Önce İslâmiyet’in devlet örgütlenmesini ele almamız gerekir. (Kur’an’da iman bu örgüte katılmadır. Hz. Peygamber Buhari’de iman eden mümini ‘nâsın mallarını ve canlarını kendisine emanet ettiği kimsedir’ diye tanımlar. ‘Ey iman edenler’ hitabı Mekke surelerinde geçmez. Müminler kardeştir.)
Kur’an’dan hüküm çıkarmak için Kur’an’da geçen kelimeler alınır.
Her kelime bir sistemi, bir kurumu ifade eder. Kur’an’da kişi “nefis”, ocak “aşiret”, bucak “kabile”, il “şa’b”, ülke “kavm” ve insanlık “millet” olarak adlandırılır. Bunların tüzel kişilikleri vardır. Yerinden yönetim ilkesi hâkimdir. İnsanlığın hücreleri bucaklardır. Ocaklarda beş vakit namaz cemaatle kılınır. Bucaklarda cuma namazı birlikte kılınır. Her bucak bağımsızdır, doğrudan doğruya oranın halkı tarafından yönetilir. İl başkanı bucak başkanlarının başkanı değildir, ülke başkanı da il başkanlarının başkanı değildir, insanlık başkanı da devlet başkanlarının başkanı değildir; her biri merkez bucaklarının başkanıdır. Yani kişiler başkan değildir, merkez bucaklar taşra bucaklarının merkezidir. Taşraya hükmetmezler, taşraya hizmet ederler. Bunlar Kur’an’da geçen “ümme’l-kura” ayetiyle sabittir.
Ayrıca ocak yani aşiret evlere (beytlere) ayrılmıştır. Bucak semtlere (karyelere) ayrılmıştır. İller ilçelere (beldelere), ülkeler bölgelere (medinelere), insanlık kıtalara (mısrlara) ayrılmıştır. Bunların tüzel kişilikleri yoktur, bunlar arazi taksimatıdır. Kur’an’da bunlar için “ehl” diyor. Oysa yukarıdakilere doğrudan kişilik vermekte, kurallı erkek çoğul ile hitap etmektedir. Bunlar hizmet merkezleridir. Bunların merkez bucakları bağımsız değildir, her biri kendi merkezlerinin bir uzvudur. Bunlar dikey teşkilatlanmadır.
Ayrıca taşra ve merkez bucaklarında yatay teşkilat vardır. Kur’an’da bu teşkilatlara “evliya” denmektedir, sorumlusu da “veli”dir. Osmanlılarda bunlar “medrese, tekke, zaviye ve loncalar” tarafından temsil ediliyordu. Bugünkü Türkiye’de bunları “üniversiteler, Diyanet İşleri Başkanlığı, odalar ve sendikalar, ordu ve siyasi partiler” temsil ediyor.
Kur’an’da bunlar “şir’a, minhac, mensek ve viche” ile; yerleri “savamı', salavat, biye' ve mesacid” ile; kişileri “ahbar, ruhban, rabban ve kıssin” ile; yaptıkları da “ittika, ihtida, ibtiğa ve ittiba” kelimeleri ile ifade edilmiştir.
Başkanları ilmî şura seçer, siyasi şura biat eder. (Kur’an’da “üli’l-ilmi ve’l-cismi” deniyor). Dayanışma ortaklıkları taşra bucaklarından oluşur. Merkez bucakları ise âlimler oluştururlar. (İllerde “ehli zikr”, ülkelerde “fakihler”, insanlıkta “rasihler” olur, bunların oluşturduğu ve halkın biat ettiği “ilmî, ahlâkî, meslekî ve askerî şuralar” yasama görevini yaparlar.) Başkanı, Mecliste oluşan ve halkın biat ettiği kimselerden oluşan ilmî şura sıralama usulü ile seçer. Siyasi şura da biat ederse başkanlığı kesinleşir. Kur’an ekseriyet sistemini reddeder. Halk dayanışmalara biat eder. O halde başkanın halk tarafından ekseriyetle seçilmesi İslâmiyet’te icma ile men edilmiştir. Başkan meclisteki ilmî şuranın ittifakı ile seçilir. İttifak edemezlerse hakemlere giderler.
