Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1303
Cin Suresi Tefsiri 12. Ayet
8.11.2025
461 Okunma, 0 Yorum

CİN SÛRESİ - 11. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا (12)

Ve kesinlikle Allah’ı arzda asla aciz bırakamayacak olduğumuzu ve korkup uzaklaşarak O’nu asla aciz bırakamayacak olduğumuzu zannetmemiz … (12)

 

Ma'tûf

Atıf
harfi

Haberi
Mensuh fiil cümlesi

İsmi

Enne

İki mef'ûlun bih

Fâil

Nâsih
Fiil

Haberi

İsmi
İş
zamiri

Enne

Ma'tûf
Fiil cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh
Fiil cümlesi

Fâil

Mefûlun
bih

Fiil

Olumsuzluk
edatı

Mefûlun fih

Mefûlun
bih

Fâil

Fiil

Olumsuzluk
edatı

Hâl

Sahibul hâl

Mecrur

Cârr

هَرَبًا

نَحْنُ

هُ

نُعْجِزَ

لَنْ

وَ

الْأَرْضِ

فِي

اللَّهَ

نَحْنُ

نُعْجِزَ

لَنْ

هُ

أَنْ

نَا

ظَنَنَّا

نَا

أَنَّ

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Önceki ayetteki أَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَلِكَ mastarına أَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا mastarını atfetmektedir.

أَنَّا: “Kesinlikle biz” demektir. Aslı أَنَّنَا dır. Huruf-u müşebbehe bi-l fiilden olan أَنَّ ile “biz” anlamındaki zamir birleşince أَنَّنَا olmuş ve sonra okuma kolaylığından dolayı أَنَّا şeklinde kısaltılmıştır.

أَنَّ + نَا أَنَّنَا أَنَّا

أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.

ظَنَنَّا: “Zannettik” demektir. ظنن kökünden birinci bâbdan birinci çoğul şahıs mazi malum fiildir. Birisi, bir iş, bir şey hakkında sağlam olmayan, ihtimali olarak aklen bir hükme varmak manasındadır.

Bir bilginin doğruluğu veya yanlışlığı ile ilgili zan’ı da içeren Kuran’da dört kök vardır: حسب (4.bâb) , شك, ظن, يقن. Bir bilgiye sahipsiniz ve bu bilginin doğruluğu-yanlışlığı ile sizin bu konudaki görüşünüzün durumu bu dört kökle ifade edilebilir:

Bilgi

Senin görüşün

Sonuç

Doğru

Doğru diyorsun ve kesin eminsin

يقن

Doğru

Yanlış diyorsun ve kesin emin değilsin

حسب

Doğru

Doğru olduğunu düşünüyorsun ama kesin değil

ظن

Doğru

Yanlış olduğunu düşünüyorsun ama kesin değil

ظن

Doğru

Doğru-yanlış arasındasın

شك

Yanlış

Doğru-yanlış arasındasın

شك

Yanlış

Yanlış olduğunu düşünüyorsun ama kesin değil

ظن

Yanlış

Doğru olduğunu düşünüyorsun ama kesin değil

ظن

Yanlış

Doğru diyorsun ve kesin emin değilsin

حسب

Yanlış

Yanlış diyorsun ve kesin eminsin

يقن

 

أَنْ: “Kesinlikle -mek, -mak” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Muhaffef Enne’dir. Harf-i mevsul olan أَنْ değildir. أَنَّ nin daha az te’kîdli halidir.

Muhaffef Enne ile أَنْ ayırımı:

Enne tahfif edilince ismi mahzuf iş zamiri (şan zamiri olan هُ) olur. Haberi de isim veya fiil cümlesi olur. Muhaffef ennenin haberi içinde lâmul fârika olmayabilir.

Aşağıdaki durumlarda da muhaffef enne harf-i mevsul olan أَنْ den ayrılabilir.

