Saygıdeğer hocam, Bence çözüm, milletvekili seçimlerinde adil düzeni benimsemeye en yakın Saadet Partisi’ni desteklemek, Başkan adayı olarak da Temel Karamollaoğlu’na destek vermektir. Zaten ikinci tura kalmayacaksa ve Erdoğan ilk turda seçilecekse sorun yok demektir. Bizler de mesuliyetten kurtulmuş oluruz. Eğer ikinci tura “bizim” diyebileceğimiz 2 aday kalırsa o zaman tekrar bir değerlendirme yapmak icap eder. AKP 16 yıldır iktidarda, faizli düzeni zina düzenini değiştirmeye bir ucundan başlamadı bile. Ya samimi değiller, ya güçleri yetmiyor... Her iki durumda da tekrar oy vermek vebaldir. Ayrıca bozuk düzenden ötürü yaptıkları zaruri yanlışları da olağan ve meşru gördükleri de bir gerçek. Hepsi hallerinden memnun. Belki dediğiniz gibi Erdoğan samimidir ama çevresindeki kuşatmayı yarıp sizinle dahi görüşemiyor, ara sıra yaptığı çıkışlar sosyal medyada 2 saatte harcanıp gidiyor. Mesela “zina konusunda AB’ye uyduk, hata ettik” dedi, hemen işi bir kısım alaya aldı, bir kesim bak Reis ne kadar haklı falan dediler.. Herhangi müspet bir adım atıldı mı? Hayır... Canları istediği zaman hemen icraata geçebiliyorlar, TEOG kalksın dedi, ertesi gün sınav sistemi değişti; yardımcı doçentlik ne ya, dünyada bir tek bizde var dedi, hemen yasasını değiştirdiler. Demek ki sermayeye dokunmayan, vatana millete zararlı -ya da faydasız- iş oldu mu derhal yapmaya kudretleri var, ama müspet meselelerde bir türlü güçleri yetmiyor. Geçmiş tarihli bir yazıyı okudum, bence günümüze de ışık tutuyor. Değerlendirmenize sunmak istedim. Saygılarımla.
KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ-537/ADİL DÜZEN DERSLERİ-367 21 Kasım 2009
“ADİL DÜZEN”DE EKMEK; ‘BİZ EKMEK PARTİSİNDENİZ!’
Saadet Partisi’nin Çorlu İlçe Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Dağdeviren, Reşat Nuri Erol’a yazıyor: Halk ekmek partisini istiyor... Bize bir konferansla çözümü anlat...
[Reşat bey, Tekirdağ-Çorlu Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanlığı görevini ifa etmeye çalışmaktayım. Halkımızı partimize üye yapma çalışmalarımızda ortak bir cümle açığa çıkıyor; BİZ EKMEK PARTİSİNDENİZ… Bu noktadan hareketle Çorlu’da Millî Görüş’ün ekmeğe dair politikalarını EKONOMİK KRİZE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ adı altında bir konferansla açıklamak istiyoruz. Zat-ı alinizin uzmanlık alanı olan bu konuda konuşma yapmak için davet etsek icabet eder misiniz? En derin saygılarımızla...]
Türkiye dünyanın en verimli topraklarına sahiptir. Yeter derecede yağışı ve yeraltı suları olan bir ülkedir. Orta kuşaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrilidir. Dağları, ovaları, ormanları, madenleri ile dünyanın en zengin ülkelerindendir. Petrolü azdır, ama buna mukabil enerji üretilebilecek bol akarsuları, rüzgarı, güneşi ve linyit yatakları vardır. Türkiye tarım bakımından Hollanda’dan çok daha verimli bir ülkedir; bu ülkenin nüfus yoğunluğunda olsak 500 milyon insan oluruz. Yani Türkiye değil yetmiş milyon, bunun yedi misli daha fazla nüfusu yaşatabilir.
Türk halkı kör müdür, aptal mıdır, sakat mıdır, cahil midir, hasta mıdır? Neden bu kadar bol imkanlara sahip olduğumuz halde ekmek derdine düşmüş bulunuyoruz. Türk halkının beceriksiz olmadığı gittiği dünya ülkelerindeki başarıları ile bellidir. Avrupa ekonomisi Türk işçisi ile ayaktadır. Avrupa’da yüz binlere varan Türk firmaları faaliyettedir.
Verimli toprağımız var...
Becerikli yetişmiş halkımız var...
O halde ne diye hâlâ halkımız ekmek partisinden olmak zorundadır?
Türk halkı bunu iyi öğrenmeli, bilmeli ve değerlendirmelidir.
Bunun iki sebebi vardır.
