“Menzellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehû ed’âfen kesîrah, vallâhu yakbidu ve yebsutu ve ileyhi turceûn” (Bakara 245)
“Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess, zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef, ve emruhû ilâllâh, ve men âde fe ulâike ashâbun nâr, hum fîhâ hâlidûn” (Bakara 275)
“Yemhakullâhur ribâ ve yurbîs sadakât, vallâhu lâ yuhıbbu kulle keffârin esîm” (Bakara 276)
“İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve ekâmûs salâte ve âtevûz zekâte lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn” (Bakara 277)
“Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe ve zerû mâ bakiye miner ribâ in kuntum mu’minîn” (Bakara 278)
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın.
“Fe in lem tef’alû fe’zenû bi harbin minallâhi ve resûlih, ve in tubtum fe lekum ruûsu emvâlikum, lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn” (Bakara 279)
“Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulur ribâ ad’âfen mudâafeh, vettekûllâhe leallekum tuflihûn” (Al-i İmran 130)
“Fe bi zulmin minellezîne hâdû harramnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum ve bi saddihim an sebîlillâhi kesîrâ” (Nisa 160)
“Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl. Ve a’tednâ lil kâfirîne minhum azâben elîmâ” (Nisa 161)
“Ve mâ âteytum min riben li yerbuve fî emvâlin nâsi fe lâ yerbû indallâh, ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi fe ulâike humul mud’ıfûn” (Rum 39)
1. Riba (tefecilik) haramdır. Kim tefecilikten vazgeçerse, önceden edindikleri kendisinin olur, durumu da Allah’a kalmıştır. Anapara –sermaye- her zaman sahibinindir.
2. Riba, Yahudilerin başkalarının mallarını haksız yollarla yemeleri ve verdikleri borçları kat kat fazlasıyla geri istemeleri sebebiyle ortaya çıkmıştır.
3. Kredi vermek helaldir. Kredi vermek farzdır.
4. Satış (alış-veriş) meşrudur, helâldir.
5. Faizle kredi almış olanların bu kredilerini geri ödemeleri gerekir.
6. Kredi finansmanı zekât ve sadakalardan temin edilir.
7. Maliyet sebebiyle verilen kredilerden makul miktarda fark talep edilebilir. Bu fark kredi kullananı zor durumda bırakacak bir miktar veya oran olamaz.
-(Ekonomi ilminde bilinen faizler şöyle sıralanır:)
1- Komisyon. Birine borç verirsin. Bir defaya mahsus olmak üzere ondan bir fark alırsın. Bu fark zamanla artmaz. Buna fazlalık faizi denmektedir. Dört mezhebe göre de bu haramdır. Bazı sahabilere ve müçtehitlere göre fazlalık faizi haram değildir.
2-a) Basit faiz. Türkçede dediğimiz zamanda bu ikinci tür faiz anlaşılır. Bir basit faizdir. Bu faizde faizin faizi olmaz. %10 getiriyorsa her sene yüzde 10 getirir. Bu faizin haramlığında icma vardır. Cahiliye döneminde bu faiz meşru sayılıyordu. A=Ao+f*z olarak hesaplanır.
2-b) Birleşik faiz. Faizin de faizini almaktır. Bir sene veya bir ay dolduktan sonra faizini de kapitale katmaktır. A=Ao+Ao*f*t=Ao*(1+f*t) şeklinde hesap olunur. Birleşik faiz Araplarda da meşru sayılmıyordu. Ne var ki hilesi bulunmuştu. Üç ay sonra parayı güya tahsil ediyor yeniden fazlalık faizine döndürülüyordu.
İslamiyet faizin tamamını kaldırdı.
Sünnet:
Faiz ayetleri en son gelmiştir. Dolayısıyla Peygamberin hayatında uygulama yapılmamıştır. Veda haccında faizlerin hepsini kaldırmıştır. Yukarıdaki faizler hakkında teferruatlı sünnet mevcut değildir.
Hadisler. Değişik şekilde tanımlar vermiştir.
1) “Rizikosuz kâr yoktur.” Faizde riziko borç alanın, kesin kâr ise borç verenin olduğu için fazlalık faizi de dâhil faizin tamamı haramdır.
2) “Borçla alışveriş birleşmez.” Yani borç vermek helaldir. Alışveriş de helaldir. Ama veresiye satmak haramdır. Değiştirmeler peşin olmalıdır. Veresiye satışlar haramdır.
3) “Değiştirdiğiniz şey misliyatsa eşit olmalıdır.” İyi kalite buğday kötü kalite buğday ile değiştirilemez.
4) “İki beyiğ birleşemez.” Alacaksınız sonra satacaksınız. Hem almak hem satmayı bir arada yapmak meşru değildir.
5) “Köylünün malını şehirli satamaz.”
