Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024
188 Okunma, 0 Yorum

LOKMAN SÛRESİ - 16. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ (21)

Onlara Allah’ın indirdiğine kendiliğinizden uyun denildiğinde “aksine atalarımızı üzerinde bulduğumuza kendiliğimizden uyarız” dediler. Şeytan onları yakıcının azabına çağırıyor olsa bile mi? (21)

 

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا

Onlara Allah’ın indirdiğine kendiliğinizden uyun denildiğinde “aksine atalarımızı üzerinde bulduğumuza kendiliğimizden uyarız” dediler.

 

Cevap cümlesi
Fiil cümlesi

Şart cümlesi
Fiil cümlesi

Vâv-u
isti’nâfiye

Mefûlun bih
Fiil cümlesi

Fâil

Fiil

Nâib-i fâil
Emir fiil cümlesi

Mefûlün bih GS

Fiil

Şart
edatı

بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا

و

قَالُوا

اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ

لَهُمْ

قِيلَ

إِذَا

وَ

 

وَ: Vâv-u isti’nafiyyedir.

إِذَا: “İse” demektir. Şart edatıdır. Gelecek zamanı gösterir. Kendisinden sonra mazi fiil de gelse geçmiş zamanı göstermez. Gelecekte gerçekleşip tamamlanma zamanını gösterir. Bir kere gerçekleştiğine işaret eder. Muzari fiil gelirse gerçekleşmenin devam ettiğini, tekrarlamaların olduğunu gösterir.

قِيلَ: “Denildi” demektir. قول kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs eril tekil mazi meçhul fiildir. Söyleyen hazf edilmiştir. Bunun için malum fiil değil, meçhul fiil gelmiştir.

لِ: “-e, -a” demektir. قَوْل fiilinin mef’ûlü yani kendisine söylenilen bu harf-i cerden sonra gelir.

هُمُ: “Onlar” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Önceki ayetteki مِنَ النَّاسِ (insanlardan) مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (ne bir ilim ne bir rehberlik ne de aydınlatan bir kitapla Allah hakkında tartışan kimseler) e racidir.

لَهُمُ: “Onlara” demektir.

Emir fiil cümlesi

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Sıla cümlesi
Fiil cümlesi

İsm-i
mevsûl

Fâil

Mefûlun
bih

Fiil

اللَّهُ

هُ

أَنْزَلَ

مَا

و

اتَّبِعُوا

اتَّبِعُوا: “Kendiliğinizden uyun” demektir. İkinci şahıs eril çoğul emir fiildir. İftiâl bâbından gelmiştir. Dördüncü bâbdan تَبِعَ - يَتْبَعُ şeklinde birine, bir şeye veya bir işe tabi olmak, ona uyarak onu izlemek manasındadır. Dördüncü bâb iftiâl bâbına gelinceاتَّبَعَ -يَتَّبِعُ şeklinde birine, bir şeye veya bir işe kendi isteğiyle, kendi çabasıyla tabi olmak, ona uyarak onu izlemek anlamındadır. Sülasi fiil olarak geldiğinden uymanın her şeklini manası içine almaktadır. Kendi çabasıyla uymak veya kanunların, yasakların zoruyla uymak تَبِعَ - يَتْبَعُ nun kapsamı içindedir. İftiâl bâbına gelince ise اتَّبَعَ - يَتَّبِعُ nun kapsamı sadece kendi isteği, kendi çabasıyla uymaktır.

مَا: Umumi ism-i mevsuldür.

أَنْزَلَ: “İndirdi” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. Bir şeye etki edip onu hareketli kılıp yönlendirmek sonra birisi veya bir yerle birleştirmek manasındadır. Yüksek bir yerden daha alçak bir yere inme şeklinde fiziksel bir iniş olabileceği gibi soyut olarak yüksek bir kimseden daha düşük seviyedeki bir kimseye iniş de olabilir.

اللَّهُ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

أَنْزَلَ اللَّهُ: “Allah indirdi” demektir.

مَا أَنْزَلَ اللَّهُ: “Allah’ın indirdiği” demektir.

اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ: “Allah’ın indirdiğine kendiliğinizden uyun” demektir.

إِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ: “Onlara Allah’ın indirdiğine kendiliğinizden uyun denildiğinde” demektir. Şart cümlesidir.

قَالُوا: “Dediler” demektir. قول kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs eril çoğul mazi malum fiildir. Söyleyenler مِنَ النَّاسِ (insanlardan) مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (ne bir ilim ne bir rehberlik ne de aydınlatan bir kitapla Allah hakkında tartışan kimseler) dir.

Fiil cümlesi

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

İdrab
edatı

Sıla cümlesi
Mensuh fiil cümlesi

İsm-i
mevsûl

Mef'ûlun bih evvel

Mef'ûlun bih sâni

Fâil

Nâsih Fiil

Muzâfun ileyh

Muzâf

Mecrur

Cârr

نَا

آبَاءَ

هُ

عَلَى

نَا

وَجَدْنَا

مَا

نَحْنُ

نَتَّبِعُ

بَلْ

بَلْ: “Aksine” demektir. İdrab edatıdır. Bu edat atıf harfi ve idrab edatı olarak kullanılır.

  1. Atıf harfi ve idrâb edatı olan بَلْ: Bu edattan sonra gelen “müfred” ise atıf harfi ve idrâb edatıdır. Kur’an’da atıf harfi ve idrâb edatı olarak geçişi yoktur.
  2. İdrâb ve ibtida edatı olan بَلْ: Bu edattan sonra gelen “cümle” ise atıf harfi değildir. Yeni bir cümleyi başlatmaktadır. İdrâb ve ibtida edatıdır. İdrâb ve ibtida edatı olduğunda iki şekilde gelir:
    1. İptâli idrâb (الْإِضَرَابُ الْاِبْطَالِيُّ): Öncesindeki cümledeki manayı iptal eder ve arkasından gelen cümledeki mana ile doğrusunu getirir. “Bilakis, aksine” anlamlarına gelir.
    2. İntikâli idrâb (الْإِضَرَابُ الْاِنْتِقَالِيُّ): Öncesindeki cümlenin manasını iptal etmez. Bir haberden başka bir habere, bir konudan başka bir konuya intikal (geçiş) vardır. Sonraki cümleyi, önceki cümleye ilave eder. “Bununla beraber, buna ilaveten, bunun üzerine, buna rağmen, aynı zamanda, zaten, halbuki, oysa, oysaki” anlamlarına gelir.

Burada iptali idrab vardır. Önceki cümlenin manasını iptal etmektedir. Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde ona uymayacaklarını, başka şeye uyacaklarını söylemektedirler.

نَتَّبِعُ: “Kendiliğimizden uyarız” demektir. Birinci çoğul şahıs merfu muzari malum fiildir.

مَا: Umumi ism-i mevsuldür.

وَجَدْنَا: “Bulduk” demektir. وجد kökünden ikinci bâbdan birinci çoğul şahıs mazi malum fiildir. İkinci babdan وُجُود mastarı kaybedilen veya ihtiyacı olunan bir şeyi, bir kimseyi, bir işi arayıp bulmak, ona ulaşmak manasındadır. فقد kökünün zıttıdır. فقد kökünün anlamı kaybedilen bir şeyi arayıp bulamamak, yerinde bulunmaması ya da yerinin bilinmemesi nedeniyle bir şeyi bulamamak, varlığı bilinen ve belirli bir yerde muhafaza edilen bir şeye ulaşmaya çalışmak, ancak ona ulaşamamak anlamlarındadır.

عَلَى: “Üzeri” demektir. Harf-i cerdir.

هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. مَا umumi ism-i mevsulünün aid zamiridir.

عَلَيْهِ: “Onun üzeri” demektir.

