Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1296
Cin Suresi Tefsiri 5. Ayet
13.09.2025
41 Okunma, 0 Yorum

CİN SÛRESİ - 4. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا (5)

Ve insan ve cinin Allah’ın üzerine asla yanlış bir şey söylemeyeceğini zannetmemiz … (5)

 

Ma'tûf

Atıf
harfi

Haberi
Mensuh fiil cümlesi

İsmi

Enne

İki mef'ûlun bih

Fâil

Nâsih
Fiil

Sıla cümlesi
Fiil cümlesi

Harf-i
mevsûl

Mefûlun mutlak

Mefûlün bih GS

Fâil

Fiil

Olum-suzluk
edatı

Sıfat
Naib-i mef'ûlü
mutlak

Mevsûf

Mecrur

Cârr

Ma'tûf

Atıf
harfi

Ma'tûfun
aleyh

كَذِبًا

قَوْلًا

اللَّهِ

عَلَى

الْجِنُّ

وَ

الْإِنْسُ

تَقُولَ

لَنْ

أَنْ

نَا

ظَنَنَّا

نَا

أَنَّ

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Önceki ayetteki أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا mastarına أَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا mastarını atfetmektedir.

أَنَّا: “Kesinlikle biz” demektir. Aslı أَنَّنَا dır. Huruf-u müşebbehe bi-l fiilden olan أَنَّ ile “biz” anlamındaki zamir birleşince أَنَّنَا olmuş ve sonra okuma kolaylığından dolayı أَنَّا şeklinde kısaltılmıştır.

أَنَّ + نَا أَنَّنَا أَنَّا

أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.

ظَنَنَّا: “Zannettik” demektir. ظنن kökünden birinci bâbdan birinci çoğul şahıs mazi malum fiildir. Birisi, bir iş, bir şey hakkında sağlam olmayan, ihtimali olarak aklen bir hükme varmak manasındadır.

أَنْ: “-mek, -mak” demektir. Harf-i mevsuldür yani mastar harfidir. Arkasından gelen لَنْ تَقُولُ olumsuz muzari fiilini لَنْ تَقُولَ şeklinde mensub hale getirmiştir.

لَنْ: “Asla …mayacak” demektir. Olumsuzluk edatıdır. Gelecek zamanda te’kîdli bir şekilde mutlak olumsuzluk ifade eder.

تَقُولَ: “Söyler, der” demektir. قول kökünden üçüncü şahıs dişil tekil mensub muzari malum fiildir. أَنْ ile nasb olmuştur.

لَنْ تَقُولَ: “Asla söylemeyecek” demektir.

الْإِنْسُ: “İnsan” demektir. ءنس kökünden ism-i cem-i cinstir. أَنَس mastarı birisini sosyal, yakın, arkadaşça hissetmek, tanıdık ve alışık olmak manasındadır. Bu mastar manasından sosyal, yakın, arkadaş olarak hissedilen, tanıdık olan manasında إِنْس ıstılahi olarak “insan” anlamında isimdir. Kuran’da ءنس kökü ile geçen ve ‘insan’ olarak çevrilen kelimelerin aralarında farklar vardır. إِنْس ism-i cem-i cins kelimesinin sonuna يّ gelerek müfredleşir. Bu şekliyle إِنْسِيّ ins cinsinden bir varlığın adı olur ve nekre çoğulu da أُنَاس dır. Marife çoğulu aslında الْأُنَاس dır ancak çok kullanılınca hemze düşmüş ve النَّاس şekline dönüşmüştür.

 

Camid isim müfred

Camid isim cem

İsm-i cem-i cins

İsm-i cem-i cinsten müfred

İsm-i cem-i cins müfredden cem

Nekre

إِنْسَان

أَنَاسِيّ

إِنْس

إِنْسِيّ

أُنَاس

Marife

الْإِنْسَان

-

الْإِنْس

-

النَّاس

إِنْس kelimesi وَحْش kelimesinin zıttı olarak kullanılır. Okun okçuya yakın olan ucuna إِنْس, sivri ucuna ise وَحْش denir. إِنْس insana yakınlıkla ilişkilendirildiği için sosyal insanı ifade eder.

إِنْسَان kelimesi ise insanın türsel özellikleri, yaratılışsal özellikleriyle ilgilidir. Biyolojik insanı ifade eder. Eğer kastedilen Homo Sapiens ise الْإِنْسَان şeklinde gelir. Eğer kastedilen başka bir insan türü ise nekre olarak إِنْسَان şeklinde gelir. Nekre gelişin çoğulu olan أَنَاسِيّ ise biyolojik insan türlerini ifade eder.

İnsan türünün davranışları türsel özelliği, yaratılışı gereği ise Kuran’da الْإِنْسَان şeklinde gelir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. الْإِنْسُ ye الْجِنُّ yü atfetmiştir.