Bir cümlede أَنْ den sonra şu durumlar varsa bu harf-i mevsûl olan أَنْ değil, muhaffef Enne’dir:

  1. İsim cümlesi ise
  2. Camid fiille (لَيْسَ, عَسَى gibi) başlayan cümle ise
  3. Harfle (cinsini nefyeden Lâ gibi) başlayan mensuh isim cümlesi ise
  4. سَ , سَوْفَ , قَدْ , لَنْ , لَمْ gibi harflerle başlayan fiil cümlesi ise
  5. لَا olumsuzluk edatı ile başlayan merfu muzari fiil cümlesi ise
  6. Muhaffef Enne’nin ismi mahzuf şan zamiri, muhaffef Enne’den sonra gelen cümlede muhaffef Enne’nin haberi olur.

Burada da أَنْ den sonra لَنْ harfliyle başlayan fiil cümlesi geldiği için muhaffef Ennedir.

لَنْ: “Asla …mayacak” demektir. Olumsuzluk edatıdır. Gelecek zamanda te’kîdli bir şekilde mutlak olumsuzluk ifade eder. Kendisinden sonra gelen muzari fiili nasb eder.

نُعْجِزَ: “Aciz bırakırız” demektir. عجز kökünden if’âl bâbından birinci çoğul şahıs mensub muzari malum fiildir. İkinci bâbdan عَجَزَ - يَعْجِزُ şeklinde bir işi yapmaya kalkışmak ama o işi yapmak için gerekli olan kuvvete ve kudrete sahip olmamak, aciz olmak manasındadır. İkinci bâb if’âl bâbına (أَعْجَزَيُعْجِزُ) tadiye etkisi ile gelir. Aciz bırakmak anlamına gelir. Yapmak istediği işi yapamaz hale getirmek demektir.

لَنْ نُعْجِزَ: “Asla aciz bırakamayacağız” demektir.

اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

الْأَرْضِ: “Yer, arz” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَض mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْض “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir. Yerleşme için uygun olan her yer arzdır. Ay’a yerleşirseniz, orası arz olur. Mars’a yerleşirseniz, orası arz olur. Uzay istasyonuna yerleşirseniz, orası arz olur. Arzı yerküre olarak sınırlandırmak yanlıştır. Yerküre içindeki herhangi bir alan da arzdır. Türkçeye geçen arsa ve arazi kelimeleri, İngilizcedeki earth kelimesi buradan gelmektedir.

فِي الْأَرْضِ: “Arzda” demektir.

لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ: “Allah’ı arzda asla aciz bırakamayacağız” demektir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ cümlesine لَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا cümlesini atfetmektedir.

لَنْ نُعْجِزَ: “Asla aciz bırakamayacağız” demektir.

هُ: “O” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil mensub muttasıl zamirdir. Allah’a racidir.

هَرَبًا: “Kaçmak, korkup uzaklaşmak” demektir. هرب kökünden birinci bâbdan mastardır. Sıradan bir kaçma değildir. Birisinin, bir şeyden, başka birisinden veya bir tehlikeden korkarak, dehşet içinde, hızla uzaklaşması demektir. لَنْ نُعْجِزَ fiilinin fâli olan müstetir نَحْنُ (biz) zamirinin hâlidir.

لَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا: “Korkup uzaklaşarak O’nu asla aciz bırakamayacağız” demektir.

لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا: “Allah’ı arzda asla aciz bırakamayacağız ve korkup uzaklaşarak O’nu asla aciz bırakamayacağız” demektir.

أَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا: “Allah’ı arzda asla aciz bırakamayacak olmamız ve korkup uzaklaşarak O’nu asla aciz bırakamayacak olmamız” demektir.

ظَنَنَّا أَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا: “Allah’ı arzda asla aciz bırakamayacak olduğumuzu ve korkup uzaklaşarak O’nu asla aciz bırakamayacak olduğumuzu zannettik” demektir.

أَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًا: “Kesinlikle Allah’ı arzda asla aciz bırakamayacak olduğumuzu ve korkup uzaklaşarak O’nu asla aciz bırakamayacak olduğumuzu zannetmemiz” demektir.

Aciz olmak yapmak istediği işi yapamaz hale gelmek demektir. Aciz bırakmak da birisini yapmak istediği bir şeyi yapamaz hale getirmek demektir. Cinler bir zanda bulunmuşlardır. Allah’ı aciz bırakamayacakları zannındadırlar.

إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَآتٍ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ

Kesinlikle size vaad edilen gelecektir ve siz aciz bırakanlar değilsiniz. (En’am 134)

قَالُوا يَانُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (32) قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُمْ بِهِ اللَّهُ إِنْ شَاءَ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ (33)

Dediler ki Ey Nuh, bizimle cidal ettin ardından cidalimizi çoğalttın öyleyse sadıklardan isen bize vaad ettiğini getir. Dedi ki eğer isterse onu size yalnızca Allah getirir ve siz aciz bırakanlar değilsiniz. (Hud 32-33)

Vaad edilenin gelmesini kimse engelleyemez. Nuh’un vaad ettiği işi yapanı da yapamaz hale getiremezler.

فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَالَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ هَؤُلَاءِ سَيُصِيبُهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَمَا هُمْ بِمُعْجِزِينَ

Onlara kazandıklarının seyyieleri isabet etti ve bunlardan zulmedenler, onlara yakında kazandıklarının seyyieleri isabet edecektir. Onlar aciz bırakanlar değildir. (Zümer 51)

Kimse Allah’ın musibet isabet ettirme kurallarını uygulamasını uygulayamaz hale getiremez.

بَرَاءَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (1) فَسِيحُوا فِي الْأَرْضِ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللَّهِ وَأَنَّ اللَّهَ مُخْزِي الْكَافِرِينَ (2)

Allah ve resulünden müşriklerden ahitleştiklerinize beraattir. Yerde dört ay gezin ve sizin Allah’ı aciz bırakanlar olmadığınızı ve Allah’ın kafirleri rezil eden olduğunu bilin. (Tevbe 1-2)

Allah’ın yolunu istedikleri kadar engellemeye kalksınlar sonuç değişmez, Allah kendi yoluna girenleri engellemelerine izin vermeyecektir.

Cinler doğru zanda bulunmuşlardır. Allah’ı aciz bırakamayacaklarını kesin bir bilgi ile bilmemektedirler. Tabi biz aciz bırakmayı Türkçedeki gibi anlamayacağız. Aciz bırakma demek yapmak istediği fiili yapamaz hale getirmek demektir. Kuran dinlemişlerdir ve bundan sonra artık kesin bir bilgi ile bunu bilmektedirler şeklinde anlayabiliriz.

Cinler burada arzda aciz bırakmaktan söz etmektedirler. Arzda aciz bırakmak vardır da semada aciz bırakmak yok mudur? Bunun için ayetlere bakalım.

الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ أُولَئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ

Allah’ın yolundan engelleyenler ve onda eğrilik arayanlar ve ahireti görmezden gelenler, onlar arzda aciz bırakanlar olmadılar ve onlar için Allah’ın dûnundan hiç veliler yoktur. (Hud 19-20)

وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ (30) وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (31)

Musibetten size ne isabet ederse ellerinizin kazandığıyladır ve çoğunu affeder ve siz arzda aciz bırakanlar değilsiniz ve sizin için Allah’ın dûnundan ne bir veli ne de bir yardımcı vardır. (Şura 30-31)

مَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ

Siz ne arzda ne de semada aciz bırakanlarsınız. (Ankebut 22)

10. ayette مَنْ فِي الْأَرْضِ (arzda olan kimseler) ifadesi kullanılmıştı. Burada da arzda aciz bırakmak ifadesi kullanılmıştır. Bunlar arasında bir ilişki vardır. مَنْ فِي الْأَرْضِ (arzda olan kimseler) ile مَنْ فِي السَّمَاءِ (semada olan kimseler) iki ayrı şuur sahibi gruptur. Arzda olan kimseler insanlardır. Bu yer (arz) yaşadığımız yeryüzü değildir. Arzda olan kimseler yaşamaları yerçekimine bağlı olan kimselerdir. Yerçekimi altında yaşamak üzere vücutları tasarlanan kimselerdir.

