Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1294
Cin Suresi Tefsiri 3. Ayet
30.08.2025
224 Okunma, 0 Yorum

CİN SÛRESİ - 2. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا (3)

Kesinlikle ne bir arkadaş ne de bir çocuk edinen rabbimizin ciddiyetinin yüce olduğu… (3)

Kesinlikle ne bir arkadaş ne de bir çocuk edinen rabbimizin ciddiyeti yücedir. (3)

 

Bu ayette iki kıraat vardır:

Şerh

Kelime

Ravi

Kari

(وَإِنَّهُ) ادغام التنوين في الواو بغنة وبكسر الهمزة

أَحَداً وَأَنَّهُ

متفق عليه

نافع المدني

(وَإِنَّهُ) ادغام التنوين في الواو بغنة وبكسر الهمزة

أَحَداً وَأَنَّهُ

متفق عليه

ابن كثير المكي

(وَإِنَّهُ) ادغام التنوين في الواو بغنة وبكسر الهمزة

أَحَداً وَأَنَّهُ

متفق عليه

أبو عمرو بن العلاء

ادغام التنوين في الواو بغنة وبفتح الهمزة (وَأَنَّهُ)

أَحَداً وَأَنَّهُ

متفق عليه

ابن عامر الدمشقي

(وَإِنَّهُ) ادغام التنوين في الواو بغنة وبكسر الهمزة

أَحَداً وَأَنَّهُ

شعبة

عاصم الكوفي

ادغام التنوين في الواو بغنة وبفتح الهمزة (وَأَنَّهُ)

أَحَداً وَأَنَّهُ

حفص

عاصم الكوفي

ادغام التنوين في الواو بلا غنة وبفتح الهمزة (وَأَنَّهُ)

أَحَداً وَأَنَّهُ

خلف

حمزة الكوفي

ادغام التنوين في الواو بغنة وبفتح الهمزة (وَأَنَّهُ)

أَحَداً وَأَنَّهُ

خلاد

حمزة الكوفي

ادغام التنوين في الواو بغنة وبفتح الهمزة (وَأَنَّهُ)

أَحَداً وَأَنَّهُ

متفق عليه

الكسائي الكوفي

ادغام التنوين في الواو بغنة وبفتح الهمزة (وَأَنَّهُ)

أَحَداً وَأَنَّهُ

متفق عليه

أبو جعفر

(وَإِنَّهُ) ادغام التنوين في الواو بغنة وبكسر الهمزة

أَحَداً وَأَنَّهُ

متفق عليه

يعقوب

ادغام التنوين في الواو بغنة وبفتح الهمزة (وَأَنَّهُ)

أَحَداً وَأَنَّهُ

متفق عليه

خلف العاشر

 

Birinci kıraate (وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا) göre i’râb:

Haberi
Fiil cümlesi

İsmi
İş
zamiri

Enne

Atıf
harfi

Fâil

Fiil

Muzâfun ileyh

Muzâf

Hâl
Fiil cümlesi

Sahibul hâl

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Olum-suzluk
edatı

Muzâfun
ileyh

Muzâf

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun
aleyh

Müekkid

Müekked

وَلَدًا

لَا

وَ

صَاحِبَةً

هُوَ

اتَخَّذَ

مَا

نَا

رَبِّ

جَدُّ

تَعَالَى

هُ

أَنَّ

وَ

 

İkinci kıraate (وَإِنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا) göre i’râb:

Mensuh isim cümlesi

Atıf
harfi

Haberi
Fiil cümlesi

İsmi
İş
zamiri

İnne

Fâil

Fiil

Muzâfun ileyh

Muzâf

Hâl
Fiil cümlesi

Sahibul hâl

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Olum-suzluk
edatı

Muzâfun
ileyh

Muzâf

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun
aleyh

Müekkid

Müekked

وَلَدًا

لَا

وَ

صَاحِبَةً

هُوَ

اتَخَّذَ

مَا

نَا

رَبِّ

جَدُّ

تَعَالَى

هُ

إِنَّ

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Normalde gramatik olarak kendisinden sonra أَنَّهُ geldiği için önceki أَنَّهُ ya atfettiği düşünülür. O durumda bundan önce gelen أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ (bana … olması vahyolundu) dan dolayı bu atıf harfinden sonra gelen أَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا de peygambere vahyedilen bir ifade olmaya uygundur. Ancak daha sonraki ayette aynı şekilde tekrar وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا ile atıf yapılmakta ve bu cümle peygambere vahyolunan cümle değil cinlerin söylediği cümleye uygun olduğu için وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا cümlesi de cinlerin söylediği cümledir. İkinci bir kıraatin hem bu cümle hem de sonraki cümle için وَإِنَّهُ ile başlaması da cinlerin sözü olduğunu kesinleştirmektedir. Çünkü İnne cümlesi Enne mastarına atfolunmaz.

