Hüseyin Kayahan
İLK (ve TEK) SOSYAL/KOLEKTİF KİTAP: KUR’AN
12.06.2016
7931 Okunma, 8 Yorum

İLK (ve TEK) SOSYAL/KOLEKTİF KİTAP: KUR’AN

Kuran pek çok bakımdan olağan dışı/sıra dışıdır. Hatta, onun oluşumu ise aklın alacağı bir yöntem de değildir. Onun cümlelerinin olması, konuşulan bir dile sahip olması, sahifelerden oluşan bir kitap şeklinde olması, elbette diğer kitaplarla olan benzerliğidir. Ama hepsi bu kadardır.

Hz. Muhammed Allah ile konuşmuş değildir. Bu kitabı onu dinleyerek dikte etmemiştir. Bu, hem kitabın cümlelerinde, hem de hadislerinde açıkça belirtilmiştir. O sadece vahiy aldığını söylemekte, kitap da aynısını beyan etmektedir. Kitabın sözleri (Cebrail olduğu belirtilen) bir aracı ile kendisine iletilmiştir.

Kendisi de, arkadaşlarına bu sözleri söylemiş, onlarda öncelikle ezberlemişler, yazı yazmayı bilen ve malzeme bulabilenler de bu sözleri taş, deri ve kemikler üzerine yazmışlardı. Birkaç yüz, en fazla bir iki bin kişi seviyesindeki bu kişilerin arasında yabancı olanlar da vardır…

Bu sözlerin gelişi yıllarca sürdü. Yirmi üç yıl boyunca yaklaşık 6000 adet ayet ezberlenmişti. Surelerin sıraları bilinmiyordu. Surelerin ayetleri de hiç alakasız zamanlarda ve bir sıra takip etmeden geliyordu.  Sadece kısa sureler aynı anda gelebiliyor ama uzun surelerde herhangi bir ayet herhangi bir zamanda geliyor, peygamber onun hangi sureye ait olduğunu ve hangi ayetten sonra okunacağını onlara söylüyordu. Bu sıralamanın peygamberin tercihi mi, ona bunları getiren elçinin tercihi mi olduğu da kesin değildir. Peygamber söyledi ve arkadaşları da öyle ezberlediler.

Halbuki, Musa’nın (ister kendisi yazsın, isterse hazır yazılı olanı alsın) dağdan elinde levhalarla geldiğini biliyoruz. Hz. Muhammed’in elinde ise kendi yazdığı veya kendisine verilen hazır sayfalar yoktu. Onun yapabileceği tek şey, bu sözleri arkadaşlarına ezberletmek ve becerebilenlere yazmalarını söylemekten ibaretti. Hatta yazılanların doğruluğunu da kontrol edemezdi, zira o yazmayı da bilmiyordu. Böylece sorumluluk tüm topluğun üzerine kalıyordu.

Yirmi üç yıl gibi oldukça uzun bir zamanda, sonradan 600 sayfalık bir kitap olacak 6000 civarında ayet oluşmuştu. Peygamber ölünce ayetlerin gelişi de bitmiş oldu. Herkes ezberi ve varsa yazdığı yazdıkları ile baş başa kaldı. Bu durum uzun zaman böyle kaldı. İslam devletinin hızla genişlemesi, Arapçayı iyi kullanamayan yabancıların katılması, hafızların savaşlarda ve doğal ölümlerle azalması üzerine ne yapabileceklerini düşündüler.

Sadece insan türünün sahip olabildiği, ilmi bir yöntemle çözümler ürettiler. Bunun için, kendilerine diğer insanların itiraz etmediği, yetkin olan insanlardan bir komisyon oluşturdular. Bu komisyona tam yetki verdiler. Komisyon da son derece çarpıcı bir karar aldı: İttifak etmedikleri bir şeyi kitaba koymayacaklardı. İlanlar yaptılar, herkes elinde ve dilindekini getirip bu komisyona iletti. Problemli konularda rasyonel/akılcı çözümler de buldular. Farklı sure olduğu bilinenlerin başına besmele koydular, bilemedikleri Tevbe suresine ise koymadılar ama araya bir satır boşluk bıraktılar. Kıraat/okunuş farklılıklarını da belirttiler. Sonunda tamamında ittifak ettikleri şekil ortaya çıkınca da, getirilen tüm materyali de imha ettiler.

Bu kişiler/sahabeler, ilk defa olarak “pozitif hukuku” uygulamış oldular. Pozitif hukuk, var olan tabii hukukun insanlarca kayıt altına alınmasıdır. İşte onlar da bunu yaptılar. Adına Kuran dediğimiz bu kitap, onların sosyal/kolektif olarak ürettikleri bir kitaptır. Şimdi arkeologlar bir kazıda bir ayet bulsalar ve bunun Ebubekir’e ait olduğunu belirleseler ve bu da Kuran’da olmasa, biz de onu Kuran’a eklemeyiz. Bizim inanç atalarımız olan sahabelerin, üzerinde ittifak ettikleri bu kitap bizim için de aynıdır. Hukukta “mürür-u zaman/zaman aşımı” vardır. İlan edilen sürede yerine getirilmeyen bir edim, daha sonra geçerli değildir. Bütün hukuk sistemlerinde bu böyle kabul edilir. Bu kitaptan ne bir şey eksilir, ne de ona bir şey eklenir.

Peygambere “inzal” olmuş, sahabeler onu “tenzil” etmişlerdir. Onun oluşumu; ne sadece gönderene, ne getirene, ne iletene, ne de oluşturanlara aittir. Bu kitap elbirliği ile oluşmuştur. Her şeyiyle hepimizindir. Bu kitap aynı sahabelerin vaz ettiği kitaptır. Ne hatırladılarsa onu kayıt altına aldılar. Bunu telif eden yaratıcı böyle olsun istemiştir. İsteseydi hiçbir aklın red edemeyeceği bir şekilde gönderirdi, ama böyle olmasını istedi. Son derece ilkel görünen ve tekrarı da mümkün görünmeyen bir yöntemle eşsiz bir eser oluşmuştur.

Sosyal/toplum bilimcilere sormak lazımdır. Yaklaşık telif ve teksiri (23+23) 46 yılda kitap haline gelen ve binlerce kişi tarafından oluşturulan, böyle başka bir metin mümkün müdür? Hepimiz bugün düşündüğümüzü yarın değiştirebiliyoruz. Bugün aynı fikirde olduğumuz insanlarla yarın farklı olabiliyoruz. Sosyolojik olarak bu kadar çok sayıda ve bu kadar uzun zamanda bu insanların böyle bir şeyi meydana getirmeleri ve ittifak etmeleri gerçekten olağan dışıdır. Varsa esas mucize budur. Tek kişinin, birkaç kişinin yazdığı kitaplar vardır ama hiç biri böyle bir uzun sürede, farklı zaman ve farklı mekanlarda işitilmiş, kabiliyet ve meslekleri farklı kişiler tarafından oluşturulmuş başka bir kitap yazmak mümkün değildir.

