-Sayın Karagülle;
Anayasa metninizi inceledik. Ne yazık ki, kuran açısından tutarlı ve kabul edilebilir bir metin değildir. Yeryüzünde Kuran’a dayalı olmayan, referansı Kuran olmayan binlerce anayasa vardır. Hiçbir tanesi kutsal bir metni alıp, metindeki ifadeleri tahrif ederek yazdığı anayasaya delil yapmamıştır. Sizden başka bunu yapan yoktur. Bunun nedenini bir örnekle açıklamak istiyoruz. Şöyle ki :
Madde-1a) Yeryüzü İnsanlığındır
Yeryüzü İnsanlığındır.
Maddi Hatalar:
Bakara 21 : Nas’ın üretiminden söz edilmektedir. Ayette “Arz” kelimesi geçmemektedir. Nas’tan önce üretilmiş olanların varlığı da açıktır ve cümle Nas’ı öne çıkarmamaktadır.
- 21. ayette “ey nas” demekte; 29. ayette “arzda olan herşeyi sizin için yarattı” denmektedir. Neye itiraz ettiğiniz anlaşılmamaktadır.
-22. ayetin teknik olarak 21. Ayet ile ilgisi yoktur.
- Kim buyurdu? Hala saplantınızla ısrardasınız. Sizin söylediğiniz kuralsız, delilsiz geçerli; bizim ispatlı olan geçersiz. Bir önceki ayetin bir sonraki ayetle ilgisi yoktur derken, hiç endişe duymadan, nasıl olur da çekinmeden diyebiliyorsunuz. Gerçekten hayret içinde kalıyorum.
-22. ayette “Arz” kelimesi geçmektedir. Delillendirmenize esas olarak aldığınız bu kavrama “yeryüzü” anlamı verildiği anlaşılmaktadır. Metot açısından eğer “arz” yeryüzü/dünya ise, yine Arapça bir kelime olan ve metinde zaten kullanılan “DÜNYA” nedir?
- 22. ayette değil, 29. ayette arzdan bahsetmektedir. Dünyanın arzla ilgisi yoktur. Dünya ahiret karşılığı bir kelime olup, yakın zamandır.
-24. Ayette “Nas” kullanılıyor olmasına rağmen, 25. Ayette “beşer” olanlardan amenu olanların ve amili Salih olanların ayrıştırıldığı görülmektedir. Demek ki, Beşer ve Nas aynı şey değildir.
- Bu ayetlerde beşer geçmektedir. Tebşir bir fiildir. Emirdir. Mastar faili içerebilir. Mefulü içermez.
30. ayette “halife” olarak dönüştürülmesi planlanan şeyin “BEŞER” olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü 25. Ayetten itibaren NAS kelimesi ayetlerde geçmemektedir. Dolayısıyla 29. Ayetteki muhatap zamiri NAS’a ulaşmaz. Beşer’i kasdetmek zorundadır.
-Beşer insanın biyolojik yapısını anlatır. Burada beşer kelimesi geçmiyor. Bizim hakiki manamız tutarsız oluyor da, kendi varsayımlaranıza uydurmak için Arapça ile ilgisi olmayan, metinde geçmeyen kelimeler nasıl tutarlı oluyor? Anlamakta zorlanıyoruz. Sizin düşünce yapınızı değerlendirirken de zorluk çekiyorum.
-Ayrıca “yerin i çinde üretilmiş ne varsa hepsini sizin için üretti” ifadesi Nas’a gidecekse eğer, o zaman Beşer’in ne olduğunun açıklanabiliyor olması gerekir. Teknik olarak mümkün değildir.
Öte yandan ifade “fil arzi” şeklindedir. Yani arzın üzerinde yanında değil, “İÇİNDE” olmalıdır. Yeryüzünün içinde herhangi bir “Nas” üretimi yoktur. Böyle bir durum hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Üretimin sürüyor olması kuralından hareket edildiğinde, milyonlarca yıllık yeryüzü tarihinde böyle bir oluşuma kimse tanıklık etmemiştir.