أَنَّ (birinci kıraat): “Kesinlikle -mek, -mak” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.

إِنَّ (ikinci kıraat): “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Te’kîd için gelir.

هُ: “O” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil mensub muttasıl zamirdir. Şan zamiridir. Raci olmayan zamirdir. (الضمير غير الراجع). Zamirin öncesinde yerini tuttuğu bir isim yoktur yani raci olduğu bir isim yoktur. Bu nedenle zamir görevinde değildir. Kendisinden öncesindeki bir isme değil kendisinden sonra anlatılacak olana işaret etmektedir ve “şöyle ki” anlamındadır. Bu tür zamirler için üçüncü şahıs tekil zamirler (هُوَ/هُ ve هِيَ/هَا) kullanılır. Eril olana şan zamiri (zamiru’ş-şan) (ضمير الشأن), dişil olana kıssa zamiri (zamiru’l-kıssa) (ضمير القصة) denir. Cümlenin başında yer alarak, bahsedilen konunun önemli olduğunu ifade eder. Önemli olan konuyu ifade eden kelime eril ise eril zamir (şan zamiri) gelir, önemli olan konuyu ifade eden kelime dişil olursa dişil zamir (kıssa zamiri) gelir.

تَعَالَى: “Yüce oldu, yücedir” demektir. علو kökünden tefâül bâbından üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. سفل kökünün zıttıdır. Birinci bâbdan (عَلا - يَعْلُو) aşağı ve alçak kabul edilen bir konumdan daha yüksek bir yere doğru hareket etmek ve orada yerleşmektir. Birisinden, birilerinden derece, makam, konum veya miktar bakımından üstün olmaktır. Değer, mevki veya yer açısından birisinden/birilerinden daha yüksek konuma çıkmaktır. عُلُوّ mastardır, değer, derece veya konum bakımından büyüklük, üstünlük ve yüceliktir. عَالِي (üstün olan) ism-i fâilidir, سَافِل (alçak olan) in zıttıdır. أَعْلَى (daha üstün) eril ism-i tafdilidir, أَسْفَل (daha alçak) in zıttıdır. عُلْيا (daha üstün) dişil ism-i tafdilidir, سُفْلى (daha alçak) nın zıttıdır. عَلِيّ (üstün) mübalağalı ism-i fâilidir. Tefâül bâbına gelince (تَعَالَى - يَتَعَالَى) kendi kendine başka hiçbir şeye muhtaç olmadan bütün varlıklardan çok üstün olmaktan yüce olmak, ulu olmak anlamına gelmektedir. Bu bâbdan gelen الْمُتَعَالِي (yüce, ulu) ism-i fâildir ve yalnızca Allah’a ait bir sıfattır. Tefâül bâbından gelen تَعَالَى fiili de yalnızca Allah ve O’nun sıfatları için kullanılır. Ulu kelimesi de yalnızca Allah için kullanılmalıdır.

جَدُّ: “Ciddiyet, önem” demektir. جدد kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak birisi veya bir işin büyümesi, önemli olması, saygın ve şimdi ve geçmişte benzeri olmayan, ciddi ve önemli olması manasındadır. Bu mastar manasından جَدّ “ciddiyet, önem” anlamında isimdir.