Kuran’ın benzeri bir kitap olabileceğini düşünenler onu aynı yöntemle oluşturmalıdırlar. Bu kitap bir bütünlük içindedir. Mana ve matematik olarak kilitlenmiştir. Onu kayıt altına alanlar o gün matematik bilmiyorlardı. Kelimeleri ve cümleleri eksiltselerdi, yerlerini değiştirselerdi; bu kitap matematik olarak sakat olurdu. Adeta “down sendromlu” olurdu. O, kırk altı kromozomlu insan gibi, kırk altı yılda türünün tek örneği olarak oluşmuştur. Bu süreçte oluşacak en küçük uyumsuzluk onu özürlü bir tür yapardı ama şu ana kadar böyle bir şey görülmemiştir.

Birinci Kuran uygarlığında, onun bazı ayetleri sosyolojik, bazı ayetleri ekonomik, bazı ayetleri teolojik vb. olarak kabul edildi ve mucizeleri görüldü. İkinci Kuran uygarlığında ise; onun bütün ayetleri hem ilmi, hem dini, hem siyasi, hem de ekonomik olarak incelenecektir. Her ayetin her konuya bakan bir yüzü vardır. Bu manalar onun mecazi manası da olmayacaktır. Hakiki mana olacaktır. Arap dili buna imkan vermektedir. Belki de 3. Bin yıl Kuran uygarlığında ise mesela ilim de önce ikiye ayrılarak, tüm ayetler kozmoloji(cansızlar) veya canlılık; daha sonraki evrelerde kozmoloji yine ikiye ayrılarak fizik ve kimya gibi farklı dallar açısından incelenecektir. İnsanlığın ilmi seviyesi geliştikçe Kuran aciz kalmayacak, onlara da mucize yönlerini göstermeye devam edecektir. Onun müellifi “alam-ul guyub” olduğunu söylemektedir. Biz ne kadar öğrensek de her zaman bilmediklerimiz olacaktır ve şu 600 sahifelik son derece basit görünen kitap onlara da ışık tutacaktır.

Kuran kolektif olarak oluşmuş bizim sosyal mukavelemizdir. Öylece kalacaktır. Onu değiştirmek için o günkü şartları tekrar oluşturmanız gerekir ki bu da mümkün değildir. 1400 yılldır tek nüshadır ve hep öyle kalacaktır. Bunu kabul etmeyenler yaratıcılarına/yardımcılarına dönsünler ve kendilerine yeni bir kitap verilmesini istesinler. Kim bilir, bir gün ortaya çıkmak için bir yerlerde gömülü bir yazıt vardır…

Saygılarımla.

Hüseyin Kayahan

 


YorumcuYorum
Hüseyin Kayahan
13.06.2016
00:36

Sayın Kayahan

 Akevler sitede kimseyle tartışmak istemediğimiz için size doğrudan yazmayı uygun gördük.

 Öncelikle bir noktayı hatırlatmakta yarar var; bahsettiğiniz olaylar veya süreçler de rivayetlere dayanıyor. Hiç bir belgesi yoktur. Bu rivayetlerin ortaya çıkması da yaklaşık 250 yıl kadar sonradır. Bu kadar uzun bir dönemde acaba olup bitenler –ki siz de yazınızda neredeyse olaylara tanık olmuş gibi anlatmışsınız- nasıl hatırlandı diye sorgulamak gerekip gerekmediği sizin tercihinizdir. Ancak bizim açımızdan bu Kabul edilebilir değildir.  Öte yandan söz konusu toplama sürecinde, gayet masum gibi görünen bazı küçük ayrıntılara dikkatinizi çekmek istiyoruz: Örneğin Ebu Bekir döneminde toplanan komisyon bir kitap oluşturmuştu. Ancak daha sonra buna itirazlar yapıldı ve Osman döneminde aynı komisyon yeniden bir kitap oluşturdular. Bu ikinci kitap oluşturma esnasında birincisinde yer almayan ifadelerin kitaba eklendiği ve üzerinde ittifak da aranmadığı bilinen bir durumdur. Yani bütün ayetlerin ittifakla kitaba yerleştirildiği ve binlerce kişinin ortak eseri olduğunu söylemeniz fazlasıyla tarihsel verilere, en azından islami verilere ters düşen bir durum.

 Yine iddia edildiği haliyle, kitaplaştırma zaruretinin dağınık ayetlerin toplanması ve muhafaza edilmesi mantığına dayandığı fikri de tarihsel veriler ile celişmektedir. Gerek birinci toplama esnasında ve gerekse ikinci toplama esnasında “Ayşe mushafı, flan mushafı, filan mushafı”nın olduğu, Osman’ın toplanan kitabın dışındaki tüm kitapların imha edilmesi ermine rağmen, Ayşe’nin elindeki mushafın alınamadığı da bilinen bir durumdur.

 Üçüncü hatırlatmak istediğimiz husus, mana ve matematik olarak kilitlenmiş bir kitabın nasıl evrensel olabileceği meselesidir. Bin yıl önceki anlamı ile sabit olan bir metin, bugün nasıl başka bir yöntemle veya bilgiyle anlaşılabilecektir? Bunun imkanı yoktur. Ne yaparsanız yapın, manası kilitlenmiş olan bir metni upgrade edemezsiniz. Sadece manayı eğip bükmerek istediğiniz sonuca ulaşmaya çalışabilirsiniz ancak. Bu da derin yaralara, çelişkilere neden olur ki zaten mevcut durum da böyledir. Buradan bir uygarlık çıkarabileceğinizi düşünüyorsanız bizim için bir sakıncası yoktur.

 Siz kitabı istediğiniz gibi anlayabilirsiniz. Buna kimsenin itirazı olacağını sanmıyorum. Ancak siz öyle inanıyorsunuz diye ortada duran yüzlerce soru/kuşku izale olmaz. Belli ki bize kızmışsınız. Ama herkes sizin gibi inanıyor olsaydı sorgulamanın da gereği olmazdı. Herkes mutlu mesut hayatına devam ederdi. Ama gerçek böyle bir şey değil.

 Ne var ki bizim sorumuzun konusu bu değildi. Soruya dikkatle bakarsanız, Metin açısından bu iddiaların nasıl kanıtlabilir olduğunu sorduk biz. Karagülle sorumuza cevap vermiyor, başka bir şey anlatıyor. Biz kanıtları soruyoruz, o müntesipleri anlatıyor. Bir dinin milyonlarca hatta milyarlarca müntesibinin olması, böylesine temel bir soruya cevap teşkil etmez. Bugün yeryüzünde milyarlarca dinsiz/ateist var. Bu dam ı kuranın mucizesi? Kanıtı? Galileo ya da herkes itiraz etmişti. Ölümle yargılanmıştı. Ama herkes ona yalancı dedi diye bu onları haklı yapmadı. Doğruyu söyleyen Galileo idi.

