Sermaye 1960’a kadar dinsizlikle dünyayı idare edecekti.
Yeryüzünü kapitalist ve sosyalist olarak bölecek, her ikisi de tanrısız bir kâinatta birbirleri ile boğuşacaklar ve kendisi dünyayı idare edecekti.
CHP Türkiye’yi dinsizleştiremeyince Sermaye yeni taktiğe başvurdu; halkı zengin ederek dinsizleştirmek. Demokrat Parti’yi bu amaçla iktidar etti. Ancak bu işi Demokrat Parti de beceremedi. Görevini yapamaması yetmemiş gibi Demokrat Parti Türkiye’yi tarım döneminden sanayi dönemine geçirme çabasında bulundu ve başardı da.
Sermaye bunun üzerine 1960 darbesini yaparak Türkiye’yi askerler ile dinsizleştirecekti. 1960 darbesini yapan askerler orada oturacak ve halkı dinsizleştireceklerdi.
Ama askerler öyle yapmadılar. Çok partili yeni bir anayasa hazırlayıp seçim yaptılar ve yönetimi sivil halka devrettiler.
Böylece Türkiye’yi dinsizleştirme diye bir olay kalmadı.
Sermaye bu hususta da başarısızlığa uğrayınca yeni siyaset gütmeye başladı; darbeleri askerlere değil de sivil halka yaptırmak ve böylece Türkiye’yi sözünde gezdirme imkânını bulmak. Ukrayna’da, Gürcistan’da, Kırgızistan’da bunun denemelerini yaptı.
Bu başka bir siyasettir; dinsizlik yerine ılımlı dindarlık.
Sermaye, Sermaye’nin emrinde ılımlı dindarlık siyasetini getirdi.
Danıştay saldırısı olayında bunu Türkiye’de de denedi ama başaramadı.
*
15 Temmuz (206) demek ki aslında 1960’lardan beri hazırlanan tam yarım asırlık bir planın bir uygulaması olmuştur. Sermaye’nin bu planına göre dindar askerler ile halk çatışacak, iç savaş olacak, kan gövdeyi götürecek, sonunda işbirlikçilerle Türkiye ele geçirilecekti. Askerler birbirini kıracak, halk korkudan sinecek ve kendisi kendi takımı ile Türkiye’ye hâkim olacaktı. Ordusuz ılımlı İslam ile yeni düzenini kuracaktı.
Bu hareket başarısızlığa uğradı.
Çünkü Ordu yarım asırlık tecrübe ve denemeleri ile bu oyunların farkındadır ve bunlara hep kendi usulü ile karşı koyuyordu.
28 Şubat saldırısını da Ordu savmıştır.
Bunu nasıl yapmıştır?
Önce Sermaye’nin isteğini yerine getirmiş, Başbakan Necmettin Erbakan’ı iktidardan uzaklaştırmıştır. Sonra Erbakan’ın Millî Görüşünü ikinci ekibi ile iktidar etmiştir.
Ordu bunu yeni yapmıyordu.
27 Mayıs sonrasında da aynı taktiği kullandı, Kenan Evren de aynı taktiği kullandı.
Bugün de Sermaye’nin planını uyguluyor.
Olağanüstü hal (OHAL) Sermaye’nin B planıdır. Türkiye bu planı kendisi uyguluyor. Böylece ikinci darbe harekâtı “Ru’b” taşmakta olan havuz veya taşan su demektir.
İkinci darbe hareketi böyle önlenecektir.
Başkanlık sistemi ve referandum da böyle olmuştur.
Ak Parti’nin en önemli başarısı Ordu ile çatışmaya girmemesidir.
*
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yirminci yüzyıl döneminde büyük inkılaplar yaşayarak geçirmiş, bugün de varlığını sürdürmektedir.
Türkiye’de iki büyük hareket vardır; Bediüzzaman’ın ve Süleyman Tunahan’ın başlattığı ve Akevler’in organize ettiği Kur’an’a dönüş hareketi vardır.
Devlet bir taraftan sessiz sedasız inkılaplar yapmakta ve muasır medeniyetin fevkine çıkmakta, halk da Kur’an’a dönüş çabası içinde üçüncü binyılı hazırlamaktadır.
15 Temmuz ve ‘evet-hayır’ oylaması Adil Düzen’in gelişini hızlandırmaktadır.
Biz Adil Düzen çalışanları olarak henüz hazırlıklı değiliz. Henüz yeteri kadar hazırlık yapmış değiliz. Asıl korkulacak husus budur.
İkinci darbe veya diktatörlük tehlikesi tam olarak önlenmiş değildir.
Onların çaresi vardır ama cehaletin çaresi ilimdir.
İlim yoksa korkulmalıdır.