1- Türkiye’nin birinci sorunu işsizliktir. Türk halkının üçte ikisi işsizdir. Kadınlarımızın yarısı çalışmaz. Erkeklerimiz ortalama olarak 25 yaşına kadar okuma ve askerlik derdindedir, iş yapmaz. 50 yaşında emekli olur. Hâsılı, halkımızın yarısı iş aramayan işsizdir. İş arayan işsizlerle gizli işsizler de hesaba katılırsa, bu miktar üçte ikiye çıkar. Türkiye’de bir aile iş yapıyor, üç aile geçiniyor. O halde Türkiye’nin ekmek sorununu çözmek demek, işsizlik sorununu çözmek demektir.
2- Türkiye’nin ikinci sorunu faiz sorunudur. 600 kuruşluk ekmeğin 200 kuruşu faiz, 200 kuruşu vergidir; yani üçte biri faiz, üçte biri de vergidir. Kâr ve işçilik dahil geri kalan 200 kuruştur. Başka bir şekilde ifade edersek; biz üç ekmek parası veriyor ama sadece bir ekmek alabiliyoruz. Devlete verilen 200 kuruşun yarısı yine dışarıya faiz olarak gitmektedir. Yani biz ürettiğimizin yarısını tekel sermayeye faiz olarak ödüyoruz. Üçte bir çalışıyoruz, onun da yarısı faize gidiyor! Etti altıda bir. Onunla geçiniyoruz. Borçlanarak yaşıyoruz. Her gün borcumuz artıyor da artıyor. Ülke ve devlet olarak adım adım ölüme doğru yol alıyoruz...
Biz kırk senedir Millî Görüş ve Adil Ekonomik Düzen’de bunları anlattık.
Bizi bu hâle getiren faizdir dedik…
Faizden kurtulmamız gerekir dedik...
Dış borçlar mutlaka ödenecek dedik…
Bunun çıkış yollarını daima gösterdik...
Ne oldu?
Tüm partiler birleşti ve bize saldırdı!
Bizzat bazı sözde veya gömlek çıkaran Millî Görüşçüler bile bize karşı cephe aldı; söyletmediler! Televizyonlar ve gazeteler başta olmak üzere her türlü medya bize kapatıldı! Halkımız da maalesef bizi susturan partilere oy vermektedir!
‘Biz ekmek partisindeniz’ diyorlar!
Şaşkınlar...
Ekmeğinizi, sizi sömürenlerin talimatı ile hareket eden partiler değil, “Adil Ekonomik Düzen”i, Allah’ın düzenini uygulayanlar temin edecektir.
Faizi meşru gören ve uygulayan partilerin peşinden gitmeyeceksiniz; “Adil Düzen”i, “Adil Ekonomik Düzen”i kabul eden partinin peşinden gideceksiniz.
Yoksa, siz Adil Düzen Partisi’ni kuracaksınız.
Bir başkaları da; Adil Düzen karışık, anlatamayız diyor!
Adil Düzen size ekmeği nasıl verecek, ben size yarım sayfalık yazıda anlatacağım.
Biri çıksın da desin ki; sizin söylediğiniz hayal.
Diyemez, çünkü ağzı ve dili tutulur.
1- Türkiye’nin birinci sorunu işsizliktir dedik. Önce işsizliği nasıl çözeceğimizi anlatalım. Merkez Bankası’na emir vereceğiz; parayı bas ve bankalara ‘faizsiz kredi’ olarak ver. Bankalara da; işletmelerle anlaş, cirodan masraflarını al, krediyi faizsiz olarak ver diyeceğiz. Şöyle ki; işletmede çalışan işçinin resmi ücretini banka ödüyor. Aldığı ham maddenin bedelini de resmi fiyattan banka ödüyor. Mamul ambara konuyor. Ambarın iki kilidi ve iki anahtarı var; biri işletmede, biri de bankada duruyor. Mamulü işletme istediği fiyatla satıyor. Banka verdiği krediyi tahsil ediyor ve kalan işletmeye kâr kalıyor. Kredinin günü doldu, ödeyemedin, icra gelsin diye bir şey yok. İşletme üretilen malı ne zaman satarsa banka alacağını o zaman tahsil ediyor. Banka faiz almıyor, satılan mamulden bir defaya mahsus olmak üzere hizmet payını alıyor. Ambarda duran mal faiz sebebiyle pahalanmıyor. Dolayısıyla her zaman satılma şansı vardır. İşçi bulamayan işletme ham madde kredisini de alamıyor. İşletme ise sermayem yok, pazarım yok diye işletmesini durdurmuyor. Sermaye faizsiz olarak istediğin kadar var. Pazarın yoksa üret ve stok yap. Nasılsa faiz ödemiyorsun. Enflasyon da olmuyor. Çünkü piyasada ne kadar para çoğalmışsa ambarlarda da o kadar satılık mal çoğalmıştır.