 İddianıza göre geriye kalan bütün materyallerin yok edilmesi hususu son derece çarpıcıdır. Peygamberin sakal-I şerifini, emanetlerini muhafaza etmekte büyük bir titizlik gösteren bir ümmet, neden onun ortaya koyduğu ayetleri imha etti? Neden bu konuda konuşacak kimseler ölümle tehdit edildi?

 Emevi saraylarından maaş almayan kaç tane alim hatırlıyorsunuz? Buada hemen Imam-I Azam öne sürülüyor ancak orda da büyük bir sorun var. Ebu hanife’ye atfedilen görüşlerin neredeyse tamamı Imam Yusuf veya Imam muhammede ait ki onlar da emeviden maaş alıyorlardı. Bunları biliyor olmalısınız zaten.

 Elbette size ne yapmanız gerektiğini söylemiyoruz. Kimsenin inancıyla da ilgilenmiyoruz. Biz sadece tartışıyor ve sorguluyoruz. Siz başka türlü düşünebilirsiniz elbette ancak, gavura gavur demek bir cevap değildir.

 Bu arada anlamadığımız bir husus daha vardır: Muhatabı “mümin”ler olan bir kitap nasıl oluyor da “sosyal sözleşme” olabiliyor? Yani müminlerin kendi aralarında anlaşması bütün halk için yeterli midir? –Bildiğiniz gibi müminler toplumun içinde çok az bir kısmı teşkil ederler- Bu da ilginç bir bakış açısı olmalı.

Saygılar

Sam

Hüseyin Kayahan
13.06.2016
00:38

İddianız : İslam devletinin hızla genişlemesi, Arapçayı iyi kullanamayan yabancıların katılması, hafızların savaşlarda ve doğal ölümlerle azalması üzerine ne yapabileceklerini düşündüler.

 Söz konusu ettiğiniz iddia, ezbere dayalı bir metnin veya bilginin varlığının tehlikeye girmesi iddianızın dayanağını oluşturmaktadır. Ancak, bu iddia, yine rivayet kaynaklarınca çürütülmektedir. Konuyla ilgili hadislerden toplam yedi isim ortaya çıkmaktadır ve bunlar : Abdullah, Ebu’d Derda, Übeyy, Muaz, Zeyd ibn Sabit, Salim ve Ebu Zeyd (Buhari, Fadailu’l-Kur’an 8,  Buharı, e’s-Sahih, Kitabu Menakıbi’l Ensâr /17, s.229, Buhari a.g.e, Müslim 2465. Hadis,) 

 Dolayısıyla iki açıdan tutarsız bir iddia olmaktadır.

a.       Ömer’in talebu üzerine Ebu Bekir, Zeyd bin Sâbit başkanlığında aralarında Abdullah bin Zübeyr, Sa'd bin Ebi Vakkas, ve Abdurrahman bin Haris bin Hişâm'ın da bulunduğu bir komisyon kurdurmuştur. Zeyd bin Sâbit, elinde yazılı "Kur’ân" metni olan herkesin bu metinleri getirmesini, ayrıca metinleri bizzat Muhammed'den duyduklarına dair iki güvenilir şahid gösterilmesini istedi. Osman bin Affan toplanan bu kurula, "Zeyd ile imlada anlaşamazsanız, Kureyş'e göre yazın" emrini verdi. Zeyd bin Sâbit'in ortaya koyduğu bu aslî nüshaya "İmam Mus'haf" adı verilmiştir. Abdullah bin Mesûd'un teklifiyle "İmam Mus'haf" üzerinde yapılan danışma ve görüşmeler sonucunda bunun üzerinde her hangi bir noksanlık görülmemiş ve güvenirliği konusunda ittifak sağlanmıştır.

 Eğer durum bu ise, ki İslam tarihçileri böyle kabul etmektedir, o halde hafız yetiştirme meselesinin daha sonra Ömer zamanında gerçekleştiğide anlaşılacaktır. Dolayısıyla bu hafızlar, Ebu Bekir zamanında derlenmiş olan mushafı ezberlemiş olmalıdırlar. –Yoksa başka kitaplar vardı da onları mı ezberlediler?-

 Ancak birinci derlemenin eksik olduğu itirazlarının yapılması uzun sürmez. Örneğin recm ayeti ile ilgili itirazlar, ahzab suresi ile ilgili itirazlar bunlardan bazılarıdır. (Muslim c. 4. s. 167, Tirmizî, c.2, s.309, Kenz-ül Ummâl, c.2, s.567, Ed-Dürr-ül Mensûr (Suyûtî), c. 5, s180., Dar-e Kutni, c.4, s.105, İbn-i Mâce, c.1, s.625)

 b.      Osman döneminde mevcut mushafın okunuşunda farklılıkların ortaya çıktığı veya farklı Mushafların farklı okunduğu şikayetleri ortaya çıkar. Huzeyfe’nin talebu üzerine,  Osman Hafsa’daki Kur’an sayfalarını tekrar iade etmek üzere ister. Hafsa da gönderir. Ve bu sayfalardan yeni nüsha Kur’an mushaflarının yazımını başlatır.

 Komisyonun başında yine Zeyd bin Sabit vardır. Osman, herhangi bir hususta ihtilafa düşüldüğü takdirde Kureyş lisanının dikkate alınmasını ve ona göre yazılmasını söyler. (Kütübü Sitte, Hadis No : 945)

 Bu yazım esnasında Zeyd’in iddiası ilginç olmalıdır. Yaklaşık olarak şöyle bir iddiada bulunmuştu : Resulullah`dan işitmiş olduğum, “Ahzab süresine ait bir ayet  eksikti. Onu araştırdım. Sonunda Huzeyme İbnu Sabit el-Ensari`de çıktı. Resulullah onun şahitliğini iki kişinin şahitliğine denk tutmuştu. Bu ayet şu idi: “Mü`minlerden Allah`a verdiği ahdi yerine getiren kimseler vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir” (Ahzab 23)”

 Ancak iddiayı ilginç kılan şey ilk toplama esnasında da benzer bir iddia ile ortaya çıkması ve Tevbe Suresinin son kısmını sadece Huzeyme İbnu Sabit el-Ensari`de bulduğunu söylemesidir.