آبَاءَ: “Babalar, atalar” demektir. Tekili merfu iken أَبُو, mensub iken أَبَـا, mecrur iken أَبِـي şeklindedir. أَب ile وَالِد farklıdır. وَالِد babasıdır. أَب ise babası, babasının babası, babasını babasının babası ve yukarı doğru devam eden kimseleri ifade eder. Yusuf suresi 6. ayette Yakup Peygamber oğlu Yusuf’un rüyasını te’vîl ederken يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ (Sana ve Yakup ailesine önceden iki babana, İbrahim ve İshak’a tamamladığı gibi nimetini tamamlayacaktır) demektedir. Burada أَبَوَيْكَ kelimesi anne-baban değil iki baban demektir. Babalardan biri Yusuf’un dedesinin babası olan İbrahim, diğeri de dedesi olan İshak’tır. Araf 27. ayette de يَابَنِي آدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ de “Ey Adem Oğulları anne-babanızı cennetten çıkardığı gibi şeytan sizi fitnelemesin” denmektedir. Burada أَبَوَيْكُمْ (anne-babanız) kelimesi Adem ve Havva’yı ifade etmektedir. Buna göre Adem herkesin أَب i olmaktadır. أَب kelimesine ata manası vermek uygundur. آبَاءَ çoğuldur. Atalar anlamındadır. Sadece erkek ataları kapsamaz, erkek-kadın bütün ataları kapsar.

نَا: “Biz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.

آبَاءَنَا: “Atalarımız” demektir.

وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا: “Atalarımızı üzerinde bulduk” demektir.

مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا: “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz” demektir.

بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا: “Aksine atalarımızı üzerinde bulduğumuza kendiliğimizden uyarız” demektir.

قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا: “Aksine atalarımızı üzerinde bulduğumuza kendiliğimizden uyarız dediler” demektir.

إِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا: “Onlara Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde ‘aksine atalarımızı üzerinde bulduğumuza kendiliğimizden uyarız’ dediler” demektir.

Burada Allah’ın indirdiğine uymaları söylenilenler ona değil atalarını üzerinde bulduklarına uyacaklarını söylemektedirler. Hem de kendiliklerinden uyacaklardır. Uyulması istenen öyle sıradan bir şey değildir. Allah’ın indirdiğidir. İlginç olan Allah’ın indirdiğinin مَا umumi ism-i mevsulü ile gelmesidir. الَّذِي hususi ism-i mevsulü ile gelmemiştir. مَا umumi ism-i mevsulü kapsamı genişletir. الَّذِي hususi ism-i mevsulü kapsamı daraltır. Allah her ne indirdiyse ona uyun denilmektedir. Onlar da مَا umumi ism-i mevsulü ile cevap vermektedirler. الَّذِي وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا demeyip مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا diyerek kapsamı genişletmekte atalarımızı her ne üzerinde bulduysak ona uyarız demektedirler.

Burada Allah’ın indirdiğine uyun denilenlerden basit bir şey istenmemekte, hayatlarını buna göre düzenlemeleri istenmektedir. Ancak insanların genel davranışı budur. Alıştıkları, doğduklarından beri gördüklerine uymak isterler. Sadece muttakiler bundan istisnadır. Mevcut sistemdeki yanlışları görürler ve kendiliklerinden uymazlar. Mevcut düzenin zorunluluklarına mecburen uyarlar. Allah’ın indirdiğine uymayan kurallara kendi istekleri ile uymazlar.

Muttaki olmayanlar doğduklarından beri gördüklerine, alıştıklarına uyarlar. Bu, atalarının üzerinde bulduklarıdır. Günümüzde bu çoğunluk demokrasisidir. İnsanlar buna uyarlar. Allah’ın indirdiğine uyun dediğimizde çoğunluk demokrasisine uyacağız derler. Bizi dalalette görürler. Küçük görürler. Çok oyumuz, çok adamımız, çok paramız yok diye bizi dinlemezler.

Allah’ın indirdiğine bir bakalım, ne diyor?

