Araplar çölde birbirleri ile karşılaştıkları zaman karşılaşanlardan biri, yaşlı gence, yukarıdan gelen aşağıdan çıkana “selam” verir, diğeri de selamı alır. Sohbet ederler ve ayrılırlar. Yahut işi olan diğerine gider ve “selam” verir, o da selamını alır. Konuşurlar ve anlaşırlar. Nizalı durum varsa iki kişiyi hakem olarak seçerler ve onların hakemliğine başvururlar. Hakemlerin verdiği kararlara uyarlar. Bu “selam”lı ilişkidir.
Birde karşılaşan iki kişi birbirlerine selam vermez, kılıçlarını çeker, hakemlere gitmez, güçleri ile sorunlarını çözerler. Galip gelen karşısındakini öldürür veya esir eder.
Kur’an geldiğinde tüm insanlara sorunlarını barış içinde çözmelerini önerdi. İslâm’ı yanı barışı kabul etmeyenlerle dayanışma içinde barışçıların savaşması usulünü getirdi.
Barış içinde sorunları çözenlere “müslim” dendi, savaş içinde sorunlarını çözenlere “müşrik” dendi. Barışın korunması için savaşanlara “mümin”, barışı kabul etmekle beraber barışın korunmasına katkıda bulunmayanlara da “kâfir” dendi.
Kur’an insanların diğer insanları zorlamalarını yasakladı. İsteyen istediği gibi yaşamalıdır. Başkasına zarar vermediği takdirde kimse kimseye karışmamalıdır. Birbirleriyle anlaşanlar bir araya gelip kendilerinin birlikte yaşama ve çalışma kurallarını oluşturmalıdır. Uyum sağlayanlar o toplulukta kalmalıdır. Uyum sağlayamayanlar oradan barış içinde hicret etmelidir. Taşınmazları varsa değeri ile satabilmeli, taşınırları da alıp götürmelidirler.
Hakemlerin kararını kabul eden ve uyum sağlayamadığı takdirde topluluktan ayrılan kimseye asla zor kullanılamaz. Barış budur. İslamiyet böyle başlamıştır. Zorlama hakkının yalnız Allah’a ait olduğu ve insanlardan kim olursa olsun -hükümdar olsa da- başka insana zor kullanamayacağı kuralı temel kuraldır.
Mekke döneminde Kur’an sadece Kur’an’a inanmalarını istemiş ve inanmayanlara karşı herhangi bir zor kullanma yasaklanmıştır. Zulüm gören müminlerin mukabele etmelerine izin verilmemiştir. Başkalarını zorlama şöyle dursun, savunmaya bile yetkileri yoktu. Sonra 150 kişi kadar olduktan sonra Medine’ye hicret ettiler.
Medine’de dayanışma ortaklıklarını kurdular ve orada Hz. Muhammed’in başkanlığını kabul ettiler. Her türlü sorunları hakemler hallediyordu. Medine Yahudileri en zor günlerde düşmanlarla bir olmuşlar ve müminleri yok etmeye yeltenmişlerdir. Resul galip gelmiş ve isyan edenleri istediği gibi cezalandırma gücüne ulaşmıştı ama öyle yapmadı, Kur’an’ın hakemlik emrine uyarak ihanet eden Yahudilere hakem seçtirdi. Onların seçtiği hakemi Resul de kabul etmiş ve suçlulara hakem kararı ile ceza verilmiştir.
“Adil Düzen” bir dayatma düzeni değildir, uzlaşma düzenidir. Ekseriyet düzeni değildir, bir kişinin bile söz hakkı vardır, hakkını alarak ayrılma hakkı vardır. Mezhebi, ırkı, mevkii, serveti ne olursa olsun herkesin söz hakkı vardır, eşitlik içinde görüşmelere katılırlar ve uzlaşmaya giderler.
Benim bu söylediklerimden rahatsız olanlar olabilir. Mesela zenginler bir Sabancı’nın, bir Koç’un, dağdaki bir çobanla eşit hakları olduğunu nasıl kabul edebilir? Ülkenin %52’sinin oyunu almış Erdoğan ile bir sokakta bakkallık yapanın nasıl aynı söze sahip olması düşünülür? Bir profesör ile bir okuma yazma bilmeyen eşit olabilir mi?
Evet, Kuran böyle diyor; bunların hepsi eşit haklara sahiptir. Sadece beş senede bir kullanacakları sandıkta değil, her konuda eşit haklara sahiptirler. İki taraf da hakemlerini seçmekte serbesttir. Hakemleri eşit söz sahibidir. Başhakemde eşit şartlar altında uzlaşırlar. Sonra verilen karar kendi kararları olduğu için uymak zorundadırlar. Evet, Erdoğan da, Genelkurmay Başkanı da, ben de, onbeş yaşını dolduran herkes de eşit söz ve hakka sahiptir.
İşte Furkan, Tevrat, İncil ve Kur’an böyle söylüyor. Bugünkü uygarlık bu dört kitabın uygarlığıdır. Bu kitaplar yeniden yeryüzünü aydınlatacaktır. Tüm insanlar mezhebi, ırkı, serveti ve mevkii ne olursa olsun, eşitlik içinde yaşayacaklardır. Kur’an’da Batı’nın anladığı anlamda kölelik yoktur. Herkes eşit kişiliğe sahiptir. Hakemlere gidebilir ve mahkûm olan efendisi ile kısas hükmünü isteyebilir.
Evet, “Adil Düzen” Kur’an düzenidir. Ama biz size Allah’ın düzenidir, onun için “Adil Düzen”e gelin demiyoruz, insan olduğunuz için gelin diyoruz.
Peki, nasıl uzlaşacağız?
Bunu da ikinci makalemde yazıyorum.
Y. Akit ve Ocak yayınlasalar da yayınlamasalar da ben yazmaya devam edeceğim.