Yerçekimsiz (mikrogravite) veya düşük yerçekimli (örneğin Ay ya da Mars) ortamlarda uzun süre kalan insanlarda birçok değişim meydana gelir. Bu değişimler nedeniyle uzaydan Dünya’ya döndüklerinde uyum sorunları yaşarlar.

Uzayda yerçekimi olmadığı için kaslar vücut ağırlığını taşımak zorunda değildir. Bu nedenle taşıyıcı olan bacak ve sırt kasları zayıflar. Yerçekiminin kemiklerin üzerine bindirdiği yük kemiklerin mineral yoğunluğunu korumasını sağlar. Bu yükün meydana getirdiği uyarı ortadan kalktığında osteoporoz (kemik erimesi) görülür. Dünya’ya döndüklerinde yerçekimiyle yeniden karşılaşınca ayakta durmakta, yürümekte ve dengeyi sağlamakta zorlanırlar. Kemikler zayıfladığı için kırık riski artar.

Uzayda yerçekimi olmadığı için bacaklarda değil baş ve gövde kısmında kan ve sıvı birikimi olur. Bu nedenle astronotların yüzleri şişer, bacakları incelir (moon face = ay yüzü). Yerçekimi olmadığı için kalp daha az eforla kan pompalar ve fazla güce ihtiyacı olmadığı için kalp kası küçülür ve böylece kalp zayıflamış olur. Dünya’ya döndüklerinde yerçekiminin yeniden devreye girmesiyle kan tekrar bacaklara doğru yönelir. Kalp ve damar sistemi bu değişime hemen uyum sağlayamadığı için baş dönmeleri, ayağa kalkınca bayılmalar (ortostatik hipotansiyon), yorgunluk gibi belirtiler ortaya çıkar.

Uzayda yerçekimi olmadığı için iç kulaktaki vestibüler sistemin (denge sistemi) fonksiyonu bozulur, beyin yukarı–aşağı farkını kaybeder. Beyin, göz ve kaslardan gelen sinyalleri yeniden yorumlamak zorunda kalır. Dünya’ya döndüklerinde bulantı, baş dönmesi, denge kaybı sık görülür.

Uzayda sıvı dağılımı değiştiği için burun tıkanıklığı, boğazda basınç hissi, göz içi basıncı artışı gibi durumlar olur. Uzun vadede optik sinire (göz sinirine) baskı artabilir ve görme bozuklukları gelişebilir. NASA bu duruma SANS (Spaceflight Associated Neuroocular Syndrome) adını verir. Dünya’ya döndüklerinde basınç dengesi yeniden değiştiğinden nefes alırken göğüs kasları zorlanıp nefes darlığı olabilir. Gözdeki basınç genellikle normale döner ama bazılarında kalıcı hasarlar olabilir.