İkinci bâbdan (جَدَّ - يَجِدُّ) bir şeyi keserek ondan yeni bir parça ayırmak ya da çizerek onu bölmelere ayırmak manasındadır. Her iki durumda da yeni bir çizgi ortaya çıkmış olur. Kestiğiniz zaman dış kontur değişmiş olur, çizdiğiniz zaman içeride yeni bir çizgi oluşturmuş olursunuz. Kestiğiniz zaman asıldan ayrılan parça جَدِيد olur, kalan parça جَدّ olur. Bu nedenle soyut olarak جَدّ ata manasına جَدِيد ise ondan ayrılan yeni topluluk manasına gelir. Her şeyin kenarına جُدَّة denir. Deniz kenarında olan yerleşim yerlerine de جُدَّة denir. Yeryüzü üzerinde insanların hareket edebileceği, düzlük yollara da جُدَّة denir. Bunların hepsi kenarda veya içte olan hatlardır.

Bir topluluk içinde konuşması ve davranışları ile diğer insanlarla arasında soyut bir hat oluşturan kimsenin durumu için جَدّ kullanılır. Topluluk içinde sözü geçen, her sözü ciddiye alınan ciddiyet sahibi, önemli kimselere bu nedenle ذا الجدِّ (ced sahibi) denir. Türkçede bu durum ciddiyet şeklinde ifade edilir.

Kuran’da ced kelimesi sadece bu ayette geçer. 8 kere جَدِيد (yeni) kelimesi, 1 kere de جُدَد (caddeler) kelimesi geçer.

رَبِّ: “Rab, terbiyeci” demektir. ربب kökünden isimdir. Alemlerin rabbi olan Allah’tır.

نَا: “Biz” demektir. Birinci çoğul şahıs mecrur muttasıl zamirdir.

رَبِّنَا: “Rabbimiz” demektir.

مَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

اتَّخَذَ: “Edindi” demektir. ءخذ kökünden iftiâl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. İki mef’ûl alır. Birinci mef’ûl edinilendir. İkinci mef’ûl vasıftır. İkinci mef’ûlü yani vasfı birinci mef’ûlde var olarak kabul etmek demektir. Eğer cümlede tek mef’ûl varsa o direk olarak edinenin kendisi için edinilen vasıftır.

صَاحِبَةً: “Arkadaş” demektir. صحب kökünden dördüncü bâbdan dişil tekil nekre mensub ism-i fâildir. Erili صَاحِب çoğulu أَصْحَاب dır. Birisini başına gelebilecek kötülüklerden koruyarak yanından ayrılmayan, onunla birlikte olan, ona eşlik eden kimsedir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir.

لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

وَلَا: “Ne de” demektir. Kuran Arapçasında “ne … ne de …” anlamına gelen cümle yapmak için önce bir olumsuzluk edatı kullanılır ve “ne … ne de …” kelime grubunda “…” ların yerine gelen iki kelime وَلَا ile bağlanır.

وَلَدًا: “Çocuk” demektir. ولد kökünden ikinci bâbdan وِلَادَة mastarı çocuğu olmak (kadın için anne olmak, erkek için baba olmak) manasındadır. Bu kökten gelen وَالِد babayı, وَالِدَة anneyi, وَلَد ise çocuğu ifade eder.

صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا: “Arkadaş ve çocuk” demektir.

مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا: “Ne bir arkadaş ne de bir çocuk edindi” demektir.

رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا: “Ne bir arkadaş ne de bir çocuk edinen rabbimiz” demektir.

جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا: “Ne bir arkadaş ne de bir çocuk edinen rabbimizin ciddiyeti” demektir.

تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا: “Ne bir arkadaş ne de bir çocuk edinen rabbimizin ciddiyeti yücedir” demektir.

أَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا (birinci kıraat): “Kesinlikle ne bir arkadaş ne de bir çocuk edinen rabbimizin ciddiyetinin yüce olduğu” demektir.

إِنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا (ikinci kıraat): “Kesinlikle ne bir arkadaş ne de bir çocuk edinen rabbimizin ciddiyeti yücedir” demektir.

Burada birinci kıraatte bir mastar vardır. Bu da bu kıraate göre bir hazf olduğunu göstermektedir. نَعْلَمُ بِـأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا (Kesinlikle ne bir arkadaş ne de bir çocuk edinen rabbimizin ciddiyetinin yüce olduğunu biliyoruz) şeklinde bir takdir yapılabilir. İkinci kıraat tam bir cümledir. Hazf yoktur.

