Hüseyin Kayahan
22.05.2016
18:15
| BAŞKANLIK, YARI BAŞKANLIK YA DA …? 27.08.2014; İzmir تَسْلِيمً وَسَلِّمُوا عَلَيْهِ صَلُّوا آمَنُوا الَّذِينَ أَيُّهَا يَا النَّبِيِّ النَّبِيِّ عَلَى يُصَلُّونَ وَمَلَائِكَتَهُ اللَّهَ إِنَّAhzab;33/56 İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ(teslîmen). 1. innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah 2. ve melâikete-hu : ve onun melekleri 3. yusallûne : salât ederler 4. alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere 5. yâ eyyuhâ : ey 6. ellezîne : onlar, o kimseler 7. âmenû : âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi 8. sallû : salat edin 9. aleyhi : ona 10. ve sellimû : ve selâm verin, salât edin 11. teslîmen : teslim olarak, selâm ederek Cuma günleri, iç ezandan önce müezzinin okumasına alıştığımız ve daha önce bir makalemde de kısaca atıfta bulunduğum bu ayet, genellikle yukarıdaki gibi çevrilmektedir. O makalemde Allah, Melek ve Nebi kelimelerinin “SOSYOLOJİK” karşılıklarına dikkat çekmeye çalışmıştım. Sonunda da gücü yeten ve ilgisi olanlardan yardım talep etmiştim. (Tabii, zayıf olan hafızam beni yanıltmıyorsa…) Yarın, Türkiye için yeni (en azından değişik, alışılmadık) bir dönemin başlangıcı olacak.Cumhurbaşkanının bundan böyle “BAŞKAN” gibi davranacağı söyleniyor. Bu vesile ile bu konuya tekraren dikkat çekmek istedim… “Allah” kelimesinin özel bir kelime olduğunu, herhangi bir türevi olmadığını ve sadece Allah’ın zatına mahsus/özel olduğunu; fakat ilginç bir şekilde kendisine mahsus/özel olan bu ismi, yine kendisi; (zira Kitabı oluşturan, gönderen odur) başka bir varlık için de kullanmaktadır. Öyle ayetler vardır ki, orada geçen Allah kelimesini, Allah’ın zati ismi olarak alırsanız, anlamsızlık oluşmaktadır. Oradaki Allahlafızlarını ancak “Topluluk, Kamu, Devlet” olarak alırsanız mantıklı bir cümle çıkmaktadır. Topluluğu da; önce “tüm topluluk”, ama hukuki olarak da onu tam ve yetkili olarak ilzam ve temsil eden kurum olarak “Meclis/Şura/parlamento/v.b.” şeklinde anlarız. “Melek” ise; (melik (YÖNETİCİ), malik (SAHİP) benzer anlamdadır) devleti, ülkeyi yöneten, yürüten; bugün adına “bürokrat” dediğimiz kimselerdir ve “bürokrasi” dediğimiz kurumdur. Yönetme, Yürütme, Yasama, Yetiştirme Kurumlarının en başından en alt tabakasına kadar, temsil etmeye “yetki almış olan” insanların tamamını kapsayan bir terimdir. “(En)NEBİ” ise; Başkan, Devlet Başkanı, Cumhur Başkanı demektir. Buradaki belirlilik takısı “ahd” için kabul edilirse bu anlam doğru olur. O zaman bu Nebi; bir tane ve tek Nebi olur ki, bu da yaşayan ve canlı olan ve o devlette en tepede olan; tüm halkın (Bu, meclisin, tüm milleti temsil etmesiyle böyledir), ve bürokrasinin kendisine “salat” ettiği kişidir ve “ellezine amenu olanların” da / ”iman etmiş olan (teşkilatlı) kimselerin” de ona “teslimen teslim (?)” etmeleri emredilmektedir. “Resul” ise; bu ayette yoktur. O, bugünkü uygulamada yürütmenin/hükümetin başıdır. Ona Başbakan denmektedir. Bu ayet, yukarıda değindiğim gibi; Cuma günü, Cuma toplantısında, “BAŞKAN”ın minbere çıkıp, hitap edeceğini ve duyuran ve herkesi dinlemeye çağıran “iç ezandan” önce okunur ve herkese devletin yapısını hatırlatır. Cuma Namazı, “siyasi” bir namazdır. Kuran’da bu “es Salat el Vusta/ORTA NAMAZ” olarak adlandırılır. (Gramer bilgime güvenmemekle birlikte, Salatın müzekker, Vusta’nın