Görüldüğü gibi insanlar yerçekimi olmadan yaşamlarını sürdüremeyen varlıklardır. مَنْ فِي الْأَرْضِ (arzda olan kimseler) yaşamlarını yerçekimi olan ortamlarda sürdürebilen şuur sahibi varlıklar demektir. مَنْ فِي السَّمَاءِ (semada olan kimseler) ise yaşamaları için yerçekimine ihtiyacı olmayan şuur sahibi varlıklardır. مَنْ فِي السَّمَاءِ (semada olan kimseler) yerçekimli ortamda yani مَنْ فِي الْأَرْضِ (arzda olan kimseler) nin ortamlarına girebilirler. Bunlar cinler, melekler ve ruhlardır. Semada olan kimseler arzda olanların ortamlarında rahat hareket edebilirken arzda olan kimseler semada olan kimselerin ortamında ancak özel araçlarla, özel ortamlarda, özel giysilerle bulunabilirler. Bu nedenle 10. ayette cinler kendilerine getirilen kısıtlamaların arzda olan kimselerle ilgisini kurmuşlardır. Semadaki hareketleri kısıtlanmıştır. Arzdakiler zaten semada kolay kolay hareket edememektedirler. Bu ayette de Allah’ı arzda asla aciz bırakamayacak olmalarını ifade etmişlerdir. Kendileri semadadır. Allah’ın arzda yapmak istediği işleri yapamaz hale getiremeyeceklerini anlamışlardır. Allah’ın arzda yapılmasını istediği işler insanların yapmasını istedikleridir. Cinler bu ifade ile Allah’ın insanlara verdikleri görevleri cinlerin engelleyemeyeceğini anlatmaktadırlar. Mutlaka bu görevi üstlenen Allah’ın kulları olacak ve onlar Allah’ın verdiği görevleri yerine getireceklerdir. Allah’ı arzda aciz bırakamamak bu demektir.

Bu ayette iki ayrı لَنْ نُعْجِزَ (asla aciz bırakamayacağız) birbirine atfedilmiştir. Bu da iki ayrı durum olduğunu göstermektedir. Yani arzda aciz bırakamamak ile hızla uzaklaşarak aciz bırakamamak farklı durumlardır. Eğer ortak olsaydı لَنْ نُعْجِزَ اللَّهَ فِي الْأَرْضِ هَرَبًا (Allah’ı korkup uzaklaşarak arzda asla aciz bırakamayacağız) şeklinde olurdu. İki ayrı aciz bırakamama ifadesi geldiğine göre bu durumlar iki farklı yeri ifade etmektedir. İlkinin arzda olduğunu biliyoruz. Bu durumda korkup hızla uzaklaşarak aciz bırakamamanın semada olduğunu anlıyoruz. Semada kendilerine ışın gelmekte ve Allah’ın onların yapmasını istemediği fiilleri yapamamaktadırlar.

Cinler nasıl olur da semada rahatça hareket etmektedirler. Yerçekimi etkisine girmemektedirler.

قَالَ أَنَا خَيْرٌ مِنْهُ خَلَقْتَنِي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طِينٍ

(İblis) “Ben ondan hayırlıyım. Beni nârdan yarattın ve onu tînden yarattın.” dedi. (Sad 76)

Burada nâr ateş anlamında değildir. Bir kelime cins ifade etmesi gereken yerde harf-i tarifle marife değil de nekre geliyorsa bu durumda terim anlamı verilmelidir. Ateş cinsi ifade edilseydi النَّار şeklinde gelmeliydi. Bu nedenle terim anlamı veriyoruz ve nekre gelen nâr kelimesine burada “enerji” anlamını veriyoruz. Cinler buna göre enerjiden yaratılmıştır. Cinler yüksek frekanslı, titreşimsel bir varlık formudurlar. Yoğun madde gibi olmayan ama etkileşim, hareket ve dalga formu taşıyan bir varlık biçimiyle yaratılmışlardır. Bu nedenle görünmezler. Bu nedenle adları cindir. Saklanma-gizlenme anlamındadır. Görünmez de olsalar cinler enerjiden yaratılmışlardır ve enerjiyi ölçebiliriz. Bu durumda görmesek bile onları cihazlar kullanarak fark edebiliriz. Bu durumda soru “O halde neden fark edemiyoruz?” şeklindedir.

