(İslâm Konferansı Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi) *
Türkiye tarihinde tüm yenilikler hep askerler tarafından gelmiştir. İlk defa Necmettin Erbakan “Adil Düzen” adıyla birçok ileri yeni fikirler ve görüşler ortaya koymuş, bunları uygulayan Kenan Evren olmuştur. Evren, Erbakan ne söylemişse onları yapmıştır. Bunların başında da İSEDAK gelmektedir. Türkiye o zamana kadar İslam Konferansı Örgütü’ne üye bile olmuyor, sadece gözlemci olarak katılıyordu. MSP zamanında CHP ile koalisyonda iken İKÖ toplantısı İstanbul’da yapılmış; Erbakan hükümette dayatmış ve ‘yarın ya asıl üye olacağız ya da gözlemci olarak da katılmıyoruz’ demişti. Ecevit muvafakat etmiş ve Türkiye böylece İslam Konferansı Örgütü’ne katılmıştı. Bu gönülsüz katılmada büyük sonuçlar alınamadı. Kenan Evren ne yaptı? İsrail ile ilişkiyi konsolos seviyesine indirdi, büyükelçiliği lağvetti. İslâm Konferansı Örgütü’ne katılmakla kalmadı, Türkiye adına İSEDAK’ın değişmez başkanlığını yüklendi. İstanbul’da bugünlerde yapılan toplantı, işte o önemli başlangıcın devamıdır...
*İslâm ülkeleri arasında ekonomik ve ticârî yönden işbirliği sağlamak gayesiyle kurulmuş olan daimi komite. İslâm Konferansı Teşkilâtı’nın bünyesinde faaliyet gösteren İSEDAK, 25-28 Ocak 1981 târihlerinde Suudi Arabistan’ın Taif şehrinde toplanan 3. İslâm Zirvesi sırasında kuruldu. Ancak o zaman İSEDAK başkanı seçilemediği için 1984 senesine kadar faaliyete geçemedi. 1984 yılı başında Fas’ın Kazablanka şehrinde yapılan 4. İslâm Zirvesine katılan Türkiye Cumhurbaşkanı Kenan Evren, İSEDAK başkanlığına seçildi. Komitenin ilk toplantısı 14-16 Kasım 1984 târihlerinde İstanbul’da yapıldı. Bu toplantıya sadece Ticaret Bakanları katıldığı halde, 1986’dan itibaren kendi ülkelerinde ekonomiden sorumlu bütün bakanlar dâvet edildi.
Adil Düzen’in dış siyaseti nedir?
1) Ehli Kitapla iyi geçinilecek. Dinsizlerle mücadelede tekel sermaye ile çatışırken tüm hakkı üstün tutan dinlerle işbirliği içinde olunacaktır. Hakkı üstün tutan dinler yalnız Yahudilik ve Hıristiyanlık değildir. Hindistan’ın dini olan Brahmanizm de İbrahimî dindir. O dinden ayrılmış bulunan Çinlilerin dini olan Budizm de hakkı üstün tutan düzenlerdendir. Onlar da ehli kitaptır. Kur’an bunların kitaplarına furkan demektedir.
2) Bütün ehli kitapların kitapları bizim kitaplarımızdır, peygamberleri de bizim peygamberlerimizdir. Kur’an son kitaptır. Mucize olan kitaptır. Değişmeden bize kadar gelmiştir. Din kitabı olduğu kadar, Tevrat gibi düzen kitabıdır. Diğer dinlerde şeriat kitabı yoktur. Tevrat’ta içtihat ve icma olmadığı için yalnız o devre ait hükümleri içerir. Kur’an ise içtihat ve icma müesseseleri ile tüm çağların ve ulusların hakkı üstün tutan düzenlerini içermektedir. Dolayısıyla bizim ana kaynağımız Kur’an’dır.
3) Allah insanlara vahiy yoluyla gerçekleri bildirdiği gibi müsbet ilimlerle de bildirmiştir. Deliller aklî ve naklî olmak üzere ikidir. Bunların toplamı değil çarpımı gerçek sonuçlara götürür. O halde biz “III. Bin Yıl Uygarlığı”nın sorunlarını çözerken mukaddes kitaplara dayandığımız gibi müsbet ilimlere de dayanmalıyız. Müsbet ilimlerin verileri içinde Kur’an’ı anlamalıyız. Mehmet Akif’in dediği gibi; Kur’an’ı asrın idrakine söyletmeliyiz. Hattâ mukaddes kitaplara inanmayanların karşısına müsbet ilimle çıkmalıyız. Müsbet ilimlere de inanmayanlar müşriklerdir. Onlarla savaşmak dışında yapacağımız bir şey yoktur. Bize göre müsbet ilimlere inanan kimseler ehli haldir. Onlarla ortak düzen kurabiliriz.
4) Bizim hiçbir ırkla, hiçbir dinle ve hiçbir felsefe ile bir çatışmamız yoktur. Biz haksızlıkla ve zulümle savaşıyoruz. Dolayısıyla “Adil Düzen” bir grubun anlayışının eseri değildir. Ne var ki Kur’an’a inananları bize en yakın sayarız. Sonra büyük din mensuplarını bize yakın sayarız. Sonra da akıl yoluyla olsa da hakkı üstün tutanlarla beraberiz.
İSEDAK İstanbul’da toplantı yaptı, Müslüman ülkeler katıldılar...
Ne konuştular?
Hava cıva.
İSEDAK’ın kurucusu Kenan Evren’i hatırlamadılar…
İSEDAK’ın dayandığı felsefenin dünyadaki temsilcisi Erbakan’ı hatırlamadılar...
Akevler’i çağırıp “Adil Düzen”deki gelişmeler hakkında görüşlerini almadılar...
Ne yaptılar?
Toplandılar ve dağıldılar. Havanda su dövdüler.
Evet, maalesef sermaye hâlâ dünyaya hakimdir. Hâlâ istediği gibi at koşturmakta ve cirit atmaktadır. Onların emrine girmiş diğer devletlere söyleyeceğimiz bir söz yoktur. Onlara sadece acırız. Ama samimi olduğuna inandığımız İran devletinin yetkililerine söyleyeceklerimiz vardır.
a) Devlet gücünü kullanarak Adil Düzen üniversitelerini kurmalıdırlar. Türkiye’de böyle bir üniversite kurmak isterlerse Akevler olarak kendilerine yardımcı olmaya hazırız.
b) Adil Düzen Üniversitesi sadece teori üreten bir ilim merkezi olmamalıdır, örnek Adil Düzen işletmeleri kumalı ve örnek olarak dünyaya sunmalıdır. Türkiye’de böyle bir işletme kurmak isterse Akevler katkıda bulunmaya hazırdır.
c) Adil Düzen Üniversitesi’nde yapılacak iş, bugünkü ilimlerin Kur’an Arapçası ile yayınlanmasıdır. Bu nasıl sağlanacaktır? Kur’an Arapçasını yeniden dünyanın ilim dili hâline getirmeliyiz. Bunu yapmadığımız takdirde III. bin yıl uygarlığını kuramayız.
d) Ondan sonra İran kendi ülkesi içinde Adil Düzen bucakları oluşturmalıdır.
İran devletinin bunu yapabilmesi için tarihî siyasi kavgalar içinde oluşmuş Şiilik, Sünnilik ve diğer mezhep kavgalarını tarihe gömmeliyiz. On iki imam beklentisi gibi ne ilmî ne de İslâmî dayanağı olmayan bâtıl inanışlardan Sünniler ve Şiiler vazgeçmelidirler.
Hak ile bâtıl karışınca bâtıl ortaya çıkar, hak kalmaz.