 Oldukça ilginç bir durum olmalıdır. Ancak bununla yetinilmez. Osman’ın yazdırdığı Mushaf sayısının dört olduğu rivayet edilir (kimilerine göre bu sayı 7 dir) Birinin kendisinde kaldığı, diğerlerinin Mekke, Yemen ve Bahreyn’e gönderildiği de rivayetler arasındadır. Ne var ki bu metinlerin akibetinin ne olduğu kimse tarafından bilinmez. Osmanın elindeki Mushaf da dahil, hiçbir zaman bu iddia edilen Mushafların ne olduğuna dair bir bilgi ortaya konulmaz. Bugün mevcut olan metnin, bu iddialardan yaklaşık 200 veya daha uzun bir süre sonra yazıldığı ve ne Ebu Bekir, Ne de Osman zamanında derlendiği iddia edilen metinle bir ilgisinin olmadığı açıktır.

 Öte yandan Osman bu Mushaflar haricinde elde bulunan tüm suhuf ve kitapların yakılmasını emreder ve kendisi de çevresindekileri yakar. (Suyutî, İtkan, I/134; Subhi Salih, el-Mebahis, s. 78-85., Beyhekî, es-Sunen, Kitabu’s-Salât, 2/42)

 Bu daha da ilginç bir iddiadır. Daha sonra öldürülme gerekçelerinden biri haline gelmiştir. Belli ki, o zaman da kanıtların önemini fark edenler vardır. Bir şeyin temelini oluşturan kaynaklar, kanıtlar hangi mantıkla yok edilebilir?

 Ancak yine rivayetlerden anlaşıldığına göre, gerek birinci toplama ve gerekse ikinci toplama esnasında başka Mushaflar da vardır. Örneğin Ali’nin mushafı, Ayşe’nin mushafı, Abdullah Bin Mesud Mushafı, Abbas’ın mushafı gibi. Yine aynı rivayetler bu Mushafların birbirinden farklı olduğu, Ali’nin elindeki mushafın nüzul sırasın agöre düzenlenmiş olduğu da iddialar arasındadır. Yine rivayetlerden anlaşıldığına göre, örneğin İbn-i Mesud mushafında Fatiha suresinin olmadığı, falak, nas surelerinin yer almadığı, Ahzab suresinin Bakara suresi kadar uzun olduğu gibi iddialar da önemlidir. (Suyuti, El İtkan, 2/32., Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 5).

 Başka pek çok sıkıntı vardır ama siz zaten muhtemelen bunları biliyor olmalısınız. Örneğin Mervan ın nakliyle Hafsa mushafının yakılmasının gerekçesi olarak, resmi Mushaf ile aralarındaki fark gösterilmektedir. (el-Fethu’r-Rabbânî, 18/34, Ibn ebi davud, kitabu’l-mesahif, s.24.)

 Gelelim sizin asıl iddianız olan, kitabın bu hale gelmesini Tanrı’nın istediği varsayımınıza. Söz konusu ayeti incelediğiniz zaman orada bir kitaptan söz edilmediği, korunması öngörülen şeyin “zikr” olduğu açıkça görülecektir. Siz nasıl inanıyor olursanız olun, sözün sahibinin sizin elinizdeki metni korumak gibi bir söz vermediği açıktır. Değiştirilemez olan şeyin elinizdeki belgeler değil –ki toplama esnasında hiç de öyle değiştirilemez olmadığı açıkça görülmektedir- evrensel ilkeler olduğu gerçeğidir.

 Çok özür diliyorum, iddialarınıza bizim kabul etmediğimiz ama sizin sıkı sıkıya sarıldığınız kaynaklarınızla cevap veriyor olmak bile bizim açımızdan sıkıntılı bir durumdur. Ne var ki, gelenekçiler bunun farkına varmakta zorlanıyorlar ve tarihsel bilgilere ve hatta İslami bilgilere/rivayetlere rağmen tutarsız ve mesnetsiz iddialarla metni kutsama gayreti içindeler. Görünüşe göre siz de bunu yapıyorsunuz.

 Özetle tarihsel veriler/bilgiler, iddialarınızın aksini ortaya koymaktadır. Ne metin değiştirelemez bir metindir, ne de iddia ettiğiniz gibi sahabe’nin kabul ettiği veya iman ettiği metindir. İkisi de değildir. Ancak bir konuda kesin olarak haklısınız. Bugün elimizde olan metin belli bir birikim sonucu ortaya çıkmış olan bir metin özelliğindedir ve bu büyük bir olasılıktır. Ne var ki bu metnin kaynağının Muhammed olduğunu söylemenin imkanı yoktur.

 Karagülle ye de söylemiştik muhtemelen biliyor olmalısınız, bize göre bunun bir önemi yoktur. Kimin yazdığı, kimin ortaya çıkardığı hiçbir anlam taşımaz. Biz sadece metnin söylediklerine bakarız. Orada işimize yarayacak bilgiler varsa alıp kullanırız. Yoksa basit bir kitaptan başka bir anlam taşımaz. Ancak sizin açınızdan, inançlarınız açısından bu önemlidir. Çünkü inananlar arasında camide vaaz verir gibi başkalarını kafirlikle suçlayarak bir şeyi düzeltemezsiniz. Hiç kimse cahil değildir, İslam kaynakları gizli de değildir. Sizin bildiklerinizi ve hatta belki de fazlasını kafirler de, gavurlar da bilmektedirler. Üstelik çok daha iyi bilmektedirler. Siz belki hayatınızda bir kez bile hadis kaynaklarını taramış değilsiniz. Ancak gavurlar bunları büyük bir titizlikle incelemek zorundadırlar. İnançlarınızın tutarsız kaynaklardan beslendiği gerçeğini ortadan kaldırmadıkça kimseyi inandırma veya ikna etme şansınız yoktur.

 Karagülle bizim sorularımıza cevap vermek yerine, başka şeyler anlatıyor. Aslında bunu da mazur görebiliyoruz çünkü verebileceği bir cevap yoktur. Orijinal metin açısından ne Muhammed adında bir peygamberden söz edebilirsiniz, ne de elinizde tuttuğunuz metnin kuran olduğu veya muhammede vahyedilmiş olan kitap olduğu iddiasında bulunabilirsiniz. Metin açısından ikisi de mümkün değildir. Siz öyle inanıyor olabilirsiniz ancak söz konusu olan iddiaların kanıtlanması ise, biz çıkar sizden kanıt sorarız. Başkaları da böyle yapar. Kutsal gramerciler ne söylerse söylesin, ne iddia ederlerse etsin, Muhammed/ahmed kelimelerinin HAMD kelimesinin türevleri olduğu gerçeğini ve BELIRSIZ kullanıldığı gerçeğini değiştiremezler. Metindeki kulanım bu iken, böyle bir iddia karşısında biz çıkar “kaç tane Muhammed var” diye sorabiliriz en azından. Veya eğer belli bir Muhammed’den söz ediliyor ise, o zaman neden metnin buna atıf yapmadığını sorarız.