- Arzın içini sizin için yararı demiyor, arzda olanlar deniyor. Her tarafı kaplması gerekmeyebilir. Kaldı ki, arz bir bütündür. Gereksiz bir şey yoktur. Hepsi bizim içindir. mimma demiyor Ma diyor. Önce karşınızın ne dediğini anlayacak, ondan sonra eleştireceksiniz.
-Dolayısıyla “YERYÜZÜ INSANLIĞINDIR” iddiası tutarsız ve dayanaksızdır.
-Sayın Adian, saçmalıyorsunuz. Yeryüzü insanlığın değil, mesela yılanlarındır diyebilirsiniz. Yanlış olur. Tutarsız demek için, falan cümleye uymaz diyeceksiniz.
İnsanlar, atalarından devraldıkları yeryüzünü işgal ile aralarında bölüşerek topraklarından yararlanır ve yaşarlar;
-Maddi Hatalar :
Metinde “Ademoğulları” ifadesi yoktur. Bu tamamen uydurma bir anlayıştır. (Neden uydurma olduğunu, metot bakımından neden böyle bir anlamlandırma yapılamayacağını FONKSIYONEL KAVRAMLAR başlıklı çalışmamız ile size aktarmıştık, lütfen inceleyiniz)
Yeryüzünde, yani üzerinde yaşadığımız dünyada “INSAN” da yoktur. Metin bize “BEŞER” demektedir. O halde “yeryüzünde yaşayan insanlar” cümlesi tutarsız ve dayanaksızdır. Bakara 29. Daki zamir 25. Ayetteki BEŞER’e gider. Teknik olarak bunu atlayıp NAS a götürmenin imkanı yoktur. Bu tahriftir.
30. Ayette “Adem” kelimesi kullanılmamaktadır. Dolayısıyla “adem ve oğulları” iddiası çürüktür. (31. Ayette Esma’nın Adem’e imlettirilmiş olması, dönüştürülmüş beşerin adem olduğunu değil, dönüşümün niteliğini açıklayan bir ifadedir. Buna göre var olan bir şeye birtakım ilaveler yapılmak suretiyle elde edilen yeni fonksiyona bilginin transfer edildiği söylenebilir ancak, yine de “Adem ve oğulları” ifadesinin karşılığı yoktur.)
- Ayette ademoğulları kullanılmaktadır. Çünkü yalnız, yaşayanların yararlanma hakları vardır. Ölülerin veya doğacakların yararlanmada bir hakları yoktur. Sadece varis olur ve sadece mirasçı olurlar
-Yeryüzü atalardan miras kalmış değildir.. Miras tereke’dedir. Oysa yeryüzü zaten vardır. Toprak kazanılabilir bir şey değildir. Emek ile toprak üretilemez. Emek ile kazanılmış olan şeyi mirasa konu yapan kitabın açık ifadelerine rağmen, emek ile kazanılması mümkün olmayan bir şeyi dahil etmek mümkün değildir.
- İnsanlar atalarının yaptıklarına varis olmadılar mı? Size göre miras ayetleri de başka dilden midir?
-Al-i İmran 96’da “MEKKE” kelimesi yoktur. Teknik olarak, vahyin geldiği varsayılan dönemde de şehrin adı “Mekke” idi. Kimse “bekke” demiyordu. O halde cümlede kullanılan BEKKE kelimesi “Mekke” şehrine atfedilemez. Kaldı ki, ayet NAS’tan söz etmektedir. Oysa üzerinde yaşadığımız dünyada NAS’tan kimse yoktur.
- Mekke’ye bekke denmediğini nereden öğrendiniz? Olmasa bile, bekke kelimesini herkes Mekke olarak anladılar. Kaldı ki biz ayırıyoruz. Kentin içine Bekke; ketin dışına, tüm ile Mekke diyoruz. Bizim dediğimiz yanlış, sizin dediğiniz neden doğru oluyor? Biz diyoruz ki, siz sizin dediğinizle yükümlüsünüz, biz bizim dediğimizle yükümlüyüz. Ben sadece okumaya başladığınız metnimizi doğru anlamanız için size bu yazımı yazıyorum. Bizim yaptığımızı okuyorsanız; Fransızca değil, Türkçe okuyun. Hem de Akevler Türkçesi ile okuyun. Bizim ifadelerimizde Kuran’ı bizim anladığımız şekilde anlamaya çalışın. Yanlış olabilir. Hatta saçma olabilir. Ama bizi ancak bizim saçmalıklarımızla eleştirebilirsiniz.