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

İnsanların çoğunluğu şükretmezler. (Bakara 243, Yusuf 38)

قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللَّهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Yalnızca onun (saatin) ilmi Allah’ın indindedir. Ancak insanların çoğunluğu bilmezler” de. (Araf 187)

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

Ancak insanların çoğunluğu iman etmezler. (Hud 17)

وَاللَّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Allah işi üzerinde galiptir. Ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Yusuf 21)

مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Yalnızca Allah’ın dunundan sizin ve atalarınızın isimlendirdiği isimlere ibadet ediyorsunuz. Allah onlara hiçbir güç indirmedi. Hüküm yalnızca Allah’a aittir. Yalnızca O’na ibadet edin diye emretti. Bu kayyım dindir. Ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Yusuf 40)

وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ

İnsanların çoğunluğu hırslansan bile müminler değillerdir. (Yusuf 103)

المر تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ وَالَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

Elif Lâm Râ. Onlar kitabın ayetleridir ve rabbinden sana indirilen haktır ve ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Rad 1)

وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ لَا يَبْعَثُ اللَّهُ مَنْ يَمُوتُ بَلَى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Allah’a yeminlerinin cehdiyle kasem ederler Allah öleni baas etmeyecektir diye. Tersine, O’nun üzerinde gerçek vaattir ve ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Nahl 38)

وَلَقَدْ صَرَّفْنَا لِلنَّاسِ فِي هَذَا الْقُرْآنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ فَأَبَى أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا

İnsanlar için bu Kuran’da her örnekten anlattık da insanların çoğunluğu küfretme hariç kaçındılar. (İsra 89)

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Seni yalnızca insanlar için topyekûn müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik ve ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Sebe 28)

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Kesinlikle rabbim rızkı istediğine bollaştırır ve ölçülü verir” de ve ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Sebe 36)

لَخَلْقُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ أَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Gökler ve yerin yaratılması insanların yaratılmasından daha büyüktür ve ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Mümin 57)

إِنَّ السَّاعَةَ لَآتِيَةٌ لَا رَيْبَ فِيهَا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ

Kesinlikle saat gelendir, onda hiçbir rayb yoktur ve ancak insanların çoğunluğu güvenmezler. (Mümin 59)

إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

Kesinlikle Allah insanlar üzerinde fazl sahibidir ve ancak insanların çoğunluğu şükretmezler. (Mümin 61)

قُلِ اللَّهُ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يَجْمَعُكُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ لَا رَيْبَ فِيهِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Allah size hayat verir sonra sizi öldürür sonra sizi onda hiçbir rayb olmayan kıyamet yevmine toplar” de ve ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Casiye 26)

لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

Allah’ın halk’ı için hiçbir değiştirme yoktur. O doğru dindir ve ancak insanların çoğunluğu bilmezler. (Rum 30)

Kuran’da insanların çoğunluğu için olumlu bir ifade bulamazsınız.

وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ

Eğer yerdeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar yalnızca zanna uyarlar. Onlar yalnızca kafadan atarlar. (Enam 116)

Bu ayette de yerdekilerin çoğunluğu diyerek hangi yerde olursanız olun oradakilerin çoğunluğuna uyduğunuzda Allah’ın yolundan sapacaksınız demektir.

Şimdi siz çoğunluk demokrasisinde devam edin. Bunun üzerine doğdunuz. Bunu gördünüz. Atalarınızı bunun üzerinde buldunuz. Allah ne derse desin ne önemi var. Bunu gördünüz. Hatta size bunun cihad olduğunu bile söylediler. Çoğunluğu ele geçirmek için çabalamanın cihad olduğunu hangi ayete dayanarak söyleyebilirsiniz? Allah’ın indirdiğinde bu var mıdır? Var diyebilen var mıdır?

 

أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ

Şeytan onları yakıcının azabına çağırıyor olsa bile mi?

 

Soru cümlesi
Fiil cümlesi

Fâil
Hâl
Mensuh isim cümlesi

Mefûlun
bih

Fâil
Sahibul
hâl

Fiil

İstifhâm
edatı

Haberi
Fiil cümlesi

İsmi

Kâne

Vasl
edatı

Vâv-u
hâliyye

يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ

الشَّيْطَانُ

كَانَ

لَوْ

وَ

هُ

و

يَتَّبِعُونَ

أَ‏

 