 Yine de siz bilirsiniz. Bizim yapabileceğimiz tek şey hatırlatmadan ibarettir. Hepsi bu.

 Saygılar

Sam

Lütfi Hocaoğlu
13.06.2016
14:34

Orijinal metin açısından ne Muhammed adında bir peygamberden söz edebilirsiniz, ne de elinizde tuttuğunuz metnin kuran olduğu veya muhammede vahyedilmiş olan kitap olduğu iddiasında bulunabilirsiniz. Metin açısından ikisi de mümkün değildir. Siz öyle inanıyor olabilirsiniz ancak söz konusu olan iddiaların kanıtlanması ise, biz çıkar sizden kanıt sorarız. Başkaları da böyle yapar. Kutsal gramerciler ne söylerse söylesin, ne iddia ederlerse etsin, Muhammed/ahmed kelimelerinin HAMD kelimesinin türevleri olduğu gerçeğini ve BELIRSIZ kullanıldığı gerçeğini değiştiremezler. Metindeki kulanım bu iken, böyle bir iddia karşısında biz çıkar “kaç tane Muhammed var” diye sorabiliriz en azından. Veya eğer belli bir Muhammed’den söz ediliyor ise, o zaman neden metnin buna atıf yapmadığını sorarız.


Diğer ikna edici (!) iddialara cevap vermeye gerek yok. Ancak bu metne cevap verme ihtiyacı duyuyor insan.

Muhammed ve Ahmed kelimeleri Hamd kökünden gelmiştir. Doğrudur. Ancak bunlar özel isim olduğunda tenvinle gelirler ve bu onları nekre yani belirsiz yapmaz. Tam tersine başında El ile gelseydi o zaman bunların insan değil, kavram olduklarını anlardık. Yani El-Muhammed şeklinde gelseydi anlamı "tahmid edilen" olurdu ve sıfat olurdu, özel isim olmazdı. Eğer Ahmed değil de El-Ahmed gelseydi o zaman "daha hamdli" olarak ism-i tafdil olarak anlardık ve sıfat olurdu, özel isim olmazdı. Kuran işte bu kadar mükemmel bir kitaptır. Ne kadar manası tahrif edilmeye kalkılırsa kalkılsın tahrif etmeye kalkanı altında ezer.

Bu kadar mükemmel (!) Arapça bilgisiyle ahkam kesip Kuran'ın aslında Allah'ın kitabı olmadığını anlatmaya kalkmak için son derece ilmi (!) ifadeleri yazıya dökünce, tarihte Muhammed diye birinin olmadığını iddia etme bilgeliğine (!) kadar varabiliyor durum maalesef.

Hüseyin Kayahan
14.06.2016
10:27

Sayın Adian;

Bana göndermiş olduğunuz yazıları siteye koyuyorum, koymaya da devam edeceğim. O yazıların sitede yayınlanmasını istemiyorsanız bana da göndermeyin. Sitede yayınlanacaksa o zaman okurum ve gerekli görürsem cevap veririm. Maalesef sadece size tahsis edebilecek kadar bol vaktim yok. Ayda yılda bir yazı ya da yorum ile katkı koymaya çalışıyorum. Beni mazur göreceğinizi sanıyorum.

Son olarak gelen 5 adet mailinizi yazının altına ekleyeceğim. Buna izniniz yoksa mail dosyamdan kaldıracağım.

Ben sitede kendi görüşlerimi yazıyorum. Okuyan benim ne düşündüğümü öğrenmiş olur. Yapılan yorumları da okurlarsa karşı görüş ve kritikleri de öğrenmiş olurlar. Karar kendilerine aittir.

Saygılarımla.

H.Kayahan

Özer Ataç
14.06.2016
16:33

SELAMLAR,

HONK KONG TİCARETİN KUTUP BÖLGELERİNDEN BİRİ. HAVASI, SUYU, ENERJİSİ; ORADA YERLEŞİK BURALI BİRİ İÇİN

İLGİNÇ ZİHİN ÜRETİMLERİNE VESİLE OLUYOR. OLSUN," İNKARI", SORGUSU,  MEDENİCE OLDUKTAN SONRA KABUL EDİLEBİLİR OLMALI.

SAM ARKADAŞA ÖNERİM, "SERBEST" DEĞİNİLERİNİ, MAKALE HALİNDE SİTEDE YAYINLAMASI.

TENKİT/ ELEŞTİRİ, HER DURUMDA DÜNYEVİ VE GELİŞTİRİCİDİR; GENLERİMİZ BÖYLE İŞLİYOR.


TEKRAR SELAMLAR.

Hüseyin Kayahan
15.06.2016
22:37

Midas ve Akevler..?

Günümüzden 2700 yıl önce yaşamış Frigya kralı Midas’ın bir efsanesi vardır. Masal bu ya; hakemlik yaptığı bir yarışmada; Tanrı Pan’ın müziğini birinci ilan edince, Tanrı Apollon tarafından, müzikten anlamadığı gerekçesi ile Midas’ın kulakları eşek kulağına çevrilmiştir. Midas kulaklarını herkesten gizler ama berberinden gizleyemez.

Kimsenin bilmediği ama berberin bildiği bu bilgi, berberi rahatsız eder, öldürülme korkusu ile kimseye söyleyemez ve boş bir kuyuya eğilir ve bu bilgiyi onunla paylaşır ve rahatlar.

Bilgi bir kere paylaşılmaya görsün, kuyu onu suya ve yele, su ve yel sazlara, sazlar keçilere aktarır ve herkes bu bilgiyi öğrenir.

Kıssadan hisse:

Bir bilgi, bir hakikat, bir gerçeğe ulaştıklarını ama onu anlatacak muhatap bulamadıklarını düşünen arkadaşlara Akevler.org sitesini tavsiye ederim. Görünüşte berberin içine haykırdığı o boş kuyuya benzer. “Buradan kim gelip, kim geçe ki, bu dediklerimi anlaya ve dinleye” diye düşünürüsünüz. Bu site o kuyu gibi kendisine aktardığınız her bilgiyi mutlaka ve mutlaka nasibi olan herkese ulaştırır. Bundan emin olunuz.

Kişiliklere, kişilerin niyetlerine yönelmeyiniz. Herkesi, kendisine sataşma olsa da, vakarını bozmadan, fikre odaklı yorumlar yapmaya davet ediyorum. Maalesef, gerçek algımız görecelidir. Mü’min’e, kafir; kafire de mü’min gerçek dışı görünür.

her söze kulak verirler; en iyisine uyarlar” tanımlamasına girmeye çalışalım.