-Tevbe 108’de geçen “mescid” kelimesinin medine’de yapılan ilk mescit olduğu iddiası neye dayandırılmaktadır? Subjektif yorumlar anayasal bir metne delil yapılamaz.
“Evvel” kelimesi ne zamandan beri “öncelik” anlamına gelmeye başladı? Subjektif bir yorumdan yola çıkarak “ilk önce işgal edenin hakkıdır” kuralını nasıl ihdas edebilirsiniz? Sonrakilerin hakkını kim nasıl karşılayacak? Yani sonra gelenler üçüncü sınıf yaratıklar mı oluyor? Böyle bir anlayış nasıl kabul edilebilir?
-Mescidin Medine’de yapılması önemli değil ki, “önce yapılmış olmanın hakkı” olduğu kuralıdır. Siz sosyalist olabilirsiniz, diktacılara dağıtna yetkisini verebilirsiniz. Siz haklı, biz haksız olabiliriz. Hatta yorumlarımız yanlış da olabilir. Ama sizin delilsiz, tutarsız iddialarınızı ileri sürerken neden hiç umursamadığınızı anlayamam, benim aklımı allak bullak ediyor.
karşılığında onu imar ederek çocuklarına devrederler.
-Maddi Hatalar:
Neyin karşılığında imar edecektir? Her doğan bireyin toprak ve doğal kaynaklarda zaten hakkı vardır.
-Yolu kim yaptı, bilgisayarı kim buldu? Biz balıklar gibi hazır yenmiyoruz ki, sırf itiraz etmek için itiraz etme; siyasilere bile yakışmaz. Hele ilmi çalışmalarda büsbütün ayıptır.
Bir önceki cümlede “mülkiyet hakkı kazanmaz” deniliyor olmasına rağmen, imar etmekle mirasa konu edilmiştir. O halde “Mülkiyet hakkı kazanmaz” cümlesi yalandır.
- İşgal mülkiyet hakkını kazanmaz. Ama eğer emek vermişse, emek kişinin olduğu için o yere ortak olmuş olur. Onu başkasının kullanabilmesi için öncekinin emek hakkını vermesi gerekir. Bunu nasıl oldu da anlayamadığınıza hayret ediyorum.
-İns ve Cinn belli bir amaç için üretilmişlerdir. Ama üzerinde yaşadığımız dünyada “INSAN” yoktur. BEŞER vardır. Neye dayanarak insanların dünyaya gelidği iddiası ortaya atılmaktadır?
- Biz insan kelimesini sana, bana diyoruz. Araplar öyle diyor. İnsanın başka bir eşlt olduğunu düşünebilirsiniz. Ama bizim cümlelerimizi bizim dilimizle okumanız gerekir. Çalışmalarınızdan bu saçmalıkları atamadığınız için verimsiz olmaktadır. Adınıza üzülüyorum.
-Her görev metinde açıkça sayılmıştır. Neyi içtihatla bulmanız gerekmektedir?
-Bize göre bütün davranışlarımızın Kuran’da yerini bulmamız gerekmektedir. Bu iman işidir. Ama bizi kritik ederken, bizim inanışımız, varsayımlarımız içinde anlamanız ve ona göre kritik edersiniz. Siz aklınıza geleni doğru kabul ediyor ve başkalarınınkini de yanlış kabul ediyorsunuz. Biz ise kendi anladığımızı sadece bizim için doğru kabul ediyoruz. Ancak ittifak varsa, icma varsa onu doğru kabul ediyoruz. Kendisini tanrı kabul etmeyen kimse; “benimki doğru, başkalarınınki yanlıştır” nasıl diyebilir? Kendisini kendi için en akıllı görür. Ama başkaları da bana uysun, benim gibi düşünsün derse, bundan daha zalim kim olabilir?