Başkan kurumlar arası dengeyi sağlar, kurumların yönetimine karışmaz. (Kur’an’da bu çok açık olarak ifade edilmiş, “Sen Allah’ın teveccühünü kazanmak için sabah akşam seninle beraber olanlarla birlikte sabret, onlardan gözlerini ayırma” ayeti ile hükme bağlanmıştır.)
Kurumlar şunlardır.
a) Meclis. Devlet Başkanı aynı zamanda meclis genel kurulunun başkanıdır.
b) Şuralar. Mecliste oluşan ilmî, ahlâkî, meslekî ve siyasî şuraların da ayrı ayrı başkanıdır. Şura onun başkanlığında kararlar alır.
c) Başkomutan ordu komutanlarını atar. Halk onlara biat eder ve böylece kendisine de biat etmiş olur. Bu komutanlar aynı zamanda bölge valileridir. İlçelerde kaymakamlardır. Merkez bucaklar demokrasi ile yönetilmez. Merkez bucaklarının alt merkezlerinin (ilçe, bölge, kıta merkez bucaklarının) halkı kendi bucaklarını kendileri oluşturmazlar. Merkezlerden (il, ülke ve insanlık merkez bucaklarından) atanarak gelirler (Kur’an’da ulu’l-emr olarak geçer) yönetirler.
d) Devleti temsil eder. Dünyanın diğer devletleri nezdinde elçiler atar ve onlar doğrudan devlet başkanına bağlıdırlar.
Bucak başkanları istedikleri kimseleri bucak dışına sürebilirler. O kimse bir daha o bucağa giremez. Girdiği takdirde bucak sakinlerinden herhangi biri onu öldürür ve sorumlu olmaz. Bucaktaki mal varlığı da öldürene ganimet olur.
Yargı üstünlüğü vardır. Yargı hakemlerden oluşur. Hakemlerden birini bir taraf, diğerini diğer taraf seçer. Başhakemi hakemler seçerler. Hakemlerin kararları kesindir. Hakemler devlet başkanını da yargılar ve devlet başkanlığı görevine son verebilirler.
Başbakanı devlet başkanı önerir. (Hz. Musa Allah’a Hz. Harun’u önermişti.) Meclis başbakanlığı kabul ederse başbakan olur. Meclisten 24 bakanı seçer. Bakan 24’te bir milletvekilinin desteğini alırsa bakan olmuş olur, alamazsa başbakan başka birini aday gösterir. Sonunda tüm meclisi temsil eden bir hükümet oluşur. Bu, meclisin kişinin başbakanlığını ittifakla kabulü anlamına gelir. Bu şeklide hükümet oluşturamazsa başkan yenisini görevlendirir, hatta birkaç kişiyi görevlendirir. Kim böyle bir hükümeti önce oluşturursa o başkan olur. (Bu hükmü Kur’an’da hayırda yarışın ayetine dayanarak çıkarıyoruz.)
Ben Kur’an’ın bu ayetlerine dayanarak ve bugün dünyada uygulanan sistemi de göz önünde bulundurarak başkanlık sistemine ‘Hayır’ diyorum. Bizim sitemizdeki sütunlarımız hakaret dışında herkese açıktır; hakaret ettiğine de hakemler karar verir. Yanlışım varsa, delilleri getirin, ben sizden önce onlara uyarım. Siz sadece korkutmayı ve hakareti biliyorsunuz. Korkmuyorum; 15 Temmuz’un kahraman astsubayı kadar cesurum ve ölüme hazırım.
Sermaye bana bunu dedirtecek kadar ülkemde zulüm yapmaya devam ediyor...