk değerlendirme yazısını henüz düzeltemediğim için altına eklemedim.
Saygılarımla. H.Kayahan
Sayın Karagülle
“ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM” başlıklı çalışmamızı değerlendirmeniz için bilginize sunuyoruz. Lütfen inceleyiniz.
“Iktisat” başlığı altında önemli bir problem teşkil eden bankacılık ve kavramların yerli yerine oturtulması amacını taşıyan bu çalışmamızı, kuşkusuz “Sadaka/Vergi” sistemi ve “mülkiyet” sorunları ile ilgili çalışmalarımız izleyecektir.
Ancak, her ne kadar bu çalışmaya katkı sağlayanlar, “İslami endişe” taşımıyor ve “tarafsız” sorumluluk ile hareket ediyor olsalar bile, Meselenin içinde olanlarca nasıl algılanacağı ve anlaşılacağını öngörmek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, görüş, eleştiri veya önerilerinizi bizimle paylaşmanızı arzu ederiz.
Sayın Kayahan ile daha önce bazı notları paylaşmış, ve internet sitenizde yayınlanmıştı. Ne var ki herhangi bir eleştiri veya görüş henüz bize ulaşmış değil. Görünüşe göre bu konu bütün şikayetlere rağmen çokça ilgi çekici değil.
Lütfen inceleyiniz, değerli katkılarınız bizleri yönlendirecektir.
Saygılar sunuyoruz
Sam Adian
Study of:
ECONOMIC SYSTEM OF ISLAM
Alternative Solutions for Contemporary Banking Practices
Helping Boost (Infaq), Good Loan (Qarz-I Hassen),
Usury (Riba), Land Ownership and Instutional structure
Hong Kong 2014
2
ISLAMIC ECONOMIC SYSTEM
Alternative to traditionalism, Capitalism and Socialism
GİRİŞ:
İktisat teorilerinin ortaya çıkışı Eski Yunanlılardan önceki çağlara kadar uzanır. Ancak bu günkü iktisadi düşüncelerin temelleri öncülüğünü Adam Smith (1773-1970)’ in yaptığı Klasik İktisatçılar (liberalller) tarafından ortaya atılmıştır. Bu akımın ortaya çıkmasında en önemli etken kuşkusuz Sanayi devrimi olmuştur. 1776 yılında yayımlanan Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” adlı eseri ile doğan klasik düşünce , bu ekole mensup iktisatçılarla zenginleştirilmiştir. Klasik düşüncenin varsayımları şunlardır:
1- Denge açısından : Klasiklere göre denge doğal olarak ve kendiliğinden sağlanır. Otomatik olarak dengeyi sağlayan güç; fiyat mekanizmasıdır.
2- Üretim Faktörlerinin istihdamı açısından : Fiyat mekanizması düzgün şekilde işlediği sürece ekonomi tam istihdam dengesini kendi kendine sağlamaktadır. Tam istihdamın sonucu olarak, ekonomide işsizlik olmayacak ve üretim dolayısıyla milli gelir en yüksek düzeye erişecektir.
3- Devlet Müdahalesi açısından : Klasiklere göre ekonomiyi dengeye getiren koşul rekabettir. Bu nedenle “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” felsefesini benimseyen bu görüş, devletin ekonomiye piyasa mekanizmasını bozacak her türlü müdahalelerini yasaklar. Klasiklere göre devlet , rekabeti sağlayacak düzenlemeleri yapmak ve rekabeti önleyici her türlü engeli ortadan kaldırmak zorundadır.
4- Reel ve Parasal İlişkiler : Klasikler değer teorisini para teorisinden ayırırlar. Bunlara göre para sadece mübadele aracıdır, ekonomik olaylar üzerinde hiçbir etkisi yoktur.
5- SAY yasası geçerlidir: “ Her arz kendi talebini yaratır.”
1870 yıllardan sonra klasik ekolün revizyonu olarak nitelendirilen Neo-Klasik akım iktisatta büyük devrim yapmıştır. Neo-klasikler, değeri (faydayı) marjinal fadya ile açıklama yoluna gitmişlerdir. Bu yolla makro ekonomiye mikro temellerle bakarak analiz yapmışlardır.
1929’lu yıllara kadar dünyada klasik iktisat hüküm sürmüştür. Ancak 1929 lu yıllarda ortaya çıkan büyük buhran bu sisteme güveni sarsmıştı. 1936 yılında J.M. Keynes’in, klasiklerin ve neo-klasiklerin çeşitli görüşlerini çürüten “istihdam, faiz ve Para hakkında Genel Teori” adlı eseriyle keynesyen devrimi başlamış olmaktadır.
Keynesyen görüşün varsayımları şunlardır:
1- Tam istihdam : Piyasa güçleri ekonomide tam istihdamı sağlamakta yetersiz kalmaktadır. Ekonomi eksik istihdamda da dengeye gelebilir.
2- Parasal Analiz : Para ekonomik analizde çok önemli bir yere sahiptir. Para klasiklerin savunduğu gibi nötr değildir.
3- Devlet müdahalesi açısından: Devlet ekonomiye müdahale etmek zorundadır. Bu müdahale araçları para ve maliye politikası araçlarıdır.
Kısaca Keynes, makro ekonomik akımın kurucusu ve temsilcisi olarak kendi adı ile anılan bir dönem başlatmıştır.
Gerek Klasik anlayış ve gerekse Keynesyen anlayışın günümüz açısından önemli eksikleri olduğu da gözardı edilmemelidir. Her uygulamada olduğu gibi, var olan hataların uygulama esnasında kolaylıkla
3
giderilememesi ve sistemin hantal çalışması, hassasiyetleri nedeniyle verimliliği tartışılır hale getirmektedir.
Yirminci yüzyılda genel kabul gören bir tanıma göre iktisat, kıt kaynakların sınırsız ve rakip kullanımlara tahsis edilmesinin incelenmesidir. Akademik çevrelerde, bireylerin ve toplumların maddi ihtiyaç ve arzularını tatmin için geliştirdikleri yöntemlerle uğraşan bir sosyal bilim olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir çerçevenin başlıca zaafı, depresyon veya toplam talep yetersizliği gibi sorunları kapsamamasıdır. Oysa modern piyasa ekonomilerinin birçoğu büyük miktarlarda kaynağın atıl durduğu dönemlerden geçmektedirler, özellikle emek ve fabrika kapasitesi yönünden. Bu durumda asıl mesele kaynakların hangi yöntemle kullanılacağı değil, kullanılır hale nasıl getirileceğidir. Kaynaklan kullanımlara göre tahsis sorunu ile kaynakların tam kullanımını başarma sorunu arasındaki fark kabaca iktisadın iki temel dalına tekabül etmektedir: Mikro iktisat ve makroiktisat. Ancak, para ve genel fiyat dengesi İle ilgili bazı hususları kapsamasından ötürü, Makro iktisatın da kaynakların tahsisi ile bağı vardır.
Kaynakların alternatif kullanımlara tahsisi en basit biçimiyle bir ailede (hanede) yapılmaktadır; iktisatın özgün anlamı da hane halkı yönetimiyle ilgilidir. Eski Yunan'da bu iş için kutlanılan kelime “oikinomikos”dur. Ancak bu kelime biçimsel değil aslî (Özsel/sabstantive) bir anlam taşımakladır ve İktisadın modern anlamına karşılık gelmektedir. Elbette biz burada modern iktisadın tanımını yapmaktan çok, Temel başlıkları belirleyerek “islam iktisadı” olarak adlandırılabilecek “alternative” uygulamaların nasıl geliştirileceğine yönelik çözümler ortaya koymayı hedefliyoruz.
Özellikle Geleneksel uygulamalardan bağımsız olarak Kur’an da öngörülen yöntemlerin/önerilerin rasyonel bir analizini yapmak ve uygulanabilirliğini tartışmak gerekmektedir. Pek çok açıdan Kur’an ın modern iktisadın başaramadığı veya eksik kaldığı uygulamalarda etkili önerilerde bulunduğu açıktır.
Bu manada:
a. Kamu sermaye kurumu olarak Zekat / Yatırım bankası
b. Tasarrufların sermayeye dönüştürülmesi / infak
c. Kredi uygulamaları / Karz
d. Vergi / Sadaka
Başlıkları altında özetleyebileceğimiz genel bir çerçeve ortaya çıkacaktır. Bu süreçte, kavramların yeniden tanımlanması ve eksiklerin ortaya konması da kaçınılmaz olmaktadır. Tarım toplumu ihtiyaçlarına gore düşünülen uygulamaların günümüz dünyasında işlevsel olmadığı gerçeğini Kabul etmek, kitabı anlamadaki yüzeyselliği gözardı etmeden “kutsal”laştırılmış niteliklerini bir kenara bırakarak “rasyonel” bir mecrada değerlendirmek daha uygun olacaktır.
Sınırlı kaynakların verimli kanalize edilmesi ekonominin temelini oluşturur. Insanların sahip oldukları sınırsız ihtiyaçların karşılanması ve “refah”ın temini açısından da büyük önem taşır. Eğer bir toplumda yaygın verimlilik yoksa, toplumsal barışın tesisi de mümkün olmaz.
Bugün en çok şikayet edilen “sermaye tekelciliği” karşısında “islami” anlamda bir alternatifin geliştirilememiş olması, dünya nüfusunun önemli bir bölümünü teşkil eden “islam” coğrafyasında ekonomik gelişmelerin kapitalizm veya benzeri uygulamalara bağlı kalmasına neden olmuştur. Bu durum Sömürü algısına da neden olmakta ve huzursuzluk yaratmaktadır.
Her türlü mazereti bir kenara bırakarak “rasyonel” çözümlere yönelmek zorunludur.
4
CHAPTER I
ISLAMIC ECONOMICS
DEFINITION
What is Islamic economics? How does it differ from the conventional capitalist and socialist economic models? What are its axioms and principles? How will Islamic economics replace the dominant economic orders in Muslim societies? One of the first points emphasized by author after author is that Islamic economics is not capitalism minus interest plus zakah or socialism minus state control plus God. It is something unique and different and exclusive to Islam.
Economic activity within the positive parameters is halal (allowed and praiseworthy) and haram (prohibited and blameworthy) which has to be moderated, production which is regulated by the halal-haram code, and distribution which must adhere to the notion of adl (justice).
Collectively, these values and concepts, along with the main injunctions of the Qur'an, provide a framework for a unique, just and contemporary economic system.
İslam Ekonomisi nedir? Kapitalist veya sosyalist modellere alternative olabilir mi? Kur’an ne tür prensipler ortaya koymaktadır? Nasıl bir uygulama, müslüman toplumları çağdaş ekonomik sistemlere dominant hale getirebilir? Sermaye gücünün karşısına nasıl bir model ile çıkılabilir? Yoksa sadece Tanrı’nın yardımı mı beklenmelidir?
Helal ve haramlar ekonomik uygulamaların pozitif parametreleri olabilir mi? Özellikle “helal ve haram” konusu, başlı başına tartışılması gereken ve “kur’an” açısından yeniden ve titizlikle ele alınması gereken önemli bir konudur. Her alanda olduğu gibi, ekonomiyi ilgilendiren kavramların da yeniden tanımlanması, öngörülen system için gerekli ve zorunludur. Çünkü, geleneksel anlayışla ve tarım toplumu beklentilerine gore şekillendirilen bir yapıya gore kimi uygulamaların iktisadi anlamda pozitif sonuçlar doğurmadığı gibi, Kur’an açısından da tartışmalı hale gelmiştir. Her ne kadar geçmişte bazı konular tartışılmış ve üzerinde tam bir uzlaşı sağlanamamış olmakla birlikte, genel olarak uygulamaların “ihtiyat” çerçevesinde kaldığı ve iktisadı ilgilendiren bazı noktaların gözardı edildiği bir vakıadır. Özellikle:
- Alkolün yasaklanmasının tarım ve sanayiye etkileri değerlendirilmelidir. Özellikle tarıma olan etkisi gözden geçirilmelidir. Bu uygulamanın tarımsal üretimin büyük bir bölümünü önemli ölçüde etkilediği açıktır.
- “islami”lik çerçevesinde ritüelleştirilen uygulamaların ekonominin içe kapanık hale gelmesine neden olduğu ve bu uygulamaların gerekliliği tartışılmalıdır. 1
- Kur’an da çekince koyulan ve ekonomik değeri olan materyallerin neden yasaklandığı açıklanmalı ve bunlara ilişkin uygulamaların esasları rasyonel ölçülere gore yeniden belirlenmelidir.2
- Tüketim sınırlaması anlamına gelen uygulamaların gözden geçirilmesi ve ekonomiye etkileri titizlikle gözden geçirilmelidir3.
Kur’an ın ortaya koyduğu temel prensipleri ve ekonomik parametreleri tanımlamak ve uygulanabilirliğine yönelik çözümler ortaya koymak gerekmektedir. Zekat, Sadaka, Riba, İnfak, Karz gibi temel kavramların iktisadi anlamda çözümlenmesi, islam ekonomik systemi açısından büyük önem taşımaktadır. Özellikle
1 Helal Gıda kavramı ve bu çerçevede ortaya konulan tüm hükümler
2 Özellikle “içki” olarak algılanan ama açıklanamayan Drug meselesi ve buna bağlı materyaller.
3 İsraf kavramı ve buna bağlı olarak tüketimin sınırlandırılması
5
“Riba” ile “faiz” algısının birleştirilmesi, iktisadi uygulamalar üzerinde önemli ve kalıcı hasarlar meydana getirdiği açıktır.
Eğer bir “islam ekonomik system”inden söz edilecekse, bu sistemin temel parametrelerini ve yapısını da ortaya koymak gerekir.
Genel olarak “Zekat” başlığı altında tanımlanabilecek olan bir system Kur’an açısından mümkündür ve pek çok açıdan modern uygulamalar ile benzerlik göstermektedir. Serbest piyasa ekonomisine dayalı, fırsat eşitliği yaratan, yaygın üretim ve istihdam öngören ve toplumun her kesimini doğrudan etkileyebilen bir system olarak tanımlanabilir.
Hem bireysel-individual, hem de toplumsal-socialist bir yapısı bulunmaktadır. Bireyin kazanımlarını korurken, onların birikimlerinden gelir elde etmelerine olanak tanıyan, öte yandan toplumda yaygın üretim olanakları geliştirerek, bireysel tasarrufların toplumsal faydaya dönüşmesini sağlayan bir yapıdadır.
Ekonomik büyümeyi önleyen parametrelerin gözden geçirilmesi ve yeniden tanımlanması gerekir. Çünkü örneğin “israf” başlığı altında ortaya konulan sınırlamalar ve uygulamaların buna gore dizayn edilmesi, ekonomik büyümeyi önleyen bir nitelik arzetmektedir.
Hataları olmakla birlikte, ekonominin doğal yapısı içerisinde ne capitalist uygulamalar ne de sosyalist uygulamalar Kur’an açısından sakıncalı değildir. Pek çok noktada benzer uygulamalar vardır. Ancak, capitalist veya sosyalist uygulamaların Toptan reddedilmesi, “islam ekonomik system” olarak adlandırabileceğimiz uygulamaların uluslararası entegrasyonunu enlleyecek ve kapalı bir yapı oluşturacaktır. Günümüz dünyasında ekonominin sınır tanımadığı göz önüne alındığında, yerel kaynakların geliştirilmesi de sınırlı olacak ve ekonomik büyümeyi, dolayısıyla toplumsal refahı olumsuz etkileyecektir.
Geleneksel fıkhın, tarım toplumu algısıyla, kavramları ayrıştıramadığı veya kavramların karşılıklarının bulunmaması nedeniyle anlaşılamadığı ve bu nedenle de hata yaptığı kanaati vardır. Günümüz dünyasında, modern ekonomiler karşısında, Kur’an açısından “sosyal refah” tesis edebilecek argümanların olmayışı veya var olanların işlemez oluşu en önemli handikap olarak görülmektedir.
Genel olarak, “Sadaka-Zekat” kavramları üzerinde yapılan yorumlara atıf yapmadan, rasyonel anlamda kitabın tanımladığı çerçeveye uygun olarak bu iki kavramın gerçekte ne ifade etitği ve uygulamanın nasıl olacağına yönelik prensiplerin belirleyici olduğu bir gerçektir.
Metodolojik olarak, kitap, bir kavramı bir başka kavram yerine kullanmadığı gibi, kavramların anlamları ve kitaptaki tanımları da birbiri ile örtüşmeyecek kadar uzak ve farklıdır. Bu kavramlara bağlı olarak “Riba-Faiz” ilişkisine de kısaca değinilecek olmakla birlikte, bu çalışmanın konusu değildir.
