Türkiye ve İran İstanbul’da bir merkez oluşturacak ve Kur’an’ın yol göstericiliği ile Suriye için bir ortaklık anayasası hazırlayacaklardır.
Bu anayasanın ilmi çalışmaları Türkiye’de 50 senedir yapılmaktadır, birçok tezler ve kitaplar yazılmıştır. Bunları anayasa hâline getirecek bir ilim heyetine ihtiyaç vardır.
İran ayetullahları ile Türkiye profesörleri bir araya gelir ve ORtaklık anayasası Suriye için hazırlanır.
Bu heyetin oluşmasında Türkiye ve İran’dan başka hiçbir devlet bulunmaz.
Bu anayasada Suriye’de çıkarları olan tüm devletlerin çıkarları dengede tutulur.
Suriye Osmanlıların bir vilayeti iken, Birinci Cihan Savaşı sonunda Fransızların eyaleti olmuştur. İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra Sermaye orada ABD’yi hâkim kılmıştır. Sonra Sermaye Rusların, İranlıların ve diğer Avrupa devletlerinin terör guruplarını oluşturmuştur. Bunların hepsinin çıkarına olan çözümler üretilecektir.
Çok büyük oranda Suriye’nin serveti on kat artacaktır. Bu sebeple herkesin çıkarı olan bir düzen kolaylıkla bulunabilir. İslam düzeni adı üstünde barış düzenidir. Tüm insanlığın barış içinde yaşamasını sağlayan bir düzendir.
İran ve Türkiye’nin Suriye imkânlarına ihtiyacı yoktur. Kendi imkânları da Suriye kadardır. Bu iki devletin istediği Suriye’de barışın oluşması ve ezilmekte olan Müslümanların özgürleşmesidir.
Bundan sonra bu iki devlet, Esad dâhil tüm dünya devletlerini barış masasına çağırmalıdır. Kabul edenlerle Lozan Konferansı gibi bir konferans oluşturulmalıdır. Bir tarafta Suriye’de çıkarı olan tüm dünya devletleri, bir tarafta da Suriye yönetimi.
Savaşı Türkler kazanacak ama masada Türklerin çıkarı değil Suriye’nin çıkarı tartışılacak. Eski vilayetimizin hukukunu şimdi biz koruyoruz.
Dünya devletlerine diyoruz ki: Burası bizim vilayetimizdi. Bizi yendiniz ve elimizden aldınız. Ondan sonra da burasını bugünkü hâle getirdiniz. Biz müdahale etmek zorunda kaldık. Sizin çıkarlarınız var, onları korumak istiyorsunuz; korunsun ama Suriye de Türkiye gibi bağımsız olsun. Biz Türkiye olarak Suriye’deki eski kaybettiğimiz hakları istemiyoruz. Çıkarlar sizin olsun. Ama hükümranlık hakları ise Suriye’nin olsun; bizim olmasın ama sizin de olmasın. Barış içinde çıkarlar ise tüm insanlığın olsun.
Buraya katılan devletlerle Suriye barışını imzalayalım.
Buraya katılan devletlerin Suriye’deki çıkarları korunsun.
Katılmayan devletlerin Suriye’deki çıkarları tanınmasın.
Böylece Suriye’nin yeni barış ve ortaklık anayasasına herkes katılmak zorunda kalacaktır. Oradaki görüşmelerde her katılan devletin çıkarı korunacaktır.
Suriye devletine zarar vermeden, onun çıkarı ile paralellik sağlamak şartı ile müzakere edilecek. Gerektiğinde hakemlere gidilecek ve her devlet hakemlerin kararlarına uyacaktır. Hakemleri taraflar seçecek, başhakemi de hakemler seçecektir. Türkiye’nin istediği şey çıkar değil, barıştır. Suriye’nin terör kaynağı olmaktan çıkması, Sünni ve Şii Müslüman kardeşlerimizin huzur içinde yaşaması çıkarımız için yeter de artar.
Bu aynı zamanda üçüncü binyıl uygarlığının yapısı üzerinde bir deneme olacaktır. Yeni uygarlık örneğini vermiş olacağız. Büyük dolarlara sahip olanlar böyle bir pilot devlet seçebilir; Hıristiyanlar, Budistler ve Hindular da seçebilir. Örnek devlet uygulamaları ortaya çıkar. Sonunda başarı olan uygulama üçüncü binyılın uygulaması hâline gelir.
Bu tekliflerimiz sizlere Kur’an’dan aktarılmıştır.
Kulak verirseniz hidayete erersiniz. Kulak vermez, ilgilenmez, kendiniz okumaz, başkalarına da okutmama gayretine düşerseniz, gayya kuyusu sizi bekliyor.
Bizim ise Suriye üzerinde ne çıkarımız vardır ne de emelimiz vardır.
Dünya yıkılsa, atom tufanı olsa, Allah bizi koruyacaktır. Firavun boğulacak ama Musa karşı yakaya geçecektir. Firavunun kendisi yok olacak ama Nuh’un gemisi tufan sonrasında karaya konup dünyaya hükmetmeye devam edecek.
Bu haftaki ikinci makalemiz: BARIŞ ANAYASASI İLE Suriye’de Barış