Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1290
Secde Suresi Tefsiri 27. Ayet
26.07.2025
124 Okunma, 0 Yorum

SECDE SÛRESİ - 23. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ أَفَلَا يُبْصِرُونَ (27)

Suyu çorak yere sevk edip de onunla çiftlik hayvanlarının ve kendilerinin ondan yediği bir ekin çıkarttığımızı hiç görmediler mi? Öyleyse görmezler mi? (27)

 

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ

Suyu çorak yere sevk edip de onunla çiftlik hayvanlarının ve kendilerinin ondan yediği bir ekin çıkarttığımızı hiç görmediler mi?

 

Soru cümlesi
Mensuh fiil cümlesi

Atıf
harfi

İki mef'ûlun bih

Fâil

Nâsih
Fiil

Olum-suzluk
edatı

İstif-hâm
edatı

Haberi

İsmi

Enne

Ma'tûf
Fiil cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh
Fiil cümlesi

Mefûlun bih
Fiil cümlesi

Mefûlün
bih
GS

Fâil

Fiil

Mefûlün
bih
GS

Mefûlun
bih

Fâil

Fiil

Sıfat
Fiil cümlesi

Mevsûf

تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ

زَرْعًا

بِهِ

نَحْنُ

نُخْرِجُ

فَ

إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ

الْمَاءَ

نَحْنُ

نَسُوقُ

نَا

أَنَّ

و

يَرَوْا

لَمْ

أَ

وَ

 

أَ: Soru hemzesidir (همزة الاستفهام). “Mı, mi” demektir. Her zaman cümlenin başına gelir. Buna sadaratu-l kelâm hakkı denir. Hatta önceki cümleleri bu cümleye bağlayan وَ ve فَ bağlaçları bile soru hemzesinden sonra gelir. Sonrasındaki kelimeyi (وَ ya da فَ varsa bunlardan sonra gelen kelimeyi) sorunun konusu yapar. Bu nedenle soru cümlelerinde sorunun konusu olan kelime cümledeki görevi ne olursa olsun bu hemzeden hemen sonra gelerek (وَ ya da فَ varsa bunlardan sonra gelerek) cümlenin ikinci kelimesi olur. “Mı, mi” anlamına gelen ikinci bir soru harfi هَلْ dir. Soru hemzesi her zaman soruya cevap istemek için gelmez. Asıl amaç soru değildir. Arkasından gelen kelimeye cümlede önem katarak soru manasını oluşturur.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Cümle soru hemzesiyle başladığı için soru hemzesinden sonra gelmiştir. Önceki ayetteki أَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ soru cümlesine أَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ soru cümlesini atfetmiştir.

لَمْ: “-medi, -madı” anlamında olumsuzluk edatıdır. Burada لَمْ kendinden sonra gelen muzari fiili (يَرَوْا) cezm etmiştir. Bu durumda geçmişte mutlak olumsuzluğu ifade eder. Yani olumsuz olan hüküm daha önceden hiç gerçekleşmemiştir.

يَرَوْا: “Görürler” demektir. Suretin şekil, renk ve hareketini gözle veya beyinle idrak etmek ve bilmek demektir (يدرك ويعلم شكل ولون وحركة الصورة بعينه التي في رأسه أو بعين قلبه وفؤاده التي في نفسه). رءي kökünden üçüncü bâbdan üçüncü çoğul şahıs meczum muzari malum fiildir. Merfu hali يَرَوْنَ dir. لَمْ ile cezm olmuştur (يَرَوْا). Fâili cem vâvıdır (يَرَوْا).

Reyde gözle görmek şart değildir. Bu nedenle görüş anlamına da gelmektedir. Bunun göstergesi olarak göz kapalıyken uykuda görülen رُؤْيَا (rüya) kelimesi de bu kökten gelmiştir. Görme duyusunu ifade eden kelime ise بَصَر dır. Bir varlığın kendisini değil o varlığın şeklini kâğıda çizsen, özelliklerini orada ifade etsen o varlığı rey etmiş olursun. Bizzat o varlığı görmen gerekmez. Biz bugün tarih öncesi canlıları basar etmiyoruz, rey ediyoruz.

لَمْ يَرَوْا: “Hiç görmediler” demektir.

أَلَمْ يَرَوْا: “Hiç görmediler mi?” demektir. Burada hiç görmediler mi diye ifade edilenler kimlerdir? أَلَمْ يَرَوْا deki cem vâvı kimlere racidir?