Temel problemin, kavramların yanlış tanımlanması veya anlaşılmamasına dayandığı düşünülmektedir. Kitabın “zenginliği” yasaklamadığı bir vakıa iken, ve hatta “ni’met” kavramı ile, yaşam konforunu öneriyor olması, zenginliğin veya refahın teşvik edildiği gerçeği ile yüzleştirmektedir.
Kapitalizmin “sermaye” gücü karşısında, toplumların ne yapacağı, nasıl gelişeceği veya bu sermaye gücüne düşman olması mı gerektiği gibi pek çok soru cevapsız durmaktadır. Geleneksel algı ile, sermaye karşıtlığı bir “ideoloji” olarak algılansa bile, kitapta bunun karşılığı yoktur ve evrensel kaynaktan beslenidği iddiasında olan bir kitabın, sermaye gücüne alternatif olabilecek, fırsat eşitilği yaratan ve
6
kalkınmayı, gelişmeyi hedef alan bir önerisinin olmaması düşündürücü olmalıdır.
Bugüne kadar, rasyonel anlamda “İslam iktisat teorisi” ortaya konulabilmiş değildir. “katılım bankacılığı” olarak bilinen bazı uygulamaların bu manada “kitaba uygun” olduğunu söylemenin de imkanı yoktur. Çünkü her şeyden önce, Kitap “bireysel kredi” sistemini kabul etmez. Çünkü, bireyin varoluş haklarını tanımlamakta ve hayatı için gerekli olan her şeyin zaten kendisine sağlanmasını zorunlu tutmaktadır. Yine bu manada “rızk-ni’met” kavramlarının da karıştırıldığı veya anlışlmadığı açıktır. Çünkü “Rızk” yaşamak için zorunlu olan ihtiyaçları ifade ederken, bunun doğal olarak zaten var edildiği ve bireylerin kullanımına sunulduğu açıkça ifade edilir. “Ni’met” ise, zorunlu olmayan ancak “yaşam konforu” anlamına gelen bir kavram olup, “refah” düzeyine bağlı olarak elde edilecek bir sonuçtur.
Öte yandan, “Katılım bankacılığı”nın müdabede araçları üzerinde yaptığı işlemler, gerçekte sadece kağıt üzerinde yürütülen bir fonlama işidir. Bu açıdan geleneksel “faiz” endişesinin dışında değildir. Kısa süreli fonlamalarla yüksek kazançlar hedeflenmiştir ki, Kur’an ın ortaya koyduğu “kredi” sistemiyle taban tabana zıttır.
Aynı çerçevede “israf” kavramına yüklenen anlam, ekonominin temel dinamiklerinden biri olan tüketimi frenlemekte, buna bağlı olarak üretimi sınırlandırmaktadır. Dolayısıyla sınırlı üretim, sınırlı istihdam anlamına gelecek, tüketimin azlığı üretimin yeterli faydayı sağlamasını önlemiş olacaktır. Oysa “israf” bir şeyin boşa harcanması anlamına gelen bir kavramdır. Yani tıka-basa yemek yemek israf değildir. İsraf olan yenmesi mümkün olmayacak kadar yemek yapıp sonra onu çöpe atmaktır. Çünkü ondan bir fayda sağlanamaz.
Uygulamadaki Yanlışlar:
Kapitalizmde Para, emeğin, birikimin karşılığı olan değişim aracıdır. Sermaye, insan gücünü harekete geçirecek bir araçtır. Maddi üretimler gibi para da satılabilir. Yani faiz kavramı vardır.
İnsan, birey olarak mutlak anlamda hürdür. Ekonomi prensipleri de bu anlayışa göre düzenlenmiştir. Kişisel kazanç, özel mülkiyet, teşebbüs hürriyeti esastır. Ekonomik faaliyetlerde sınırlamalar olmamalıdır. Kapitalizmin bilinen argümanları, sermayeyi kullananların, esas üretimi yapanlar üzerinde baskı oluşturması ve üretimi gerçekleştirenlerin mağduriyetine sebebiyet vermeleri sonucunu ortaya çıkarmış ve sermayenin tekelleşmesine, toplumdaki ayrışmanın büyümesine neden olmuştur. Fakir daha çok fakir, zengin daha çok zengin olabilmiştir.
Sosyalizmin üretim alanındaki temel hatası bireysel kazancı yasaklaması yani rekabeti, ticareti yasaklaması sonucu gelişmeyi engellemesi, yeteneklerin gelişmesini köreltmesi sonucu kapitalist toplumlardan geri kalması, farklı yetenek ve iş gücünü aynı kefeye koyarak bireysel çalışma azmini kırması ve böylece verimliliği düşürmesi olmuştur.
Sosyalizm, İnsanı mutlak anlamda hür olarak kabul etmez. İnsan, ekonomik faaliyetlerde istediği gibi hareket edemez. Şahsi ticaret ve faiz yasaklanmıştır. Para değişim aracı ve emeğin ifadesidir. Kar için satılamaz. Yani sömürü aracı olamaz.
Kur’an a göre ise, Mülkiyet mutlaktır. Dolayısıyla insan, diğer alanlarda olduğu gibi ekonomiyle ilgili faaliyetlerinde de doğal sınırlamalara uymak zorundadır.
Kapitalizme benzer özelliklerin var olduğu söylenebilir. Özel mülkiyet, Kişisel kazanç, teşebbüs hürriyeti, bireysel kazanç yani bir anlamda serbest piyasa ekonomisi vardır. Rekabet koşulları, kapitalizme
7
benzemekle birlikte, daha insaflı ve yardımlaşmaya/paylaşıma (ortak faydaya dönüştürme) dayalı bir yapıya sahiptir. Yani, rekabet sonucu bir başka işletmenin batışı göze alınmaz.
Bu anlamda kapitalizmin ortaya koyduğu bencil ve sınırsız kazanç hırsı ile, sosyalizmin kişisel hürriyetleri ortadan kaldıran yapısına karşı bir alternatiftir. Ancak, RIBA kavramı “her türlü faizin reddi” şeklinde algılandığında ise, ekonomi olgusunu da sürdürülebilir olmaktan çıkarmaktadır. Her şeyden önce, bu durum, İslam toplumlarının dünya ekonomisiyle entegrasyonunu önlemekte ve bu da gelişmenin önünü tıkamaktadır.
Sınırların anlam ifade etmediği günümüz dünyasında kapalı bir ekonomiden söz etmek herhalde hayal olmaktan öte, toplumların acı çekmelerinin en kestirme yolu olmalıdır. Nitekim böyle de olmuştur.
Fırsatlar :
Günümüz dünyasında kapitalizmin içinde bulunduğu tıkanma ve kötüye giden ekonomik yapıları ile, dünyada net olarak uygulama alanı artık bulamayan sosyalizmin tıkanıklığını aşmak için önemli fırsatlar da sunmaktadır.
Bu çerçevede “Riba” kavramının doğru anlaşılması, Kur’an ekonomisinin dünya ekonomisine entegrasyonu ve hatta onları içine alabilecek bir yapıya kavuşması da kaçınılmaz olacaktır. Sınırsız kar için her şeyin meşru olmadığı, tefeciliğin kurumsal olarak yok edildiği, sermaye katılımının, katılımdan pay aldığı ve bir paylaşımın söz konusu olduğu, sermayeyi koyan ile, sermayeyi kullanan arasında emeği ile üretime katılanların da pay aldığı bir yapı bugün dünya üzerinde reddedilebilecek bir şey olmadığı gibi, tam anlamıyla bir can simidi olabilecek durumdadır.
Asıl mesele, Sermaye sahiplerinin veya kapitalistlerin, sahip oldukları sermayeyi ellerinden kaçıracakları veya fakirleşecekleri endişesidir. Çünkü geleneksel algı çerçevesinde bakıldığı zaman, bu konudaki pek çok husus, “İslam” olmayanları veya kapitalistleri derinden etkilemekte ve onların karşı tarafta yer almalarına neden olmaktadır. Bunun en temel sebeplerinden biri, ciddi bir Ekonomik Yapı’nın olmaması ve geleneksel algıların ortaya koyduğu toptan reddiyetçiliktir.
Genel olarak Kur’an ın ortaya koyduğu “Riba” kavramı ile, günümüz faiz uygulamaları birbirinden bağımsız ve büyük farklılıkları olan kavramlardır. Zaten Kur’an “faiz almayın veya vermeyin” demez. Bunun yerine iki şey öneriyor: Güvenlik ve Fayda.
Karz-ı Hasen müessesesi, genellikle sadece bir çeşit toplumsal yardımlaşma olarak algılanmaktadır. Bu ifade, her ne kadar yardımlaşmayı içeriyor olsa bile, temel olarak hedef aldığı şey, sermayenin sürekli kullanılabilir halde tutulmasının garanti altına alınmasını sağlayan bir mekanizmadır. Bu şekilde hem sermaye sahibi, hem de işletme sahibi ve hem de üretime emeği ile katılanlar garanti altına alınmış olurlar. Refah etkilenmez ve süreklilik sağlanmış olur.
8
CHAPTER II : ZAKAH
PUBLIC CAPITAL / INVESTMENT BANK
DESCRIPTION
The Challenge is in the application: Islamic concepts are almost always stated in theory. When it comes to the question of "how it is to be done" and "what exactly needs to be done" problems emerge and differences arise.
How can Zakah (the ritual of alms giving) be made the cornerstone of public finance in an Islamic society? How can brotherhood/sisterhood be promoted; and what needs to be done to ensure equity? How can wealth be redistributed? What needs to be done to ensure that wealth does not accumulate in fewer and fewer hands.
What consumer goods constitute israf (extravagance)? What types of industry would lead to economic zulm (tyranny)? What types of technologies negate adl (justice) and promote Ihtikaar (hoarding) of wealth? How can Islamic injunctions on the use of land be introduced without the use of force? What needs to be done to break the feudal structure in Muslim society?
TANIM:
Ez-zekat (الزَّكَاةََ ) : Zekat, bireysel tasarrufların “yatırım” sermayesi yani “kredi”ye dönüştürüldüğü denetimli ve sürdürülebilen profesyonel/uzmanlık sisteminin adıdır4.
“İslam iktisadı” başlığı altında değerlendirilebilecek ve bugüne kadar ortaya konulan uygulama olmadığı gibi, İslam ekonomisi adına söz söyleyenlerin de yaptıkları şey sadece “teori” üretmekten öteye geçmemektedir. Gerçekte uygulamanın nasıl olacağı, bunun için neler yapmak gerektiğine yönelik cevap veren çözüm üreten kimse yoktur. Bu anlamda “zekat” kavramının neden ayrıca ve özellikle zikredildiği, neden “Sadaka” ile aynı değerlendirilmediğini tartışan da yoktur.
Eğer “zekat”, iddia edilidği gibi “Sadaka” ile aynı ise, bu durumda yine Kur’an ın tanım olarak ortaya koyduğu “fahşa” başlığı altında olan ama farklı bir statüye sahip bulunan “Zina” kavramının da açıklanabiliyor olması gerekir. En basit haliyle, zina da bir “fahşa” çeşidi olmasına rağmen, “fahşa” için öngörülen yaptırımları içermez, kendisine özgüdür. Metodolojik olarak da aynı olarak değerlendirilemez. Eğer kavramlar aynı anlamı ifade ediyor ve aynı çerçeveye sahipseler neden farklı kelimelerle ifade edildiği açıklanabilmelidir ki, Kur’an metodu açısından bu mümkün değildir.
Kur’an, zenginliği ve sermayeyi reddetmediğine göre, zenginin sahip olduğu sermayeyi dilediği gibi kullanması nasıl önlenecek veya nasıl bir alternatif ile “fırsat eşitliği” yaratılacaktır? Zengin olan yahut elinde sermayesi olan, bu sermayeyi kullanarak/çalıştırarak kazanmış iken, hiç emek harcamayan, evinde oturan birine neden bu kazancını versin?
Kapitalizm karşıtlığının yeterli olmadığı, buna karşılık kitabın ortaya koyduğu önerilerin doğru anlaşılarak hayata geçirilmesi gerektiği açıktır. Tarım toplumu algılarına dayalı “fıkhın” yeterli olmadığını kabul etmek, “İslam iktisadı”na yönelik ciddi ve uygulanabilir çözümler üretmek zorunludur.
4 Bakara 110, Rum 39
9
Zky (زكي )
Tezkiye ve tavsiye etmek, artırmak, büyütmek, arıklamak, çoğaltmak
Etimolojik anlamda: “bir buğdayın büyüyerek başak vermesi” demektir.
Zekat (زَّكَاةََ )
artmak, nimet, bolluk ve bereket içnde olmak, yakışmak, büyümek, gelişmek, inkişaf etmek, arık olmak, zenginleşmek,
Ez-zekat (الزَّكَاةََ )
Kamu sermayesi, çoğaltmak için ödeme yapılan kurum, uzman kurum
Kur’an da “Zekat” kavramı ile ilgili yaklaşık 30 ayet bulunmaktadır. Bunların önemli bir kısmı “Slt” (الصّلاَة ) kavramı ile birlikte “atuz zekate” (الزّكَة آتوا )5 şeklinde kullanılmaktadır. Kelime isim formunda kullanılıyor olması nedeniyle doğrudan bir eylem ifade etmez. Kavramsal olarak, bir olguyu ifade eder.
Metodolojik olarak, bir kavram eğer isim formunda kullanılıyor ise, bu kavram bir kimseyi veya bir şeyi değil bir “olgu” yu ifade eder.”Ez-Zekat” kavramı da böyledir. Bu nedenle “zekat” doğrudan bir ödeme emri değil, bir kurumu, bir sistemi ifade eden bir kavramdır.
Zekat kavramının muhatabı “mü’min”ler olup, onlardan istenen şey “yerine getirmek/uygulamak” tir. Yani “mü’min” olanlara bir görev verilmektedir. Mü’min kimdir?
El-Mü’min (الْمؤمن )
Emin (امين ) kelimesinin masdarıdır. Güvenilir olan, emin olan, bir şeyin bilgisine sahip olup o bilgiyi kullanabilen, rasyonel delillere ve kanıtlara sahip olan anlamına gelir. Özetle “Uzman kimse” yi ifade eder.
Ita (آتوا )
Yerine getirmek, Verme ödeme sana ait olmayan seyi asil sahibine iade etmek manalarina gelir. Yani bir bakima borcunu ödemek yada emaneti iade etmek
Eğer “Zekat”, mü’min, yani “uzman”lar tarafından yerine getirilecek veya uygulanacak bir şey ise6, doğrudan fakirlere ödeme şeklinde anlaşılması yahut bir vergi gibi anlaşılması mümkün değildir. Bu uzmanlık ve bilgi gerektiren bir sistemi/kurumu7 ifade eder. Çünkü, Zekatın yerine getirilmesi ile düzen sağlanmış, değer kazanmış olacaktır8.
Yani Zekat, “Sermaye” kaynaklarının yönetildiği, verimliliğin denetlendiği ve yaygınlaştırıldığı profesyonel bir kurumu ifade eden kavramdır. İktisadi anlamda bir “investment bank” niteliğindedir.
5 Al-Baqara : 43, 110, 277, En-Nisa : 77, Al-Maide : 12, 55 etc..
6 Al-Maide : 55
7 En-Nisa : 162
8 Al-Beyyine : 5
10
Döngüsel Sistem Akış Tablosu :
Zekat Kurumu olarak öngörülen sistemin modern bankacılık açısından önemli farklar ortaya çıkmaktadır. Mülkiyetin tanımlanmış olması, bireyin “yaşam hakkı”nın garanti ediliyor oluşu, asgari ihtiyaçlarını kimseye muhtaç olmadan giderebileceği bir yapı öngörüyor olması nedeniyle, iktisada temel teşkil edecek olan kaynakların “mülkiyet” sınırları dışında düşünülmesi gerekmektedir.
Buna bağlı olarak, Zekat kurumu’nun tasarruf toplama ve bunları verimli şekilde kullanma görevi olmasına rağmen, “bireysel kredi” ye izin verilmez. Çünkü “yaşam hakkı” çerçevesinde bireyin temel ihtiyaçları asgari düzeyde toplum tarafından karşılanmak ve haklarının bireye teslimi zorunludur. Bu nedenle bireylerin krediye değil, gelire ihtiyaçları vardır. Böylelikle “yaşam konforu”na (ni’met) sahip olabilir ve refahtan pay almış olurlar.
Kaldı ki, yetersiz gelir sebebiyle tüketimin aşırı kredilendirilmesi, toplumun borçlandırılmasına ve geleceğinin yok edilmesine neden olmaktadır.
