AK Parti iktidar olduğu zaman kendilerine bir öneride bulundum; dış siyasette asker ile beraber olun. Bu önerimi etkin olan bir bakana şifahi olarak söylemiştim. Ordu ile aralarını açmadılar. Ordu da bütün yapılanlara sabretti ve iktidara karşı cephe almadı.
Ordunun hatalarının başında İslâmiyet’i dışlamaları gelir. Cemaate karşı doğrudan cephe almıştır. Risale-i Nur şakirtlerini orduya almamıştır. İslâmî gazeteleri ordu içine sokmamıştır. Garnizonlarda Cumhuriyet gazetesi vardır, Taraf vardır ama Akit yoktur, Millî Gazete yoktur, Yeni Şafak bile yoktur.
Bu ayırımcılığa da Tük halkı sonuna kadar sabretmiştir.
Biz Akevler olarak daima ordunun yanında yer aldık. Necmettin Erbakan da bir gün bile ordu aleyhinde bir söz söylememiştir. Kenan Evren bile Erbakan’ın bunu kurnazlığından yaptığını biz söylemiştir. Oysa biz biliriz ki ordusuz devlet olmaz. Ordumuzu düzeltmeliyiz, ama ordumuzu güçlü tutmak zorundayız. Ordu ne yaparsa yapsın biz karşı çıkmayız. Bugünkü ordunun geldiği nokta bizim bu siyasetimiz sayesindedir.
Bir gün bir televizyonda şunu söylemiştim: “Ordu biz Adil Düzen Çalışanlarını öğrenmelidir. Düşman isek düşman olduğumuzdan öğrenmelidir ki bizi yensin, dostu isek bizi öğrenmelidir ki dostları birbirine kırdırmasın.”
Maalesef bu söylediğimi o zaman duymadı. Oysa Harp Akademisi’nde tüm sistemler tetkik edilmelidir.; sosyalizm, kapitalizm, karma sistem ve Adil Düzen.
Dünyanın nereye gittiğini bilmeyen ordu savaşı nasıl kazanacaktır?
Dostunu düşmanını bilmeyen ordu devletini nasıl koruyacaktır?
Hem sivil idarelere karışıyor, hem de kendisi sistemleri ele almıyor!
Geçmişini bilmeyen ordu gelecekte neyin peşine gidecektir?
Bizim geçmişimiz İslâmiyet’tir. İslâmiyet yani Kur’an da Arapçadır. Ordudaki her çavuş bile Arapçayı bilmeli, İslâmiyet’i kendi kaynaklarından öğrenmelidir.
Batı’nın sömürü düzeninden ibaret olan uydurma kurallara sahip çıkacağına, Kâinatı var eden ve Türk milletine tarihte büyük hizmetler veren Allah’ın şeriatını öğrenmelidir. Başörtülü kadını değil, başı açık kadını ordu evine almamalıdır. Askerlikte lâiklik yoktur, askerlikte iman söz konusudur. İmanı olmayan kimseler ancak silah zoru ile savaştırılır, öyle olanların zaferi de sadece yatsıya kadar sürer.
Ordunun imanlı ve dindar olması başka bakımdan da gereklidir. Ordu silahlı güce sahiptir. Onu eğer şeriat dışı kullanırsan PKK eşkıyasından farkı kalmaz, bundan dolayı âdil olmalıdır. Eşkıyalar bile varlıklarını kısmî adaletlerine dayandırarak sürdürmektedirler. Ordu güçsüz olursa devletimiz yok olur. Ordu imansız olursa kendisi zulmetmeye başlar, halk başka devletin gelmesini ister.
Bu şekilde davranmak ülkeyi dindar ve dinsiz olarak bölmez mi, insilerin birleşip devlet düşmanlığı yapmalarına sebep olmaz mı?
Devletimiz dine ve ırka dayanırsa nasıl yaşar denebilir?
Önce şunu söyleyeyim; ordu eğer âdil olursa, zulmetmezse, mazlumları korursa, o zaman herkes onu destekler. Ülkeyi bölünmeye değil bir olmaya götürür. Biz ordu dindar olmalıdır dediğimiz zaman halk dindarlaştırılmalıdır demiyoruz. Kendisi dindar olmalıdır. Ama başkalarının dinlerine ve inançlarına karışmamalıdır.
Bu düzeni sağlamamız için Türkiye on iki bölgeye ayrılmalı ve her bölgede bir ordu oluşturmalıyız. Yani Türkiye’nin kara, deniz ve hava ordularının sayısı dörder tane olmalıdır.
Ordu gönüllülerden oluşmalıdır. İsteyenler asker olmalı, isteyenler bedel vermelidir. Askerlik çağına geldiği zaman o gün bedelli veya nöbetli olmayı kabul etmelidir. Her yıl taksit ödemelidir. Nöbetliler de her yıl bir aydan fazla olmamak üzere askerlik yapmalıdır. Her gün yeni teknoloji gelişiyor, her yıl eğitim yenilenmelidir.
Herkes ordusunu kendisi seçmeli, kendi bölgesinde askerlik yapmamalı, diğer 11 bölgeden istediğinde askerliğini yapmalıdır. Her ordunun dini anlayışı farklı olacaktır. Herkes kendi dinlerine göre inanmış ordularda askerlik yapacaktır. Ateizm de dindir, yeter ki ona inananlar olsun, onlar da ayrı ordu kurabilirler.
Süleyman KARAGÜLLE