  1. Raci zamir (الضمير الراجع): İkiye ayrılır.
    1. Muayyen zamir (الضمير المعين): İşaret ettiği isim kendisinden önce geçmiş olan zamirdir.
    2. Mübhem zamir (الضمير المبهم): İşaret ettiği isim kendisinden önce geçmemiş olan zamirdir.
      1. Mümeyyeze raci zamir (الضمير الراجع إلى المميز): İşaret ettiği isim kendisinden önce geçmemektedir. Ancak bu isim söylenmemesine rağmen açık ve net olarak anlaşılıyorsa bu zamir mümeyyeze raci mübhem zamirdir.
      2. Mücmele raci zamir (الضمير الراجع إلى المجمل): İşaret ettiği isim kendisinden önce geçmemektedir ve bu ismin kim veya ne olduğu açık ve net olarak anlaşılamıyorsa bu zamir mücmele raci mübhem zamirdir.
  2. Raci olmayan zamir (الضمير غير الراجع): Zamirin öncesinde yerini tuttuğu bir isim yoksa yani raci olduğu bir isim yoksa bu durumda zamir görevinde değildir. Kendisinden öncesindeki bir isme değil kendisinden sonra anlatılacak olana işaret etmektedir ve “şöyle ki” anlamındadır. Bunun için 3. şahıs tekil zamirler (هُوَ/هُ ve هِيَ/هَا) kullanılır. Eril olana şan zamiri (zamiru’ş-şan) (ضمير الشأن), dişil olana kıssa zamiri (zamiru’l-kıssa) (ضمير القصة) denir. Cümlenin başında yer alarak, bahsedilen konunun önemli olduğunu ifade eder.

Bu da bir önceki ve iki önceki ayetteki gibi mücmele raci mübhem zamirdir. Aralarında ihtilaf olanlardır.

أَنَّا: “Kesinlikle biz” demektir. Aslı أَنَّنَا dır. Huruf-u müşebbehe bi-l fiilden olan أَنَّ ile “biz” anlamındaki zamir birleşince أَنَّنَا olmuş ve sonra okuma kolaylığından dolayı أَنَّا şeklinde kısaltılmıştır.

أَنَّ + نَا أَنَّنَا أَنَّا

أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.

نَسُوقُ: “Sevk ederiz” demektir. سوق kökünden birinci bâbdan birinci çoğul şahıs merfu muzari malum fiildir.

الْمَاءَ: “Su” demektir. موه kökünden isimdir. Kuran’da su bazen bu şekilde harf-i tarifle gelirken bazen de harf-i tarifsiz tenvinle nekre olarak gelir (مَاءً gibi). Sadece suyu ifade etmez, değişik türden sıvılar da bu kelime ile ifade edilir. Marife ve nekre gelmesine, olumlu veya olumsuz cümle içinde kullanılmasına, soru cümlesi içinde gelmesine göre değişik şekillerde anlamlandırılmalıdır.

إِلَى: “-e, -a” demektir. Harf-i cerdir.

الْأَرْضِ: “Yer, arz” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَض mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْض “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir. Yerleşme için uygun olan her yer arzdır. Ay’a yerleşirseniz, orası arz olur. Mars’a yerleşirseniz, orası arz olur. Uzay istasyonuna yerleşirseniz, orası arz olur. Arzı yerküre olarak sınırlandırmak yanlıştır. Yerküre içindeki herhangi bir alan da arzdır. Türkçeye geçen arsa ve arazi kelimeleri, İngilizcedeki earth kelimesi buradan gelmektedir.

الْجُرُزِ: “Yüzeyi pürüzsüz” demektir. جرز kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan جَرْز mastarı bir şeyin yüzeyindeki bütün çıkıntıları kesmek, kırpmak, tıraş etmek, yemek ve onu pürüzsüz, düz hale getirmek manasındadır. Yer için kullanıldığında bitkisiz, otsuz hale getirmek, baş ve yüz için kullanıldığında saçsız, sakalsız hale getirmek manasındadır. Bu mastar manasından yüzeyindeki bütün çıkıntıları kesilmiş, kırpılmış hale getirilmiş manasında toprak için “çorak” anlamında isimdir.

الْأَرْضِ الْجُرُزِ: “Çorak yer” demektir.

إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ: “Çorak yere” demektir.

نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ: “Suyu çorak yere sevk ederiz” demektir.