müennes (veya çoğul) olduğunu zannediyorum. Vusta değil de, “vasat” gelmesi gerekmez miydi? Dilciler analiz ederler…) “Orta Namaz”, ortada olan, orta yerde kılınan, ortalık namazı manasındadır.Günlük namazlar 6 vakittir, çift olduğundan dolayı ortası yoktur. Ayrıca 5 vakit kabul edilerek tek kabul edilse bile, devri/dairesel döngüde olduğu için, hepsi diğerlerinin ortasındadır, her hangi biri orta namaz değildir, ya da hepsi orta namazdır. Günlük Namazlar, Ocak/Aşiret mescitlerinde kılınır ama Cuma Namazı ise bunlara yaklaşık eşit mesafede ve onların ortasında bir yerde olan “Cuma Mescidinde” kılınır. Bu yer, Ocakların merkezi olan BUCAK’tır. Buradaki mescit kapalı bir mekan da olabilir, açık bir meydan da olabilir. Burada sadece Cuma Namazı kılınır, günlük namazlar kılınmaz. Diğer mescitlerde başka bir cemaat oluşturulmadığı gibi, münferit de olsa, Cuma Camisindeki namaz bitip, cemaat dağılmadan Öğle Namazı da kılınamaz. Başkana (Bucak Başkanına) biat; Cuma Namazına iştirak edip, onun “HUTBEDE” söylediği haftalık buyruk, yasak, dilek ve tavsiyelerini dinlemekle olur (semi’nâ ve ata’nâ denmiştir). “ÜÇ DEFA” peş peşe bunu yapmayan o başkana itaat etmemiş sayılır. Peygamber; “üç defa Cumaya gelmeyen bizden değildir” demiştir. Bugün bütün bu manalar unutulmuş, Cuma ve Hutbe kavramları yozlaşmış, bunun sağladığı fonksiyonlar kaybolmuş, ücretli adamlar mimbere çıkıp, yarısı Arapça, yarısı Türkçe ama sosyal/siyasi organizasyonla alakasız dilek ve temenniler söylemekte, cemaat de uyuklamaktadır. Günlük namazlar bütün mü’minlere, Cuma ve kıyasla diğer bayram namazları ise, yalnızca “ellezine amenu” olanlara farz, emir ve zorunluluktur. Başkanın emir ve nehiylerini öncelikle onlar bilmek ve uygulamak zorundadırlar. Normal mü’minlere (kadınlar da dahil olarak) kıyasla vacip olabilir. Ayetin başındaki muhataplar “ellezine amenû” olanlardır… Bayram namazları da böyledir. Orta Namazlar aslında ÜÇ(3)TÜR. Vusta çoğul da olabilir ve en az üç olur. Öyle olmasa bile; “KIYASLA” Ramazan ve Kurban Bayram Namazları Cuma Namazı gibi “VUSTA NAMAZ”dır. Ramazan Bayramı Namazı; “İL/ŞAAB” namazıdır ve İl (ortasında) merkezinde ve tek yerde (ilin meydanında ve Bucaklardan gelenlerle) kılınır ve başka yerde kılınmaz. Bu namaz da bitinceye kadar yine münferit veya cemaatle namaz kılınmaz. Bu namazın hutbesinde İl Başkanı/(seçilmiş)VALİ çıkıp, İl ile ilgili olan buyruk, yasak, geçmiş yılın muhasebesi ve gelecek yılın planlarını anlatır, namazı kıldırır. Bucak başkanlarına her yıl, diğer “ellezine amenû olanlara” ömürde en az bir kere vaciptir. Diğer müminlere sevaptır. Kurban Bayramı Namazı ise; devlet merkezinde, ülkenin “ORTASINDA” kılınır.Hutbeye Devlet Başkanı/Nebi çıkar ve benzer şekilde, ülke çapında olmak üzere, geçmiş yılın muhasebesini, gelecek yılın planlarını ve tüm ülkeyi ilgilendiren icma/buyruk/yasakları anlatır, namazı kıldırır. Bu namazdan sonra katılanlara ziyafet verilir. Hacca gidenler için bu namaz Arafat’taki “vakfe”dir. Orada da ziyafet (kurban) vardır. İl başkanlarına her yıl farz, bucak başkanlarına ömürde bir kere vacip (veya farz-ı kifaye), ellezine amenu olanlara müstehaptır. Bu üç namaz siyasi yapılanmanın temelidir ve bizler bunlara yeniden anamlar vermeliyiz. Bu makalenin konusu bu olmamakla birlikte, kısaca değinmeden geçemedim. Usul böyledir. Madem ki “mü’min” ile “ellezine amenu” aynı değildir, aralarında fark vardır; öyleyse bunlara bağlı bütün hükümler değişir ve farklılaşır. Bu ikisi aynı derseniz her şey yerinde kalır, ama farklıdır derseniz her şeyi yeniden tarif etmeniz, sistemi en baştan ve yeniden kurmanız gerekir. Ayet ve hadislerde çok açık bir şekilde; “mümin” ve mislim” farklı tarif edildiği halde; Ebu Hanife, “ikisi aynıdır” demiştir, Zira onun zamanında bu farklılıkların kurumları oluşmamıştı. Bu makalese esas dikkat çekmek istediğim konu ise, “melâiketihî” kelimesinin sonundaki “hî” zamiridir. “O”, “Onun” manasına gelen bu zamir, Allah’a gitmektedir. Buradaki kabulümüzle “devlete”, yani onu tam temsil ve ilzam eden “meclise” gitmektedir. Burada bana göre, değişik bir parlamenter sistem ön görülmektedir. Melikler/BÜROKRATLAR, meclisin bürokratları olacaktır. Onları meclis yetkilendirecek, meclis denetleyecek ve azledecek demektir. Türkiye Cumhuriyetinde bunu meclis değil, hükümet/yürütme yapmaktadır. Ben kamu yönetimi okumadığım için bilgim azdır ama mesela ABD’de bakanları meclis tayin etmekte ve azletmektedir ve bakan olanın milletvekilliği düşmektedir. Değişik ülkelerde de pek ala farklı uygulamalar da olabilir. Biz tekrar okuyup, tekrar düşünüp yeniden yapılandırmalıyız. Halk tarafından doğrudan seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan da “Türk Tipi” bir başkanlık modeli. Üstadın da sık sık vurguladığı gibi, Türkiye’de meclisi güçlendirmek gerekmektedir. Çünkü teorik olarak ondan daha yetkili kurum yoktur. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” cümlesi bunu ifade eder ve meclisin tam ve tek yetkili olarak “milleti” temsil ettiği kabul edilir. Bunda nerdeyse insanlık icması vardır. Bu yetkiye ortak olmaya çalışan her türlü parelel/şirk/müşrik oluşum önlenilmelidir. Bu yetki paylaşılamaz, buna kimse ortak edilemez. Aksi halde bu tam bir (sosyal) şirk, müşriklik olur. Bu küfürden, kafirlikten de eşeddir. Öyleyse çeviri şöyledir: “Meclis ve ONUN yetkilileri/yöneticileri/bürokratları BAŞKANA Salat ediyorlar (onun için toplanıyorlar), ey iman etmiş olan (iç ve dış güvenliği taahhüt etmiş, seçme ve seçilme yetkisine haiz olan) kimseler, siz de onu, “teslimen selamlayın (bu ibareyi açmak gerekiyor…)”. Bu ibareye, “Onunla tam barışıklık içinde olun” manası verilebilir ama pratik olarak bunun bir karşılığı olması gerekiyor. Saygılarımla. H.Kayahan |
Hüseyin Kayahan
22.05.2016
18:16
| YENİ (TÜRK TİPİ) BAŞKANLIK İzmir;18.03.2015 Sayın CUMHURBAŞKANIMIZ ve diğer İLGİLİLERE AÇIK MEKTUP Âl-i İmrân Sûresi, 26. Ayet: قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَاءُ بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ Kulillahümme malikel mülki tü'til mülke men teşaü ve tenziul mülke mimmen teşa'* ve tüızzü men teşaü ve tüzillü men teşa'* bi yedikel hayr* inneke ala külli şey'in kadır. De ki: "Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin." 27.08.2014 tarihinde, AHZAB suresinin 56. Ayetini irdelemiş ve bu ayetin yeni bir başkanlık sistemi öngördüğünü söylemiştim. Bugün, bunu teyit eden yukarıdaki ayeti irdelemeye çalışacağım. Sosyoloji/toplulukların yapısı düşünüldüğünde “Allah” lafzı; topluluğun bütününü, özel olarak da, onu temsil ve ilzam eden “meclisi” ifade eder. “Mülk”, Türkçede kullana geldiğimiz “mülk-i erkan” ifadesinden de anlaşıldığı gibi, “yönetici sınıfı, yüksek