الْجِنُّ: “Cin” demektir. جنن kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan جَنّ mastarı birisini veya bir şeyi görünemeyecek bir yerde saklayıp gizlemek manasındadır. Bu mastar manasından saklanılıp gizlenilen manasında جِنّ ıstılahi olarak “cin” anlamında ism-i cem-i cinstir. Bu yönüyle إِنْس kelimesi gibidir. جِنّ ism-i cem-i cins kelimesinin sonuna يّ gelerek müfredleşir. Bu şekliyle جِنِّيّ cin cinsinden bir varlığın adı olur جِنَّة ıstılahi olarak “cin topluluğu” anlamında ism-i cemdir. جَانّ “cin türü, bir yılan türü” demektir. Kendini saklayıp gizleyen manasında جَانّ ıstılahi olarak görünmediği için “cin türü”, iyi saklanıp gizlendiği için bir “yılan türü” anlamında isimdir. Cinlerde de yaratılışlarıyla ilgili olan ifadelerde جَانّ kullanılır. Sosyal yönleriyle ilgili olarak جِنّ kullanılır.

الْإِنْسُ وَالْجِنُّ: “İnsan ve cin” demektir. İki ism-i cem-i cins atfedilmiştir. Bu durumda her ikisi için de ortak olarak ya cins ya da cem anlamının verilmesi gerekmektedir.

عَلَى: “Üzerine” demektir. Harf-i cerdir.

اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

عَلَى اللَّهِ: “Allah’ın üzerine” demektir.

كَذِبًا: “Yanlış, yalan” demektir. Bir şeyi onda olmayan bir şeyle vasıflandırmak veya isimlendirmek manasındadır. Kuran’da كذب kökü ikinci bâbdan ve tef’îl bâbından gelir. Sadece mazi ve muzari fiil olarak gelir. Emir veya nehiy fiil olarak gelmez. لَا تَكْذِبْ şeklinde gelmez. Çünkü bu kökün anlamı sadece yalan söylemek değildir. Yalan söylemeyi de kapsayan bir anlamı vardır. Yanlış söylemek de bu fiilin kapsamı içindedir. Kasıtlı olarak yapılırsa yalan, kasıtsız olarak yapılırsa yanlış olur. Her ikisi de bu kelime ile ifade edilir. Bu nedenle Kuran’da لَا تَكْذِبْ şeklinde gelmez. Gelseydi kimse yanlış bir şey söyleyemezdi.

لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا: “İnsan ve cin Allah’ın üzerine asla yanlış bir şey söylemeyecek” demektir.

أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا: “İnsan ve cinin Allah’ın üzerine asla yanlış bir şey söylemeyecek olması” demektir.

ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا: “İnsan ve cinin Allah’ın üzerine asla yanlış bir şey söylemeyeceğini zannettik” demektir.

أَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا: “İnsan ve cinin Allah’ın üzerine asla yanlış bir şey söylemeyeceğini zannetmemiz” demektir.

Cinler burada bir zanda bulunduklarını söylüyorlar. Zan çok önemli bir kavramdır. Bir bilginin doğruluğu veya yanlışlığı ile ilgili zan’ı da içeren Kuran’da dört kök vardır: حسب, شك, ظن, يقن.

Bir bilgiye sahipsiniz ve bu bilginin doğruluğu-yanlışlığı ile sizin bu konudaki görüşünüzün durumu bu dört kökle ifade edilebilir:

Bilgi

Senin görüşün

Sonuç

Doğru

Doğru diyorsun ve kesin eminsin

يقن

Doğru

Yanlış diyorsun ve kesin emin değilsin

حسب

Doğru

Doğru olduğunu düşünüyorsun ama kesin değil

ظن

Doğru

Yanlış olduğunu düşünüyorsun ama kesin değil

ظن

Doğru

Doğru-yanlış arasındasın

شك

Yanlış

Doğru-yanlış arasındasın

شك

Yanlış

Yanlış olduğunu düşünüyorsun ama kesin değil

ظن

Yanlış

Doğru olduğunu düşünüyorsun ama kesin değil

ظن

Yanlış

Doğru diyorsun ve kesin emin değilsin

حسب

Yanlış

Yanlış diyorsun ve kesin eminsin

يقن

 

En çok kafa karıştıran حسب köküdür. Bu kök iki bâbdan gelir. Dördüncü bâbdan geldiğinde (حَسِبَ - يَحْسَبُ) nasih fiildir. Birinci bâbdan geldiğinde (حَسَبَ - يَحْسُبُ) nasih fiil değildir. İkisi birbirinden farklı anlama sahiptir. Dördüncü bâbdan geldiğinde anlamı sanmaktır. Nasih fiillerdendir. İki mef’ûl alır. Bu şekilde nasih fiil olduğu zaman anlamı “sandı” şeklindedir. İki mef’ûlünden birincisinin sıfatsal özelliğinin ikinci mef’ûl olduğu sanılmaktadır ama gerçekte öyle değildir. Yani sananın bildiği ile gerçekteki durum uyuşmamaktadır.