أَ: Soru hemzesidir (همزة الاستفهام). “Mı, mi” demektir. Her zaman cümlenin başına gelir. Buna sadaratu-l kelâm hakkı denir. Hatta önceki cümleleri bu cümleye bağlayan وَ ve فَ bağlaçları bile soru hemzesinden sonra gelir. Sonrasındaki kelimeyi (وَ ya da فَ varsa bunlardan sonra gelen kelimeyi) sorunun konusu yapar. Bu nedenle soru cümlelerinde sorunun konusu olan kelime cümledeki görevi ne olursa olsun bu hemzeden hemen sonra gelerek (وَ ya da فَ varsa bunlardan sonra gelerek) cümlenin ikinci kelimesi olur. “Mı, mi” anlamına gelen ikinci bir soru harfi هَلْ dir. Soru hemzesi her zaman soruya cevap istemek için gelmez. Elifin güç etkisi nedeniyle asıl amaç soru değildir. Arkasından gelen kelimeye cümlede önem katarak soru manasını oluşturur.

وَ: Hâl vâvıdır. Sonrasında hâl cümlesi gelir.

لَوْ: Vasl edatıdır. Normalde şart edatı olan لَوْ hâl cümlesinden önce, hâl vâvından sonra gelirse vasl edatı olur. Hâl vâvı ile beraber “-sa bile”, “-saydı bile” anlamına gelir. Bu durumda hâl cümlesi her zaman mazi fiil cümlesi ya da mazi nâsihle olan mensuh isim cümlesi olur.

وَلَوْ: “-sa bile” demektir.

كَانَ: Mazi nakıs fiilldir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir.

الشَّيْطَانُ: “Şeytan” demektir. Kökü شطن dir. Birinci bâbdan فَيْعَال kalıbından mübalağalı ism-i fâildir. Hayırdan uzak olmak ya da birisini sağlam bir iple bağlamak manasındaki fiilden gelmiştir. İblis’in ve onunla aynı görevi yapanların sıfatıdır. Çoğulu شَيَاطِينُ dur. Haktan, hayırdan uzak tutan demektir. Sıfattır. Özel isim değildir. İblis de bir şeytandır ama en çok şeytan insanlar için insan şeytanlardan olur. Kânenin ismidir.

Fiil cümlesi

Mefûlün bih GS

Fâil

Mefûlun
bih

Fiil

Mecrur

Cârr

Muzâfun ileyh

Muzâf

السَّعِيرِ

عَذَابِ

إِلَى

هُوَ

هُمْ

يَدْعُو

يَدْعُو: “Çağırır” demektir. دعو kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir ve şeytana racidir. Bu bâbdan üç mastar vardır. Üçü de aynı fiille ifade edilir.

  1. دَعْوَة
  2. دُعَاء
  3. دَعْوَى

Bu mastarların üçü de çağırmak anlamındadır. Aradaki fark kalıplarından gelir. Mastarların anlamları kalıplarına bağlı olarak değişir.

دَعْوَة: “Çağırma, çağırış” demektir. فَعْلَةٌ kalıbından gelmektedir. Bu kalıp mastar-ı bina-i merre kalıbıdır. Fiilin bir kere işlendiğini gösterir. İkili ve çoğulu olabilen mastarlar bu şekilde gelir. İki kere işlendiyse دَعْوَتَانِ, üç veya daha fazla işlendiyse دَعْوَات şeklinde gelir.

دُعَاء: “Çağırmak” demektir. فُعَالٌ kalıbından gelmektedir. Mazisi فَعَلَ vezninde olup vücutta meydana gelen bir semptoma, duruma veya vücuttan çıkan bir sese delalet eden fiillerin mastarı فُعَالٌ veya فَعِيلٌ kalıplarından gelir. دُعَاء da دعو kökünden birinci bâbdan mastardır. Birinci bâbdan olduğu için mazisi فَعَلَ veznindedir ve ses ifade eder. Bu nedenle فُعَالٌ vezninden gelmiştir. İkinci ve üçüncü harf arasındaki elif çağırmadaki uzamayı ve mübalağayı ifade eder. Uzun süreli veya tekrarlar içeren çağırma duadır.

