Bugün çocuklarım ve torunlarımla bayram görüşmesini yaptım. Hemen hemen hepsi bizim çalışmalarımızı takip etmekte olan kimselerdir. Birkaç aydır görüşemiyoruz. Bu görüşme esnasında yani bugünkü bayram görüşmesinde onlarla yaptığım ilmî tartışmada yine sıkıntı içine girdim. Çok basit ve sade anlatışıma karşılık, onlara düşüncelerimi anlatamadığımı gördüm. Hira Karagülle bile çok basit bir ifadeyi anlamadığını söyledi.
Bu durumda kimseyi itham etmeye hakkımız yok. Demek ki biz anlatamıyoruz. Anlatamıyoruz çünkü aynı dili konuşmuyoruz, aynı bilgilere sahip değiliz.
Bu durumda Millî Görüşçülerin ve Ak Partililerin söylediklerimizi anlayıp uygulama şansları yoktur. Bunun için uygulamıyorlar.
Bu sorunu çözebilmek için daha çok çalışıp araştırmamız gerekmektedir. 50 sene yetmemiştir. Bu sorunları çözmek yeni nesle kalmıştır.
*
Tartıştığımız konulardan biri tam istihdam, nakıs istihdam konusu idi. Tam istihdamın sağlanmadığını, işçilerin hala iş aradıklarını söylediler. Bunu yani bu konuyu bu makalemde biraz daha açıklamak istiyorum.
Batı emeği de mal saymış ve arz-talep kanunları ile çözmeye çalışmıştır. İşçiye ihtiyaç varsa ücretler yükselir ve işçi bulunur, işçi yoksa ücretler düşer ve işçi gelmez olur. Arz ve talep kanunları depolanabilen ve istenildiği kadar üretilebilen mallar için geçerlidir. Oysa emek üretilip de depolanabilen bir mal değildir. İstenildiği kadar üretilemez. Bu sebeple arz ve talep kanunları bu alanda çalışmaz, çalışamaz.
Bunun istisnası vardır. Sanayileşmeden önce nüfusun %80’inden fazlası köylerde yaşıyordu. Sanayileşme başlayınca köydeki halk kentlere taşınmaya başladı. Böylece kentlerde fabrikalar kuruldu. Faizle biriken sermaye yeni fabrikalar kuruyor, köylerdeki gizli işsizler kentlere taşınıyor ve böylece sanayileşme gerçekleşiyordu. Bu dönemde iş arayanlar çok ve iş yerleri azdı. İş yerleri yeni işçiye ihtiyaç duyduklarında ücretlerini biraz arttırıyor, köylü de tarladaki işini bırakıyor, kente taşınıyordu. Teknolojinin getirdiği imkânlar ile köyden kente göç eden işçilerin yerini makineleşme kapatıyordu. Arz ve talep kanunları çalışıyor görünüyordu.
Bugün köyler boşalmıştır. İşsiz insan kalmamıştır. Köylerde yaşayanlar kentlere taşınmıştır, kentte de iş yoktur. Üretim az işçi tarafından yapılmaktadır. İnsanlar üretim yapmadan yaşamak istemektedirler. Yeni tesisler ya kurulamıyor yahut da eski tesisler yıkılıyor, onun üzerine yeni tesisler kurulabiliyor.
Bir tesisin amortisman müddeti vardır. Kendisine yapılan yatırımdan fazlasını alırsanız kendi kendine amorti etmiş olur. Yeni fabrikanın kurulması karlı olabilir ama tesislerin amortisman sorununu çözmeden yeni tesisler kurulursa bu sanayinin intiharı olur. Durmadan zarar eden sanayi varlığını sürdüremez. Kâinatta hâkim entropi kanunu vardır. Yoktan hiçbir şey var edilemez.
Bugün yeni fabrikalar eski fabrikaların kapanmasıyla kurulmaktadır. Şimdiye kadar bu sistem de işler halde idi. Küçük ve orta müteşebbisler ortadan kalkıyor, yerine bazı firmalar büyüyor. Böylece yine birkaç 10 yıl içinde denge devam ediyordu. Firmalar azaldıkça sermaye tekeli oluşmaya başlamış ve artık kapanacak işletmeler kalmamıştır. Dolayısıyla şimdiye kadar devam eden denge artık bozulmuştur.
*
Bu satırlarımı ve genel değerlendirmelerimi okuyan kimselerin neden anlayamadıklarını bir türlü anlayamıyorum.
Kur’an’ı yorumlarken Arapça kelimeler kullanıyorum, o zaman anlamamalarını normal görüyorum ama yukarıda anlattıklarımda günlük konuştuğumuz dili kullanıyorum.
Buna rağmen kimse anlamak istemiyor!
Ben anlatamamış olabilirim ama düşünen herkes bunun böyle olduğunu zaten kendisi bulur, ayrıca benden öğrenmesi gerekmez, yalnızca düşünme tekniğini öğrenmesi gerekir.
Bu düşünme tekniğinin temelinde her şeyin bir sebebi vardır, hiçbir şey yoktan var olmaz ve varsa da yok olmaz kuralının bilinmesi vardır.
*
Evet…
Sorun önemli…
Hem de çok önemlidir…
Acaba…
Kimse anlamak mı istemiyor?
Ya da biz mi anlatamıyoruz veya anlatmayı başaramıyoruz?
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: R. N. Erol, S. Akdemir, Ece Ferah