2- Dış borçları kapatıp faizsiz hâle getirmek için dış borç iç borca çevrilecek, para borcu mal borcuna çevrilecek, borç iştirake çevrilecek ve faizli borç kredileşme borcuna çevrilecek. Bunların hepsini daha önce çok kere açıkladık. Böylece ülkemiz ve halkımız faizden kurtulacak, çalışanın geliri üç misli artacak. Ayrıca mallara faiz yükü yüklenmeyeceği için üretilen mallar yarı yarıya ucuzlayacaktır. Yani, sen vatandaşım altı misli daha zengin olacaksın. Bu modeli kabul eden partiye gideceksin. Kabul eden parti yoksa yeni parti kuracaksın.
İşte sana ekmek partisi.
Halk Partisi’ne ve diğerlerine oy verirken ekmek partisi olmadığı halde veriyorsun da; Saadet Partisi’nde neden ekmek partisi şartını koşuyorsun? Böyle diyorsun, böyle bir bahane söylüyorsun; çünkü sen samimi değilsin
“ADİL DÜZEN”DE EKMEK;
‘BİZ EKMEK PARTİSİNDENİZ!’
Saadet Partisi’nin Çorlu İlçe Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Dağdeviren, Reşat Nuri Erol’a yazıyor: Halk ekmek partisini istiyor... Bize bir konferansla çözümü anlat...
[Reşat bey, Tekirdağ-Çorlu Saadet Partisi Gençlik Kolları Başkanlığı görevini ifa etmeye çalışmaktayım. Halkımızı partimize üye yapma çalışmalarımızda ortak bir cümle açığa çıkıyor; BİZ EKMEK PARTİSİNDENİZ… Bu noktadan hareketle Çorlu’da Millî Görüş’ün ekmeğe dair politikalarını EKONOMİK KRİZE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ adı altında bir konferansla açıklamak istiyoruz. Zat-ı alinizin uzmanlık alanı olan bu konuda konuşma yapmak için davet etsek icabet eder misiniz? En derin saygılarımızla...]
Türkiye dünyanın en verimli topraklarına sahiptir. Yeter derecede yağışı ve yeraltı suları olan bir ülkedir. Orta kuşaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrilidir. Dağları, ovaları, ormanları, madenleri ile dünyanın en zengin ülkelerindendir. Petrolü azdır, ama buna mukabil enerji üretilebilecek bol akarsuları, rüzgarı, güneşi ve linyit yatakları vardır. Türkiye tarım bakımından Hollanda’dan çok daha verimli bir ülkedir; bu ülkenin nüfus yoğunluğunda olsak 500 milyon insan oluruz. Yani Türkiye değil yetmiş milyon, bunun yedi misli daha fazla nüfusu yaşatabilir.
Türk halkı kör müdür, aptal mıdır, sakat mıdır, cahil midir, hasta mıdır? Neden bu kadar bol imkanlara sahip olduğumuz halde ekmek derdine düşmüş bulunuyoruz. Türk halkının beceriksiz olmadığı gittiği dünya ülkelerindeki başarıları ile bellidir. Avrupa ekonomisi Türk işçisi ile ayaktadır. Avrupa’da yüz binlere varan Türk firmaları faaliyettedir.
Verimli toprağımız var...
Becerikli yetişmiş halkımız var...
O halde ne diye hâlâ halkımız ekmek partisinden olmak zorundadır?
Türk halkı bunu iyi öğrenmeli, bilmeli ve değerlendirmelidir.
Bunun iki sebebi vardır.
1- Türkiye’nin birinci sorunu işsizliktir. Türk halkının üçte ikisi işsizdir. Kadınlarımızın yarısı çalışmaz. Erkeklerimiz ortalama olarak 25 yaşına kadar okuma ve askerlik derdindedir, iş yapmaz. 50 yaşında emekli olur. Hâsılı, halkımızın yarısı iş aramayan işsizdir. İş arayan işsizlerle gizli işsizler de hesaba katılırsa, bu miktar üçte ikiye çıkar. Türkiye’de bir aile iş yapıyor, üç aile geçiniyor. O halde Türkiye’nin ekmek sorununu çözmek demek, işsizlik sorununu çözmek demektir.
2- Türkiye’nin ikinci sorunu faiz sorunudur. 600 kuruşluk ekmeğin 200 kuruşu faiz, 200 kuruşu vergidir; yani üçte biri faiz, üçte biri de vergidir. Kâr ve işçilik dahil geri kalan 200 kuruştur. Başka bir şekilde ifade edersek; biz üç ekmek parası veriyor ama sadece bir ekmek alabiliyoruz. Devlete verilen 200 kuruşun yarısı yine dışarıya faiz olarak gitmektedir. Yani biz ürettiğimizin yarısını tekel sermayeye faiz olarak ödüyoruz. Üçte bir çalışıyoruz, onun da yarısı faize gidiyor! Etti altıda bir. Onunla geçiniyoruz. Borçlanarak yaşıyoruz. Her gün borcumuz artıyor da artıyor. Ülke ve devlet olarak adım adım ölüme doğru yol alıyoruz...