-İmar kelimesinin geçtiği ayetler “Mü’min” olanlara atfeder. Hangi gerekçe ile Nas veya Beşer düzeyine genelleştirilebiliyor?
- Aalksı iddia edilmiyorsa kıyasla genişletiriz. Siz kıyası kabul etmeyebilirsiniz. Bizim kabullerimize yanlış diyebilirsiniz. Bunun için önce kıyası öğrenmeniz, sonra bizimle tartışmanız gerekir. Ben herkese tartışma hakkını veriyorum ki, tartışmayı öğrensinler. Bu, karşı tarafa saldırma hakkını vermez.
Tahrip etmemesi gerekenler de Mü’min olanlardır. Yani Müslimler tahrip edebilirler. Yahut diğerleri. Tamamen tutarsız ve subjektif iddiadır ve metin açısından kesinlikle dayanağı yoktur.
- Yine ellerinizin yazdığını beyniniz düşünmüyor. Tahrip etmeye hakları mı var, diyorsunuz? Biz evvela istihsanla bir kural tespit ederiz. Sonra o kurala Kuran’da delil ararız. Leh veya aleyhte eşitlik içinde ararız. Lehine bulursak kabul ederiz. Aleyhinde bulursak varsayımımızı yanlış kabul ederiz. Bu ilmin metodudur. Varsayımı ortaya koyar, deneme yaparsınız, deney doğrularsa varsayımınız doğru olur. Varsayımınız yanlış çıkarsa, onu red edersiniz. Bu ilmi metodu Batılılar Müslümanların içtihat sistemi ile buldurlar.
Madde-1b) İnsanlar insanlığa borçlanırlar
İnsanlar, insanlığa borçlanarak,(11-6) kendilerinin doğmasına sebep olan yakınları tarafından büyütülürler.(2-233) Büyüyünce çocukları doğurup büyütmekle insanlığa karşı borçlarını öderler. Erginken yaşlılara bakarak insanlıktan alacaklı olurlar,(3-195) yaşlanınca da erginler tarafından bakılırlar.(17:23)
-Maddi Hatalar :
Akıl dışı bir iddiadır. Ne INSAN, ne NEFS, ne de BEŞER var olmayı kendisi tercih etmedi. Varlığı sürdürmeyi tercih eden de bunlar değil. Bir araç üretiyorsanız onu hareket ettirecek enerjiyi veya yakıtı da temin etmek zorundasınız. Bu ürettiğiniz aracın yükümlülüğü değildir. Sizin yükümlülüğünüzdür. Eğer bir borçlu varsa, insanı, beşeri üretenler borçlu olurlar. Hangi gerekçeye dayanarak insanların insanlığa borçlanması gerektiğini söylüyorsunuz?
-Doğmadan önce, kimse ona gelip gelmesini sormadı. Bu bakımdan borçlu alacaklı olmaz. Ne var ki, insan yaşamak istiyor, ölmek istemiyor. Bunu ağlaması ile biliyoruz. Annesi babası da onun yaşamasını sağlıyor. Ne var ki, anne babası insanlığa borçlu olduğu için, alacağını borçlandığı insanlığa havale ediyor. Tabii bunları anlayabilmek için aktin şekilleri ve hükümleri üzerinde bilgi sahibi olmak gerekir.
Sizin aklınız yetmeyebilir ama insanlığın aklı 5000 sene yetmiş ve bu günkü hukuku oluşturmuştur. Borcun havalesi ile ilgili hükümleri borçlar hukukundan okuyabilirsiniz. Belki aklınız yeter de anlarsınız.
-İddianızın aksine, Hud 11. Ayet, Arz’da hareket eden ne varsa rızkının da doğal olarak var edilmiş olduğunu söyler.