Ayetteki geçiş

Anlam ve ifade edilen anlam

وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً

Dağları görürsün, onları camid (donuk) sanırsın.

Onlar donuk değildir.

وَتَحْسَبُهُمْ أَيْقَاظًا

Onları tetikte bekliyorlar sanırsın.

Onlar tetikte beklemiyorlar.

وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا

İlminiz olmayanı ağızlarınızla söylüyorsunuz ve onu basit sanıyorsunuz.

O basit değildir.

أَيَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُ

İnsan kemiklerini asla toplamayacağımızı sanıyor mu?

Toplayacağız.

أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ

İnsan onu kimsenin görmediğini sanıyor mu?

Görüyor.

يَحْسَبُ أَنَّ مَالَهُ أَخْلَدَهُ

Malının onu kalıcı kılacağını sanıyor.

Kalıcı kılmayacak.

وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً

Küfredenler, onların amelleri geniş arazilerdeki serap gibidir. Susayan onu su sanır.

O su değildir.

يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاءَ مِنَ التَّعَفُّفِ

Cahil onları iffetlerinden dolayı zenginler sanır.

Onlar zenginler değildir.

قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً

Ona yüksek binaya gir denildi. Onu görünce onu dalgalı su sandı.

Dalgalı su değildi.

وَحَسِبُوا أَلَّا تَكُونَ فِتْنَةٌ

Fitne olmayacağını sandılar.

Fitne olacak.

Birinci bâbdan geldiğinde anlamı bir şeyi anlamak, açıklamak, tanımlamak veya miktarını belirlemek için onun bileşenlerini sayma, toplama, gruplama yapmak ve sonuçta bir kanaate varmaktır. Türkçedeki hesap manası bu birinci bâbla uyumludur.

Diğer kök شك dir. Burada kişi tam ortadadır. Doğru olduğu veya yanlış olduğu söylenen şeyin doğruluğu veya yanlışlığı konusunda tam ortadadır. Kararsızdır. Ne doğruya ne de yanlışa yakındır.

فَإِنْ كُنْتَ فِي شَكٍّ مِمَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ فَاسْأَلِ الَّذِينَ يَقْرَءُونَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَ

Sana indirdiğimizden bir şek içindeysen senden önce kitabı kıraat edenlere sor. (Yunus 94)

Gerçek durum ile kişinin görüşü arasındaki doğruluk- yanlışlık açısından tam uyumu ifade eden kök يقن dir. Dördüncü bâbdan يَقِنَ - يَيْقَنُ şeklinde bir şeyi, bir durumu, bir işi, bir fiili veya bir vakayı hiçbir şüphe ya da karışıklık olmaksızın bilmek demektir. En üst düzeyde doğru bir hükümdür. Bir şeyin ya da bir durumun doğruluğunu tespit etmek için doğru verileri kullanarak veri işleme yöntemlerinin (sınıflandırma, matematiksel ve istatistiksel hesaplama, mantıksal işlemler gibi) doğru kullanımı sonucunda, ortaya çıkan hüküm veya kararın sağlam, kesin ve tahmini olmaması anlamındadır. يَقِين ise “şüphe olmayan, kesin” demektir. Bilgi, iş, fiil, durum için kullanılır. Bunların kesin ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde bilindiğini ifade eden sıfat-ı müşebbehedir.

وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Ahirete, onlar, ikân ederler. (Bakara 4)

Bu cümlede ahiretin varlığı görüşündedirler ve var olduğu için de yakîn olma durumu vardır.

İnsanların da cinlerin de ana sorunu zandır.

وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْنِي عِنْدَ رَبِّكَ

İkisinden kurtulacağını zannettiğine “beni rabbinin indinde zikret” dedi. (Yusuf 42)

Yusuf zindanda iki kişinin rüyalarını yorumluyor ve birisinin asılacağını, birisinin kurtulacağını söylüyor. Sonra kurtulacağını zannettiğine söylüyor. Yusuf rüyayı yorumladığında kesin delillere dayanmadığından bunu yakin olarak düşünmüyor. Yusuf’un zannı doğru çıkıyor ve o kimse kurtuluyor.

لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُبِينٌ

Onu işittiklerinde mümin erkekler ve mümin kadınların kendilerine hayır olanı zannetmeleri ve bu açık bir ifktir (algıdır) demeleri gerekmez miydi? (Nur 12)

Peygamberin hanımı Ayşe için bir ifk (algı) oluşturulmuştur. Mümin erkekler ve mümin kadınların kendilerine hayır olanı zannetmeleri gerektiği söylenmiştir. Zannın hayırlısı budur. Peygamberin hanımı hakkında ne kadar söylenti olursa olsun onun ahlaksız bir iş yapmayacağı zannında bulunmaları hayırlı olan zandır. Söylentinin doğru olduğuna da doğru olmadığına da inanan kimse zanda bulunmuştur. Doğru olduğuna inanan hayırlı olmayan, doğru olmadığına inanan hayırlı olan zanda bulunmuştur.

وَذَا النُّونِ إِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ أَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ

Nûn sahibi kızgınlıkla gitmişti de onun üzerine asla kudret göstermeyeceğimizi zannetmişti. (Enbiya 87)

Yunus görevini kızgınlıkla bırakıyor ve kaçıyor. Bu sırada da Allah’ın peygamberi olduğu için Allah’ın onun aleyhine bir kudrette bulunmayacağı zannında. Bu zan yanlış bir zan. Allah onun aleyhinde kudrette bulunuyor ve balık tarafından yutuluyor.

فَأَمَّا مَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَيَقُولُ هَاؤُمُ اقْرَءُوا كِتَابِيَهْ (19) إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ (20)

Kitabı sağından verilene gelince “Alın, kıraat edin (inceleyin) kitabımı. Kesinlikle ben hesabımla karşılaşan olacağımı zannettim.” dedi. (Hakka 19-20)

Kıyamet yevminde kitabı sağdan verilen kimse hesabına kavuşacağını zannetmiştir. Zannı doğru bir zandır, hayırlı bir zandır. Hesabına kavuşmuş ve kitabı sağdan verilmiştir.

وَلَكِنْ ظَنَنْتُمْ أَنَّ اللَّهَ لَا يَعْلَمُ كَثِيرًا مِمَّا تَعْمَلُونَ وَذَلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذِي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ أَرْدَاكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Ancak Allah’ın amel ettiklerinizden çok sayıda olanı bilmiyor zannettiniz ve sizin rabbinizi zannettiğiniz bu zannınız sizi yuvarladı da hasarda olanlardan oldunuz. (Fussilet 22-23)

Burada da yanlış bir zan vardır. Allah bilmiyor zannı yanlış bir zandır. Bu da onların hüsranına sebep olmuştur.

بَلْ ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَى أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ

Oysa resul ve müminlerin ehillerine ebeden dönmeyeceğini zannetmiştiniz ve kalplerinizde bu süslenildi ve kötü bir zanla zannettiniz. (Fetih 12)

Resul ve müminler geri dönmeyecek zannında bulunmuşlardır. Bu yanlış bir zandır çünkü resul ve müminler dönmüşlerdir ve ayetin devamında söylendiği gibi kötü bir zandır (suizan).

وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ الظَّانِّينَ بِاللَّهِ ظَنَّ السَّوْءِ

Allah’ı kötü bir zanla zanneden münafık erkekler ve münafık kadınlar ve müşrik erkekler ve müşrik kadınlara azap eder. (Fetih 6)

Bu ayette de Allah’ı kötü zanla zannettikleri ifade edilmiştir.

وَظَنُّوا أَنَّهُمْ مَانِعَتُهُمْ حُصُونُهُمْ مِنَ اللَّهِ

Kalelerinin onları Allah’tan geleni engelleyen olduğunu zannettiler. (Haşr 2)

Kalelerinin Allah’tan kendilerini koruyacağını zannı yanlış bir zandır. Korumamıştır.

فَقَالَ لَهُ فِرْعَوْنُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَامُوسَى مَسْحُورًا

Firavun ona “Kesinlikle ben seni ey Musa sihirlenmiş zannediyorum.” dedi. (İsra 101)

Firavun Musa’nın sihirlenmiş olduğunu zannetmektedir. Önceden tanıdığı Musa’dan farklı bir Musa ile karşılaşmıştır. Sihirlenmiş olduğundan da kesin emin değildir, zan halindedir.

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَجِيبُونَ بِحَمْدِهِ وَتَظُنُّونَ إِنْ لَبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا

Sizi çağırdığı gün onun hamdiyle icabet edersiniz ve az bir şey dışında kalmadığınızı zannedersiniz. (İsra 52)

İnsan baas yevmine kadar milyon yıl bile ölü kalsa az bir şey kaldığını zanneder. Bu yanlış bir zandır. Uzun bir süre ölü olarak kalmıştır.