Zekat kurumu, üretim ve istihdam sağlayan her noktada faaliyet gösterebilir ancak “bireysel” talepler bu kapsamın dışındadır. Bu noktanın “temel haklar” çerçevesinde değerlendirilmesi ve yine Kur’an ın öngördüğü biçimde uygulanması kaçınılmazdır.
Önemli iki noktaya dikkat çekmek gerekir. Zekat kurumunun kaynağını teşkil eden “infak”, tasarruf edilen “Rızk”tan yapılan bir harcamadır9. Burada sorulması gereken en önemli soru, neden diğer kaynaklar veya enstrümanlar değil de, en temel kaynak olan “rızk” üzerinde infak isteniyor?
9 Al-Baqara : 3, 254, Al-I imran 17, Enfal 3, İbrahim 31, Hacc 35, Fatır 29, Yasin 47, Şura 38
•Yatırım Planlaması
•Verimlilik Yönetimi
•Finansal yönetim, Kaynak Yönetimi
•Tasarruf Değerlendirme
MUDI
BANKA
KREDI
KAR
11
Öncelikle “Rızk” kavramının ne olduğuna bakmakta yarar vardır. Bu husus detaylı olarak “infak” bölümünde ele alınacaktır.
Burada söylenmesi gereken, Zekat kurumunun finansman kaynağı olan infak, temel gereksinimler üzerinde yapılan tasarruftan elde edilen şeydir. Bunun üzerine bir ekonomi inşa edilmesi öngörülmektedir.
Buna gore kaynaklar ikiye ayrılmalıdır
a. Doğal kaynaklar: Toprak ve yeraltı kaynakları mutlaktır ve herkesin burada eşit oranda hakkı vardır. Bu kaynaklar topluluk tarafından yönetilir ve hak sahiplerine teslim edilir. Bireyin bu kaynaklar üzerindeki hakkı doğaldır ve yaşamı boyunca geçerlidir. Bu haklar devredilemez, mirasa konu edilemez.
b. Ihtiyaca esas kaynaklar (Rızk): Toprağın işlenmesi, madenlerin işlenmesi ve bunlara bağlı olarak üretime dayalı ve ihtiyaçlar için zorunlu olan kaynaklar üzerindeki haklardır. Bu haklar bireyin çalışması ile orantılı olarak dağıtılır ve tasarruf (infak) buradan gerçekleştirilir.
Zekat Kurumu (banka) için öngörülen temel taşlarından biri de kurumsal yapıdır10. Buna gore uygulamaların homojen ve kollektif bir faaliyet şeklinde yürütülmesi zorunlu hale gelmiş olur. Yani, banka, temel prensipler çereçevesinde belirleyeceği kurallara gore, açık, denetlenebilir ve sürdürülebilir bir yapıda olmalıdır.
Ancak, toplanan mevduatın krediye dönüştürüldükten sonra güvenliğinin nasıl sağlanacağı, en azından olası risklerin nasıl bertaraf edileceği meselesi de önemlidir. Kur’an bu konuya da açıklık getirmektedir.
Finansal istikrar ve sürdürülebilir ekonomi: Her ne kadar, sistem finansman ihtiyaçlarını dengeli ve ekonomik dağıtıyor olsa da her zaman risk mevcuttur. Pek çok kredi çeşidi vardır. Ancak özellikle AR-GE ve Yatırım kredilerinderisk her zaman mevcuttur ve bu risklerin minimize edilmesi esastır. Aslolan kalkınmanın sürekliliğidir. Her halukarda, istismar edilmiş olan kredilerin geri dönüşünde riskler olabilir, çeşitli sebeplerle üretim durabilir, zarar meydana gelebilir. “Zarar etmek de, Zarar vermek de yoktur” ilkesi önemlidir. Bu sebeple:
Risk sigortası ve Kredi destek (garanti) fonu11 : Ticari faaliyetlerde risksizlik söz konusu değildir. Her ne sebeple olursa olsun meydana gelebilcek olumsuzluklar veya zararlar her ne kadar tarafları bağlayıcı gibi görünse de dolaylı olarak toplumun veya devletin cebinden çıkacak olan bir yüktür. Önemli olan, zararı taraflara yıkmak değil, zarar oluşması riskini ortadan kaldırmak veya bir zarar sözkonusu ise bunu bertaraf etmektir. Bu sebeple Risk sigortası ve kredi destek fonu kurulmalıdır.
i. Üretimin durması veya aksaması sebebiyle meydana gelebilecek olumsuzluklarda öncelikli olan “yeniden yapılandırma” dır.12 Kredilendirmelerde bu ihtimalı her zaman göz önüne bulundurulmalıdır. Yeniden yapılandırmada ilave bir talepte bulunulamaz.
ii. Borcun yeniden yapılandırılmasından sonra dahi ödeme güçlüğü meydana geliyorsa Fon devreye girer. İşletmenin ihtiyaçlarını belirler ve rasyonel çözümler üreterek sürdürülebilirliği sağlar. Ancak modern uygulamalarda olduğu gibi, işletmenin temel üretim gereksinimlerine zarar verecek uygulamalarda bulunamaz. Aslolan üretimin devamlılığıdır.
iii. Gerekli olması halinde ilave kredi desteği vererek üretimi destekler/sübvanse eder (karşılıksız değildir ancak uzun vadeli olmalıdır)
10 Şura 38
11 Al-Baqara : 280
12 Al-Baqara : 282
12
iv. İşletmenin gelişimine katkı sağlar, üretimi realize eder. Mevcut kredi borçlarını gerektiği hallerde kapatarak, işletmenin fona borçlanmasını sağlayarak uzun vadede sürdürülebilirliği garanti altına alır.
v. Fon, denetimli olarak faaliyet gösterir. Bankanın kullandırdığı kredilerden eşit olarak (banka ve üretici) ödeyecekleri primler ile desteklenir. Gerektiğinde Devletin kaynaklarından finansman temin edilebilir.
Böylelikle üretimin sürekliliği, sermayenin korunması ve yeniden kullanılabilir hale gelmesi sağlanmış olacaktır. Bu durum aynı zamanda rekabet ortamını da olumlu etkileyerek piyasa dinamiklerinin / dengelerinin bozulmasını önleyecektir.
Piyasa enstrümanlarının dengeli dağıtılması ve yönetilmesi ile parasal eylemlerin kontrolü de sağlanmış olur. Bankaların faaliyet gelirleri, sınırsız “Faiz”e bırakılmadan, doğrudan hizmet gelirleri olarak düzenlemesi ise “faiz” baskısını ortadan kaldıracaktır.
İslam iktisadı açısından “Mülkiyet” : İslam İktisadı açısından kaynaklaın değerlendirilmesi ve bu kaynakların verimliliğinin artırılması esas alınırken, Mülkiyet egemenliği, beşerin yeryüzü tarihinde uğrunda mücadele ettiği yegane kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün savaşlar, bilimsel gelişmeler, devrimler ve hatta barış buna dayanır.
Aynı şekilde “düzen” in temellendirilebileceği en önemli karşılığı da yine “mülk”tür. Çünkü mülk olmadan düzen olmaz. Mülk yoksa düzene de ihtiyaç yoktur. Kapitalizmin sınırsız mülkiyet anlayışından Maxiszimin tarihsel analizine varana kadar her şeyin temelini “mülkiyet” oluşturur. Kim ne derse desin, Kur’an “Mülkiyet ve Paylaşım” temeli üzerine inşa edilmiş bir “düzen öngörmektedir.
Genel olarak, “İslam ekonomisi” veya “iktisat” söz konusu olduğunda, mülkiyet hakkının bir “emanet” olduğu kabul edilmekle birlikte, Kur’an’ın ortaya koyduğu mesajın sadece bir bölümü dikkate alınarak “infak” kelimesi üzerinde yoğunlaşmakta ve bütün çıkarımlar da buna göre yapılmaktadır. Oysa “mülkiyet” yoksa “infak” da yoktur. Beşerin yeryüzündeki mülkiyet hakkı veya mülkiyeti doğru bir şekilde temellendirilmeden “iktisat”tan söz edilemeyeceği gibi, bir düzende de söz edilemez.
Bu manada, “İslam iktisadı” açısından geleneksel haliyle mülkiyet kabul edilemez. Çünkü sistemin kaynağı olan kitap bu konuyu açıklamaktadır ve mülkiyetsizliği önermektedir13. Ancak bu, komünizmin öngördüğü gibi devletin kontrolünde bir uygulama değildir. Her birey, “yaşam hakkı” olarak hayatını sürdürebileceği miktarda toprakta hak sahibidir14. Bu devredilemez bir mülkiyet olup, yaşam süresi ile sınırlıdır15.
“Yaşam hakkı: Her birey, doğduğu andan itibaren, Toprak ve doğal kaynaklar üzerinde hak sahibi olur. Doğal kaynakların işletilmesi kamuya aittir. Buradan elde edilecek olan gelirler bireylerin hakkı olarak ayrılır ve ödenir. Bireyler bu hakkı kullanırlar. Tüketim harcamaları için krediye ihtiyaçları olduğunda bu haklarını belli bir süre için tevdi ederek krediye dönüştürebilirler16
Mülkiyet hakkının ne olduğunu anlayabilmek için başka bir kavrama daha bakmak gerekir. O da kaynakların nasıl kullanılacağı ile ilgilidir. Yani “Rızk” kavramı. Bu kavramı iki açıdan ele almak gereklidir.
13 Maide 17-18-120, Al-i İmran 26, Nur 42, Şura 49, Casiye 27, Fetih 14, Hadid 2-5
14 Tevbe 116, Maide 40, Bakara 107
15 Zuhruf 85, Furkan 2
16 Al-Baqara : 29, Enbiya : 103, A’raf : 27
13
Birincisi, Rızk’ın da mutlak olduğu gerçeğidir17 Buna göre, Mülk ve onun içerdiği faydanın sahibi yoktur. Yani mutlak mülkiyet ve mutlak fayda söz konusudur ki bu, toprak ve doğal kaynaklar üzerinde toplumu oluşturan bireylerin eşit hakka sahip olmalarını zorunlu kılar.
Ancak mülk üzerindeki faydanın herkes için olması, bunun yönetilmesi gereğini de ortaya çıkarır. Bu durum “bölüşüm” ve “tasarruf” hakkının nasıllığını ortaya koyar18.
Kur’an da mülkiyet ve ona ait olan fayda tanımı yapılırken, esasen mülkiyetin ve kaynakların “doğal kullanımı” esas alınmaktadır. Ancak bununla birlikte, mülkiyet kavramına dokunmamakla birlikte, kaynaklardan elde edilecek olan fayda üzerinde tüketilebilir bir hak olduğu da kabul edilir. Yani, Mülk ve mülkün ihtiva ettiği doğal kaynaklar mutlaktır. Bu temel husus gözetilmek şartıyla, bu kaynaklardan elde edilecek olan faydada mülkiyet vardır. İktisaat burada başlar.
Tarihsel süreçte, kapitalizmin aşırı mülkiyetçilik anlayışı, izole edilmiş sermaye ve mülkiyeti, Maxiszim’in ortaya koyduğu “devletçilik” anlayışı dengesizliği ve doğunun “fakirizm” anlayışı da sınıfları doğurdu. Ancak tarihsel “İslam” anlayışı da bu çerçevenin fazla dışında değildir. Toprağın “işgal”ine dayanan mülkiyet hakkını tanımakla “güçlüden yana” bir tavır ortaya koymuş oldu. Böylece toprak ağalarının doğmasına, geniş toprak sahiplerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Oysa Hz. Osman, savaş ganimeti olarak elde edilen verimsiz toprakların ıslah edilmesi, ekonomiye kazandırılması amacıyla bunları dağıtmıştı. Bu sınırın genişletilmesi ve “işgale” dayalı bir anlayışın ortaya çıkması metnin ortaya koyduğu bir gerçek değil, rivayet edildiği söylediği varsayılan "kim ölü bir araziyi ihya ederse o onundur" hadisine dayanır. Ne var ki bu ifadenin Kur’an ile örtüştüğünü söylemenin imkanı yoktur.
Elbette böyle bir önkabul ortaya çıkıp, mülkü sahiplenme hakkı doğduğu zaman, iktisadi terimlerin de buna göre düzenlenmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bunlardan biri de “infak” meselesidir. Zekat üzerindeki sınırlandırmalar, Vergi ve Sermaye ayırımının ortadan kaldırılması vs. hepsi metnin aksine popüler anlamda “kapitalist” bir yaklaşımla düzenlenmiş ve sonuçları itibariyle diğerlerinden çok farklı sayılamayacak “çıkara dayalı” bir anlayış doğmuştur. Söylem ne olursa olsun, uygulama realitesi açıktır.
Netice itibariyle, bugün eğer bir sistemden söz edilecekse, her şeyden önce kavramların doğru olarak tanımlanması ve sistemin buna göre dizayn edilmesi gerekir. Eğer hareket noktası yanlış ise, sistemin kendisi de yanlış olacaktır. Öngörülen temel esasların meseleye ışık tutacağını düşünüyoruz, Kur'an da mülkiyet ile ilgili ayetler birbirine bağlı bir bütün teşkil eden üç gruba ayrılmaktadır. Birinci gruba giren ayetler göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mutlak olduğu; ikinci gruba giren ayetler, rızk, daha doğru bir ifade ile yaşama hakkının dayanağı olan mülk üzerindeki faydanın topluma ait olduğunu; üçüncü grup ayetler ise, mülk üzerinde çalışarak elde edilen faydanın ise özel olduğudur ki, bu da “yaşam süresi” ile sınırlandırılmıştır. Buna göre:
1. Mülk mutlaktır. Dolayısıyla Toprakta mülkiyet yoktur. Buna göre herkesin toprak üzerinde eşit olarak hakkı vardır. Bu hak toplum tarafından gözetilir.
2. Toprak mirasa konu edilemez. Dolayısıyla bireyin toprak üzerindeki hakkı “yaşam” ile sınırlıdır. Devredilemez.
3. Aynı şekilde doğal kaynaklar da mutlaktır. Bunlar üzerinde de mülkiyet yoktur ve herkesin bunlar üzerinde diğerleri ile eşit oranda hakkı vardır.
17 Hud 6, Kassas 82, Akebuut 60, Furkan 140, Nahl 112, Ankebut 62, Rum 37, Zümer 52, Casiye 12, Mülk 15, Zariyat 22, A’raf 32 etc.
18 En’am 151, İsra 30-31, Sebe 15, Fecr 16, Bakara 254, Bakara 267, Enfal 3-4, Yunus 93, Rad 22, İbrahim 31 etc..
14
4. “Yaşama hakkı” doğal kaynaklardan elde edilen faydaya dayanır. Doğal kaynakların işletilmesinden dolayı elde edilen faydada mülkiyet olmamakla birlikte, ortaya çıkan artı değer herkese aittir. Yani bu kaynaklar herkes için işletilir ve fayda eşit olarak bölüştürülür.
5. Özel mülkiyet, ancak ve ancak, “çalışarak” elde edilen fayda ile sınırlıdır. Zaten doğası gereği geçicidir.
Bir düzen ve bu düzen içerisinde bir ekonomiden söz edilecekse eğer, metnin ortaya koyduğu temel esaslar üzerinde olmalıdır. Tarihselcilik bir çözüm değildir.
Bu manada, fıkhın ortaya koyduğu “işgale dayalı mülkiyet” anlayışı veya kabulü, doğru bir yaklaşım değildir. Bu tamamen tarihsel bir anlayıştır ve zaten çıkış nedenleri de bellidir. Böyle bir anlayış üzerine inşa edilmiş bir düzenin veya sistemin “adil-dengeli” oluşu, fazlasıyla tartışmalıdır.
Bu nedenle, Zekat Kurumu’nun hedefleri arasında “bireyler” yoktur. Yani bireysel kredilendirme yoktur. Çünkü bireyin ihtiyaçları ve gereksinimleri sahip olduğu temel haklardadır ve bu da topluluğun sorumluluğundadır.
Mülkiyet kısaca şöyle açıklanabilir:
** “Doğal Kaynaklar”dan kasıt “rızk” yani toprak veya yeraltı kaynaklarının işlenmesi sonucu elde edilen zorunlu faydaya dayalı kazanımlar değildir. Bu kavramdan kastedilen şey, “doğada kendiliğinden var olan kaynaklar”dır. Yeratlı kaynakları, akarsular göller denizler ormanlar vs. gibi.