- Evet çocuğun rızkını yaratmıştır. Çünkü babasına onu büyütme duygusunu vermiştir. İnsanlığı kedisine halife yapmıştır. Borçlu, babasına borcu ödeyemezse varisine öder.
-Baqara 233, çocukların sorumluluğunu anne babaya değil topluma yükler. Anne-baba isterse çocuğa bakar. İstemezse onları kimse zorlayamaz. Bu sorumluluk topluma aittir. Kural olarak çocuğun sorumluluğu anne babada değildir. Bir çocuğu dünyaya getirmiş olmak, dünyaya gelmiş olan çocuğun suçu veya tercihi değildir.
-Allah “anneler çocuklarını iki yıl emzirirler” emrini vermiş, babaya nafaka temin emri vermiş. Çocuklar bile sizin yaptığınız hataları yapmaz.
-Al-i İmran 195. Ayetten, “erginlikte yaşlılara bakarak insanlıktan alacaklı olurlar” cümlesine hangi ifade dayanak olmuştur?
-Çocukları yetiştirenlerin ücretleri ödenerek borçlu olarak dünyadan ayrılmış olmazlar.
-İsra 23 ayetinde “İYİLİK” anlamına gelen kelime hangisidir?
-İhsan kelimesi iyilik demektir.
-İhsan: bir şeyi dönüştürerek geliştirme anlamına gelen bir kavramdır. Bir çeşit upgrade etme/yükseltme bir üst seviyeye çıkarma anlamına gelir. Buna göre, söz konusu ayette çocukların anne babaya iyilik yapmak gibi bir görevi yoktur. Tam aksine, yeni jenerasyonun, eskileri revize etme, yenileme, geliştirme görevi vardır. Bu ayete göre iddianızın aksine, anne babalar veya yaşlılar çocuklara muhtaç ve borçlu olmaları gerekir. Öte yandan bu ayet, geçmişin algısı ile hareket edilemeyeceğinin çok açık kanıtlarından birisidir.
- Allah’tan başkasına ibadet edilmeyecek; anne, babasına ihsan edilecek. Üf bile denmeyecek. Kendin kelimeye bir mana veriyorsun. O sizi bağlar. Ben Hong Kongça bilmiyorum. Arapça biliyorum. İngilizceden öğrenmedim, Arapçadan öğrendim. Tabii Hong Kongça bilmediğimiz için ne dediğinizi anlayamıyorum.
Ayette “uffin” kelimesi kullanılmaktadır. Bu kelime bilindiği gibi “tırnak kesintisi,tırnak ve kulak kiri,yerden birden kaldırılan ağaç ve kamış parçaları,az şey,kıymetsiz” anlamlarına gelen bir kavramdır. O halde delil olarak getirilen yorum tamamen tutarsızdır.
- “Uf bile deme” diyor. Yapma demiyor, deme diyor. Öf kelimesi doğal sestir. Sen manasını bilmeyebilirsin. Öğren de ondan sonra yaz.
Bu borç ve alacak ihtiyaca ve imkâna göre olup borcun alacağa eşitliği şeklinde değildir.
-Nimet hakkında yapılan yorumun maddi dayanağı yoktur. Çünkü nimet, sürece bağlı olarak kendiliğinden ortaya çıkar. Hiç kimse durup dururken nimetlendirilmez. Bir işin doğru şekilde yapılması ve işletilmesi halinde sonucunda ortaya çıkan ve fayda temin eden şey nimettir.
- Bu yazınıza gerçekten üzüldüm. Aklınıza geleni yazıyorsunuz. Ekonominizi de anlamaya çalıştım. Anlayamadım. Kurana uyup uymadığına bakmadan, sisteminizi anlamada zorlandım.
------
-Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, maddeler ve maddelere dayanak yapılan ayetler tamamen subjektif yorumlarla, ayetlerin tahrif edilmesi yoluyla iddialara delil yapmaya çalışılmış, zorlama bir metin ortaya çıkmıştır.
- İçtihat etmek için, ayetleri zorlayarak anlamak gerekir. Kuran bir hazinedir. Çaba sarf edilmeden ona ulaşılmaz. Ben size bizi anlamanız için gönderdim. Bilgisayardan çıkarıp atarsınız.
