Bir insanda kan ne iş yaparsa, bir devlette de nakit o işi yapar. Kan oksijeni, hidrojeni ve diğer besin maddelerini taşır. Para da servette mübadeleyi gerçekleştirir, emek ve mal mübadelesini gerçekleştirir. Yapılar onunla değerlenir, Kamu görevleri onunla yapılır, genel hizmetler onunla yapılır. Kanın dolaşımının merkezi kalbdir. Nakit dolaşımının merkezi ise bankalardır, merkez bankasıdır. Parayı Merkez Bankası üretmektedir.
Sistem şöyle çalışır. Merkez nakdi çoğaltır, bankalara kredi olarak verir. Bankalar da işletmelere kredi olarak verirler. İşletmeler çalışanlara ücret olarak öderler. Bu suretle üretilen mallar ambarlara gider. Ambarlardan toptancılara gider. Toptancılardan da mağazalara ve bakkallara gider. Halk ücret olarak aldığı para ile bu malları mağaza veya bakkaldan satın alır. Döngü böyle tamamlanır.
Emek halktan işletmelere, işletmelerde emek mala dönüşür ve tüccarlara gider. Tüccarlardan mağazalara gelir, oradan da halka gelir. Evlerde mallar işletmelerin aksine emeğe dönüşür. Aksi istikamette para işletmelerden halka, halktan bakkallara, bakkallardan tüccarlara, tüccarlardan işletmelere ve onlardan da halka döner.
Burada ilk karşılaşılan sorun, bankanın krediyi kime vermesi sorunudur.
- Liberalistlerde kredi mağazalara verilir, bakkallara verilir.
- Sosyalistlerde kredi üretici işletmelerine verilir.
- Kapitalistlerde kredi tüccara verilir.
Tüccar işletmelere avans verir, sonra malları alır, veresiye satar, sonra parasını tahsil eder. Kredi olarak aldığı nakdi ile hammadde alır, işçiyi çalıştır, tesislerin kirasını verir, devlete vergi öder, artan miktarı ile bankaya faizini verir. Kalan da kendisine kâr olarak kalır. Fiyatları ve ücretleri tüccar belirler.
İkinci sorun, Merkez Bankası bankalara kredi verecektir ama ne miktarda verecektir yani Merkez Banaksı ne kadar parayı piyasaya çıkaracaktır?
Bu hususta takip edilen iki yol vardır. Enflasyona göre belirlenir. Enflasyonu %5 civarında tutacaksa faizleri %5 yapar. Ayrıca bir başka usul bulmuştur. O da zorunlu rezerv miktarıdır. Bankalar mevduatın %20’sini kasada tutmak zorundadırlar. Piyasada nakdin beş misli kredi senet veya hisabi para olarak dolaşır. Bu beşte bir miktarı artırıp azaltarak piyasada nakdi dengede tutmaktadırlar.
Fazla teferruata girmeden; faizli sistemde ekonomi enflasyonlu sistemdir. Enflasyon yüzdesini belirleyen Merkez Bankası faiz miktarı ile bunu ayarlamaktadır. Enflasyon kadar fazla para her yıl piyasaya girer. Böylece nakit devamlı çoğalır.
Gelişmiş ülkelerde faizi yüzde onun altında tutarlar. Enflasyon da orda kalır ve denge devam eder. Ancak bu çok zordur. Merkez Bankası yüzde beş faizi öngörür ama halk enflasyonun üstünde faiz verir. Enflasyonun üstündekiler reel faiz olur. Dolayısıyla enflasyon artarken faizi de artırma zorunluluğu vardır. Faiz sarmalı oluşmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde faizli sistem çalışmaktadır, çünkü orada banka dışı para yoktur. Orada taşınmazlar Sermaye’nin tekelindedir. Serbest piyasa olmadığı için tekel devlet veya sermaye fiyatları ve ücretleri belirlemektedir. Serbest arz ve talep kanunları çalışmamaktadır.
Oysa az gelişmiş ülkelerde banka dışı para vardır, veresiye satışlar kaydi para üretmektedir. Bankaya uğramayan bonolar karşılıksız para üretmektedir, dolayısıyla fiyat ve ücretlere hâkim olunamamaktadır.
Gelişmiş ekonomilerde gaz pedalı vardır, fren pedalı vardır; bunlar faiz ve zorunlu banka rezervleridir.
Oysa gelişmemiş ülkelerde Merkez Bankalarının pedalları ne gaza ne de frene hâkimdir. Bunun sonucu olarak ilkel durumları onları kurtarmamaktadır. Gelişmiş ülkeler sömürülerini devam ettirsinler diye bu durumdan hoşlanmaktadırlar.
Sermaye bankaları ve eğitimi bu sömürü düzenine bağlamıştır.
T. Özal benzeri siyasiler ülkelerini kapitalizme geçirme çabasında olmuşlar ama başaramamışlardır.