Muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a
İstanbul’da ADİL DÜZEN üzerinde çalışan arkadaşlar olarak evlerimizi bir apartmanda toplayıp çalışmalarımızı hızlandırmak istedik. Kırk dairesi satılan bir apartman bulduk. Aramızda değerlendirme yaptık. Önce bugünkü banka kredisini nasıl meşru olarak kullanacağımız üzerinde durduk. Ben aşağıdaki çözümü beyan ettim.
İslâmiyet’te “taksitle satış” meşrudur, “taksitle ödeme” meşru değildir. Bunun anlamı şudur. Satıcı ile alıcı anlaşır. Her ay taksit taksit daireyi satar. Parasını peşin alır. Satın alan dairede kiracı olur. Ortak oldukları nisbette kiraları bölüşmüş olurlar. Bu taksitli satıştır.
Taksitle ödemede ise daireyi satın alır, tüm daire onun olur, her ay taksit taksit bedelini öder. Ödeyemediği zaman daire icra ile satılır. Banka alacağını alır, kalan olursa borçlunun olur. Yetmezse, sonra evindeki buzdolabı da satılarak borcu kapatılır. İşte, haram olan budur, meşru olmayan budur.
Bankaya böyle bir öneride bulunmak üzere toplantı yaptık, bir gün boyunca müzakere ettik. Sonunda bir daire alabilmemiz için ayda 7000 TL ödememiz gerekiyor. Taksitle ödeme şeklinde veriyorlar. Biz bunu “taksitle satış” olarak ödeyelim diyorduk. İçimizde ayda 7000 TL ödeyecek hiçbir ortağımız olmadığı için o projemizi iptal ettik.
Kiralayarak taşınalım dedik; kira 2000 TL imiş! Tabii bu kirayı verecek ortağımız da olmadığı için o görüşümüz/düşüncemiz de boşa gitti.
Hâsılı, biz yine gecekondularda dağınık olarak yaşamaya devam ediyoruz.
Bu mektubu bize herhangi bir yardımda bulununuz diye yazdığım sanılmasın.
Biz prensip olarak “faizli” olduğu için “kredi” almadığımız gibi; “devlet yardımının” da haram olduğuna inanıyoruz, çünkü bir başkasından kesilecek, bize verilecek. Dolayısıyla siz önerseniz de biz devlet yardımını kabul etmeyiz. Herkese verilen bir şey varsa biz de hakkımızı alabiliriz.
Asıl uykularımı kaçıran şey şudur: Türkiye’de asgari ücret 1000 TL’den az olduğu halde kimler 2000 TL vererek bu daireleri kiralıyor yahut satın alıyor?! Nasıl oluyor da bir daire iki ailenin yani on kişinin geçiminden daha fazla değerdedir?!
Bu nereden kaynaklandı; bunu tahlil etmemiz gerekir.
Muhterem Cumhurbaşkanı!
Siz ekonomi fakültesinden mezunsunuz. Akademik kariyeriniz yoksa da; gerek belediye başkanlığında, gerekse başbakanlıkta yaptığınız uygulamalarla ve başarılarınızla belki de dünyanın en büyük ekonomistisiniz. Benim sözlerimi sizin ekonomistler anlamıyor. Siz üzerinde durursanız onlar gibi olmayacağınızdan eminim.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Prof. Dr. Arif Ersoy ve ben bir gün “enflasyon” üzerinde çalışıyorduk. Kendilerine; Batı’da parayı piyasaya sürseniz enflasyon yükselir, Türkiye’de parayı piyasadan çekseniz enflasyon yükselir. Çünkü kayıtsız ekonomide karaborsa olarak piyasa çalışmaya başlar, bu da enflasyonu artırır dedim. Ben bunu demir-döküm fabrikasını çalıştırırken yaşamış, orada öğrenmiştim. Açıklamalarımı doğru buldular ama kendileri de araştırma yapmaya devam ettiler. Arif Ersoy bir dergi getirdi; o dergide yazılanlara göre emisyon yapılmış yani para piyasaya sürülmüş, enflasyon beklenirken enflasyon düşmüş. Böylece benim teorim deneyle tesbit edildi.
Necmettin Erbakan başbakan olunca o zamanki bu bilgiyi uyguladı, maaşlara yüzde yüze yakın zam yaptı ve ilan etti. Odalar Birliği toplantısında dedi ki; “Ben bu zammı işçilere, memurlara, emeklilere, askerlere yapmadım size yaptım. Onlar bu para ile sizin mallarınızı satın alacaklar, siz de daha çok üretim yapacaksınız.”
Otel odalarında yapılan gizli toplantılarla Erbakan Hükümeti -askerler de iğfal edilerek- düşürüldükten sonra, Ankara Ticaret Odası geçmişteki hükümetlerin başarısını gösteren bir kitapçık yayımlandı: Orada, Cumhuriyet döneminin en başarılı hükümeti olarak 54. Erbakan Hükümeti’ni ilân etti. Böylece bizim iktisat bilgimiz devlet uygulamasında da doğrulandı.
Vatandaşların kazancının iki mislini kiraya verdiği bir ülke yaşayamaz, yaşayamaz, yaşayamaz… Muhterem Cumhurbaşkanı; yaşayamaz, yaşayamaz, yaşayamaz... Ağlayarak söylüyorum; yaşayamaz, yaşayamaz, yaşayamaz… Biz Hükümet’ten Vakıflar Bankası’nı değil, Vakıflar Bankası’nın yönetimini istedik; önerimizi okumadan ütopya diyerek dalga geçtiler! İkinci yazımda bu konudaki “çözüm önerimi” arz edeceğim...
Süleyman KARAGÜLLE