MÜLKIYET
TOPRAK
Yaşam Hakkı
Üretim Hakkı
DOĞAL KAYNAKLAR
Yaşam Hakkı
15
CHAPTER III : INFAQ
HELPING BOOST / TASARRUF MEVDUATI
DEFINITION:
Traditional Meaning and objections: ʾInfāq (إنفاق ) is an Arabic word meaning spending, disbursement. (Hans Wehr, p. 1158) simply to please God without asking for any favor or hoping for a return. The word ʾinfāq is mentioned once in the Qurʾān in Sūrat al-ʾIsrāʾ, verse 100. The imperative form of the verb (ʾanfiqū) (أَنفِقُوا ) appears 18 times in the Qurʾān. It is different from Zakat, which is obligatory on Muslims, or Sadaqah, which is charity for obtaining specific return or protection from some adverse event.
However, this definition is not originated of the quran. Because, held in verse 216/265 of Surah Al-Baqarah by definition subject to helping boost the goods or money requires dublication. Therefore, the traditional definition, determined according to the needs of the agricultural community, does not apply to modern banking and finance practice in primitive societies, taxation and public finance issues decomposition was unthinkable.
According to the theory of Qur'an: “Helping boost”, like a seed that sprouts spike hundreds of savings into investment opportunities as a result of widespread duplication refers to income (AL-Baqara-216, 265). This just saving deposits collected in a fund to be channeled into investments is an ongoing definition. Unlike modern banking, personal loans application is rejected. Because the minimum level of individuals within a society without the need for anything else arranged the necessary conditions for life and the "right to life" is defined as.
TANIM:
Infak (إنفاق ): Bireysel tasarrufların gelir elde etmek ve çoğaltmak amacıyla belli bir alana kanalize edilmek üzere bankaya bırakılmasıdır19.
Geleneksel uygulamalardan farklı olarak “infak” edilen şeyin güvence altına alınması gerekir20. Eğer kazanımların tehlikeye atılması öngörülmüyor ise, bu kazanımların korunması ve “fayda”nın sürdürülmesi gerekir. Aslolan sermayenin korunması ve faydanın yaygınlaştırılmasıdır.
Modern anlamda mevduat, bir gerçek veya tüzel kişinin sahip olduğu hazır bir satın alma gücünün kullanılmayarak vadeli veya vadesiz olarak bankaya bırakılmasıdır. Burada mevduatın nasıl kullanılacağı belli olmayıp tamamen bankanın insiyatifindedir. Oysa “infak” edilen şeyin amacı önceden bellidir. İktisadi anlamda, bireysel tasarrufların bir “fon” da toplanmak suretiyle “kamu sermayesi” oluşturulmasını hedefleyen bir uygulamadır.
Ticaret yapmanın teşvik edilmiş olmasına rağmen, modern ekonomilerin sahip olduğu sermaye gücü karşısında sadece “bireysel yardımlaşma” ile güçlü yatırımların yapılamayacağı açıktır. Öte yandan “zengin ve zenginliğin” reddedilmemesi, tam aksine teşvik edilmesi ve yaygınlaştırılmasının öngörülmesi, alternatif sermaye oluşumlarının varlığını kaçınılmaz kılmaktadır.
Kamu sermayesi olarak adlandırılabilecek Fonun oluşturulmasına esas teşkil eden ayetlerin incelenmesi halinde, “infak” kavramının basit bir “bağış” olmadığı açıkça anlaşılmaktadır:
19 Al-Baqarah : 261, 265
20 Al-Baqarah : 195
16
“Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbetin, vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm”
( مَّثَلَُ ) : Misal, örnek, gibi, denk, mesela, örneğin, benzeri
( أَنفِقُوا ) : Harcanan, geçirilen, biten
( يَنْفَق ) : Devenin ağı ( نُفُوقاً و نَفَاقاً و نَفْقاً ُ نَفَقَ ) : bir şey bitmek,harcanmak, hayvan deliğinden ininden çıkmak, helak olmak, tükenmek, bitmek, azalmak, bir fayda gözeterek harcamak
( أَمْوَا لً ( ج ) مَالَ ) : Onların malları, para, bakiye, karşılığı, bakiye, fon, mal, mülk, davar, sığır, deve, para, kişinin veya toplumun sahip oldukları şey, rızık, taşınır mal, temellük olunan nesne,
( سَبِيلَِ ) : Amaç, yol, çeşme, cadde, sebep, çare, sebil, ulaşmak ( حباب ، حب ، مَحْبُو بً :حُبَ بً ( ج ) حُبَّ ةَ ) : mahbup, sevgili, muhabet, üzüm çekirdeği ve şu nesneye denir ki onun sana verilmesini yahut kendi mal ve mülkün olmasını hoşlanır olasın, dane, çekirdek, hap
( أَنبَتَتَْ ) : Filizlenmiş, çimlenmiş, yerden bitkinin filizlenmesi,
( سَنَابلَُ و سُنْبُلاَ تً ( ج ) سُنْبُلَ ةً ) : Sümbül, başak, buğday başakları
( يُضَاعِفَُ ) : Çiftler, iki katı, ( مُضَاعَفَ ةً : ضَاعَفَ ) : iki kat, iki misli yapmak, artırmak
( وَاسِ عَ ) : Geniş, çapında, genişliğinde,
“Ve meselullezîne yunfikûne emvâlehumubtigâe mardâtillâhi ve tesbîten min enfusihim ke meseli cennetin bi rabvetin esâbehâ vâbilun fe âtet ukulehâ dı’feyn, fe in lem yusıbhâ vâbilun fe tall, vallâhu bimâ ta’melûne basîr”
( إِبْتِغَا ءً : إِبْتَغَي ) : istemek, arzu etmek, dilemek, talep etmek, kolaylıkla hasıl olmak, sırayla, hedeflenen şey, (مَرْضَاتَِ ) : Hemşireler, gönüllüler,
( رضا ) : Gönlü olmak, gönülsemek, hoşnutluk, uyuşma, consensus
( تَثْبِيتًا ) : Onaylama, teyit, doğrulama, tespit etme, olumlama,
( نفس ) : Aynısı, aynı şey, aynı durum, zat, bizzat, ( رُبَا ( ج ) رَبْوَ ةَ ) : yerden yüksek olan yer, tepe, bayır, yokuş, yüksek yer, sırt, tümsek
( رَبْوَ ةَ ) : Sayısız, çok sayıda
( أَصَابَ ) İsabet eden, dokunan, hit, tıklama, vuruş,
( لوَابَِ ) : Sağanak, sulusepken ( مُوَابَلَ ةً : وَابَلَ ) : bir şeye devam edip alışmak ( غيث : شَدِي دً مَطَ رً : وَبْ لً ، وَابِلَ ) : sağanaklı, iri taneli şiddetli yağmur, şiddetli yağan iri damlalı yağmur, baran
Infak, Hedefleri ve amaçları önceden belli olan, toplumun “refahını” yükseltmeyi öngören ve bunun için kamusal işbirliği gerektiren bir eylemdir 21. İnfak eden için ise reel bir karşılık/benefit söz konusudur.
İnfaq (أَنفِقُوا )
(أَنفِقُوا ) : Harcanan, geçirilen, biten
(يَنْفَق ) : Devenin ağı ( نُفُوقاً و نَفَاقاً و نَفْقاً ُ نَفَقَ ) : bir şey bitmek,harcanmak, hayvan deliğinden, ininden çıkmak, tükenmek, ölmek, helak olmak, azalmak, Fayda gözeterek vermek
21 Tevbe : 120, 121
17
Öte yandan, Infak en temel gereksinimler üzerinde yapılan tasarrufları hedef alır. Yani “Rızk” :
Rizk (رِزْ قَ )
( أَرْزَا قً ( ج ) رِزْ قَ ) : Rızk, azık, kumanya, yiygi, yiyecek, yiyecek,
( بِمَوْلُو دً الرَّجُلًُ رُزِقَ ) : Bir bebek ile kutsanmak , adamın bir erkek çocuğu oldu (ق رِزِ ) : Nafaka, geçim, nevale, gıda
Rızk : Zorunlu ve sürdürülebilir olan sınırlı ve temel kaynakları ifade eder. Bu hem “yaşam hakkı” için zorunludur, hem de diğer bütün her şey, kazanımlar buradan elde edilir. Eğer toprağın verimliliği olmasaydı, iktisat da olmayacaktı. Bu nedenle tasarruf, yani “infak” da burada yapılmalı.
Eğer sınırlı kaynaklar Doğru kullanılmıyor, boşa harcanıyor ise, tasarruf edilmesi de mümkün olmaz. Çünkü tasarruf harcamalardan sonra kalan miktardan değil, tasarruf edilen miktardan sonra harcamayı gerektirir.
Öte yandan, kaynakların veya sahip olunan gelirin ne kadarının infak/tasarruf edileceği meselesi de tartışma konusudur. Geleneksel anlayış, bu konuda çeşitli oranlamalar getirmekte ve uygulamayı da bu esaslara gore önermektedir. Ancak bu tamamen yanlıştır.
Çünkü, Bu konu bütün açıklığı ile Kur’an da tanımlanmıştır22. Buna gore tasarruf edilmesi hedeflenen miktar kadar infak edilmelidir.
Afv (عفو )
Affetmek, bağışlamak, kapatmak, düşürmek, iskat etmek, iz silinmek, yok olmak, devenin kılı çok ve uzun olmakla dübrünü örtmek
Bu kavram infak edilecek şeyin niteliğini belirleyen bir tanım olarak kullanılmaktadır. Atıl olan kısmın infak edilmesini ifade eden bir kavramdır. “Değer” ifade eden şeyin “ıssız” kalan kısmı, yani harcanmayın tutulan, tasarruf edilmiş olan kısmının infak edilmesini, yani mevduat fonuna aktarılmasını ifade eder. Bir anlamda değer ifade eden bir şeyden elde edilmesi muhtemel faydayı çoğaltmak amacıyla “geri bırakmak/ertelemek” anlamına gelir.
Bu nedenle, “infak” edilecek olan şey üzerinde herhangi bir oran veya miktar söz konusu edilemez. Tasarruf bir planlaama işidir ve harcamalar tasarruflardan arta kalan kısımdan yapılır. Yani bireysel anlamda “tasarruf” öngörülmekte ve tutumluluk hedeflenmektedir. Aslolan değerin çoğaltılmasıdır.
“Pozitif seçicilik”, infak için temel prensilerden biridir. Yani herhangi bir şeye değil, sonuçları olumlu olan ve yarar sağlayan şeye yatırım yapmak gerekir23.
Hyr (خَيْ رً )
( خَيْرَا تً و خُيًُور و أَخْيَا رً و خِيَا رً ( ج ) خَيْ رَ ) : iyi, hayır, seçkin, yeğ, daha iyi, yararlı, hayırlı, en hayırlı, iyi adam, cömertlik, şeref, huy, altın, fayda, yarar, menfaat, iyi olmak, yararlı olmak, iyilik, lezzet, güzel, çok mal, kerem, seçmek, at sürüsü, yılkı
( خَيَارَ ةً و خِيْرَ ةً و خَيْراً ِ خَارًَ ) : yeğlenmek, seçmek, hayırlı, iyi ve yararlı olmak, yeğ olmak, tercih etmek, seçmek, hayırlı olmak, ayırıp almak, üstün kılmak
( جَيْرًَ : خَيْرَ ) : evet, şüphesiz, elbette ( بَيْنًَ تَخْيِيرا : خَيَّرَ ) : iki nesneden birini seçmek, seçim hakkı vermek, ihtiyar etmek ( خَيْرَ ةِ ) : seçmek, tercih etmek, yeğlemek , üstün kılmak
22 Al-Baqara : 219
23 Al-Baqara : 215, 272, 273 Teabun : 16, Sebe : 39,
18
“Hayr” bir şeyi bir başka şeye tercih etmek, seçmek anlamına gelen bir kavramdır. Dolayısıyla, “infak” edilen şey, belli kriterlere sahip, sonuçları ve verimliliği belli olan şeye kanalize edilmek zorundadır.
Infak, “bireysel girdilerin tasarruf edilmesi suretiyle açığa çıkan değerin yatırıma dönüştürülmesidir”.
INFAK
- Infak, temel gidirlerden tasarruf edilen miktarın tümü üzerinden yapılmalıdır.
- Herhangi bir oran/nisab veyahut miktar sınırlaması yoktur24.
- Bireylerin gelir düzeyine gore herhangi bir sınırlama yoktur, toplumun her kesimine mensup bireyler az veya çok tasarruflarını infak etmelidirler.
- Infak, karşılıksız ödeme değildir. Reel bir kazanç gözetilerek yapılan uzun vadeli bir yatırım şeklidir25.
- Infak, “Sosyal yardımlaşma” aracı değildir. Bir finans enstrümanıdır.
- Infak, bir “borç” olarak verilmektedir, dolayısıyla infak eden dilediğinde geri alabilir.
- İnfak üretime esas mallardan değil, bireysel girdilerden yapılır.
- İnfak, küçük tasarrufları büyük sermayeye dönüştürülüp, yaygın fırsat eşitliği yaratılamsını hedefler.
- Kazanılmış gücü yok etmemek amacıyla çoğaltmak, infak etmek26
- Infak sadece, üretime kanalize edilecek olan krediler içindir.
- Infak edilen şey, garanti altına alınmalıdır. Kredi vermek vardır ama krediyi batırmak yoktur.
- Infak’ta amaç, “açığa çıkan değer”in çoğaltılmasıdır.
- İnfak, zayıf olanın da güçlü olanın seviyesine çıkartılmasını amaç edinen toplumsal faaliyetin bir parçasıdır27.
- Infak, yoksunluğun giderilmesini ve toplumsal refah içindir28.
- Infak, sonuçları önceden belli olan, yararlı ve olumlu alanlara yönlendirilmelidir.
İnfak, tanım gereği “çoğaltmayı” amaçlayan bir eylemdir. Bu nedenle “Zekat”ın konusudur. Oysa sadaka, bir iktisadi kavram olması nedeniyle “zekat” başlığının konusu olabilir ancak, uygulama açısından çoğaltmak veya kancın söz konusu olmadığı ve özel olarak tanımlanmış olan bir vergi türü olarak karşımıza çıkar.
Genel olarak Sadaka ve Zekat kavramları ile buna bağlı olarak “infak”ın şekli ve bir bütün olarak birbirleri ile özdeş olarak değerlendirilmesi, tarım toplumu ihtiyaçlarına ve algısına gore ortaya konmuş bir uygulaama olmalıdır. Modern anlamda, bankacılık ve finansman ihtiyaçlarının olmadığı, tarıma dayalı bir üretim modelinde elbette Kur’an ın iktisadi kavramlarının anlaşılması düşünülemez.
Itirazlar ve Gerekçeleri : Eğer “infak”, infak eden için herhangi bir çıkar sağlamıyor ve eylemin kendisi “karşılıksızlık” içeriyor ise, Bu durumda “çoğaltma”nın nasıl olacağı tartışılması gereken önemli bir husustur. Geri almamak üzere harcadığınız veya devrettiğiniz bir “satınalma gücü”nün, kişiye nasıl bir
24 Al-i Imran : 134
25 Al-Baqara : 262
26 AL-Baqara : 195
27 Nahl : 75
28 Al-Baqara : 273
19
katkısı olacağı düşünülmesi gereken bir noktadır. Elbette bir katkısı olmayacağı gibi, tasarrufların “boşa harcanması” anlamına da gelecektir.
Çünkü, “amaçsız harcama” eleştirilirken29, “infak” edilen şeyin mutlaka bir karşılığının olduğu da açıkça belirtilmektedir30. Çoğaltmayı/artırmayı hedefleyen bir eylemin, “karşılıksız” olarak harcanması veya düşünülmesi mümkün değildir. Çünkü, sosyal devlet olarak anlaşılabilecek uygulamalar zaten tanımlanmakta ve muhtaç olan herkesin güvence altına alındığı bir system zaten önerilmektedir. Buna gore, muhtaçların sorumluluğu bireylere değil, topluma aittir ve bunlar “vergilerden” desteklenirler.
Tarım toplumunun ihtiyaçlarına ve algısına gore dizayn edilmiş bir sistemin, günümüz modern dünyasında işe yaramayacağı, bir anlam taşımayacağı açıktır. Kavramlara yüklenen anlamların bu çerçevede yeniden değerlendirilmesinin gerekli olduğu ve bu hususun islam iktisadi kavramlarının tespiti açısından önem taşıdığı bir vakıadır. Bu anlamda kavramlara bir göz atmak gerekirse :
Fi -Sebillillah ( )
Bu kavram “allah yolunda karşılıksız olarak vermek” olarak anlaşılmaya temel teşkil eden önemli bir ifadedir. Oysa “sebil” (سبيل ) anlaşıldığı gibi “yol” manasından çok, kelimenin işlevsel anlamı olan “çeşme, amaç gözeterek yapılan şey” bağlamında “sürdürülebilir fayda” olarak anlaşılması gerekir. Çünkü Kur’an “sirat (صراط ) kelimesini zaten kullanmaktadır. Yani eşyanın tabiatı gereği “doğal haliyle amaçlanan fayda” olarak anlaşılması gerekir.