Burada صَاحِبَةً (dişi arkadaş) şeklinde müennes (dişil) bir kullanım vardır. Bu Allah’a erkek cinsiyet yakıştırılmasına sebep olmaz (haşa). Bunun sebebi Arapçada birisi veya bir şeyin ya eril ya da dişil olarak ifade edilmesi zorunluluğudur. Güneş için dişil, Ay için eril zamirler, fiiller kullanılması buna örnektir. Gerçek erillik ve dişillik değildir. Allah için Kuran’da her yerde eril zamir, eril ism-i işaret döner, eril fiiller kullanılır. Bu dil kuralıdır. Bu nedenle burada arkadaşı olmamıştır ifadesi صَاحِبَةً şeklinde dişil gelmiştir.

قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا

“Allah veled edindi” dediler. (Bakara 116, Yunus 68)

وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَنُ وَلَدًا

Ve “Rahman veled edindi” dediler. (Meryem 88, Enbiya 26)

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا

“Hamd veled edinmeyen ve mülkte (yönetimde) ona hiçbir şerikin olmadığı ve ona ait zülden dolayı hiçbir velinin olmadığı Allah’a aittir” de ve O’nu tekbir etmeyle tekbir et. (İsra 111)

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا

(O) göklerin ve yerin mülkü (yönetimi) O’na ait olan ve hiç veled edinmeyen ve mülkte (yönetimde) hiçbir şeriki olmayan ve her şeyi yaratıp da takdir etmeyle takdir edendir. (Furkan 2)

وَيُنْذِرَ الَّذِينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا

Allah veled edindi diyenleri uyarması için… (Kehf 4)

مَا كَانَ لِلَّهِ أَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍ

Allah için bir veled edinme olmaz. (Meryem 35)

وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا

Rahman’a veled edinme yaraşmaz. (Meryem 92)

مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِنْ وَلَدٍ

Allah hiçbir veled edinmedi. (Müminun 91)

لَوْ أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَاصْطَفَى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ

Allah bir veled edinmeyi irade etseydi (ki etmedi) yarattıklarından dilediğini seçerdi. (Zümer 4)

Tevrat ve İncil’de mecazi olarak geçen oğul ve baba ifadelerinin gerçek oğul ve baba olarak algılanmasıyla İsa’ya Allah’ın oğlu (haşa) denmiştir. Pavlus’un mektuplarıyla başlayan bu anlayış İznik konsiliyle resmileşmiştir. İşte ruhban sınıfının zararı budur.

رَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ

Ruhbanlık, onlara yazmadığımız, yalnızca Allah rızasını aramak için onu kendi kendilerine ilk defa ortaya çıkardılar. (Hadid 27)

Hıristiyanlar ruhbanlığı uydurmuşlar. Sonra kendileri Allah’ın kitabı üzerinde yorum hakkını almışlar ve kimseye bu hakkı vermemiş ve İsa’yı Allah’ın oğlu (haşa) ilan etmişlerdir. Sonra kendilerine müslüman diyenler de onlardan ruhbanlığı aşırmışlardır. Ruhban sınıfı oluşturulmasının nihai sonucu belki de asıl amacı Allah’ın kitaplarını hayatın dışına çıkarmaktır. Siz Allah’la ilişkinizi ruhban sınıfı üzerinden kurun, hayatınızı sizi sömürecek olan büyük sermayenin kuralları içinde yaşayın demektir. Kendilerine müslüman diyen ülkelerde bu ruhban sınıfı artık Hıristiyanlardaki rahiplik gibi yerleşik bir hal almıştır. Namaz kıldırma memurluğu tüm dünyada rutin hale gelmiştir. Ölü yıkayıcılık, mevlit okuyuculuğu, devir-iskat uygulayıcılığı meslek haline gelmiştir. Hacca bile giderken ruhban sınıfının genel merkezinden izin alma zorunluluğu, bunun da kura gibi saçma bir uygulama ile gerçekleştirilmesi durumun ne kadar içler acısı olduğunu göstermektedir. Hıristiyanları eleştirenler kendi hayatlarına bakmamaktadırlar. Nasıl da uyutulduklarının farkında bile değillerdir. Kuran’ın ruhban sınıfının yorumuna ve hatta onayına bırakılması veya bu onayın zorunlu hale getirilmesi Allah’ın kitabını yorumlama yetkisinin birileri tarafından birilerine verilmesidir ki bunun adının ne olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.