وَقَالُوا مَا هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا يُهْلِكُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ

“O yalnızca bizim dünya hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız ve bizi yalnızca ilerleyen zaman helak eder” dediler. Onların bundan hiçbir bilgisi yoktur, onlar yalnızca zannederler. (Casiye 24)

Bilgi zannı yok eder. Bilgiler, deliller veri olarak bir araya gelir ve kesin bir bilgi elde edilir. Bu durumda zan ortadan kalkar, yakîn durumu meydana gelir.

إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلَائِكَةَ تَسْمِيَةَ الْأُنْثَى (27) وَمَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْنِي مِنَ الْحَقِّ شَيْئًا (28)

Ahirete iman etmeyenler melekleri dişi ismiyle isimlendirirler. Onlara ait hiçbir bilgi yoktur. Onlar yalnızca zanna uyarlar ve zan hakka hiçbir şeyi katamaz. (Necm 27-28)

Hak gerçek, geçerli demektir. Hak olan yani gerçek olan bilgi yakîndir. Zan gerçeğe bir şey katmaz, gerçekten de bir şey almaz.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ

Ey iman edenler, zandan çok sayıda olanından kaçının, kesinlikle zannın bazısı kötüdür. (Hucurat 12)

Bu ayette zannın çoğundan kaçınılması gerektiği çünkü kötü olduğu ifade edilmiştir.

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

İblis onların üzerine zannını tasdik etti de ona müminlerden bir ferik dışında uydular. (Sebe 20)

İblisin zannı muhles kullar dışındakileri azdırmasıdır ki bu zan gerçekleşmiştir. Sadece müminlerin de tamamı değil onlardan bir ferik ona uymamıştır.

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَاءَ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلًا ذَلِكَ ظَنُّ الَّذِينَ كَفَرُوا

Göğü ve yeri ve ikisinin arasında olanı boşuna yaratmadık. O küfredenlerin zannıdır. (Sad 27)

Küfredenler evrenin boşuna, amaçsız olarak yaratıldığı zannındadırlar, yanlış bir zandır.

Cin suresinin bu ayetinde cinler zannettiklerini söylüyorlar. İnsan ve cinin Allah’ın üzerine asla yanlış bir şey söylemeyeceklerini zannediyorlar. Buradan da onların gerçekte çok iyi niyetli olduklarını, iyi bir zanda bulunduklarını ama yanlış bir zanda bulunduklarını anlıyoruz. Zaten görevli olarak kuran dinlemeye gelmişlerdir. Öyle bir zanda bulunmuşlardır ki insan ve cinin Allah üzerine yanlış bir şey söylemeyeceği zannına sahiplermiş. Sonra bunun böyle olmadığını anlamışlardır.

Bu ayette لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ cümlesinin fiili dişil gelmiştir. Eril olsaydı لَنْ يَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ şeklinde gelirdi. Bunun sebebi bu fiilin fâili olan ins ve cin (الْإِنْسُ وَالْجِنُّ) kelimelerinin ikisinin de ism-i cem-i cins olmasıdır. Arapçada “ism-i cem-i cins” denen bir isim çeşidi vardır. Bu isimler hem topluluğu hem de cinsi bildirirler. Eğer bu kelime ile ilgili zamir, işaret ismi ya da fiil müzekker (eril) ise cinsi, müennes (dişil) ise topluluğu bildirir. Bu kelimenin sonuna يّ veya ة getirilirse kelimenin müfredi (tekili) elde edilir. Bu tekil kelime tekrar çoğullaştırılabilir.

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ إِنَّـهُمْ كَانُوا خَاسِرِينَ

“Onlardan önce cin ve insan topluluğundan geçenler oldu. Onlar kaybedenler oldular.” (Fussilet, 41/25)

Bu ayette fiil خَلَتْ şeklinde müennes (dişil) gelmiş ve cins değil, topluluk olduğunu göstermiştir. Buna ilaveten sonrasında إِنَّـهُمْ şeklinde gelen هُمْ ise bu kuralın topluluğu gösterdiğinin delilidir.

لَمْ يَطْمِثْهُنَّ إِنْسٌ قَبْلَهُمْ وَلَا جَانٌّ

“Onlardan önce onlara (kadınlara) ne bir insan ne de cin türü temas etmiştir.” (Rahman, 55/74)

Bu ayette ise يَطْمِثْ müzekker (eril) fiili getirilerek bunların topluluk değil tür olduğunu göstermiştir.

Cin suresinin bu ayetinde de الْإِنْسُ وَالْجِنُّ fâilken cümlenin fiili تَقُولَ şeklinde müennes (dişil) gelmiştir. Bu nedenle bu ayette insan ve cin cinsi değil, toplulukları ifade edilmektedir.