Biz kırk senedir Millî Görüş ve Adil Ekonomik Düzen’de bunları anlattık.
Bizi bu hâle getiren faizdir dedik…
Faizden kurtulmamız gerekir dedik...
Dış borçlar mutlaka ödenecek dedik…
Bunun çıkış yollarını daima gösterdik...
Ne oldu?
Tüm partiler birleşti ve bize saldırdı!
Bizzat bazı sözde veya gömlek çıkaran Millî Görüşçüler bile bize karşı cephe aldı; söyletmediler! Televizyonlar ve gazeteler başta olmak üzere her türlü medya bize kapatıldı! Halkımız da maalesef bizi susturan partilere oy vermektedir!
‘Biz ekmek partisindeniz’ diyorlar!
Şaşkınlar...
Ekmeğinizi, sizi sömürenlerin talimatı ile hareket eden partiler değil, “Adil Ekonomik Düzen”i, Allah’ın düzenini uygulayanlar temin edecektir.
Faizi meşru gören ve uygulayan partilerin peşinden gitmeyeceksiniz; “Adil Düzen”i, “Adil Ekonomik Düzen”i kabul eden partinin peşinden gideceksiniz.
Yoksa, siz Adil Düzen Partisi’ni kuracaksınız.
Bir başkaları da; Adil Düzen karışık, anlatamayız diyor!
Adil Düzen size ekmeği nasıl verecek, ben size yarım sayfalık yazıda anlatacağım.
Biri çıksın da desin ki; sizin söylediğiniz hayal.
Diyemez, çünkü ağzı ve dili tutulur.
1- Türkiye’nin birinci sorunu işsizliktir dedik. Önce işsizliği nasıl çözeceğimizi anlatalım. Merkez Bankası’na emir vereceğiz; parayı bas ve bankalara ‘faizsiz kredi’ olarak ver. Bankalara da; işletmelerle anlaş, cirodan masraflarını al, krediyi faizsiz olarak ver diyeceğiz. Şöyle ki; işletmede çalışan işçinin resmi ücretini banka ödüyor. Aldığı ham maddenin bedelini de resmi fiyattan banka ödüyor. Mamul ambara konuyor. Ambarın iki kilidi ve iki anahtarı var; biri işletmede, biri de bankada duruyor. Mamulü işletme istediği fiyatla satıyor. Banka verdiği krediyi tahsil ediyor ve kalan işletmeye kâr kalıyor. Kredinin günü doldu, ödeyemedin, icra gelsin diye bir şey yok. İşletme üretilen malı ne zaman satarsa banka alacağını o zaman tahsil ediyor. Banka faiz almıyor, satılan mamulden bir defaya mahsus olmak üzere hizmet payını alıyor. Ambarda duran mal faiz sebebiyle pahalanmıyor. Dolayısıyla her zaman satılma şansı vardır. İşçi bulamayan işletme ham madde kredisini de alamıyor. İşletme ise sermayem yok, pazarım yok diye işletmesini durdurmuyor. Sermaye faizsiz olarak istediğin kadar var. Pazarın yoksa üret ve stok yap. Nasılsa faiz ödemiyorsun. Enflasyon da olmuyor. Çünkü piyasada ne kadar para çoğalmışsa ambarlarda da o kadar satılık mal çoğalmıştır.
2- Dış borçları kapatıp faizsiz hâle getirmek için dış borç iç borca çevrilecek, para borcu mal borcuna çevrilecek, borç iştirake çevrilecek ve faizli borç kredileşme borcuna çevrilecek. Bunların hepsini daha önce çok kere açıkladık. Böylece ülkemiz ve halkımız faizden kurtulacak, çalışanın geliri üç misli artacak. Ayrıca mallara faiz yükü yüklenmeyeceği için üretilen mallar yarı yarıya ucuzlayacaktır. Yani, sen vatandaşım altı misli daha zengin olacaksın. Bu modeli kabul eden partiye gideceksin. Kabul eden parti yoksa yeni parti kuracaksın.
İşte sana ekmek partisi.
Halk Partisi’ne ve diğerlerine oy verirken ekmek partisi olmadığı halde veriyorsun da; Saadet Partisi’nde neden ekmek partisi şartını koşuyorsun? Böyle diyorsun, böyle bir bahane söylüyorsun; çünkü sen samimi değilsin |