bürokrasiyi” ifade eder. Ayette bürokrat/yönetici ve makamların sahibinin meclis olduğu belirtilmekte; bunları dilediğine/dileyene “ita ettiğini/verdiğini”, dilediğinden de “tenzi’ ettiğini/soyup aldığını”, dilediğini “aziz kıldığını/yetkilendirdiğini”, dilediğini de “tenzil ettiğini/düşürdüğünü” ifade etmekte; “Hayrın/Vakıfların da yine “meclis eliyle” olduğunu söylemektedir. Bugün bürokratlar yürütme tarafından atanmakta ve azledilmekte (hatta hiç azledilememekte); ya da biraz zorlaştırılarak, 3’lü kararname ile atanmaktadır. Dünyada da benzer olduğunu sanıyorum. Bazı ülkelerde sadece bakanlar meclis tarafından seçilmekte, diğer bürokratlara meclis karışmamaktadır. Meclisler tüm topluluğu temsil ederler ve süreklidirler. Topluluk var olduğu sürece kayıtsız ve şartsız egemenlik milletin adına onundur. O kimseye karşı tasarruflarından sorumlu değildir, “la yüs’eldir”; onu sorgulayacak başka bir makam yoktur. Bu egemenliğini kendi seçtiği yöneticiler aracılığı ile kullanması kadar tabii başka bir şey yoktur. Diğer ayetler de bu gözle taranmalı, içinden geçtiğimiz şu günlerde, “Türk Tipi”; daha doğrusu, Kurandan istidlal ederek yeni bir devlet yönetimini/yapılanmasını tarif etmemiz gerekir. Her zamanki soru ile bitireyim: “Men ensarî ila ALLAH”. Hz. İsa bu çağırısı ile; “Allah İÇİN benim ensarım/yardımcılarım kimdir?” demiyor; “Allah’a benim ensarım/yardımcılarım kimdir?” diyor. “Li” ile değil, “İla” ile söylüyor… Devlete, devlete giden yolda, bana yardımcı olabilecek kimse kimdir? Saygılarımla. Hüseyin Kayahan |
Hüseyin Kayahan
22.05.2016
18:27
| Kurban (DEVLET) Bayramınız kutlu olsun. Örneğin geçmiş yazıların birinde dedim ki; madem ki günlük namazlar aşiret/ocak, cuma namazı kabilenin/bucağın namazıdır; öyleyse Ramazan Bayramı namazı İLİN, KURBAN BAYRAMI NAMAZI da DEVLETİN NAMAZIDIR dedim. Hz. Peygamber kıldırdığı Cumayı merkez bucağının başkanı, kıldırdığı Ramazan Bayramını Medine ilinin başkanı, kıldırdığı Kurban Bayramını Devlet Başkanı olarak kıldırmıştır. Veda Haccında ise İnsanlık başkanı olarak kıldırmıştır. O zaman bu farklar bilinmiyordu, hepsi içiçeydi, şimdi tefrik ediyoruz. Karagülle de geçen seminerde bu görüşüme iştirak etmiştir. Cuma namazı sadece "ellezine amenu" olanlara emirdir dolayısıyla onlara farzdır, diğerlerine kıyas ile farz olabilir, demiştim; bu görüşüme de iştirak etmiş görünüyor. H.Kayahan |
Hüseyin Kayahan
22.05.2016
18:44
| Özetle; bütün namazları bir başkan kıldırır. Günlük namazları Ocak başkanı, Haftalık namazları Bucak başkanı, Ramazan Bayramı namazını İlin (merkez bucağının) başkanı, Kurban Bayramı namazını Devlet (başkentin merkez bucağının) başkanı, Hacdaki Kurban bayramı namazını da Mekke (merkez bucağının/Harem'in) başkanı kıldırır. Farz namazların münferiden ifası istisnadır. Aslolan ilgili başkanın ardında kılmaktır. Her birim için 3 defa o katılımı yapmamak onlardan ayrıldığına delildir. Peygamber cuma namazı için, "özürsüz 3 defa terk eden bizden değildir" demiştir. "Mümin" ve "ellezine amenu" olanların bu namazlara katılımlarının hükümleri farklıdır (eski bir makalemde izah etmiştim). Salat/Namaz (her kademedeki) topluluğun toplantısı olduğu için kamu hizmetlerinden sorumlu olmayan müslimler bu toplantılara/namazlara iştirakle yükümlü değildirler, katılırlarsa katılımları geçerli/makbuldür. Saygılarımla. H. Kayahan |