Midas’ın başka bir efsanesi daha vardır: Midas’ın tanrı Dionisos’a yaptığı misafirperliğin karşılığı olarak, tanrı onun her dokunduğunun altın olmasını sağlar. Başlangıçta çok iyi olan bu yetenek, sonunda kızına dokununca felakete dönüşür…

Uzun bir ömür; çok başarılı, bolluk ve bereket getiren bir yönetim gösteren Midas’ın bir efsaneye dönüşeceği kesindir. Akevlerin önerdiği fikirler de dokunduğu her şeyi bir gün altına dönüştürecektir. Çalışmak bizden, başarı ise Allah’tandır.

Saygılarımla.

H.Kayahan

Hüseyin Kayahan
15.06.2016
22:49

Rivayetler yok ise herkes için yoktur. Var ise herkes için vardır. Benim rivayetim doğrudur, senin rivayetin yanlıştır, nasıl diyebiliriz ki...

Kurulan komisyon, çalışma şeklini, usul ve esasları ilan eder. Herkes ona uyar, elbette uymayanlar da olabilir. Usul kabul edilip, çalışmalar başlayınca artık usule itiraz edilmez. Genel kurullar da böyle çalışır. Genel kurulda yapılan itiraz kayıtlara geçer ama sonrasında yapılanlar hükümsüzdür.

Onlar; "kim ne biliyorsa, kim neye sahipse getirsin, değerlendirelim" dediler. Bütün insanlar şimdi de böyle yapıyoruz. Elimizde hiç bir rivayet olmasa da onların da öyle yaptıklarını, "extra polasyon" yöntemiyle kestiririz. Çalışma bitip, netice ilan edildikten sonra da, diğer malzemelerin imhası bile gerekmez. Heyetin; "bunun dışındaki hiç bir şey Kuran değildir; Kuran sadece budur" demesi yeterlidir. Kalanlar "hükümsüdür". Bugün bütün hukuk da böyle çalışır. Onlar da öyle çalıştılar. Aklın yolu birdir.

Saygılarımla.

H.Kayahan

Hüseyin Kayahan
15.06.2016
23:36

Ben çok iyi Arapça bilmem.

Günümüzde de, eskiden de İlk isimler marife değil, nekre olarak söylenmektedir. Buna karşın, soy isimler ise ya marife, ya izafetli olur. Bunun nedeni kişinin mensubiyetini belli etmektir.

Ahmed elcezzar dersiniz. Ahmed onun ilk ismi ve nekredir, belirsizdir. Marife gelmez ama soy ismi marifedir; bu kişi Cezzarlardan manasına delalet eder, vasfı olur.

Selman-ı Farisî, Bilal-i Habeşî dersiniz; ilk isimler nekre yani belirsizdir ama ikinci isimler onların memleketlerini belirtir ve kişiyi marifeleştirir, vasıflandırır.

Zeyd bin Haris, Numan bin Sabit, ebu Yusuf, ebu Hanife gibi kullanımlarda ise, ilk isimler hep nekre, ikinci isimlerde ise kişiyi oğullara veya babalara izafe ederiz ki yine onların mensubiyetleri ile ilgili vasıflama yapmış oluruz.

Türkçede de benzerdir. Ahmet Sarıoğulları gibi kullanımlarda ilk isim nekre, belirsizdir ama soy ismi artık belirlidir, marifedir. Bilinen bir soya mensubiyetini ifade etmiş olur.

Kurandaki tüm kişilerin isimleri, nekredir. Çünkü onlar ilk isimlerdir. Muhammed, İsa, Harun, İbrahim, Harut, İlyas, Adem, Zekeriyya, vb. isimler hep nekredir. Ama Hz. İsa'yı vasıflayan iki soyismi belirtilmiştir. Biri onun soyunu gösteren "ibn-i Meryem/Meryemoğlu" ibaresi; diğeri de "elMesih/mesheden" ibaresidir. Marife/belirli olan bu ibare de onun, meshedenlerden olduğunu, o grubun bir bireyi olduğunu anlatır.

Diyelim ki bu Muhammed, Hz. Peygamber olan Muhammed değildir. O zaman bu kimdir? Muhammed adında bir erkekten bahsedildiği kesindir, yoksa bu bir erkek değil, hatta bu kelime bir  isim de mi değildir? Bana göre bu kişi peygamber olan Muhammeddir, ya da hiç alakası olmayan herhangi biridir. Size hangisi mantıklı geliyor?

Bize gelen bir haberin, isterse masal, isterse mitoloji olsun; onun doğru olma ihtimalini, nerelerinin değiştirilmiş olduğunu, çapraz sorgulamalarla bilebiliyoruz. Benzer anlatıları karşılaştırıyoruz, jeolojik ve ekolojik geçmişi araştırıyoruz, başka metodlar kullanıyoruz ve onları kabul edilebilir bir noktaya yaklaştırıyoruz. Bütün bunları hiç rivayet kullanmadan da yapabiliriz.

Kurandaki isimleri de böyle araştırırız. Her türlü yazılı belge ve söylenceyi beraberce harmanlarız ve onların arasındaki ortak noktaları bulur, standart sapmadan aşanları değerlendirme dışı bırakır ve bir karara varırız. Ben böyle yapıyorum. Başkası da başka bir yöntem uygulayabilir elbette.

Saygılarımla.