Bu müennes fiilden anlıyoruz ki konuşan cinlerin Allah üzerine yanlış bir şey söylemeyeceklerini zannettikleri insan ve cin türü değil insan ve cin topluluklarıdır. Zaten türe özel olsaydı tüm insanlar ve tüm cinler Allah üzerine hiçbir yanlış söylemeyecek anlamına gelirdi ki bu imkân dışıdır. Bunu zannetmeleri de imkânsızdır.

Allah üzerine yalan ve yanlış söylemek çok yaygındır. O kadar ustaca yapılır ki insanlar Allah yolunda olduklarını sanırken batılın içinde bocalar dururlar. Bir şeyh bulurlar, peşinde koşarlar, o da onları sömürür de sömürür. Bir lider bulurlar, onun peşinde koşmanın Allah’ın emri olduğunu iddia ederler, vesenlerinin içinde boş boş çabalarlar. Çoğunluğun peşinde koşmanın, çoğunluğu ele geçirmenin ayetler tam tersini söylerken Allah rızası için olduğunu söylerler.

وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ

Eğer yerdeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar yalnızca zanna uyarlar. Onlar yalnızca kafadan atarlar. (Enam 116)

Kuran tersini söylerken alkışlı, ıslıklı toplantılar yapmanın Allah için olduğunu söylerler. Ruhban sınıfları üretirler ve Kuran bu sınıfın olmadığını söylerken bunun Allah’ın dininde olduğunu iddia ederler. Sonra da bu ruhban sınıfına yetki verirler, Allah’ın kitabını yorumlayanları denetletirler ve istedikleri yorumları engellerler. Bunu da Allah adına yaparlar.

يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ

Allah’ı gerçek dışı cahiliye zannıyla zannediyorlar. (Ali İmran 154)

Bu ayette cahiliye zannından bahsedilmektedir. İşte günümüz için en önemli durum budur.

جَاهِل ism-i fâildir. Türkçede cahil “bilmeyen” anlamında kullanılırken Kuran’da cahil bilmeyen demek değildir. Kuran “bilmeyen” anlamında doğrudan bilenin olumsuz olarak “bilmeyen” şeklinde kullanır.

هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ

Bilenlerle bilmeyenler aynı seviyede olur mu?

Cahil bilmeyen değil, akletmeyen demektir. Cahil çok bilgili olabilir. Bilgi küpü bile olabilir ama bir sonuca varırken ilmi metotlar kullanmıyor, sebep sonuç ilişkilerine bakmıyor, verileri kullanarak bilgi elde etmiyor, çok açık bir şekilde görünen gerçekleri bile görmezden gelebiliyorsa bu kimse cahildir.

جهل kökünün Kuran’da iki mastarı geçer. Birisi جَهَالَة (cehalet) diğeri جَاهِلِيَّة (cahiliyye) dir.

Kuran’da dört kere geçen “cehalet” bilmemek değil, ilmi yöntemleri kullanmadan sonuca varmaktır. Burada dikkat çekici olan Kuran’da dört kere geçen “cahiliyye” mastarıdır. Böyle mastarlara sınâ’i mastar (المصدر الصناعيّ), yapma mastar, mastar-ı mec’ûle, mastar-ı ca’lî isimleri verilir. Câmid ya da müştak isimlerden türetilir.

جَاهِلِيَّة câhillik demektir. جَاهِلٌ ism-i fâiline nispet ya’sı (öncesi kesreli şeddeli ya) ve yuvarlak te getirilerek mastar-ı sınâi elde edilmiştir.

جَاهِل + ِيَّة جَاهِلِيَّة

Cehalet ile câhiliyye arasındaki temel farkın bilinmesi gerekir. Cehalet doğrudan fiilin mastarıdır. O fiilin gerçekleşmesini ifade eder. Câhiliyye ise ism-i fâilin mastarıdır. Câhiliyye câhil olmaya dayanır. Cehl fiilini yapmaya değil, câhil olmaya dayanır. Câhil ism-i fâildir ve istimrar yani süreklilik bildirir. Sonuna gelen nispet yâ’sı ve yuvarlak te ile sürekli câhil olmaya dayalı bir mastar elde etmiş oluruz. Bu mastarda cehalet süreklidir. Toplumda kişiler câhil durumdadır ve cehalet yerleşiktir.

Cahiliye döneminin dört özelliği vardır.