Fukara (فقَر - فُقَرَاء )
Ayetlerde kullanılan bu kavram, “infak” ın doğrudan “fakirlere” veya “muhtaçlara” yönlendirilmesi gerektiği zannına sebep olmuştur31. Oysa kavramlar incelendiğinde durumun böyle olmadığı anlaşılabilir. Eğer “fakir” yahut “yoksul” olan kendini belli etmiyor, gizliyor ise ve bu durum bir “utanç” vesilesi oluyorsa, “infak” edebilecek durumda olanların “fakirlere” yönelik bir harcama yapması da mümkün olmaz.
Sadakat (صدقَات )
“infak” ile ilgili ayetlerde “sadakat” (صدقَات )32 ve “assaddeka” (أصّدّق )33 şeklinde iki kez kullanılan ve yanılgıya neden olan bir kavramdır. Genel olarak “doğruluk, bağlılık” anlamına gelen bu kavram sebebiyle “Sadaka-Vergi” kavramı birbirine karıştırılmaktadır. Çünkü her iki kullanım şekli de geneldir ve özel bir amaç ifade etmez. Buna mukabil “vergi” ifade eden ayetlerde ise “Es-sadakat” (الصّدقَات ) şeklinde özel bir amaçla kullanılmaktadır. Öte yandan marife olduğunda “dökümantasyon” anlamını da içeriyor olması dikkat edilmesi gereken diğer bir noktadır.
Bu çerçevede bazı soruların cevaplanması zorunludur:
1. Eğer “infak”, “vergi” ifade eden “Sadaka”nın bir parçası ve gereği ise, Tasarruf sahibinin buradan ne şekilde “rasyonel” bir fayda elde edebileceğidir. Bilinen hiç bir şekilde böyle bir fayda
29 Al-Baqarah : 264, En-Nisa 4: 38
30 En-Nisa4: 39, Al-Anfal : 60, Tevbe : 121, Ra’d : 22, Al-Kasas : 54, Sebe : 39, Al-Hadid : 7-10, Et-Tegabun : 16
31 Al-Baqarah : 273
32 Al-Baqarah : 264
33 Munafikun : 10
20
mümkün değildir. Bir vatandaşlık bağı ifade eden vergi vermek suretiyle, toplumun sosyolojik yükümlülüklerini yerine getirilmesi sağlanabilir. Ancak bu durum tasarruf sahibine reel bir fayda sağlamaz. Yani ödediği vergiden dolayı ödediği şeyde herhangi bir artış meydana getirmez ve ödeyene de herhangi bir fayda sağlamaz.
İktisadi anlamda vergi vermek suretiyle sosyal barışın tesis edileceği öngörülmektedir. Ancak, “infak” kavramının tanımı ve içeriğine baktığımız zaman, böylesine sınırlı bir amaç görünmemektedir.
2. Eğer “infak” edilen şey, karşılıksız verilen, geri dönmeyecek bir şey ise, infak edenin çıkarı nerdedir? Veya kazanımı nedir? İlkesel olarak kazanımların karşılıksız olarak harcanması eşlanın tabiatına aykırıdır. Toplumsal bir faydaya tahvil edilmesi herkesin yararına olan bir eylemdir ve zaten modern uygulamalarda da amaç budur.
3. Eğer “sadaka-vergi” birinci bölümde ele alınan “zekat” kavramı ile aynı anlamda ise ve hedefleri de aynı ise, Neden ayrıca tanımlanmakta ve kullanım alanları belirlenmektedir?34
4. Ve eğer “infak” edilen şey, anlaşıldığı gibi, ihtiyaç fazlasının kesin olarak dağıtılması ise, bu durumda “zenginlik” yasaklanmış olmalıdır. Oysa Kur’an da böyle bir yasaklama söz konusu değildir. Şu halde, “zenginlik” veya “yaşam konforu” anlamına gelen “ni’met” nasıl değerlendirilmeli ve anlaşılmalıdır?
Yapılan tanım ve uygulamalarda, “islam iktisadı” olarak algılanan ve tamamen “karşılıksızlık” esasına dayandırılan çözümlerin bugüne kadar yarar sağlamadığı, toplumda gelişmeyi tetikleyen unsurlar olamadığı gibi, modern ekonomilerin sahip oldukları sermaye gücü karşısında çaresiz durumdadır. Pek çok açıdan, kavramların “rasyonel” anlamda değerlendirilmesi ve yeniden tanımlanması büyük önem taşır.
34 Tevbe : 60
21
CHAPTER IV
SADAQAH / PUBLIC TAX – Not a Charity
DEFINITION
Sadaqah or Saddka (Arabic: صدقة , charity, plural ṣadaqāt صدقات ) is an Islamic term that traditional means "voluntary charity"35. This concept encompasses any act of giving out of compassion, love, friendship (fraternity), religious duty or generosity.
Is that "Sadaqah" really charity of aid? We are afraid that’s not true. Because the Quran is a clear definition about it.
Sadaka (صدقة ) : Toplumsal bağlılık ve vatandaşlık görevinin bir göstergesi olarak topluma ödenen Vergidir36.
Geleneksel anlamda “Sadaka nedir?” sorusuna verilebilecek en basit cevap : “Sadaka, Allah (c.c.) için gönüllü olarak yapılan her türlü bağış ve infakı içermektedir. Özelde zekât, genelde ise sadaka İslam’ın, bireylerin ve toplumun maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlamada sosyal yardımlaşma aracı olarak devreye soktuğu ekonomik bir sistemi de ifade etmektedir.
Ne var ki, bu tür tanımlamalar veya açıklamalar, Kur’an temelli değil, geleneğin süreç içerisinde ortaya attığı rivayetlere dayanır. Çünkü “beyan esasına” yani “gönüllülük” esasına dayanıyor olmakla birlikte, gerektiğinde zorla alınabilen bir şeydir37. Eğer sadaka, gönüllü bir faaliyet olsaydı, bu durumda “zorla” almak düşünülemezdi.
Sadaka (الصَّدَقَات )
(صدق ) Etimolojik anlamı ‘’özünde güçlü ve sağlam olmak’’ olan ‘’sıdk’’ kökünden türetilmiştir. söylemek, gerçeklik, hakikat, gerçek, sıdık, doğruluk, dürüstlük, rast ve doğru olmak
(الصَّدَقَات ) Sadaka, dostça bağlılık, ders notları, dökümantasyon, bildiriler, çalışma kağıtları
Sadaka kavramının, “zekat” ile karıştırılmasına neden olduğunu düşündüğümüz ayette38, “çoğaltmak, artırmak” olarak anlaşılan kelime (yurbi - يُرْبِي ) gerçekte “eğitim, deneyim” ifade eder. Genel olarak kavramlar arasındaki ilişkiyi tespit edecek olan karinenin mevcut olmadığı açıktır.
35 Said, Abdul Aziz et al. (2006). Contemporary Islam: Dynamic, Not Static. Taylor & Francis. p. 145. ISBN 9780415770118.
36 Tevbe : 60
37 Tevbe : 103
38 Al-Baqara : 276
22
(Al-Baqara 276)
“Yemhakullâhur ribâ ve yurbîs sadakât, vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîm”
(تَرْبِيَ ةً :رَبَّي ) : eğitmek, beslemek, büyütmek, yetiştirmek, büyütmek, beslemek, geliştirmek, aklını fikrini geliştirmek, Sabırlı bilgin
(يربي ) Yetiştirme, besletme ( ) Tefecilik
Buna gore “sadaka” ihtiyaçlara ve gerekliliklere gore evrilebilecek geliştirilebilecek bir şeydir. Herhangi bir çıkar veya bireysel kazanç söz konusu değildir.
Öte yandan, borçlu olanın borcunu ödeyemez hale gelmesi halinde “alacağı ciro edilmesi” “tasadduk”39 öngörülmektedir. Eğer alacaktan vazgeçmek gerekiyor ise, burada da bir kazanım söz konusu olamaz.
Vergi, modern anlamda, ekonomik birimlerden siyasi cebir altında ve karşılıksız olarak devlete kaynak aktarılmasıdır. Kamu hizmeti yapmak durumunda olan devlet, bunu yaparken mal ve hizmet üretiminde bulunur. Gerekli üretim faktörlerini sağlarken kamu fonlarını kullanır.
Tanımdan da anlaşılacağı üzere, verginin niteliğinden ayrılamayan aynı zamanda, onu devletin diğer gelir türlerinden ayıran iki unsur vardır. Bunlardan birincisi verginin cebri (zorunlu) bir ödeme olması, diğeri karşılıksız bulunmasıdır.
Vergi siyasi cebir altında tahsil edilmekte, yani kanunla konulmakta ve kanuna uyulması müeyyidelere (yaptırımlara) bağlanmış bulunmaktadır. Gerçekten devlet, bu kanunlara dayanarak vergi yükümlülüğünü tek taraflı olarak koymaktadır. Ekonomik birimin mükellef olarak vergileme faaliyetine katılması, devlete yardım, devletin işini kolaylaştırma anlamındadır; yoksa vergileme faaliyetinde "yetki paylaşma" anlamında değildir. Zaten bu faaliyete katılmanın şeklini de maliyetini de kanun düzenlemiş ve onu mükellef için yapılması zorunlu bir görev şekline sokmuştur. Verginin siyasi cebir altında alınması, mükellef bakımından ödenmesinin hukuken zorunlu olması nedeniyle, ödenmemesi halinde devlet zorla tahsil ya da cezalandırma yoluna gidebilir. Bu yüzden mükellefler vergiyi kendiliklerinden ödemekle zor yoluyla tahsilden ve ceza kovuşturmasından kendilerini korumuş olurlar.
Buna gore “sadaka” zorla ve karşılıksız olarak alınan bir şey midir? Sorusunun cevabına bakmak gerekmektedir. Bu sorunun cevabı da açıklıkla verilmektedir. “Onların mallarından al”40 ifadesinin emir kipiyle kullanılıyor olması, bu eylemin cebri olduğu analmına gelir. Daha da önemlisi “maldan alınan” bir şeydir.
Modern devlet anlayışında, vergiler, sosyal devletin gereklilikleri için alınır. Kamu hizmeti gören devletin, hizmetlerini sürdürebilmesi için gerekli görülmektedir. Aslıda Kur’an açısından da durum farklı değildir. Harcama yerleri41 belirlenirken, bir bakıma sosyal devletin yükümlülükleri tanımlanır.
Elbette üretilen hizmetlerin toplumsal bir kazanımı olacaktır. Ancak bu kazanımlar dolaylıdır. Zekat ve Infak kavramlarının içeridği gibi “reel” kazanımlar değildir.
Modern devlet anlayışında, yatırımları da vergiden karşılanıyor oluşu, “islam iktisadı” ile önemli bir fark oluşturmaktadır. Çünkü kur’an, “kamu sermayesi” ile “hizmet sermayesi”ni ayırmaktadır.
39 Al-Baqara : 280
40 Tevbe : 103
41 Tevbe : 60
23
Sonuç olarak, Eğer bir şeyi siyaseten ve cebri olarak ve karşılıksız almak söz konusu ise, bu modern anlamda “vergi”yi ifade eden bir davranıştır.
Önemli bazı ayrıntılara da dikkat etmek gerekir. Örneğin “infak”ta herhangi bir zorlama söz konusu değildir. Tamamen tasarruf sahibinin insiyatifindedir, infak edildikten sonra bile geri alınabilecek bir şeydir. Oysa “sadaka” mal sahibinin tercihine bırakılmamakta, zorla alınmaktadır.
İnfak, bireysel kazanım/çıkar çerçevesinde uygulanan bir şey olmakla birlikte, Sadaka’da bireysel kazanım söz konusu değildir. Dolaylı olarak toplumsal kazanımların olması kaçınılmaz olarak vardır. Ancak bu toplum olmanın da bir gereğidir.
Bireylerin Fakirlere, muhtaç olanlara ve herhangi bir sebeple yardım alması gereken kimselere yardım etme sorumluluğu yoktur. Bu devletin sorumlulğunda olup “sadaka”lardan karşılanması gereken bir şeydir. Elbette isteyen istediği gibi yardım yapabilir. Ancak bu bir kural değil bir tercihtir. Oysa “sadaka” tercih edilebilecek bir şey değildir.
Netice itibariyle “sadaka”, Vatandaşlık bağının bir gereği olarak ödenen vergidir.
Buna gore:
Genel olarak başlıklar “sosyal devlet” ilkeleriyle örtüşen bir yapıda olup sınırlı da değildir. Hizmet alanları çeşitlendikçe harcama kalemleri de çeşitlenmiş olur. Dikkat edilmesi gereken şey, Vergi tahsilatını öngörürken herhangi bir sınırlama getirmemesidir. Yani ihtiyaçlara orantılı olarak vergi tahsil edilir ve bud a topluluk tarafından belirlenir. Yani devlet belirler.
Elbette bu miktar, vergi verenin bütün varlığını kapsayamaz, “denge” her açıdan gözetilmeli ve korunmalıdır.
Sadaka, “iktisadi” bir faaliyet olmakla birlikte, “Zekat” kavramının dışındadır.
SADAKA / TAX
SOSYAL DEVLET
Fakirler/yoksullar
Kamu görevlileri
Yükümlüler ve Borçlular
Sağlık ve eğitim
24
CHAPTER V
QARZ-E HASNA / GOOD LOAN
DEFINITION
At the outset it sounds an impossible thing to happen. Who has the capacity to give loan to Allah? why at all will Allah want to take a loan from His own servants, when Allah Himself is the Creator and Sustainer of the entire universe? These and such other questions do arise in our minds and therefore, it will not be out of place to explain in brief the concept of `QARZ -E- HASNA’, in the light of the relevant verses (Ayaat) from the Holy Quran
TANIM
Karz-I hasen (قرضا حسنا ) İyi-yararlı kredi / Good loan, olarak anlaşılabilecek, Yatırım finansmanı için kredidir. Kur’an da 5 ayette toplam 6 kez kullanılmaktadır.
Geleneksel anlayışa gore “karz-I hasen” faizsiz ve karşılıksız verilen bir kredi türüdür.Malı Allah için harcamak’ demektir. Çünkü malı Allah için harcayan kimse, bunun karşılığını Allah’tan umduğundan, esasen Allah’a borç vermiş olmaktadır. Nitekim Allah’ın da, malı Allah için harcayan kimseye kat kat karşılık vereceği ile ilgili vaatleri bulunmaktadır. Fakat karz-ı hasen (güzel borç), kredi değildir. Zira karz-ı hasen faizsiz borç demektir ve sevabın dışında bir geliri yoktur.
Ne var ki Allah’a borç vermek mümkün değildir. Kur’an ın bu konuda yaptığı tanımlara ile örtüşen bir anlayış da değildir. Eğer Bir kredi değilse, neden borç verilen şeyin çoğalması, kat kat artırılması önerilmiş olsun?
Karz-I Hasen nedir? Sorusunun cevabı için once ayetlerin kavrama getirdiği tanımlara göz atmakta yarar vardır:
1. Karz, kelime itibariyle “borç” verilen bir şeydir42. Bu nedenle Borçlar hukuku43 çerçevesinde değerlendirilmesi zorunludur. Buna gore, koşulları belirlenmiş, kayıt altına alınmış ve belli bir sure içeriyor olması gerekir.
2. Kaz-I Hasen, Zekat ile birlikte zikredilen bir kavramdır. Bu açıdan birbirinden farklı olmakla birlikte ilişkili kavramlardır. Yani Karz-I Hasen “zekat”ın konusudur. (Sadaka’yı ilgilendiren bir kavram değildir)
3. Karz-I Hasen, bireyin kendi nefsi için, yani kişisel çıkarları için yerine getirdiği bir faaliyettir. Bu nedenle de büyük bir karşılığı vardır44
42 Al-Baqara : 245, Al-Maide : 12, Hadid :11, 18, Et-Tegabun : 17, Muzzemmil : 20
43 Al-Baqara : 287
44 Muzzemmil : 20
25
4. Karz-I Hasen, karz edilen şeyi çoğaltmayı öngörür. Yani eylemin amacı, çoğaltmak/kazanmaktır. Bu açıdan karşılıksız olması düşünülemez45.