H.Kayahan





Son Eklenen Makaleler
Hüseyin Kayahan
ÂDEM'İN DİLİ-2
9.08.2020 3300 Okunma
1 Yorum 12.08.2020 15:51
Hüseyin Kayahan
ÂDEM'İN DİLİ
27.07.2020 4069 Okunma
6 Yorum 30.07.2020 09:04
Hüseyin Kayahan
AYASOFYA CUMA MESCİDİ OLMALIDIR.
20.07.2020 3312 Okunma
1 Yorum 20.07.2020 16:51
Hüseyin Kayahan
BAĞIMLILIK-TUTKU
31.05.2020 1974 Okunma
Hüseyin Kayahan
ZÜNNÛN – bir muamma
19.05.2020 4824 Okunma
1 Yorum 21.05.2020 18:19
Hüseyin Kayahan
MUTAHHERÛN-“koş abla koş, bir metaforcu geldi!”
1.05.2020 2128 Okunma
Hüseyin Kayahan
MÜŞRİKLER ve STK (sivil toplum kuruluşları)
19.04.2020 3404 Okunma
1 Yorum 19.04.2020 13:16
Hüseyin Kayahan
ABDEST ve TOPLUM SAĞLIĞI
15.04.2020 1996 Okunma
Hüseyin Kayahan
METAFOR ≡ ANALOJİ (sistem benzeşimi) ≡≤ MÜTEŞÂBİHAT
15.04.2020 2255 Okunma
Hüseyin Kayahan
SALGINLAR ve PROJEKSİYONLAR
14.04.2020 4586 Okunma
4 Yorum 14.04.2020 16:25
Hüseyin Kayahan
KURANDA METAFORLAR
13.04.2020 6026 Okunma
3 Yorum 15.04.2020 09:19
Hüseyin Kayahan
YENİ DİJİTAL UYGARLIK (“4'üncü ON BİN YIL UYGARLIĞI”)
12.04.2020 2177 Okunma
Hüseyin Kayahan
KUL HAKKI ve MUHASEBE
8.04.2020 2241 Okunma
Hüseyin Kayahan
MÜZEKKER MÜENNES ve HÜNSA
2.02.2020 3224 Okunma
Hüseyin Kayahan
KUŞ DİLİ ve Hz. SÜLEYMAN
19.12.2019 3907 Okunma
1 Yorum 18.02.2020 16:07
Hüseyin Kayahan
MÜŞRİK ve KAFİR
1.11.2019 3693 Okunma
Hüseyin Kayahan
ISTILAHİ DİLLER, MECAZ ve HAKİKİ MANALAR
20.10.2019 4706 Okunma
3 Yorum 29.10.2019 11:19
Hüseyin Kayahan
MUHKEM ve MÜTEŞABİH
20.10.2019 4878 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 14:39
Hüseyin Kayahan
KURAN ve SENARYO
20.10.2019 4313 Okunma
Hüseyin Kayahan
Yeni dünya düzeni
18.07.2019 2893 Okunma
Hüseyin Kayahan
AKIL SATMALAR
11.07.2019 3143 Okunma
Hüseyin Kayahan
HURUF-U MUKATTAA
17.02.2018 5263 Okunma
2 Yorum 21.02.2018 13:02
Hüseyin Kayahan
Hakiki, mecazi, ıstılahi MANALAR
12.02.2018 4363 Okunma
Hüseyin Kayahan
LİSANE SIDKIN sadık lisan ve İBRAHİM PEYGAMBER
11.02.2018 5328 Okunma
3 Yorum 28.10.2019 21:50
Hüseyin Kayahan
ALFABELER
11.02.2018 4594 Okunma
1 Yorum 18.02.2018 01:19
Hüseyin Kayahan
AD SEMUD İREM ve ARAFTAKİLER
11.02.2018 5886 Okunma
2 Yorum 24.02.2018 17:11
Hüseyin Kayahan
ŞURA ve Hz. ALİ'nin YAŞI
5.02.2017 7578 Okunma
Hüseyin Kayahan
PARA VE BONO
5.02.2017 5198 Okunma
1 Yorum 13.02.2017 08:43
Hüseyin Kayahan
SESSİZ ve SESLİ NAMAZLAR
13.11.2016 9985 Okunma
5 Yorum 01.08.2017 18:04
Hüseyin Kayahan
FIKIH ve KELAM
30.10.2016 9749 Okunma
7 Yorum 18.11.2016 04:58
Hüseyin Kayahan
MÜLK ve MAKAM
23.10.2016 7070 Okunma
2 Yorum 24.10.2016 15:38
Hüseyin Kayahan
FİTNE ve KATL
23.10.2016 4197 Okunma
Hüseyin Kayahan
BELKİ DE İSTİHBARAT ZAAFİYETİ YOKTU-2
4.08.2016 4553 Okunma
Hüseyin Kayahan
BELKİ DE İSTİHBARAT ZAAFI YOKTU.!?
24.07.2016 7650 Okunma
3 Yorum 26.07.2016 21:04
Hüseyin Kayahan
İLK (ve TEK) SOSYAL/KOLEKTİF KİTAP: KUR’AN
12.06.2016 7931 Okunma
8 Yorum 15.06.2016 23:36
Hüseyin Kayahan
DİYET TAŞI
30.01.2016 7263 Okunma
4 Yorum 16.02.2016 18:06
Hüseyin Kayahan
HACCIN ZAMANI
23.08.2015 8190 Okunma
4 Yorum 23.08.2015 22:10
Hüseyin Kayahan
FECR / ALACAKARANLIK ve GÜNEŞ TAYFI
16.07.2015 14625 Okunma
11 Yorum 28.07.2015 00:04
Hüseyin Kayahan
HİKMET ve UYGULAMA (PRATİK)
9.07.2015 7761 Okunma
1 Yorum 09.07.2015 12:13
Hüseyin Kayahan
ONA ÜFLEDİ - NEFEHA FİHA, NEFEHA FİHİ
14.06.2015 10344 Okunma
1 Yorum 18.06.2015 09:29
Hüseyin Kayahan
YENİ (TÜRK TİPİ) BAŞKANLIK
18.03.2015 6815 Okunma
1 Yorum 20.03.2015 11:03
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN-ZEKAT BANKASI (ÖZET)
13.09.2014 7134 Okunma
2 Yorum 17.09.2014 15:32
Hüseyin Kayahan
İSLAM EKONOMİ SİSTEM,-ZEKAT BANKASI
12.09.2014 9919 Okunma
3 Yorum 14.09.2014 22:42
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - DUYURU ve DAVET
7.09.2014 4101 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - XEKAT ve KAVRAMLAR
7.09.2014 3953 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - ZEKAT SADAK ve FONLAR
7.09.2014 4437 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - ZEKAT ve BANKA
7.09.2014 4280 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - RANT ve ÖZEL MÜLKİYET
7.09.2014 4233 Okunma
Hüseyin Kayahan
FATİHA ve YENİ KOMÜNİZM
4.09.2014 7453 Okunma
4 Yorum 24.09.2014 08:17
Hüseyin Kayahan
KUNUT ve HUŞÛ
29.08.2014 5128 Okunma
Hüseyin Kayahan
BAŞKANLIK, YARI BAŞKANLIK YA DA...
27.08.2014 7052 Okunma
5 Yorum 01.09.2014 08:02