Ben hadisleri incelerken onların hikmetlerine bakarım. Eğer söz müspet ilmin verilerine uygunsa o hadisi doğru kabul ederim. Eğer müspet ilim onu ne destekliyor ne de reddediyorsa o hadis hakkında sükût ederim. Eğer müspet ilme aykırı ise onu reddederim. Bu Resul’ün değil Muhammed’in sözüdür derim. Yahut bize hatalı gelmiştir derim.
1) Birinci maddedeki ifade Kuran’ın insan için sa’yinden başka bir şey yoktur ayetine(Necm-39) uygun olduğu için veciz bir ifade olarak kabul ederim. Rıza ile yapılan alışverişi meşru sayması ve helal kılmasını da ancak hadisin rizikosu ile izah edebiliriz. Marks’ın iddiası da bu idi yalnız emeğin hakkı var diyordu.
Buna göre faizi rizikosuz kazanç olarak tanımlarız. İşletmelerde sabit ücreti, kirayı da faiz sayıyoruz.
2) Borçla alışveriş fiyatların serbest oluşmasını önler. Pahalılığı meydana getirtir. Bu da ayetlerde rıza şartı konmuştur. Bu hadis o rızayı yok etmektedir. O halde bu hadis de doğrudur.
3) İki bey’i birleşmezde de benzer olay vardır. İki bey’i üç kişi arasında olmaktadır. Demek ki üç akit bir araya gelmektedir. Burada da hile ile faiz meşrulaştırılıyor. Bugün faizsiz kuruluşların yaptığı aldatmaca budur.
4) Köylünün malını kentlinin satmamasının hikmeti: Tüccardaki mal zekâta tabi, köylünün malı ise zekâta tabi değildir. Köylünün malını satan tüccar vergi verirse daha kar etmediği için faiz olur. Vermezse kaçakçılık olur.
Faizin ekonomideki zararları ise:
1) Faiz kumar gibidir. Zamanla piyasayı tekele götürür. İnsanlar arasındaki hayırda yarışı ortadan kaldırır, sosyalizm olur. İnsan iradesini yok eder.
2) Duran malları devamlı olarak faalleştirir. Bu da stoklamaya engel olur. Üretim yapılamaz. Lüks malların üretimine geçilir.
3) Faiz borçluyu daha da borçlu kılarak insanı köleleştirir.
4) Faiz alan sermaye sahipleri sonunda harcayacağı yer bulamazlar safahata veya saldırıya geçerler.
Faiz hakkında bu bilgileri aldıktan sonra şu sorulabilir. Bugün faiz olmazsa ekonomi iflas eder. Dediğiniz doğrudur. Zaten Kuran bize faizi almayın vermeyin demiyor. Karzı hasen müessesesini kurun diyor. Yani faizsiz kredileşme müessesesi kurulacaktır. Emir budur. Faizle parayı borç verirsek kim faizle para alır. Sorun kediliğinden zamanla çözülür.
Peki bu nasıl yapılacak?
Devlet karşılıksız banknotları basacak işletmelere verecek. Ne karşılığı verecek. Stok edilmiş mallar karşılığı verecektir. Piyasada satılacak mal kadar para çıkacağı için enflasyon olmayacaktır. Mal satılmasa da üretim devam edecektir. Para karşılıklı olacak. Fiyatların artmasına değil ucuzlamasına sebep olacaktır. Devlet işletmelerin ödedikleri vergi nispetinde faizsiz kredi verecektir. Yani vergi faiz olacaktır. Üretince vergi vereceği için de üretici zor durumda olmayacaktır.
O halde:
Er-Riba: Aşırı faiz, Tefecilik
Riba rizikosuz kârdır. Basit faiz de ribadır. Fazlalık faizi devlet alacaktır. Vergi bu olacaktır.
El-Bey’u: Satış, alışveriş
-Bey' rizikolu işlerde elde edilen kazançtır. Zararları karşılamak için meşru kılınmıştır. Sermaye vergisine tabidir. Yılda kırkta bir verilir. Böylece sermayede tekelleşme önlenir. Zekâtı verilmek şartı ile sermayenin kazancı meşrudur.
Haram edilen şey Riba’dır. Yani aşırı faiz tefeciliktir. Bunun ölçüsü de verilen miktarın kat kat fazlası, misliyle fazlası olarak tarif edilmektedir.
-Riba basit faizi de içerir. Devlet dışındakiler için fazlalık faizi de içerir.
Riba ise zamanla artan basit faizdir. Haram edilmiştir.
“Edafen mudafa” ise bileşik faizdir. Faiz ne kadar az olursa olsun kısa zamanda borç kat kat olur.
Alışveriş ve alışverişteki kâr helaldir. Bunun da ölçüsü misli ile sınırlandırılmıştır.
-Bu bizim eski görüşümüzdür. Bey ribadan ayrı olduğu için bu sınırlamayı da doğru bulmuyorum bu ayetten istidlal fasittir. Bunun yerine rıza şartına dayanarak müşteriye maliyeti doğru bildirme yükümlülüğü getirmiştir. Ben şimdi ona katılıyorum.