5. Karz-I Hasen, uygulaması sonucunda “refah” getirmelidir. Akıcı, yani sürekliliği olmalıdır46.
Bu bağlamda Karz-I Hasen, iktisadi bir kavram olup, Zekat’ın konusudur. Kesinlikle karşılıksız/hibe değildir ve kredi verenin veya infak edenin kesin bir kazancı söz konusudur. Buna gore, tasarrufların krediye dönüştürülmesi esnasında, yatırım araçlarının titizlikle seçilmesi sorumlulğu Zekat kurumuna ait olacaktır. Verimlilikten sorumlu olması nedeniyle, yatırımı izlemesi, denetlemesi ve yönetmesi de zorunludur.
Karz (قَرْضًَ )
(قَرْضًَ ) “karz” : Ödünç verilen mal veya para, kredi
(أَضْعَا فا ) “ad’afen” = Üssel, katlanarak / Doubling45
(يُضَاعَفًُ ) “yuda’efu”= Çiftler, iki katına / Doubles45
“yukridu” = Ödünç (lend)
“kardan hasenen” = Yararlı kredi / Good loan
“yakbidu ve yebsutu” = tutmak ve basitleştirmek, / Arrested and simplifies
“li yerbuve” = Fazla için / fazla (for more then, over)47
“fî emvâlin” = Fonlar / fonların çoğalması / para (in funds)47
“fe lâ yerbû indallâh” = O’nda artırmaz / Doğal artırma yolu yok (no increase with god) 47
“Yemhaku” = Küf,ykım, Afet, / blight, destroy48
“yurbî” = Yükseltmek, Eğitimli, Eğitim görmüş, yetişmiş48
Karz, kamusal kredi niteliğinde olmakla birlikte, denetimli bir kredi sistemidir. Verilen kredi aynı zamanda fonlama yöntemi ile sigortalanmalı ve olası zararlar bu fondan karşılanmalıdır. Yani Kamu sermayesinden kullandırılan kredi, o kredinin oluşmasını sağlayan “infak/mevduat” sahiplerinin hakkıdır. Dolayısıyla kamu bu hakkı ortadan kaldıramaz. Bu nedenle olası zararları oluşturacağı bir “fon” ile karşılamak, ancak zararın oluşmasına izin vermemekle yükümlüdür.
Özetle Karz-I Hasen : Kar beklentisi ile verilen kredidir. “çoğaltmak amacıyla verilen kredi”49 olarak tanımlanan bir kavramdır. Karşılıksız verilen bir şey olmayıp, verilen şeyin çoğaltılması, ondan fayda elde edilmesi öngörülür. Borçlar hukuku kapsamında öngörülen temel prensiplere sahip olması nedeniyle kayıt altına alınması gereken bir işlemdir.
45 Al-baqara : 245, Hadid : 11, 18
46 Maide : 12
47 Rum : 39
48 Al-Baqara : 276
49 Al-Baqara : 245
26
CHAPTER VI
RIBA / USURY – Not an Interest
DEFINITION
Riba (Arabic: ربا ribā) can be roughly translated as "Usury". Riba is forbidden in Islamic economic jurisprudence (fiqh) and considered as a major sin. Simply, unjust gains in trade or business, generally through exploitation.
While the term "Riba" is often equalised as "Interest" by many, the Qur'an actually described "Riba" as a general term, that is not only limited to as a financial term.
TANIM
Riba (الرِّبَا ) Borç olarak verilen bir mal veya paranın, dönem içerisindeki ortalama değerinin misline (üç katına) RIBA denir.
Güncel uygulamalarda “Faizin neden alındığı” net olarak açıklanamamıştır. Yani bu sorunun açık ve kesin bir karşılığı yoktur. Görüş farklılıkları da çok fazladır. Filozoflar, faizin haksız ve adaletsiz bir ödeme olduğunu söylerler. Aristo parayı “yumurtlamayan kısır bir tavuğa” benzetir. Ona göre paraya kendiliğinden bir ilave olmaz. Platon ise, faizi kötülemekle kalmaz, aynı zamanda inkar eder. Aynı şekilde Roma imparatorluğu da faize karşı olmuştur. Kapitalist sınıfın doğuşuyla ortaya çıktığı varsayılan faiz, Roma döneminde faize yasal düzenleme yapılarak başıboş kalması önlenmiştir. Genellikle düşük oranlı faiz savunulmuş olsa da, nedenleri konusunda net bir açıklama yapılamamıştır. Ekonomistler, bu konudaki görüş farklılıklarını ve ortaya çıkan kafa karışıklını bizden çok daha iyi bileceklerdir.
Zaman tercihi, nakit tercihi, gelecekteki mal tercihi vs. gibi açıklamalar yapılmakla birlikte, genel olarak faiz, sermaye üzerindeki farklılığı ifade eden bir anlam taşımaktadır. Ekonomistler “niçin faiz alınır” sorusuna tutarlı bir cevap bulamamakla birlikte, faizin borç alınan paraya katılan miktar olduğu noktasında birleşmektedirler. Genel olarak eklenen “makul bir miktar” olarak açıklanmakta ve algılanmaktadır ancak bu “makul miktar” ın sınırları üzerinde de bir görüş birliği yoktur.
Kur’an açısından ise, Riba kavramı, İslam öncesi dönemde, kredilerin ekonomik kalkınma için kullanılmadığı üretken olmayan borçlar üzerinden alınan çok yüksek oranlardaki tefeciliği kapsadığı anlaşılmaktadır. Kimileri, Riba’nın her türlü faizi kapsadığını ileri sürseler de50, bu husus son derece açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Kısaca Kur’an sermayeyi ve sermaye üzerinde yapılan işlemlerden elde edilecek fazlalıkları reddetmemekte, sadece sınırlama getirmektedir. Bu çerçevede güncel “faiz” ile “Riba” kavramlarının aynı olduğunu söylemek de mümkün değildir.
50 Al-i Imran : 130
27
Faiz
فائز : Kazanan, üstün, galip, elde eden, kurtulan
فَائض : Fazla, fazlalık, artı, dışı, artan, taşan, artık, artış, taşkın, ziyade, fazla, üretim fazlası, dopdolu
Faiz, iktisadi anlamda “borç verilen paraya eklenen fazlalık” olarak anlaşılabilecek bir tanıma sahiptir. Bu manada semitik bir kelime olan “FYZ” kelimesinden türetilen “Faiz” yaklaşık olarak bu anlamı karşılamakla birlikte kitapta kullanılan bir kavram değildir. Gerek kök itibariyle ve gerekse türemiş hali kitapta yoktur. Ancak, kitabın kullandığı ve “FVZ” kökünden türeyen “FAIZ” çok farklı bir anlam ihtiva etmekte olup, kitabın çokça kullandığı bir kelimedir.
Genel olarak FYZ kökünden türemiş olan “Faiz” kavramının yerine “RIBA” kavramının kullanıldığı iddia edilmekle birlikte, kitabın ortaya koyduğu tanım sebebiyle “yerine” kullanıldığı iddiaları asılsız kalmaktadır.
Riba’nın tanımları arasında yer alan “Ad’afen Muda’afeh” ( مصاعفةًَ أضعافاًَ ) Kavramı51, günümüzde bir forex uygulaması olarak kullanılan “EMA - Exponential Moving Average “ Tam olarak karşılığıdır.
EMA : A type of moving average that is similar to a simple moving average, except that more weight is given to the latest data. The exponential moving average is also known as "exponentially weighted moving average".
Genel olarak ve özetle “bir şeyin veya paranın dönem içindeki üssel değişim ortalaması”nı ifade eden bu kavram, yatırımın ortalama kazancına esas alınmaktadır.
Ad’afen Muda’afeh kavramının Sözlüksel karşılığı “üssel çoğalma, exponentially” anlamını taşır. Kelimenin gramatik yapısına bakılacak olursa “çoğul” formundadır. Bunun anlamı, üç veya daha fazla, yani bir şeyin üç katı veya daha fazlası olmasını zorunlu kılar. Çünkü Arapçada çoğul olan kelimeler asgari üç ifade eder. Çünkü ikil ifade için ayrı kelime zaten mevcuttur.
Buna göre, bir mal veya değerin, dönem içindeki ortalama değerinin üç katı veya daha fazlası “riba” sınırları içine girer. Bu oranda faiz uygulaması olmadığı gibi, böyle bir karlılık da söz konusu değildir. Riba ve alışveriş karşılaştırılırken, birinin çoğaltmaya yönelik, diğerinin ise tüketici olması nedeniyle karşılaştırılamaz olduğu ifade edilmektedir.
Eğer Faiz ile Riba aynı şey olsaydı, alışverişte uygulanan ve “fazlalık” olarak değerlendirilebilecek “kar” uygulamalarının meşru kabul edilmesi mümkün olmazdı. Çünkü, “riba” için belirlenmiş olan “dönemsel ortalama değerinin üç katı” asgari sınır olup, bu aynı zamanda “kar haddi”nin de sınırı sayılmalıdır. Yani alışverişin türü ne olursa olsun, “Kar” olarak değerlendirilebileek fazlalık, maliyetinin üç katını aşamaz.
Geleneğin ortaya koyduğu ve yasaklandığı varsayılan “faiz” kavramı üzerinde bir ittifak söz konusu olmadığı gibi, çeşitli mezheplerde bu uygulamanın bazı koşullarda esnetilebileceği de bilinmekteir. Eğer “riba” ile aynı içerikte kabul edilmiş olsaydı, herhangi bir esnekliğin söz konusu olması düşünülemezdi. Çünkü “RIBA” kesin olarak yasaklanmış, hiçbir koşulda esnetilmesi mümkün olmayan bir eylemdir.
51 Al-i Imran : 130
28
Öyleyse riba nedir?
Er-Riba (الرِّبَا )
Riba (رِّبَا ) : Yüksek yer, tepe, yerden yüksek olan yer, tepe, bayır, yokuş, yüksek yer, artan, taşan, ziyade taşkın, üremek, ziyade arttırmak, çok fazla olmak
Er-Riba (الرِّبَا ) : Usury, tefecilik, murabaha
RIBA: Borç olarak verilen bir malın veya paranın, dönem içerisindeki ortalama değerinin misline (üç katı veya fazlası) RIBA denir.
Faiz kavramından farklıdır, Zaman tercihi, nakit tercihi, gelecekteki mal tercihi vs. gibi açıklamalar yapılmakla birlikte, genel olarak faiz, sermaye üzerindeki farklılığı ifade eden bir anlam taşımaktadır. Ekonomistler “niçin faiz alınır” sorusuna tutarlı bir cevap bulamamakla birlikte, faizin borç alınan paraya katılan miktar olduğu noktasında birleşmektedirler. Genel olarak eklenen “makul bir miktar” olarak açıklanmakta ve algılanmaktadır ancak bu “makul miktar” ın sınırları üzerinde de bir görüş birliği yoktur.
Riba kavramının sınırları kesin olarak belirlenmiş olması ve mala katılan fazla değil de, borç verilen parayı haksız bir şekilde artırmak olarak açıklanabilecek ve kavramsal olarak “tefecilik” olarak anlaşılabilecek bir kavramdır ve Faiz kavramından tümüyle farklıdır.
Er-Riba - Kavramlar
“riba” = Kurumsal Tefecilik52.
“ad’afen” = Exponentially, many times over. multiple / Üssel48
“mudaafe” = Doubling, double / misli, katı, çift48 Dönem içerisinde meydana gelen artış ve eksilmeleri değerlendiren bir yöntemdir. (Eponential Moving Average : Üssel Hareketli Ortalama – Bileşik Fiyat Endeksi veya Değer göstergesi) Bir çeşit hareketli ortalama yöntemi. Bu hareket pozitif olabileceği gibi negatif te olabilir. Yani hem yukarı doğru katlanma olabilir hem de aşağı doğru katlanma olabilir “Ad’afen” çoğul kullanılması nedeniyle, “en az üç katı” olarakdeğerlendirilmelidir.
“zerû” = Bırakmak, vazgeçmek53
“mâ bakiye” = Kalan bölüm, geriye kalan49
Tarihsel anlamıyla Riba, Mekkeli zenginlerin, herhangi bir sebeple borç verdikleri kimselerin borçlarını zamanında ödeyememeleri durumunda, onlara ağır şartlar getirmeleri ve borçlunun hayat boyu ödemeye mahkum edildiği bir uygulamanın adıdır. Modern anlamda “Tefecilik”tir.
Bu uygulamanın arap toplumunda, kan dökülmesine neden olduğu da bilinen bir vakıadır. Günümüzde “Temettü” uygulamalarının “riba” kavramına yaklaştığını veya aştığını söylemek mümkün olmakla birlikte “faiz” uygulamalarının bu anlamı karşılamadığı açıktır. Eğer “temettü” tekrar eden bir uygulama olsaydı, bu durumda kesinlikle “riba”dır denilebilirdi. Ancak bazı uygulamalarda, borçlunun ödeme zorluğuna düşmesi ile birlikte, gerek temettü uygulamalarının ve gerekse borcunun faizlendirilmesine yönelik “aşırı”lıkların gözlendiği de bilinmektedir. Ne var ki Kur’an bu konuda “borçlar hukuku” çerçevesinde yapılandırma öngörmekte, “yaşam hakkı” nı zedeleyebilecek şekilde zorlamayı reddetmektedir.
52 Al-i Imran : 130
53 Al-Baqara : 278
29
Her halükarda, “riba” nın “faiz” ile aynı olduğunu söylemek, kur’an açısından mümkün değildir. Gerek kavramların zaten kullanılıyor oluşu, gerekse, tanımların ve sınırların kesin olarak belirleniyor olması, Faiz kavramından ayrılmasını zorunlu kılmaktadır. Elbette alışveriş veya “kar” meşru olmakla birlikte, paranın da bir “emtia” olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Eğer Geleneksel bakış açısıyla “faiz, zarara katlanmayan kar” olarak anlaşılacaksa, kredileşmeden kaynaklanan fazlanın da bu kategoride değerlendirilmesi gerekir. Çünkü Prensip gereği krediyi kullananın krediyi batırması veya zarar etmesi söz konusu değildir. Buna karşılık kredi veren taraf, bir emek sarfetmeden verdiği kredi sebebiyle gelir elde edecektir. Ne var ki bu yaklaşımın Kur’an da karşılığı yoktur.
Zıma yoksa kar da yoktur. Bu doğrudur. Ancak “Faiz” algısını “Zıma”dan soyutlamak mümkün değildir. Modern uygulamalarda verilen kredilerin tümüyle batma olasılığı vardır. “Sıfır Risk” diye bir şey yoktur.
Kur’an sermayenin korunmasını da öngörmektedir. Bunun mekanizmasını da ortaya koyar. Her işlem, risk taşır. Zarar meydana geldiğinde önemli olan zararı telafi etmek ve sermayenin batmasına engel olabilmektir.
“Zarar” netice itibariyle toplumu etkileyen önemli bir faktördür. Sermayenin batması ve üretimin durması doğrudan topluluğun refahını olumsuz etkileyen bir şeydir. “Faizsiz Banka” veya “Faizsiz Ekonomi” tasarımlarında “Risk” bütünüyle taraflara yüklenerek “ortak zarar/topluluk zararı” göz ardı edilmektedir. Bu durum, Faizli uygulamalarda da böyledir. Bu sebeple ortaya çıkan sıkıntılar herkes tarafından bilinmektedir. Önemli olan topluluğun ortak değerlerinin çoğaltılması ve korunmasıdır.
30
CHAPTER VII
PROJECTION OF ZAQAH SYSTEM
DEFINITION
Study on Islamic banking and monetary system, suggests a package of reforms which includes moderation in spending, elimination of hoarding, efficient use of savings, responsible government spending, increase in equity financing, reducing the powers of banks, and establishment of "sane" stock markets.
In addition, the following institutions were suggested:
Commercial banks,
Specialized credit institutions,
Deposit insurance corporations and
Investment audit corporation.
Once this institutional set-up has emerged, a step-by-step transition can be undertaken to an interest-free economy. The transition involves the declaration of interest as illegal, substantial increases in equity/loan ratio of Muslim countries and communities, reform of the tax system, mobilization of idle funds, and the gradual conversion of interest RIBA-oriented financial institutions into profit-sharing ones.
TANIM
ZEKAT sistemi, bankacılık uygulamalarında yeni bir yapılanma gerektirecektir. Bu sistemde, geleneksel bankacılık uygulamalarından ayrılan en temel farklılık “teminat”a değil, “proje”ye kredi verilmesidir.
Genel olarak Faiz ve buna bağlı olması muhtemel enstrümanların Faiz olabileceği endişesi ile tümüyle reddedilmesi, gelişimin önünü tıkamaktadır. Klasik anlayış, tarım toplumunun ticaret ve değişim argümanlarına dayanmaktadır. Oysa modern toplumların ihtiyaçları bundan çok başkadır ve çok daha ileri düzeyde finansman yönetimine ihtiyaç duyarlar.