يَابَنِي آدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ

Ey Âdem Oğulları, şeytan anne-babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi fitnelemesin. İkisinden ikisinin elbisesini ikisine sevetlerini göstermek için söktü. Kesinlikle o ve kabilesi sizin onları görmediğiniz yerden sizi görür. Kesinlikle biz şeytanları iman etmeyenlerin velileri kıldık. (Araf 27)

Bu ayette dikkat edilmesi gereken nokta bizim İblis’i ve kabilesinin bulunduğu yeri göremememizdir. Göremediğimiz yerden bizi görmektedirler. Onları da göremiyoruz bizi gördükleri yeri de göremiyoruz. Bunun sebebi onların dört boyutlu varlıklar olmasıdır. Biz üç boyutlu varlıklarız. Dördüncü boyut bizim göremediğimiz yerdir. Onların dört boyutlu enerjiden oluşan bedenlerinin üç boyuta giren kesitlerini göremeyiz ama ölçebiliriz. Muhtemelen çok hızlı oldukları için ve onları nasıl ölçebileceğimizi tam olarak bilemediğimiz için onları fark edemiyoruz. Ancak onlar insanlara vesvese verebilmektedirler. Üç boyutlu alana giren kesitleri ile elektriksel etki yaparak insanın beyninde insanın kendisine ait olmayan ama kendisine ait olduğunu sandığı düşünceler oluşturmaktadırlar.

وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ (97) وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ (98)

“Rabbim şeytanların dürtmelerinden sana sığınırım ve Rabbim huzurumda olmalarından sana sığınırım.” de. (Müminun 97-98)

Bu ayet Kuran’ı okuyana hitap etmektedir. Buna göre şeytanlar Kuran’ı okuyanı da dürtebilirler. Bu dürtmelerden sığınılma istenmelidir. İkinci cümlede şeytanların huzurda olmasından da sığınma istenilmesi emredilmiştir.

وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (200) إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ (201)

Eğer şeytandan bir kışkırtma seni kışkırtırsa Allah’a sığınma iste. Kesinlikle O işiticidir, bilicidir. Kesinlikle ittika edenler onlara şeytandan bir taif temas ederse anlarlar da hemen görenler olurlar. (Araf 200)

Bu ayetlerde de Kuran’ı okuyana hitap edilmiştir. Şeytandan kışkırtmadan korunmak için de sığınma istenmesi emredilmektedir. İttika edenlerin ise şeytandan gelen teması hemen anladığı ve bunu görenler haline geldiği ifade edilmiştir.

Şeytanlar insana yaklaşabilirler. Bunu önlemenin yolu Allah’a sığınmadır. Muttakiler ise şeytandan kendi çevresinde tavaf edenlerin temasını bile anında anlarlar ve kendilerine gelen düşüncelerin şeytandan geldiğini anlarlar.

Şeytan cinler vesveseleriyle insanları kışkırtırlar, dürtüklerler, Allah’ın yolundan saptırmaya çalışırlar. Ancak arzda Allah’ın istediği sonucu engelleyemezler. Muttakiler vardır ve onlar şeytanların temaslarını anlarlar ve gerçeği görerek Allah’a kul olurlar ve Allah’ın yolunda çalışırlar. Şeytanların üzerinde en çok çalıştıkları ise kendilerinin Allah’ın yolunda olduğunu iddia edip de Allah’ın istemediği yollarda çabalayanlardır. Burada iki türlü kazanç elde ederler. Birincisinde bu insanları saptırırlar. İkincisinde ise bu insanlar inançlı göründüğü için yaptıkları uygulamalar Allah’ın istediği uygulamalar olarak görünür ve insanlarda Allah’ın yolunun ve Allah’ın dininin yanlış olduğu düşüncesi oluşur. Bu kimseler öyle uygulamalar yaparlar ki yeni nesil Allah’ın dininden uzaklaşır ve inançsız bir nesil oluşur. Şeytanlar böylece hedeflerine ulaşmış olurlar. Şeytan cinleri görmeyen bu kimseler ise Allah’ın yolunda olduklarını iddia ederek şeytanların dürtüklemesi, kışkırtmaları ile hem kendi ahiretlerini yakarlar hem de yeni nesillerin ahiretlerini yakarlar. Ancak bu ayetten anlıyoruz ki şeytanlar amaçlarına ulaşamayacaklardır. Allah’ın istediklerini gerçekleştirecek Allah’ın kulları mutlaka olacaktır. Onlar görevi alacaklar, çoğunluğu ve gücü hedeflemeyecekler, Allah’ın rızasını hedefleyecekler ve şeytanlardan etkilenmeden Allah’ın istediklerini gerçekleştireceklerdir.