دَعْوَى: “Ortak çağrı” demektir. فَعْلَى kalıbından gelmektedir. Sonundaki elif-i maksure fiilin belirli bir zamana delalet etmeden özel bir şekilde işlenmesini, işlenişin bir sürenin sonunda gerçekleştiğini ve şiddetini ifade eder. Hem zaman olarak hem de fiilin işlenişi olarak mübalağa ifade eder. Pek çok kişinin aynı çağrıyı yapması davadır. Bir sürecin sonunda meydana gelen ortak çağrı, ortak görüş anlamına gelir. Günümüzde de “davamız …” şeklinde kullanılmaktadır.

هُمْ: “Onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. آبَاءَنَا (atalarımız) ya racidir.

إِلَى: “-e, -a” demektir. Harf-i cerdir.

عَذَابِ: “Azap” demektir. Bu kök iki ayrı bâbdan gelmektedir. Beşinci bâbdan geldiğinde عَذْب tatlı demektir. Sıfat-ı müşebbehedir. Su için kullanılır. Suyun tadının hoş olması manasından gelmiştir. İkinci bâbdan geldiğinde عَذَاب bir fiili yapmasını önlemek, o fiilden caydırmak, uzak tutmak, fiili işlemesini sonlandırmak için darbetmek, engellemek, kahretmek anlamlarındadır.

Azab etmek birisinin temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamasını engelleyen her türlü fiildir. Yemesini veya içmesini veya barınmasını engellemek demek ona azab etmek demektir.

Azap belirli bir fiil değildir. Azap her tür fiille gerçekleşebilir. Hatta bir fiil olmadan bir durum da azap olur. Temel ihtiyaçlara engel olan her fiil, her durum, her olay azaptır. Ekonomik kriz bir azaptır. İnsanların temel ihtiyaçlarına karşı engel oluşturur. Kıtlık bir azaptır. Sel bir azaptır, yangın bir azaptır. Cehennem bir azaptır. Hastalık bir azaptır.

السَّعِيرِ: “Yakıcı” demektir. Kökü سعر dir. Üçüncü bâbdan müteaddi fiilden türeyen mübalağalı ism-i fâildir. Bir şeyin/kimsenin gücünü kullanarak bir şeyin/kimsenin çevresine yayılarak çevresini tamamen sarması manasındaki fiilden gelmiştir. Aleviyle birisinin ya da bir şeyin çevresini saran ateş için yakıcı manasında kullanılır.

وَكَفَى بِجَهَنَّمَ سَعِيرًا

Yakıcı olarak Cehennem yeter. (Nisa 55)

Saîr olma Cehennem’in vasfıdır.

وَإِذَا الْجَحِيمُ سُعِّرَتْ

Cehîm tas’îr edildiğinde (yakıcı hale getirildiğinde) (Tekvir 12)

Tas’îr edilme (saîr hale getirilme) Cehîm’in vasfıdır.

عَذَابِ السَّعِيرِ: “Yakıcının azabı” demektir.

إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ: “Yakıcının azabına” demektir.

يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ: “Onları yakıcının azabına çağırır” demektir.

كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ: “Şeytan onları yakıcının azabına çağırıyordu” demektir.

وَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ: “Şeytan onları yakıcının azabına çağırıyor olsa bile” demektir.

أَوَلَوْ كَانَ الشَّيْطَانُ يَدْعُوهُمْ إِلَى عَذَابِ السَّعِيرِ: “Şeytan onları yakıcının azabına çağırıyor olsa bile mi?” demektir.

Şeytan onları nasıl yakıcının azabına çağırıyor? Allah’ın indirdiğine değil atalarının üzerinde bulduklarına uymalarına davet ediyor. İşte bu davet onları yakıcının azabına davettir. Allah’ın indirdiğine değil atalarını üzerinde bulduklarına davet etmektedir. Allah’ın indirdiği bize ne diyor, bakalım.

فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ

Senin üzerine yalnızca belağ vardır. (Ali İmran 20, Rad 40)

فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

Senin üzerine yalnızca açık belağ vardır. (Nahl 82)

فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

Bilin ki resulümüzün üzerine yalnızca açık belağ vardır. (Maide 92)

مَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ

Resulün üzerine yalnızca belağ vardır. (Maide 99)

وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

Resulün üzerine yalnızca açık belağ vardır. (Nur 54, Ankebut 18)

فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

Resullerin üzerine açık belağdan başka ne vardır? (Nahl 35)

وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

Bizim üzerimize yalnızca açık belağ vardır. (Yasin 17)

إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ

Senin üzerine yalnızca belağ vardır. (Şura 48)

فَإِنَّمَا عَلَى رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ

Resulümüz üzerine yalnızca açık belağ vardır. (Tegabün 12)

Bu ayetlerde defalarca gözümüze sokuluyor. Size düşen belağdır (ulaşmak ve hedefinde istikrarlı olmaktır) diyor. Demiyor ki iktidarı devirin, yerine geçin. Peki bunu kim diyor? Şeytan diyor. Ne diyor? Çoğunluğun oyunu almak için onlara vaatlerde bulun diyor. Tebliği, belağı boş ver. İktidara tebliğ mi yapılır diyor. Sen iyisin, onlar kötü diyor. Sen iktidara geçince her şey düzelir diyor. Bunun için şimdiden çalışman, proje üretmene de gerek yok diyor. Sen mükemmelsin diyor. İktidara gelince her şeyi yoluna koyarsın diyor.

Ayetler bize belağı (ulaşmayı) emrediyor. Mevcut yöneticiye Allah’ın indirdiğine uymasını tebliğ ederiz. Onu yerinden indirip yerine geçmekle uğraşmayız. Ona proje götürürüz. Uygulamasını isteriz. Uygulamazsa, çoğunlukla ilgilenmeye devam ederse artık bizim sorunumuz değildir. Hiçbir peygamber mevcut yöneticiyi indirmek istememiştir. En zalimleri bile indirmek istememişler, sadece düzelmesini istemişlerdir. Düzelmeyenler de Allah tarafından cezalandırılmışlardır.

Herkes kendini doğru yolda sanmaktadır. Doğru yolda olup olmadığının teyidi çok basittir. Bu ayete bakın. Allah’ın indirdiğine mi uyuyorsunuz, geçmişten gelen alıştığınız sistemler içinde mi çaba gösteriyorsunuz?

Yaşadığınız çevrenize bakın. Her şey bozuksa, sıkıntılar düzelmiyor, giderek kötüleşiyorsa mevcut sistem sıkıntılıdır. Atalarınızı üzerinde bulduğunuz sistemdir. O sistem içinde çözüm olmaz. Sistemin değişmesi gerekir. Sistemin değişmesi de darbelerle, iktidarı ele geçirmekle olmaz. Belağla olur. Belağ etki etmezse Allah o sistemi içindekilerle birlikte helak eder, sadece belağ yapanları kurtarır, iktidar için mücadele edenleri değil.

Buradaki şeytan kimdir? İblis midir?

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الْإِنْسِ وَالْجِنِّ

Böylece her nebi için düşman olarak insan ve cin şeytanları kıldık. (Enam 112)

Görüldüğü gibi asıl şeytanlar insan şeytanlardır. Cin şeytanlar ikinci sıradadır.

Yakıcının azabına hem insan hem de cin şeytanlar çağırır. Atalarını üzerinde bulduklarına çağırarak yakıcının azabına çağırırlar.

Şeytanın çağrısı davet midir, dua mıdır, dava mıdır?

Bir kere çağırırsa davettir, sürekli çağırırsa duadır, ortak çağrı yaparsa davadır. Gel şu çoğunluk sistemi içinde mevcut yöneticiyi devirmek, iktidar olmak için çalış diye bir kere söylerse davettir, tekrar tekrar söylerse duadır, bunu ortak çağrı olarak lanse ederse, hedef haline getirirse, cihadınız budur derse davadır. Her üçü de geçerlidir. Siz şeytanın kim olduğunu Allah’ın indirdiğine değil de atalarımızı üzerinde bulduğumuza çağırmasından anlarsınız.