Faizsiz Banka,” klasik bankaların dayandığı temel yaklaşımlardan tamamen farklı yaklaşımlara dayanmakta ve kâr amacını gütmeyen vakıf statüsü ile kurulmuş olan bir kuruluştur . Faizsiz banka mübadele araçlarının ticaretiyle uğraşmamalıdır. Çünkü mübadele araçlarının ticaretinde sağlanan fazlalık veya eksiklikler doğrudan veya dolaylı olarak bir tür faizdir.” Şeklinde düşünülmektedir.
Ancak Bu tür bankalar genellikle “mübadele” araçları üzerinde işlem yapmaktadırlar ki bud a “faiz” algısına neden olmaktadır. Gerçekçi olmak gerekirse, mübadele araçları üzerinde işlem yaparak bankanın gelir elde etmesi ile, faiz uygulaması arasında bir fark yoktur.
Öte yandan bankanın geliri mübadele araçları ile olmayacaksa, neyle olacak? Bu sorunun cevabı verilemediği için “Vakıf” veya “Devlet” seçenekleri devreye alınmaktadır. Bunun da en temel sebebi “Faiz”in tümüyle reddediliyor olmasıdır. Halbuki Kur’an Riba’yı reddeder. Sermaye veya finansal araçlar üzerinde yapılacak işlemleri ve bunlardan dolayı elde edilecek faydayı reddetmez. Kaldı ki, geniş çaplı sermaye ihtiyaçlarının giderilmesi ve yatırımların yapılabilmesi, Vakıflar aracılığıyla kurulacak ve işletilecek olan bankaların ulaşabilecekleri bir düzey değildir.
31
Burada yaılması gereken şey, bankacılığın sistematik olarak yapılandırılmasıdır. Varsayımlar “0” enflasyon baz alınarak düşünülmektedir. Çünkü piyasa araçlarının enflasyona sebebiyet vermeyeceği ve önleyeceği varsayılmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki enflasyon sadece piyasa araçlarının hareketinden dolayı ortaya çıkmaz. Bunların dışında da pek çok sebeple enflasyon oluşabilir. (sadece emisyon hacminin artması veya faizin körüklediği tekelcilik sebebiyle enflasyon oluşmaz) Böyle bir durumda dengeyi sağlayacak bir mekanizmanızın olması gerekir. Bilinen denge araçlarından biri de paranın kontrolü ile ilgilidir.
Organisation Chart:
32
Kurumsal yapı:
Her şeyden once “zekat sistemi” bir kurumsal çatı altında “banka” olarak anlaşılması ve uygulanması gereken bir sistemdir. Genel çerçevesi ile Banka ve bağlı/ilişkili kuruluşlar şöyle yapılandırılmalıdır:
Ticari Yatırım Bankası (Commercial Investment Bank) Mevduatların krediye dönüştürülmesini sağlayan bir bankadır. Bu amaçla, üretimi ve üretime bağlı faaliyetleri kredilendirir. Tarım’dan sanayiye kadar, gerek hammadde girdilerinin üretim/tedarik aşamaları, gerekse nihai mamül üreticilerinin üretim planlamalarını yapmak/denetlemekle sorumlu olacaktır.
Banka “mübadele” araçları üzerinden veya “teminat” karşılğında kredi veremez. Banka ancak, verimlilik esasına gore “proje”leri kredilendirebilir. Bu amaçla, projelerin sürdürülebilir ve verimli olması zorunludur. Verimliliğin tespiti için, piyasa araştırması yapmak, kredi sonrasında yatırımı denetlemek ve karlılığını yönetmekle de görevli olacaktır. Yani banka, krediyi verip bekleyemez.
Banka “uzman” bir kuruluş olmalıdır. Projeler, konusunda uzman bir komisyon tarafından değerendirilir ve kredi kararı buna gore verilir. Bu komisyon, kredinin takibini yapmak, karlılığını sağlamak ve geri dönüşünü denetlemekten de sorumlu olmalıdır.
Banka mevduat ve kredi güvenliğinden de sorumlu olacaktır. Sistemde zarar etmek yoktur. Bu amaçla kurulacak ve bağımsız denetleme yetkisine sahip olan kuruluşların yetkisini Kabul etmeli ve sorumluluk almalıdır.
Banka, Mevduattan (infak) veya krediden (karz) faiz veya gelir elde edemez. Bankanın geliri, kredilendirdiği işletme karlılığından olmalıdır. Verdiği hizmet oranında yatırıma katılmış olacağı için bir bakıma işletmenin ortağı durumundadır. Bu nedenle gelirden pay alması da doğaldır.
Kredi ihtisas kurumu (Specialized credit institution) Bankanın bünyesinde veya dışında bağımsız hareket eden bir kurum olmalıdır.Kredi İhtisas kurumu, Verimliliğin artırılması amacıyla, üretim alanlarının belirlenmesi, istihdamın planlanması ve geliştirilmesi, üretimin planlanması ve geliştirilmesi, proje uygulamalarının verimliliğinin denetlenmesi gibi sorumluluklar üstlenir. Banka ihtisas kurumunun raporlarına gore projelere öncelik verir.
Mevduat sigortası (Deposit insurance corporation) Bir kurum olarak yapılandırılmalı ve uygulanmalıdır. Olası risklerin önlenmesi, yatırımın desteklenmesi ve eğer bir zarar söz konusu oluyorsa mevduat sahiplerine yatırımlarının geri ödenmesini sağlayan/garanti eden bir kuruluş niteliğindedir. Kredi vermek vardır ama zarar etmek yoktur.
Yatırım Denetimi (Investment audit corporation) Bağımsız bir kurul veya kurum olarak yapılandırılmalıdır. Bir ihtisas kurumu olması nedeniyle, her alanda uzman personele/ekiplere sahip olmalıdır. Yatırımları denetlemek, verimliliğin ve sürdürülebilirliğin sağlanmasına katkı sağlamak amacıyla faaliyet göstermelidir.
33
Genel olarak bu şekilde özetlenebilecek bir kurum/kurumlar ihdas edilemlidir. Banka üretim ve tüketim arasındaki ilişkiye yönelmelidir. Bir toplumu şekillendirmede üretimin rolü ve önemi, zaman içerisindeki psikolojik etkileri, üretici-tüketici-para arasındaki hayali doğası arasındaki boşluğun sosyolojik etkileri kar beklentisinin bunlar üzerindeki etkilerini değerlendirmek gerekmektedir.
Geleneksel anlayışta pek çok analiz, bir dizi metafizik varsayıma dayanmaktadır. İlk olarak para Fiziksel bir mal olarak varlığını Kabul etmek gerekmektedir. İkincisi, bugün para sisteminin gekrçekte nasıl işlediğini ve ne yapılması gerektiğinin iyi analiz edilmesi, üçüncüsü, parasal sorunları, kurumları faiz baskısından arındırmakla çözemeyeceğini anlamak, dördüncüsü, modern iktisadın araçlarını kullanmak gereklidir.
Iktisat alanının asla boş bırakılmadığını bilmek ve uygulanacak sistemin yapısal değişikliğe yol açmadan ve var olan enerjiyi tüketmeden yürütülebilirliğini sağlamakla başarı elde edilebileceği bilinmelidir.
Bütün uygulamalarda gözetilmesi gereken dört temel esas vardır: Birlik, Denge, Özgür İrade ve Sorumluluk.
Birlik, aynı zamanda insane hayatındaki birlik ve iyileştirici etkiye de sahiptir Etik ve ekonomi arasındaki mevcut ayrılık, sosyal adalet ile tesis edilecek olan denge ile izole edilebilir.
Özgür İrade, her alanda “insane özgürlüğü” anlamına gelir. Ancak bireysel mutluluk sağlanamadığı zaman, özgür irade yıkıcı da olabilir. Bu nedenle saygı ve sorumluluk büyük önem taşımaktadır.
Yani banka, Toplumun her katmanında, her bireye karşı eşit ve dengeli durabilen, fırsat eşitliği yaratan ve uygulayan bir kurum olmalıdır.
Faaliyet alanları : Verimlilik esasına dayalı olarak yaygın faaliyet yapmalıdır. Bu çerçevede bazı başlıklar düşünülebilir:
Tarımsal üretim: Gerek doğrudan tüketiciye ulaştırılan, gerekse üretim için hammadde girdisi olan tarımsal ürünlerin üretiminin desteklenmesi ve planlanması. Bu çerçevede:
1. Tarımsal üretimi destekleme. (Tarım ve hayvancılık)54 (Nahl 80)
2. Tüketim ihtiyaçlarının belirlenerek tarımsal üretimin kredilendirilmesi ve bu şekilde tüketim kadar üretimin sağlanması.
3. Üretim koşullarının iyileştirilmesi, ürün geliştirme ve üretim standartları gibi bilimsel araştırma sonuçlarının tarım üreticisne aktarılması.
4. Tarımsal ürünlerin işlenmesi için üretim tesislerinin desteklenmesi, Uygun şekilde konumlandırılmalarının Böylece Tarım Sanayii geliştirilerek İstihdama katkı sağlanması.
5. Tarım planlaması. İhtiyaç olmayan ürünlerin üretilmesine izin verilmez. Böylece üretilen her ürünün satış şansı olur ve zarar meydana gelmez.
Sanayi Üretimi: Modern dünyanın ihtiyaçlarını karşılamak, yaşamı kolaylaştırmak ve teknoloji üretmek önemli bir konudur. Gerek tüketici ihtiyaçlarının giderilmesi ve gerekse teknoloji kullanımının yaygınlaştırılması ve üretiminin sağlanması bu çerçevede değerlendirilmelidir.
54 Nahl : 80
34
İnsanlar farklı yetenektedirler55. Kimi girişimci, kimi işçidir. Kimileri bilimle uğraşır, kimileri araştırır buluş yapar. Kimileri de üretir. Farklılıklar olmalıdır ki, işverenler olsun, istihdam sağlansın, buluşlar olsun ve ilerleme gerçekleşsin. Bu manada:
1. Banka Ürün guruplarına göre geniş üretim parkları kurulmasına destek olmalıdır. Fabrikaların veya üretim tesislerinin üretim ihtiyacına göre yapılandırılması sağlanmalıdır.
2. Üretim planlaması yapılmalıdır, her ürünü her yerde üretmek yerine, en makul üretim koşulları ve en uygun maliyetlerle üretilebilecek bölgelere toplamak gerekir. Böylece benzer ürün gurupları aynı koşullarda ve daha uygun maliyetlerle üretilmiş, rekabet edebilir ürünler ortaya çıkmış olur.
3. Sanayi üretiminin ihtiyacı olan AR-GE banka tarafından desteklenmeli ve önem verilmelidir. Yeni teknolojilerin ortaya çıkarılması, daha ucuz maliyetli üretim ve ürünlerin elde edilmesi ve daha işlevsel ürünlerin meydana getirilebilmesi için büyük bir önem taşımaktadır.
4. Üretim kampüsleri, çalışanların sosyal ihtiyaçlarını da karşılayabilecek kapasitede olmalıdır. Kentlerden veya yerleşim birimlerinden uzak olmamalıdır. Ulaşımı kolay, gerektiğinde kent olanaklarına kolayca erişilebilecek noktalarda tesis edilmelidir.
5. Çalışanların emeklerini tasarruf etmeleri sağlanmalı, böylece bireysel özgürlüklerine dokunulmadan yaşamlarını sürdürme fırsatı sağlanmalıdır.
6. Kalite bilinci geliştirilmeli, dünyada kabul edilebilen gelişmiş ürünlerin ortaya çıkmasına katkı sağlanmalıdır.
7. Üretim siparişe dayalı olmalıdır. Stok için üretim yapılmamalıdır. Böylece ihtiyaç kadar ürün piyasaya çıkacak ve rekabet koşulları etkilenmeden sürdürülebilir istikrar sağlanmış olacaktır. Böylece Arz-Talep dengesi korunmuş olur.
8. Bölgesel planlama yapılmalıdır. Her ürün her bölgede değil, her bölgede, bölgenin potansiyeline uygun sanayi kolları oluşturulmalıdır. Böylece hammadde girdilerinin maliyetleri düşürülmüş, istihdam profesyonelleşmiş ve geçişler esnasında verimlilik kaybı da ortadan kaldırılmış olacaktır.
Sanayi kampüsleri, üretimin etkileşimini ve ulaşımını da kolaylaştıracaktır. Böylece gerek yerel ve gerekse ülke dışına yapılacak olan satışlar daha pratik ve işlevsel hale gelecektir. Koşulları uygun olan üreticiler dilerlerse kendi kampüslerini de kurabilirler.
Kredi türleri : Topluluğun finansmanı, kalkınma ve ilerlemenin finansal kaynaklarının temini ZEKAT iledir. Zekat, üretim/yatırım finansmanı ve çalışma finansmanı ile sürdürülebilirlik finansmanı için kullanılan kaynaktır. Zekat bir vergi değildir, toplumsal finansmanın kaynağıdır. (bilim/teknoloji ve AR-GE finansmanını da bu çerçevede saymak mümkündür)
1. Yatırım/üretim finansmanı için kredi : Zekat ile meydana gelen sermaye, yatırım fonlamasında kullanılır. Böylece topluluğun üretim kabiliyeti geliştirilirilerek rekabet koşulları oluşturulur. İstihdam sağlanmış ve yaygınlaştırılmış olur56.
2. Çalışma finansmanı için kredi : Üretime sağlanacak destek ile istihdam olanakları yaratılarak bireysel refahın artması ve homojen gelir dağılımı sağlanmış olacaktır57.
55 Nahl : 71
56 Al-Baqara : 110, Rum : 139, Hadid : 11, Tegabun : 17
57 Al-Baqara : 261, Sebe : 37
35
3. AR-GE (Bilim/Teknoloji) Finansmanı: Bilimsel gelişmelerin üretime adaptasyonu, yeni teknolojilerin geliştirilmesi, araştırma ve ürün geliştirme faaliyetleri de bu kaynaktan finanse edilmelidir. Çünkü Ar-Ge, üretimin verimliliğini artırmak için zorunludur58.
4. Pazarlama : Pazarlama faaliyetlerinin finansmanı Bankanın asli görevlerinden değildir. Ancak, Meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının sahip oldukları fonlar da havuzda değerlendirilmelidir. Böylece her meslek kesimi, kendi meslek örgütünün fonundan kredi kullanabilir hale gelir.
Banka, işlevleri itibariyle yapacağı görev tanımı şöyle olmalıdır
a. Varlık güvenliği (Mevduat): Tasarruf sahiplerinin varlıklarının koruma altına alınması ve değerlendirilmesi (kredi olarak kullandırmak ve tasarrufların değerlendirilmesini sağlamak)
b. Kredi hizmetleri : Banka kendi öz sermayeleri ile kredi verebilecekleri gibi, kredi fonu veya mevduat fonundan da kredi verebilirler. Krediler sadece üretim/yatırım amaçlı Projelere verilir. İhtiyaç kredisi yoktur. (bireyin yaşama hakkı sebebiyle sahip olduğu gelir vardır) Bankalar kredi verdikleri proje, üretim veya yatırımdan, makul ölçüde pay talep edebilirler.
c. Aracılık hizmeti: Banka para transferleri vesair işlemleri yaparlar. Bunun için bir “iş bedeli” talep ederler.
Piyasa koşulları ve üretim:
Serbest rekabetin oluşması, serbest girişim ve Pazar ekonomisi ile mümkündür. Piyasa koşullarında denge, süreklilik ve gelişimin sağlanması için Üretimin olması, Üretime Emek harcanması ve Üretilen malların piyasada satılabiliyor olması gerekir. Zekat kurumunun temel hedefi, üretimi destekleyerek yaygın istihdam sağlamaktır.
1. Emek/Çalışma: Üretimin olabilmesi için çalışanların olması, emek harcanması gerekir. Harcanan bu emek çalışanların üretimden ücret almaları ve böyle paylaşımın sağlanmasına esas teşkil eder. Bu nedenle çalışma haklarının ve ücretlendirilmesinin üretim/fayda dengesine gore yapılması zorunludur. Düşük ücret, verimsizlik demektir59.
2. Üretim : İstihdamın oluşturulması için üretim olmalıdır. Böylece üretimden elde edilecek fayda toplumun geniş kesimlerine homojen bir şekilde dağıtılabilir ve refah sağlanmış olur. Bu nedenle, çalışanlar üretime katılmalı, üretimden pay almaları sağlanmalıdır. Bu tasarrufu da geliştirecek, yaygın faydaya dönüştürecektir60.