Cahiliye hükmü

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ

Cahiliye hükmünü mü arıyorsunuz? Kesin bir şekilde bilgi sahibi olan bir kavim için kim hüküm olarak Allah’tan daha iyidir? (Maide 50)

Cahiliyye toplumunda hükme varma ilmi metotlarla değildir. Kişilere dayalıdır ve duruma göre değişir. Herhangi bir olayın olması genel hükmü anında değiştirebilir. Başka bir olay olur, o olay üzerine önceki yanlışmış denir ve yeni hüküm yeni olaya göre verilir. Sonra başka bir olay olur ve yine hükümler değişir, sonra başka olay başka hüküm, bir başka olay bir başka hüküm… Daha da kötüsü hüküm kişiye ve zamana göre değişir. Aynı fiili yapanlardan biri o fiilden dolayı ceza görürken diğeri görmeyebilir. Aynı fiili bir dönemde yapınca göklere çıkarılan bir kişi başka bir dönemde yapınca yerin dibine sokulup en ağır cezaları görebilir. Daha önceden suç olmayan bir fiili suçlu olarak görülen birisi yapınca artık o fiil suç haline gelebilir.

Cahiliye hamiyyeti

إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ

Küfredenler kalplerinin içinde hamiyyeti, cahiliyye hamiyyetini kılmışlardı. (Fetih 26)

حَمِيَّة korumacılık demektir. Birisini, birilerini şerden korumak ve ona yapılan eziyeti engellemek, onu himaye etmek manasındadır.

Cahiliye hamiyyeti haklı olduğu için değil, kendisinden taraf olduğu için birisine korumacılık yapmak demektir. O kişi ne yaparsa yapsın birilerinin koruması altındadır. Haklı veya haksız olması önemli değildir, sadece o tarafta olduğu için korunmaktadır. Karşı taraftaki bir kişi kendi tarafına geçince koruma altına alınır. Önceki yaptıkları tamamen önemini kaybeder. Önceden birbirlerine en ağır lafları söyleyenler aynı tarafta olunca birbirlerini korurlar. Güç sahipleri değişince korumacılık ortadan kalkabilir ve korumacı ile korumacılık yapılanlar değişir ve önceden korunanlar korunmaz haline gelirler.

Cahiliye teberrücü

يَانِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ مِنَ النِّسَاءِ إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا (32) وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَى وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَآتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا (33)

Ey nebinin kadınları, siz kadınlardan hiçbirisi gibi değilsiniz. İttika ederseniz sözü eğmeyin ki kalbinde hastalık olan kimse tamah etmesin ve ma’rûf söz söyleyin ve evlerinizde kararlı olun ve ilk cahiliyye teberrücü ile teberrüc etmeyin ve salatı ikame edin ve zekâtı verin ve Allah ve resulüne itaat edin. Allah yalnızca sizden ricsi gidermeyi ve sizi temizlemeyi irade ediyor (ey) ev ehli. (Ahzab 32-33)

تَبَرُّج göz kamaştırıcı şekilde süslenmek demektir. برج kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan بُرْج mastarı gökte yükselerek yukarıda, güzel ve göz kamaştırıcı olmak manasındadır. تَبَرُّج ise tefe’ûl bâbındandır. Güzel ve göz kamaştırıcı olmak için mübalağalı bir şekilde çaba sarfetmek demektir.

Teberrüc toplumda güzel ve göze hoş görünmek için ciddi çaba harcamaktır. Yapılan bütün süslenmeler, estetikler topluluk tarafından yaygınlaşmıştır. Kadınlar çok ciddi olarak bu amaç için uğraşmaktadırlar. Cahiliye teberrücü ise bunun düşünülmeden moda şeklinde yaygınlaşmış halidir. Akletmeden yapılmaktadır. Zayıflamak için midesinin çoğunu rahatlıkla ve büyük bir heyecanla kestirip attırmakta, arkasından gelecek olan hastalıkları, vücuduna vereceği zararı hiç önemsememektedir. Tek derdi güzel görünmek ve bu görünüşünden dolayı cahiliye toplumundan övgüler almasıdır ve kendisine gıpta ile bakılmasıdır. Ayette nebi kadınlarına bu yasaklanmıştır. Cahiliye toplumunda erkeklerin de değer yargısı bunun üzerine kurulduğu için bu tür teberrücler hızla yayılmaktadır. Daha da beteri erkeklerde de bu teberrüc yaygınlaşır. Bedenlerini kaslı yaparak toplumda övgüler kazanmayı düşünürler ve kazanırlar da. Erkekler de estetik ameliyatları yaygın olarak olurlar. Kıllarını aldırırlar. Cahiliye teberrücü bunu gerektirmektedir.