Kuran Allah’ın çocuğu (haşa) olarak vasıflandırılan iki kişiden bahseder:

وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌ ابْنُ اللَّهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَسِيحُ ابْنُ اللَّهِ

Yahudiler “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler ve Hıristiyanlar “Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. (Tevbe 30)

Bu ayet dışında Allah’ın oğlu ifadesi Kuran’da geçmez. Burada da İsa özel ismi değil Mesih sıfatı kullanılır.

Hıristiyanlar sadece Allah veled edindi dememişler, bir de Allah’ı üçlemişlerdir:

  1. Baba (Father): Allah, yani Yaratıcı.
  2. Oğul (Son): İsa Mesih (Tanrı’nın Sözü, Logos).
  3. Kutsal Ruh (Holy Spirit): Tanrı’nın etkin kudreti/ruhu.

İncil’de açık bir şekilde “Tanrı üçtür” ifadesi yoktur. Sadece Matta 28:19’da “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin” geçmektedir. Buradaki ifadeden İsa’dan 300 yıl sonrasında teolojik tartışmalar çıkmış ve yine İznik konsülü ile resmileşmiştir. İncil’deki sadece bir cümlenin yanlış yorumlanması ile Hıristiyanlık ne hale gelmiştir. Kuran’daki إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا (Ahzab 56) ayetinden korkunç bir salavat edebiyatının doğması da buna benzer. Süleyman Çelebi’nin hayal ürünleri içeren şiiri olan Mevlid’in okunmasının sevap sayılması hatta neredeyse ölü arkasından okunmasının farz olarak görülmesi de insanların yüzyıllar, binyıllar boyunca nasıl bir yanlışın peşinde koşabileceklerini göstermektedir. Hıristiyanlık günümüzde resmi teslis inancı ile bu durumdadır.

لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ ثَالِثُ ثَلَاثَةٍ

Yemin olsun “kesinlikle Allah üçün üçüncüsüdür” diyenler küfretmişlerdir. (Maide 73)

إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ

Meryem oğlu Mesih İsa Allah’ın elçisi ve Meryem’e ilka ettiği kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah’a ve elçilerine iman edin ve “(O) üçtür” demeyin. (Nisa 171)

Bu iki ayet Hıristiyanların teslis inancını ifade etmektedir. Üç ilahın ne olduğu bu iki ayette açık olarak ifade edilmemiştir.

Hıristiyanlar baba-oğul-kutsal ruh demişlerdir. Onlar İsa’ya oğul demişlerdir. Bu ayetlerde ise İsa’ya ruh denmektedir.

لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ

Yemin olsun “kesinlikle Allah, O, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler küfretmişlerdir. (Maide 72)

وَإِذْ قَالَ اللَّهُ يَاعِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنْتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ

Allah “ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara ‘beni ve annemi Allah’ın dûnundan iki ilah edinin’ dedin?” dedi. (Nahl 51)

Kuran’ın bu ayetlerinden İsa’yı ilah edindikleri gibi Meryem’i de ilah edindikleri anlaşılmaktadır. Oysa günümüz teslis inancında Meryem yok, Kutsal Ruh vardır. Hıristiyanlar Meryem’e açıkça ilah demezler. Bu çok önemlidir. Burada birisine ilah demeden ilah edinileceğini görüyoruz. Birisini yüceltmek onu ilah edinmektir. Hıristiyanlar Meryem’i de yücelterek onu ilah edinmişlerdir. Birisine ulu demek onu ilah edinmektir. Birisine ulu demeye bile gerek yoktur. Onun her yaptığını doğru kabul edip onu hatasız kabul etmek de onu ilah edinmektir. Birisinin her yaptığını, her sözünü ayet mertebesinde delil kabul etmek de onu ilah edinmektir.