Peki, Allah’ın indirdiğine uymaya çağrılıp da atalarını üzerinde bulduklarına uyanlar kimlerdir? Bir önceki ayetteki مَنْ يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنِيرٍ (ne bir ilim ne bir rehberlik ne de aydınlatan bir kitapla Allah hakkında tartışan kimseler)dir. İlim, rehberlik ve aydınlatıcı kitap olan Kuran’a göre Allah’ı tanımazlar. Atalarını üzerinde bulduklarının tanımladığı gerçek olmayan Allah’ın emrettiğini yaparlar. Allah’ın istemediği, izin vermediği ama atalarının üzerinde bulduklarının tanımladığı gerçek olmayan Allah’ın istediği sistemler içinde çaba göstermenin gerçek doğru yol olduğunu iddia ederler. Allah’ın istemediği amelleri Allah istiyor diye yaparlar.

فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ

Dünya hayatı kesinlikle sizi aldatmasın ve aldatıcı kesinlikle sizi Allah’la aldatmasın. (Lokman 33)

Aldatıcı atalarını üzerinde bulduklarının tanımladığı gerçek olmayan Allah’la onları aldatmaktadır.

Rehberimiz, aydınlatıcı kitabımız Kuran’dır. Kuran’ı rehber edinirsek Allah’ı doğru anlarız, Allah’ın bizden ne istediğini ve ne istemediğini anlarız. Aksi halde bu ayettekilerin durumuna düşeriz. Sekülerlerin istediğini yaparız, onların sahasında, deplasmanda onların istediği gibi yaparız. Onların mekanizmasındaki çabalamayı Allah yolunda cihad zannederiz. Sonunda tıpkı onlar gibi oluruz. Onların yaptıkları her şeyi benzer şekillerde yaparız. İslami lüksler icat ederiz. Zenginleşerek Allah yolunda çalışacağımızı düşünür ve zenginleşince de zenginliğimizi korumak ve daha da artırmak için tüm ömrümüzü harcarız. Sonra zenginliği korumak için gerekçeler uydururuz, Allah’ın bunu istediğini söyleriz. Namazı kılarız ama Allah’ın istemediklerini yaparız, bunlara da uygun fetvalar ürettiririz. Önemli olan namaz kılmak, lüks otellerde hac yapmaktır. Diğer ameller çok önemli değildir. Zenginliğin ve gücün sürmesi de çoğunluk demokrasisi içinde başarılı olmaktan geçmektedir. Bunun için partiler kurarız, iktidara talip oluruz. Projeleri boş veririz. Üye kaydetmek ve parti için aidat almak artık öncelik olmuştur. Sokaklara bayrak asmak gibi abes işler bile cihad olmuştur. Artık asıl hedefler ortadan kalkmış ve kendi aralarında üst mevkiler için yarışan, diğer partileri kötüleyen, kulüplere dönüşmüş bu yapılar içinde milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi, bakan olmak için çabalamak en büyük öncelik olmuştur. Aldatıcı Allah’la aldatmıştır. Buna da cihad demiştir.

Bunun yerine Allah’ın istediği sistemi, Adil Düzeni getirmek için uygulamalar yaparız, bunu belağ haline getiririz, örnek gösteririz. Mevcut yöneticileri indirmek için çaba göstermeyiz, tam tersine onlara projelerimizi ulaştırırız, örnekler gösteririz, Kuran’ın hidayetine davet ederiz. Her işi Kuran’a göre yapmaya davet ederiz. Bundan sonra onlar yüz çevirirse onlarla Allah’ın arasındadır. Bizim görevimiz buraya kadardır.

 

 

Teşvikiye, Yalova

20 Temmuz 2024

M. Lütfi Hocaoğlu

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 22 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 65 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 98 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 130 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 147 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 174 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 168 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 184 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 167 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 195 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 192 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 188 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 204 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 196 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 210 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 264 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 274 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 255 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 348 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 394 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 327 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 377 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 321 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 304 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 333 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 283 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 442 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 368 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 347 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 377 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 382 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 457 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 460 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 483 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 406 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 478 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 440 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 441 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 462 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 565 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 416 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 438 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 473 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 502 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 427 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 442 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 408 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1219
Rum Suresi Tefsiri 37. Ayet
17.06.2023 406 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1218
Rum Suresi Tefsiri 36. Ayet
3.06.2023 457 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1217
Rum Suresi Tefsiri 35. Ayet
27.05.2023 454 Okunma


© 2024 - Akevler