3. Satış/Alış-veriş (fiyat): Ürretilen malların pazarda satılması, ve böylece emek-üretim işbirliğinin faydaya dönüştürülmesi esastır. Fiyatlar serbest piyada rekabet koşullarında belirlenir. Ancak, kar marjı için asgari sınır belirlenmelidir. Gelişmiş ekonomilerde uygulandığı şekliyle brüt % 30 un altında olması önerilmez61.
Genel olarak üretim finansmanı için öngörülen araçlar ve uygulamalar belirlenmiş olmasına rağmen, modern ekonomilerde piyasa koşullarının temel taşları olan “tüccarlar”ın nasıl destekleneceği ve onların varlıklarını sürdürmelerine nasıl katkı sağlanacağı açıklanmamıştır.
58 Al-Baqara : 269, Rahman : 24, 33, R’ad : 4, Zumer : 21
59 Al-Baqara : 25
60 Al-Baqara : 261, Nahl : 69
61 Al-Baqara : 275
36
Meslek örgütleri bu alanda bir çözüm olabilir. Kendi alanlarında uzman kimselerden oluşmuş olması nedeniyle, faaliyetlerini planlamak ve ugyulamakta da serbest olurlar. Meslek fonları oluşturularak benzer koşullarda serbest piyasanın da desteklenmesi mümkün hale gelir. Ne var ki “zekat” bu alan için uygun değildir. Ancak meslek örgütlerinin fonlanması için de bir engel yoktur. Sahip oldukları fonlar, “Pazarda” büyümeyi sağlamak amacıyla her meslek kolunun kendi ihtiyaçları doğrultusunda kredi olarak kullanılır. Denetlendikleri ve varlıklarını verimli kullandıkları sürece ekonomiye önemli katkılar sağlayacaklardır. Ne var ki günümüzdeki meslek örgütleri, piyasa koşullarını desteklemekten çok, topladıkları fonları biriktiren kurumlar haline gelmiştir. Bu durum Kabul edilebilir değildir. Değer ifade eden bir şey, hangi şartlarda olursa olsun bekletilemez, atıl tutulamaz.
Olası sonuçlar:
Zekat ve bu fonun zorunlu sonucu olarak oluşturulamsı kaçınılmaz olan banka bir çeşit “investment bank” niteliğinde olacaktır. Toplumun her kesiminden toplanan tasarruflar dev bir sermaye gücü oluştururlar. Bu süreli ve koşullu bir mevduattır. Sistemin işleyişi görüldükçe, tasarruf sahiplerinin güveni de oluşmuş, sürdürülebilir bir fayda elde edeceklerini anlayan mevduat sahipleri, sisteme daha uzun vadeli ve sistematik olarak katılmaya başlamış olacaklardır. Bu katılım her yıl katlanarak büyüyen bir seyir izleyecektir.
- Zekat bankası, sadece “üretimi” kredilendireceği için, yaygın “istihdam” da sağlamış olacaktır. Bir süre sonra, toplumun hiçbir kesiminde işsiz kalmayacağı gibi, işgücü ihtiyacını karşılamak amacıyla ithal etmek de kaçınılmaz olabilir.
- Gelirin artması, ücretlerin de artmasına neden olacak, bu da tasarrufların artmasına tetikleyecektir. Böylece toplumda hissedilir ve yaygın bir refah oluşmaya başlayacaktır
- Aynı şekilde, üretimin her aşaması kredilendirileceği için, tarım kesiminden başlayarak sanayiye kadar her alanda üretim planlaması da kaçınılmaz olacaktır. Böylece, gereksiz ürün üretilmeyeceği gibi, verimsiz olan alanlardaki üretimler de kendiliğinden sisteme entegre olmak zorunda kalacaktır.
- Zekat fonu, her yıl büyüyen bir seyir izleyecektir. Çünkü tasarruf sahipleri periyodik olarak tasarruf etmektedirler ve bu tasarruflar katlanarak çoğalacaktır. Gerek tasarrufların artması, gerek üretimden elde edilen gelirin önemli bir kısmının yine tasarrufa yönlenmesi sebebiyle kısa bir süre sonra, banka dev bir sermaye kuruluşu haline gelmiş olacaktır.
- Ancak bu yapılanmanın bazı zorunlulukları da olacaktır. Örneğin, tarım üreticisinin ürününün satışının garanti edilmesi, onların daha iyi kazanmasına ve planlamaya göre üretim yapmalarına neden olacaktır. Üretim fazlası kontrol edilmiş olacağı için fiyatlar da istikrarlı olacak, aşırı düşüşler gözlenmeyecektir.
- Buna karşılık, ticaret yasalarında bazı değişiklikler de kaçınılmaz olur. Örneğin, icra-iflas yasasında, alacaklının, işletmenin bütün ekipmanlarına el koyması zorlaştırılmalı veya ortadan kaldırılmalıdır. Amaç işletmeyi batırmak olmamalıdır. Ancak işletmenin yönetimine katılmayan kredi sahibi, olası riskleri de üstlenmek zorunda kalır. Bu da fon dışı sermayenin de davranışlarını fona uygun hale getirmesini zorunlu kılar.
- Sermaye sahiplerine yönelik herhangi bir düzenlemeye gerek yoktur. Sistem işlemeye başladığında kendiliğinden sermayeye alternatif oluşmuş, fırsat eşitliği yaratılmış olacaktır.
37
Dileyen serbest piyasa koşullarında herhangi bir bankadan onun koşullarında da kredi alabilir. Mevcut uygulamalarda, “teminat” zorunluluğu nedeniyle, pek çok proje uygulanamamakta, hayata geçirilememekte ve bu da istihdamın belirli alanlarda sınırlandırılmasına neden olmaktadır. Ancak bu yapılanma “profesyonel” bir yapılanma olmalıdır.
- Çeşitli meslek örgütleri ve yari resmi kurumların ellerinde bulunan fonlar sisteme entegre edilmelidir. Para atıl durumda tutulamaz.
- Özellikle sendikal sorunların aşılması amacıyla, işletmelerde istihdam edilecek personel/işçi, işletmenin gelirinden pay alacak şekilde bir düzenlemeyle işletmeye katılımı sağlanmalıdır. Çalışanların tasarrufa teşvik edilerek ilave gelir elde etmelerine katkıda bulunulmalıdır. Gerek işletmenin gelirinden elde edecekleri ilave kazanç, gerekse tasarruflarından alacakları pay, onların yaşam kalitesini yükseltecektir. Böylece sendikalar bir süre sonra varlıklarını sürdüremez hale geleceklerdir.
- Düşük ücret politikası, düşük kaliteli ürün politikaları verimli ve yararlı değildir. Yeterli ücret karşılığında verimli çalışma sistemi uygulanmalıdır. Bu uygulama bir süre sonra, özel sektörün de kendini düzeltmesine, düşük ücretlerle çalıştırılan işçilere daha iyi ücret vermelerine neden olacaktır. Daha iyi iş olanakları/fırsatları varken, hiç kimse daha kötü şartlarda çalışmak istemez.
- Sistemin uzmanlık gerektirmesi, işletmelerin de konularında uzmanlaşmalarına neden olacaktır. Böylece verimlilik artacak, planlı ve akıllı üretim sonucu karlılık da yükselecektir.
Geleneksel Fıkhın ortaya koyduğu kurallar, belki tarım toplumu algısı içerisinde anlaşılamamış olmasından kaynaklanan hatalar içermektedir. Metodolojik olarak, Kur’an hiçbir kavramı bir başka kavram yerine kullanmamaktadır. Kaldı ki gerek Sadaka, Gerek Hayr ve gerekse Zekat kavramlarının anlamları da bellidir. Hiçbir ilave yoruma gerek kalmaksızın, kur’an da anlatıldığı haliyle uygulanması mümkün olan şeylerdir.
Zekat kurumu veya Zekat bankası veya “Commercial Investment bank”, İslam iktisadı’nın temel taşını oluşturacak nitelikte bir yapılanmadır.
38
CHAPTER VIII
Conclusion and Justification
Tarım toplumunun uygulamaları ile günümüz dünyasının ihtiyaçlarını karşılamak imkansızdır. Geçmişte ticaret mübadele’ye dayanırdı. Yani bir çuval şekeri iki çuval buğday ile değiştirebilirdiniz. Ancak günümüz dünyasında bunu yapmanın imkanı olmadığı gibi, üretim alanlarının yaygınlaşması ve ticaretin globalleşmesi bunu imkansız kılmaktadır. Zaten çoğalan ihtiyaçlar sebebiyle bu yöntem verimsizleşmiştir. Bilgisayar üreten bir fabrika buğdayı ne yapsın? Kabul ettiğini varsaysak bile bu ilave bir maliyet ve çaba gerektiren bir uygulama halini alır. Çünkü üretim konseptinde olmayan bir ürün ile malını takas etmiştir ve o malı da kendi işi olmadığı halde değiştirmek zorunda kalacaktır.
Sistemin geleneksel “tanım” ve “uygulama” larla farklılaştığı açıktır. Geçmişte yapılan uygulamaların hangi gerekçeyle yapıldığı bilinen bir şey olmakla birlikte, uygulamaların yanlışlığını tartışmak yerine, daha yararlı noktada ugyulama konseptinin düzeltilmesi gerektmektedir. Bu nedenle bazı kavramların neden farklı anlaşıldığı, uygulamalara ilişkin neden farklılıklar oluştuğuna dair kısa bir değini yapmak yararlı olacaktır.
Neden Zekat’ı “Banka” olarak anlıyoruz:
Zekat (الزكاةَ ) isim formunda kullanılan özel bir ifadedir. Kelimenin türetildiği kök ne olursa olsun, isim formunda olması nedeniyle, bir “eylem” değil, bir “olgu” ifade eder. Yani bilgi ve uzmanlık gerektiren bir faaliyetin bütününü tanımlar. Bir organizasyon veya kurumu ifade eder.
Zekat “ita” (آتُواَْ ) edilmesi gereken bir faaliyettir. “ita” ödemek anlamında değildir. Gerçekte “size ait olmayan bir şeyi sahibine iade etmek” demektir. Yani bir aracılık hizmetini ifade eder. Çoğul kullanıldığı için bu bir kurum olmalıdır. Belli bir amaçla toplu faaliyet yapılabilecek profesyonel bir kurum.
Zekat “Mü’min”ler (مؤمن ) in yerine getirmesi gereken bir faaliyettir. Yani profesyonellik/uzmanlık gerektiren bir şeydir. Yani Zekat faaliyetini yürütmesi gerekenler uzmanlardır. Bu nedenle “uzman kurum” olması gerekir
Bu nedenle, “zekat” kavramı ile doğrudan kimseye bir görev yüklenmemektedir. Bu işle görevli olanlar sadece “uzmanlar”dır. Şu halde, kimsenin “zekat vermek” gibi bir zorunluluğu da olamaz. Oysa “infak” herkese önerilen bir uygulamadır. İhtiyaç sınırının dışında herhangi bir ölçü de getirilmemiştir. Yani, zengin veya fakir gibi bir ayırım söz konusu değildir. Tasarruf edebilen herkes için “yararlı” bir uygulama olarak öngörülmektedir.
Biriktirmek, yani “kenz” yasaklanmış olduğuna göre, sahip olunan sermaye yahut “değer” ifade eden satınalma gücünü ne yapmak gerekir? “infak” etmek gerekir ancak nereye? Soruları önemlidir. Bu sorulara cevap olarak “şura”62 aracılıyla, bir komisyon veya kurum aracılığıyla tasarrufların “krediye” dönüştürülmesi gerektiği açıktır. Yani uzmanların yönetiminde bir “finansal” faaliyet olmak zorundadır.
62 Şura : 38
39
Neden “Vakıf” veya “Kooperatif” değil de “Banka”?
Vakıf veya kooperatifler uzman olmayan “sınırlı” ve “gönüllü” organizasyonlardır. Oysa Zekat görevi verilenler için “gönüllülük” söz konusu olmadığı gibi, “uzmanlık” zorunluluğu vardır. Çünkü, Finans yönetimi, dikkat ve titizlikle takip edilmesi gereken uzmanlık işidir. Yaygın ve etkin olmalıdır.
Sistemde “faiz” var mıdır?
“Faiz” kur’an ın yasakladığı bir şey olmamakla birlikte, “Zekat” için öngörülen kurumsal faaliyette faiz söz konusu değildir. Çünkü faaliyet yapısı içinde “faiz” için gerekli olan şartlar yoktur. Kredilerden “katılım” sebebiyle elde edilen gelirlere dayanır. Yani banka hem görev giderlerini, hem mudilere ödeyeceği payları bütünüyle yatırım gelirlerinden karşılar. Bu nedenle “banka” kredi vermekle yetinmeyip, yatırıma da katılmak zorundadır.
Çünkü “Yatırım” sadece “borç vermek” değildir. Aynı zamanda işletme faaliyetlerine de katılmaktır.
Selem kredisi uygulanamaz mı?
Selem kredisi, “önce para sonra mal” alışverişine dayanır. Buna göre, üreticiden malı daha ucuza almak hedeflenir. Oysa bu sistemde, “üretici” gözetilmemekte, “zarar” etmesine neden olmaktadır. Çünkü üreticinin üretebilmesi için “sermaye” ye ihtiyacı vardır, çoğu zaman bu ihtiyaç, zarar göze alınarak karşılanır. Selem kredisi bu nedenle kabul edilemez. Bu üreticinin finansmanı değil, üreticinin zarar etmesini sağlamanın bir yoludur.
Eğer amaç “toplumun refahı” ise, daha ucuza almak gerekli değildir. Bunun yerine toplumun “Satınalma gücünü” iyileştirmek ve daha kaliteli ürün almaları sağlanmalıdır. Oysa “selem” bu amaca hizmet etmez. Sadece “tüccarın” çıkarlarına hizmet eder.
Genel olarak ucuza alınan malın ucuza satılacağı varsayılmaktadır ki bu doğru değildir. Hiçbir mal ucuza alındı diye ucuza satılmaz. Ucuz mal edilmiş olsa bile, piyasanın kabul ettiği değer üzerinden satılır. Eğer bir malın değeri bu şekilde düşürmek hedefleniyor ise, bir süre sonra o malı üretemez hale gelmek kaçınılmaz olacaktır.
Yetersiz istihdam, yetersiz yatırımdan kaynaklanır. Devletin geliri vergilerdir ve modern devletlerin en büyük sorunu işsizliği ortadan kaldıramamalıdır. Çünkü vergi gelirlerini hem cari harcamalar için kullanmak, hem de yatırım yapmak amacıyla ayırmak zorundadırlar. Bu da yetersiz yatırıma ve dolayısıyla işsizliğe neden olmaktadır. Gerçekte yatırım finansmanı devletin işi değildir.
Bankanın bu sistemde yeri nedir?
Bankalar genel olarak “komisyon” gelirleri ile faaliyet gösterirler. Kredi verir buradan komisyon alırlar. Bunun adına çeşitli isimler verilmekle birlikte “faiz” denir.
Ancak, yatırım bankacılığı olarak tasarlanacak uygulamada, bankalar komisyoncu değil, bizatihi yatırımın tarafıdır. Risk ve sorumluluk taşımak zorundadır. Eğer sorumluk üretici-mudi arasında değerlendirilir ve banka taraf olmaz ise, bu durumda kullandırılan kredilerin verimliliğinin denetlenmesi de mümkün olmaz.
40
Banka, mudiler ve kendi adına yatırıma katılmak suretiyle elde edeceği geliri paylaşır. Bunun için de sorumluluk ve uzmanlık gerekir.
Eğer banka sadece komisyoncu olursa, yani kredi veren taraf ile alan taraf arasında bir aracı olarak kalırsa, bu durumda tefecilik yapmış olur. Çünkü verdiği kredi kendisine ait değildir ve istedifi fazlalık da zaten itiraz edilen faizin kendisidir.
Özetle, sorulabilecek her soruya “kur’an” temelinde cevaplar vardır. Var olan uygulamaların ve bu uygulamalara ilişkin kavramların büyük bir çoğunluğu zaten “kur’an” kaynaklı değildir. Ne var ki bu uygulamaların ciddi şekilde eleştirilmeleri ve sistemin basit bir “fetva” meselesinden çok daha önemli ve uzmanlık gerektirdiği anlaşılmalıdır.
Umuyoruz, İslam dünyası, geleneksel algı ve sınırlamaları bir kenara bırakarak, kalıcı ve rasyonel çözümler üretmeyi başarabilir. Bu çalışmanın herkes için bir örnek olacağını düşünüyoruz.
In this study:
Traditional assumptions
Comments based on rumor
Past practices and definitions have been ignored.
The objective of this study is to find solutions to contemporary problems.
Therefore, only the "Quran" is based.
This study, by thinkers, who live in different parts of the world,
with a sense of responsibility, has emerged as a result of voluntary participation.
Sam Adian