Ne bir çocuğu ne bir arkadaşı olmasının rabbe sıfat olup ced ile gelmesi önemlidir. Allah defalarca çocuk edinmediğini, bunun kendisine yaraşmadığını ifade etmektedir. Allah’ın ceddi yücedir. Başkalarının ceddine benzemez. Allah ne söylediyse o doğrudur ve her söylediği ciddiye alınmalıdır. Allah indirdiği kitapla bize ciddi sözler söylemektedir. Bu nedenle Kuran ciddiye alınması gereken bir kitaptır. Düğünlerde, toplantılarda, cenazelerde tilavet edilip hayatın dışına atılacak bir kitap değildir. Ceddi yüce olanın her sözü ciddiye alınmalıdır. Cennet vaadi olduğu gibi cehennem vaîdi de vardır. Bunu cinlerin ifade etmesi de ilginçtir. Kuran’da başka yerde ced kelimesi geçmediği için cinlerin bu sözü insanlara örnek olarak vahyedilmiştir. Cinler bize indirilen Kuran’dan kuran dinlemişlerdir ve etkilenmişlerdir. Sadece onu dinlemekle rablerinin ceddinin yüce olduğunu ifade etmişlerdir ve bu da bize vahyolunmuştur.

Dünyada ezanlar susmamaktadır, her an bir yerde ezan okunmaktadır. Dünyanın her yerinde namaz kılınmaktadır. Dünyanın her yerinde en çok tilavet edilen kitaplar Allah’ın indirdiği kitaplardır. Kuran bu kadar çok tilavet edilmekte ama rabbin sözleri yeterince ciddiye alınmamaktadır. Kuran mehcur edinilmiştir. Terk edilmiştir. Mülk yani yönetim Allah’ın istediği şekilde değildir. Kuran kendilerine müslüman diyenlerin hayatına yön vermeyen, sadece birkaç ahlaki öğretinin kaynağı olmuş, cenazelerde, düğünlerde, toplantılarda tilavet edilen bir kitap haline gelmiştir. Oysa rabbimizin ceddi yücedir. Her sözü ciddiye alınmalıdır. Günümüzün neden zır-cahiliye dönemi olduğu gayet açık değil midir?

 

Teşvikiye, Yalova

30 Ağustos 2025

M. Lütfi Hocaoğlu

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1294
Cin Suresi Tefsiri 3. Ayet
30.08.2025 224 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1293
Cin Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
23.08.2025 484 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1292
Secde Suresi Tefsiri 30. Ayet
9.08.2025 435 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1291
Secde Suresi Tefsiri 28-29. Ayetler
2.08.2025 328 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1290
Secde Suresi Tefsiri 27. Ayet
26.07.2025 251 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1289
Secde Suresi Tefsiri 26. Ayet
19.07.2025 124 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1288
Secde Suresi Tefsiri 25. Ayet
12.07.2025 121 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1287
Secde Suresi Tefsiri 24. Ayet
28.06.2025 167 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1286
Secde Suresi Tefsiri 23. Ayet
14.06.2025 249 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1285
Secde Suresi Tefsiri 22. Ayet
31.05.2025 246 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1284
Secde Suresi Tefsiri 21. Ayet
24.05.2025 229 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1283
Secde Suresi Tefsiri 20. Ayet
10.05.2025 306 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1282
Secde Suresi Tefsiri 19. Ayet
3.05.2025 273 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1281
Secde Suresi Tefsiri 18. Ayet
26.04.2025 286 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1280
Secde Suresi Tefsiri 17. Ayet
19.04.2025 301 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1279
Secde Suresi Tefsiri 16. Ayet
12.04.2025 324 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1278
Secde Suresi Tefsiri 15. Ayet
5.04.2025 330 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1277
Secde Suresi Tefsiri 14. Ayet
22.03.2025 328 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1276
Secde Suresi Tefsiri 13. Ayet
8.03.2025 374 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1275
Secde Suresi Tefsiri 12. Ayet
1.03.2025 358 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1274
Secde Suresi Tefsiri 11. Ayet
22.02.2025 395 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1273
Secde Suresi Tefsiri 10. Ayet
8.02.2025 429 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1272
Secde Suresi Tefsiri 6-9. Ayetler
1.02.2025 599 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1271
Secde Suresi Tefsiri 5. Ayet
18.01.2025 436 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1270
Secde Suresi Tefsiri 4. Ayet
28.12.2024 605 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 431 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 480 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 461 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 513 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 511 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 568 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 555 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 649 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 625 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 654 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 664 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 624 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 645 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 621 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 596 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 641 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 617 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 623 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 708 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 675 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 692 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 814 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 867 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 755 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 818 Okunma


© 2025 - Akevler