Cahiliye zannı

يَظُنُّونَ بِاللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ ظَنَّ الْجَاهِلِيَّةِ

Allah’ı gerçek dışı cahiliye zannıyla zannediyorlar. (Ali İmran 154)

Kafalarında gerçek dışı bir Allah vardır. Kendi tarikatlarına katılanı kurtaracak, onu cennete sokacak, onu affedecek ama kendi tarikatları dışındakilere bunu yapmayacak bir Allah zannı vardır. Kendi vesenlerinde çalışanları cennete koyacak olan bir Allah zannı vardır. Sandığa gidip de liderinin dediğini yapınca ona sevap yazacak gerçek dışı bir Allah zannı vardır. Namazlarını kılıp hacca da gidince cahiliye döneminin diğer gereklerini yapmasına rağmen kendisini cennete koyacak bir Allah zannı vardır. Şeyhinin elini öpüp de şeyhi içeri girince köpek gibi havladığında kendisini şeyhinin peşinde cennete girdirecek olan bir Allah zannı vardır. Allah’ın istemediği, sonradan uydurulmuş ruhban sınıfından olunca kendisini temsilcisi olarak atayan bir Allah zannı vardır. Allah’ın kurallarına aykırı kuralları koyup da şirk içinde olduğu halde kendisini sadece namaz kılıyor, hacca gidiyor diye cennette peygambere komşu kılacak olan bir Allah zannı vardır. Allah’ın izin vermediği çoğunluğu ele geçirme derdinde bütün hayatını harcayıp da kendisine cennetin kapılarını açacak olan bir Allah zannı vardır. Allah’ın kitabı ile ilgilenmeyip atalarının izinde olup da Allah yolunda olduğunu sanıp Şeytanın yolunda çabalar sarfettiği halde kendisini cennet köşklerinde yaşatacak bir Allah zannı vardır.

Bunlar cahiliye zanlarıdır. Bu ayette cinlerin insanları ve cinleri Allah adına yanlış bir şey söylemeyeceklerini zannetmeleri ifade edilmektedir. Oysa söylemişlerdir ve söylemeye devam etmektedirler. İşte cahiliye zanları da bu yanlış söylemlerle oluşmuştur. Allah kitabında kendisini açıkça anlatmıştır. Allah için bir zan gerekli değildir. Allah haktır yani gerçektir. Varlığı çok açıktır. Allah kitabının rehberliği dışında yapılan amelleri istememektedir. İşte Allah’ın gerçekliği budur.

Günümüz cahiliye dönemidir. Hayır, zır-cahiliye dönemidir. Gün gelecek, bu dönem de bitecek ve rabbimin istediği gibi O’nun kitabının rehberliğiyle tüm dünya huzura kavuşacaktır.

 

 

Teşvikiye, Yalova

13 Eylül 2025

M. Lütfi Hocaoğlu

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1296
Cin Suresi Tefsiri 5. Ayet
13.09.2025 41 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1295
Cin Suresi Tefsiri 4. Ayet
6.09.2025 881 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1294
Cin Suresi Tefsiri 3. Ayet
30.08.2025 686 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1293
Cin Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
23.08.2025 528 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1292
Secde Suresi Tefsiri 30. Ayet
9.08.2025 467 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1291
Secde Suresi Tefsiri 28-29. Ayetler
2.08.2025 358 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1290
Secde Suresi Tefsiri 27. Ayet
26.07.2025 283 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1289
Secde Suresi Tefsiri 26. Ayet
19.07.2025 160 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1288
Secde Suresi Tefsiri 25. Ayet
12.07.2025 155 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1287
Secde Suresi Tefsiri 24. Ayet
28.06.2025 199 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1286
Secde Suresi Tefsiri 23. Ayet
14.06.2025 281 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1285
Secde Suresi Tefsiri 22. Ayet
31.05.2025 283 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1284
Secde Suresi Tefsiri 21. Ayet
24.05.2025 265 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1283
Secde Suresi Tefsiri 20. Ayet
10.05.2025 344 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1282
Secde Suresi Tefsiri 19. Ayet
3.05.2025 303 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1281
Secde Suresi Tefsiri 18. Ayet
26.04.2025 317 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1280
Secde Suresi Tefsiri 17. Ayet
19.04.2025 335 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1279
Secde Suresi Tefsiri 16. Ayet
12.04.2025 357 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1278
Secde Suresi Tefsiri 15. Ayet
5.04.2025 356 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1277
Secde Suresi Tefsiri 14. Ayet
22.03.2025 357 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1276
Secde Suresi Tefsiri 13. Ayet
8.03.2025 405 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1275
Secde Suresi Tefsiri 12. Ayet
1.03.2025 388 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1274
Secde Suresi Tefsiri 11. Ayet
22.02.2025 423 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1273
Secde Suresi Tefsiri 10. Ayet
8.02.2025 459 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1272
Secde Suresi Tefsiri 6-9. Ayetler
1.02.2025 646 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1271
Secde Suresi Tefsiri 5. Ayet
18.01.2025 479 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1270
Secde Suresi Tefsiri 4. Ayet
28.12.2024 664 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 459 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 509 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 489 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 540 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 540 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 604 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 583 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 688 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 654 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 691 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 693 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 648 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 670 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 646 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 626 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 674 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 641 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 648 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 738 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 704 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 720 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 844 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 896 Okunma


© 2025 - Akevler