- İddialarınız veya algınız doğru olsa bile, pek çok noktada günümüz dünyasında uygulanması mümkün olmayan, zaten daha tutarlı, daha işlevsel anayasal metinlerin var olduğu bir çağda, böylesine ilkel bir yaklaşımla ortaya konan bir metni kim nasıl Anayasa olarak kabul eder? Doğrusu bunu oturup ciddi şekilde düşünmek gerekir.
-Ben diğer anayasaları okumakla kalmadım. 60’larda imtihana girdim. On üzerinden 9 aldım. Bizim anayasamızın onda biri seviyesinde bile bir anayasa yoktur.
-İstihsan için delile gerek yoktur. Bir anayasa metni yazabilirsiniz, istediğiniz gibi yazabilirsiniz ve bunun için herhangi bir delil getirmenize de gerek yoktur. Kimse sizi yazdığınız metin sebebiyle eleştirmez. Ancak, doğal olan ile çelişen iddiaların böylesine üçüncü sınıf bir yaklaşım ve subjektif yorumlarla kurandan delillendirildiği iddiaları ciddi şekilde eleştirilmelidir. Hiç kimsenin, inanclarını veya algılarını kurana mal etme hakkı yoktur. Bu amaçla subjektif yorumlar ile metni lafzen olmasa bile mana yönünden tahrif etmeye hakkı yoktur.
-Kimse Kuran’ın vasisi ve vekili değildir. Siz Kuran’ın Allah sözü olduğunu kabul etmediğiniz halde neye dayanarak onun avukatlığını yapıyorsunuz?
-Metot açısından da büyük sıkıntılar vardır. Anlaşılan o ki, her ifadeye tekil cümleler veya kavramlar delil yapılmaktadır. Oysa metnin metodolojisi çerçevesinde bu mümkün değildir. Kavramları tanımlamadan, olayları veya süreçleri ilişkilendirip sonuçlarını tahlil etmeden böyle bir delillendirme çalışmasının bilimsel bir yanı yoktur. Adına ister “ilim” deyin, ister “bilim” deyin böyle bir yaklaşım kabul edilemez.
-Siz ne yazdığınızın farkında mısınız? İlmin metodunu nasıl benden daha fazla bileceksiniz? Müspet ilimde metot şudur. Varsayımları koyarsınız. Proje yaparsınız. Bir kooperatifte uygularsınız. Başarırsanız demek ki, varsayımınız doğrudur. Ben mühendisim. Proje yaptım, uyguladık. Kooperatif kurduk ve başardık. İlmi metot demek, hayaller kurma değildir.
-Yine anlaşıldığı kadarıyla, fıkhın kabullerine göre hareket ettiğiniz, örneğin özgürlükleri sonsuz kabul ettiğiniz görünmektedir. Ancak anayasa dediğiniz bir metinde, temel hakların tanımlanması zorunludur. Hangi hakların dokunulmaz olduğunu, değiştirilmesinin veya esnetilmesinin mümkün olmadığını, buna bağlı özgürlüklerin ne olduğu açıkça tarif edilmelidir. Ancak siz, doğan her bireyi “borçlu” kabul ederek haklarını da gaspetmiş oluyorsunuz. Evrensel ve temel insani haklar kuranda açıkça tarif edilmekte ve sayılmaktadır. Bunların hiç biri anayasa dediğiniz metinde yoktur.
-Hak sahibi olan aynı zamanda borçludur. İnsan öyledir. Siz yazdıklarınızı anlayacak kültüre sahip değilken bizi akılsızlıkla itham ediyorsunuz. Sonra, uzun yazılar yazmayın, diyorum yazıyorsunuz. Çalışmalarınızdan memnun olduğum için, vaktim olursa okuyorum. Bir yararı olmamaktadır. Sözlerimi anlamadan reddediyorsunuz. Yeryüzü insanlığındır, diyorum. Siz değildir, diyorsunuz. Peki kimindir? Marks işçilerindir. Siz kimindir diyorsunuz? Bir şey demiyorsunuz. Sermayenindir, diyeceksiniz ama diyemiyorsunuz. Her şey yanlıştır. Peki doğrusu nedir? Kedisinin dediği...