Hüseyin Kayahan
ALLAH ve DEVLET
13.07.2014 6985 Okunma
7 Yorum 09.08.2014 20:59
Hüseyin Kayahan
ORUÇ ve RAMAZAN
29.06.2014 9824 Okunma
19 Yorum 20.07.2014 07:59
Hüseyin Kayahan
HUKUK ve TAŞKINLIK; MUSA ve HIZIR
7.05.2014 7446 Okunma
7 Yorum 12.05.2014 20:13
Hüseyin Kayahan
PARALEL OKUMALAR-MUHKEM ve MÜTEŞABİH
17.04.2014 6801 Okunma
1 Yorum 19.04.2014 09:21
Hüseyin Kayahan
PARALELE DAİR
18.03.2014 7148 Okunma
4 Yorum 19.03.2014 13:13
Hüseyin Kayahan
SÖYLEMEK ve YAPMAK
15.11.2013 9922 Okunma
5 Yorum 22.11.2013 21:08
Hüseyin Kayahan
DEVİ YOKETMEK
13.10.2013 5032 Okunma
1 Yorum 14.10.2013 16:22
Hüseyin Kayahan
GECİKMİŞ YORUMLAR: SALSAL VE TUFAN HK.
13.10.2013 13153 Okunma
22 Yorum 18.10.2013 15:10
Hüseyin Kayahan
NUH TUFANI (kısa bir özet)
4.10.2013 15249 Okunma
9 Yorum 18.10.2013 14:55
Hüseyin Kayahan
İZLENİMLER-2
25.09.2013 6759 Okunma
8 Yorum 28.09.2013 07:31
Hüseyin Kayahan
4x4 ve HIZIR
12.09.2013 6776 Okunma
1 Yorum 17.09.2013 17:13
Hüseyin Kayahan
2013-2014 KIŞ DÖNEMİ İLK İZLENİMLER
9.09.2013 7052 Okunma
2 Yorum 09.09.2013 11:39
Hüseyin Kayahan
KEVSER
4.08.2013 6684 Okunma
1 Yorum 05.08.2013 05:12
Hüseyin Kayahan
CEBELLEŞMEK-1
4.08.2013 5245 Okunma
1 Yorum 15.08.2013 12:39
Hüseyin Kayahan
SOSYOLOJİK KURAN MEALİNE BAŞLARKEN-2
31.07.2013 7459 Okunma
6 Yorum 03.03.2018 15:53
Hüseyin Kayahan
SOSYOLOJİK KURAN MEALİNE GİRİŞ-1
30.07.2013 6843 Okunma
1 Yorum 10.08.2013 17:54
Hüseyin Kayahan
ÜSTAD KARAGÜLLEYE AÇIK ARZIMDIR
25.06.2013 6729 Okunma
8 Yorum 02.11.2013 05:43
Hüseyin Kayahan
BAŞBAKANA AÇIK MEKTUP-2
10.06.2013 7154 Okunma
4 Yorum 25.06.2013 14:51
Hüseyin Kayahan
BAŞBAKANA AÇIK MEKTUP
6.06.2013 7316 Okunma
4 Yorum 09.06.2013 18:33
Hüseyin Kayahan
KÖLELİK-1
10.03.2013 6979 Okunma
5 Yorum 14.03.2013 19:54
Hüseyin Kayahan
MÜTEŞEBBİSE DAİR / GELECEĞİN MÜTEŞEBBİSİ
21.02.2013 15620 Okunma
13 Yorum 18.03.2013 21:10
Hüseyin Kayahan
KRAL ÇIPLAK (MI?)
28.01.2013 6499 Okunma
7 Yorum 07.02.2013 17:00
Hüseyin Kayahan
NAMAZI TANIMAK-1
2.11.2012 6701 Okunma
1 Yorum 03.11.2012 09:33
Hüseyin Kayahan
KURAN'I TANIMAK-2, MUCİZELER
29.10.2012 6670 Okunma
3 Yorum 30.10.2012 07:15
Hüseyin Kayahan
BİR AŞK FANTEZİSİ
14.08.2012 3361 Okunma
Hüseyin Kayahan
KURAN'I TANIMAK-1, KURAN'IN MÜŞKÜLLERİ
7.08.2012 6413 Okunma
3 Yorum 09.08.2012 16:49
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK-3 KURAN ARKEOLOJİSİ
6.08.2012 5767 Okunma
1 Yorum 07.08.2012 07:50
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK-2, TANRININ AÇMAZI
2.08.2012 11152 Okunma
25 Yorum 06.08.2012 22:06
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK
27.07.2012 12235 Okunma
32 Yorum 15.08.2012 10:48
Hüseyin Kayahan
YARATILIŞ-DİRİLİŞ ve FELSEFE
6.07.2012 6390 Okunma
4 Yorum 07.07.2012 15:08
Hüseyin Kayahan
RUH-ÜL KUDÜS
15.05.2012 7743 Okunma
8 Yorum 17.05.2012 00:58
Hüseyin Kayahan
TARİF ve BAŞLANGIÇ
12.05.2012 3125 Okunma
Hüseyin Kayahan
DİLLER; NELER ANLATIRLAR, NELER...
6.05.2012 5198 Okunma
1 Yorum 07.05.2012 01:01
Hüseyin Kayahan
RUH, NEFİS ve DİĞERLERİ
4.05.2012 15676 Okunma
58 Yorum 13.05.2012 06:56
Hüseyin Kayahan
KELİME, MUTASYON; TURAB VE TOPRAK
29.04.2012 7352 Okunma
10 Yorum 01.05.2012 11:38
Hüseyin Kayahan
ERGİNLİK TEORİSİ
25.04.2012 2736 Okunma
Hüseyin Kayahan
YENİ BİR PAVLUS ARANIYOR
25.04.2012 6404 Okunma
13 Yorum 04.05.2012 18:47
Hüseyin Kayahan
ÖZGÜR ve ÖZGÜN İNSAN
24.04.2012 2840 Okunma
Hüseyin Kayahan
ALLAH; KENDİSİNİN VAR OLDUĞUNU NASIL BİLİR?
24.04.2012 2959 Okunma
Hüseyin Kayahan
CANLI NEFİS ve RUH bir girizgah
24.04.2012 2496 Okunma
Hüseyin Kayahan
EVREN ve NOKTA
23.04.2012 5463 Okunma
3 Yorum 29.04.2012 18:11
Hüseyin Kayahan
YORUMSUZ ve BİR SEZİ ve BİR SORU
17.04.2012 6176 Okunma
5 Yorum 19.06.2012 11:35
Hüseyin Kayahan
SÖZ KESTİK, SÜT DE KESİLDİ...
13.04.2012 5491 Okunma
2 Yorum 14.04.2012 08:56
Hüseyin Kayahan
ASLAN OĞLUM ve METOD
11.04.2012 6614 Okunma
13 Yorum 13.04.2012 17:42
Hüseyin Kayahan
KARAGÜLLE'YE MUHALEFET NASIL OLMALI?
4.04.2012 6019 Okunma
2 Yorum 05.04.2012 19:58
Hüseyin Kayahan
MUSA, FETASI ve BULUŞMA YERİ
30.03.2012 5088 Okunma
3 Yorum 08.04.2012 18:07
Hüseyin Kayahan
DİLİN CİLVELERİ
27.03.2012 5505 Okunma
6 Yorum 29.03.2012 17:18
Hüseyin Kayahan
ÖZGÜRLÜKÇÜLÜK NASIL ANLAŞILIR?
27.03.2012 6414 Okunma
9 Yorum 29.03.2012 17:53
Hüseyin Kayahan
yorumların çetelesi
26.03.2012 3012 Okunma


© 2024 - Akevler