 

Teşvikiye, Yalova

08 Kasım 2025

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1303
Cin Suresi Tefsiri 12. Ayet
8.11.2025 461 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1302
Cin Suresi Tefsiri 11. Ayet
1.11.2025 1356 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1301
Cin Suresi Tefsiri 10. Ayet
25.10.2025 1348 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1300
Cin Suresi Tefsiri 9. Ayet
18.10.2025 1348 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1299
Cin Suresi Tefsiri 8. Ayet
4.10.2025 1290 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1298
Cin Suresi Tefsiri 7. Ayet
27.09.2025 1286 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1297
Cin Suresi Tefsiri 6. Ayet
20.09.2025 1323 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1296
Cin Suresi Tefsiri 5. Ayet
13.09.2025 1225 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1295
Cin Suresi Tefsiri 4. Ayet
6.09.2025 1278 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1294
Cin Suresi Tefsiri 3. Ayet
30.08.2025 948 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1293
Cin Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
23.08.2025 805 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1292
Secde Suresi Tefsiri 30. Ayet
9.08.2025 788 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1291
Secde Suresi Tefsiri 28-29. Ayetler
2.08.2025 644 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1290
Secde Suresi Tefsiri 27. Ayet
26.07.2025 452 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1289
Secde Suresi Tefsiri 26. Ayet
19.07.2025 410 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1288
Secde Suresi Tefsiri 25. Ayet
12.07.2025 345 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1287
Secde Suresi Tefsiri 24. Ayet
28.06.2025 385 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1286
Secde Suresi Tefsiri 23. Ayet
14.06.2025 561 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1285
Secde Suresi Tefsiri 22. Ayet
31.05.2025 475 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1284
Secde Suresi Tefsiri 21. Ayet
24.05.2025 440 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1283
Secde Suresi Tefsiri 20. Ayet
10.05.2025 568 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1282
Secde Suresi Tefsiri 19. Ayet
3.05.2025 511 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1281
Secde Suresi Tefsiri 18. Ayet
26.04.2025 593 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1280
Secde Suresi Tefsiri 17. Ayet
19.04.2025 528 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1279
Secde Suresi Tefsiri 16. Ayet
12.04.2025 553 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1278
Secde Suresi Tefsiri 15. Ayet
5.04.2025 574 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1277
Secde Suresi Tefsiri 14. Ayet
22.03.2025 551 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1276
Secde Suresi Tefsiri 13. Ayet
8.03.2025 643 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1275
Secde Suresi Tefsiri 12. Ayet
1.03.2025 595 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1274
Secde Suresi Tefsiri 11. Ayet
22.02.2025 642 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1273
Secde Suresi Tefsiri 10. Ayet
8.02.2025 660 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1272
Secde Suresi Tefsiri 6-9. Ayetler
1.02.2025 920 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1271
Secde Suresi Tefsiri 5. Ayet
18.01.2025 710 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1270
Secde Suresi Tefsiri 4. Ayet
28.12.2024 947 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 686 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 732 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 701 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 802 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 767 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 828 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 789 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 921 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 881 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 907 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 882 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 832 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 852 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 823 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 888 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 865 Okunma


© 2025 - Akevler