-Yaptığınız çalışmanın niteliği bakımından özgün olduğunu kabul etmeliyiz. Ancak bu durum içeriğinin tutarsız olduğu gerçeğini değiştirmez. Belli ki metni hazırlayanlar, delillendirenler evrensel bir metni evrensel çerçevede değerlendirebilecek ve oradan temel ilkeleri indirgeyebilecek yeterlilikte olmadıkları da anlaşılabilmektedir.
-Sizinki sizin olsun, bizimki bizim olsun. Bizim size ihtiyacımız olduğunu sanıyorsunuz. Biz eşitlik içinde tartışırız. Bize buyuranlara güle güle deriz. Biz anayasamızı size beğendirmek zorunda değiliz. Değersiz ise, atıverin çöpe.
-Hedeflerinize büyük saygımız vardır. Yöntemleriniz sizin tercihinizdir. Ancak iddialarınızı değerlendirme hakkımız vardır ve bunu sadece sizi uyarmak veya hatırlatmak için yaparız. Amacımız sizi düzeltmek değildir zaten bu mümkün de değildir. Ancak kabul etmelisiniz ki, Akevler henuz sistematik bir bütünlük ortaya koyabilecek, hukuki çerçeveyi belirleyebilecek veya bir anayasa metni yazabilecek olgunluğa ulaşmamıştır. Elbette bu bir süreç meselesidir ve umuyoruz ve diliyoruz ki, zaman içinde arkadaşlarınız da evrilecek/gelişecektir. Mevcut koşullarda böyle bir ihtimal olmamakla birlikte, ummak ve dilemekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktur ne yazık ki.
-Kimsenin kimseye, “siz bunu yapacak durumda değilsiniz” deme yetkisi yoktur. Parası olanlar, askeri olanlar zannederler ki, biz akıllıyız. Halk da onların akıllı olduğunu sanır. Ama akılılar sonra onları yenerler. Bizim gücümüz yoktur. Ama Kuran’ın gücü vardır. Kuran’ı doğru anlayanlar kısa zaman sonra yeryüzüne varis olacaklardır. Anlamadan okuma yerine, tekçi “Yeryüzü insanlığındır” cümlesini anlayıp da, başka cümleleri okumasaydınız. Evet insanlık bundan 60.000 yıl önce doğdu, bebek idi, çocuk oldu. Şİmdi delikanlılık yaşındadır. Gelecekte yaşlanacak ve ölecektir. Yeryüzü o insanlık için yaratıldı. Gaye uzun ömürlü insanı dünyada yaşatıp, ömrünü tamamlamasıdır. Allah’a ve ahirete inanmayan insanların niçin intihar etmediklerine aklım ermiyor. Biraz sonra yok olacak bir hayatın acılarını neden çekiyorlar. Biz huzur içindeyiz. Çünkü biz ahiret için çalışıyoruz. Yalan da olsa zararlı olmayız.
-Saygılar sunuyoruz.
Sam Adian
-Ben de size başarılar dilerim. Çalışmalara devam edin, ilerde gerçekleri göreceksiniz. Babam hoca idi. Okula gittim, babamı küçük görmeye başladım. Allah’a inanmayı ayıp sayıyordum. Karar verdim, ben ne babamın, ne de öğretmenlerinin dediğine inanacağım. İki tarafı da öğreneceğim, dedim. Bunun için Arapça ve matematik öğrendim. Size de bir yaşlınız olarak tavsiye ederim. Başkalarını düzeltmekle uğraşmayın. Eski bilgilerinizi ve anlayışınızı silip atın, kapatın. Ne parayı, ne de iktidarı büyütmeyin. Eski bilgilerinizi savunmayın . Yanlışınızı görünüz.
Başarılar dilerim.
Süleyman Karagülle