Yani, bir birim borç veriliyor ise, iki birim geri istenemez.
Bir birim maliyeti olan bir mal, iki birim fiyatla satılamaz.
-Bu bey ile ribayı eşit kabul etmektir. Kuran bunu açıkça reddediyor. Bey ribaya kıyas edilemez.
Riba’nın misli ölçüsü, Kar haddinin de esasını teşkil eder.
-Serbest rekabette kar haddi yoktur. Kriz zamanlarında devlet tüccarın elindeki malları istikraz eder. Sonra rahatlık zamanında malı aynen mal sahibine verir. Fiyatlara narh koyamaz, rızayı ihla edemez. Peygamber bunu şiddetle ret etmiştir. Kriz zamanında fiyat ayarlamayı reddetmiş yükselten de düşüren de Allah’tır demiştir. Kendisi bunu yaparsa tanrılık taslamış olurdu.
Bir banka verdiği kredi için % 5, % 10 faiz talep ediyor ise ve bu faiz bileşik faiz değil ise ve eğer verilen kredi ile yapılan işten elde edilen kazanç talep edilen miktarın misli ise, buna Riba demek kolay değildir.
- Bu ortaklıktır. Hiç para vermese de banka sadece müşterilerine dese ki ben kefilim onun kazancına ortak olur. Bankacılığı devlet yapacaktır. Çünkü Kuran ‘Borcu Allah’a verin.’ diyor. Banka için sermayeden 1/40 alma meşru kılınmış hatta farz yapılmıştır. Özel bankalara tüccara kredi açmazlar. Üretici işletmelere ise faizsiz kredi açarlar ama üretimden bir pay alırlar. Üretimden herkes payını alacağı için kimse zarar etmez.
Yani, bir işletme aldığı kredi ile iş yapar, o kredi ile yaptığı işten aldığı krediye oranla % 30 kazanç elde eder (kredi kullanma döneminde). Krediyi aldığı banka ise verdiği bu kredi karşılığında % 15’i geçmeyen bir fark talep ediyor ise, buna Riba demek kolay değildir. Bu bir anlaşmadır ve meşru kabul edilir.
- Zarar ettiği zaman rizikoya aynı ölçüde iştirak etiği taktirde bu faiz değil sermaye ortaklığıdır. Bunda kimsenin bir ihtilafı yoktur. Şart, bir taraf kazanırken diğer tarafın zarar etmemesidir.
Sizin görüşünüz nedir?
-Muhterem Kardeşim, hangi şartlarla buralara kadar geldiğinizi bilmiyorum. Ama büyük başarılara ulaşmış bulunuyorsunuz. Arkadaş gurubunuz var mı? Bu grup samimi mi yoksa sermayenin tezgâhladığı, göstermelik arkadaşlar mı bilemiyorum. Kendinizi mi ispatlamaya çalışıyorsunuz. Uzun yazmak zorunda kalıyorsunuz. Ben de uzun cevaplar veriyorum. Yararlı olmaktadır. Ama sizin tatmin olmanız için önce iki şeyi bilmeniz gerekir. Biri Arapça, diğeri ise matematiktir. Sizde olanlar yeterlidir sanırım. Ancak başarılı tartışmanın yapılabilmesi için ben size maddeler yazdım. Siz de maddeleri tekrarladınız. İşte o maddelerdeki ihtilafınız üzerinde durmanız gerekir. Adım adım ortak fıkıh oluşturmamız gerekir. Salatı reddettiniz, savmı reddettiniz. Hamrı hal ettiniz. Sanki anlaştığımız hiç bir şey yokmuş gibi yaptınız. Bu yanlıştır. Namaz üzerine tartışma sonuçlanmadan başka konulara geçmemeliyiz. Siz başka şeye namaz diyorsunuz o cemaatle kılınmaz diyorsunuz. Haklısınız. Biz başka şeye namaz diyoruz. Cemaatsiz kılınmaz diyoruz. Önce aynı dili konuşmaya başlayalım. Hükümleri ondan sonra koyalım. Siz bir kişisiniz. Oysa beni okuyanlar yüzlerce kişidir.Onları bırakıyorum sizinle tartışıyorum, neden çünkü ilim tartışma ile doğar uygarlık tartışma ile doğar. İslam düşmanlarının tek korktuğu şey İslamiyet’in tartışma alanı haline gelmesidir. O zaman bize başka bir şey gerekmeyecektir. Bizi susturamadılar ama sesimizi kıstılar. Sabredin aşacaksınız. Sonra onlar sizin söylediklerinizden yaralanarak milyarlara sahip olacaklar. Olsunlar. Biz görevimizi yapmış oluruz.
Selamlar.
-Selamlar.
NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle'ye aittir.