فَ: Atıf harfidir. نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ cümlesine نُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ cümlesini atfetmiştir.

نُخْرِجُ: “Çıkarırız” demektir. خرج kökünden birinci çoğul şahıs merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir نَحْنُ dur. Birinci bâbdan خَرَجَ - يَخْرُجُ şeklinde çıkmak manasındadır. Lazım fiildir. Birinci bâb if’âl bâbına (أَخْرَجَيُخْرِجُ) tadiye etkisi ile gelir. Çıkmak anlamından, çıkarmak anlamına gelir.

بِ: “İle” demektir. Harf-i cerdir.

هِ: “O” demektir. Eril tekil mecrur muttasıl zamirdir. الْمَاءَ ye racidir.

بِهِ: “Onunla” demektir. “Suyla” demektir.

زَرْعًا: “Ekin” demektir. زرع kökünden gelmiştir. Çoğulu زُرُوع dur. Ekin denilince kastedilen nedir? Ağaçlar ekin midir? Üzüm bağları ekin midir? Çok yıllık bitkiler ekin midir? Bunun için Kuran’ın ayetlerdeki tanımlarına başvuralım.

يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالْأَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ

Sizin için onunla ekin ve zeytin ve hurma ve üzümler ve her meyveden bitirir. (Nahl 11)

Buradan الزَّرْعَ nin zeytin, hurma, üzüm ve meyve olmadığını anlıyoruz.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا

Allah’ın semadan bir su indirip de onu yerdeki menbaalara soktuğunu sonra onunla renkleri çeşitli ekin çıkardığını sonra onun hareketlenip de onu sararmış olarak gördüğünü sonra onu çerçöp kıldığını görmedin mi? (Zümer 21)

Buradan ekinin su istediğini, çeşitli renklerde olabildiğini, sonunda sararıp çerçöp olduğunu anlıyoruz. Bu da tek yıllık bitkilere uyar. Buğday, arpa, çavdar vb bitkiler bu gruba girer.

قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًا فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ فِي سُنْبُلِهِ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّا تَأْكُلُونَ

“Ardışık yedi yıl ziraat edersiniz de hasad ettiğinizde yediklerinizden azı dışında başaklarında bırakın” dedi. (Yusuf 47)

Yusuf rüya yorumlamış ve sonra yedi sene kıtlık için çözüm önerisi yapmaktadır. Buradan orada ekilen ekinin başağının olduğu anlaşılmaktadır.

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ

Allah’ın resulü Muhammed ve onunla beraber olanlar kâfirlere karşı şiddetlidirler, aralarında rahimdirler. Onları Allah’tan bir fazl ve rıdvan arayarak rüku eder ve secde eder halde görürsün. Onların yüzlerindeki siması secdelerin izindendir. Bu onların Tevrat’taki örneğidir ve İncil’deki örnekleridir, filizini çıkaran, kalınlaşıp da bacağı üzerine duran, ziraatçileri hayran bırakan bir ekin gibidir. (Fetih 29)

Burada da ekin tanımlanmıştır. Tek yıllık bitki olduğu anlaşılmaktadır.

أَفَرَأَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَ (63) أَأَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُ أَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ (64) لَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَامًا فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ (65)

Tarlaya ektiğinizi gördünüz mü? Siz misiniz onu ziraat eden yoksa biz miyiz ziraatçiler? İsteseydik onu çerçöp kılardık da düşüncelere dalar halde olurdunuz. (Vakıa 63-65)

Tarla ile ekin birlikteliği gösterilmiştir.

Bu ayetlerden زَرْع in ağaç, çok yıllık bitki, meyve olmadığını, sapının olduğunu, bakım ve koruma gerektirdiğini, büyümesi için gerekli şartların sağlanması gerektiğini, yerden yükselip kalınlaştığını ve sonunda sararıp çerçöp olduğunu anlıyoruz. Tahıllar, baklagiller ve sebzeler ekindir. Türkçede de bu kök ziraat şeklinde kullanılmaktadır.

تَأْكُلُ: “İçine katar, yer” demektir. Bir şeyin/birisinin kendi yapısından olmayan başka bir şeyi/birisini kendi yapısına, cismine katıp kendinden bir parça haline getirmesi manasındadır. ءكل kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs dişil tekil merfu muzari malum fiildir. Genelde طَعَام ile aynı anlamda kullanılır.

أَكْل ile طَعَام aradaki fark şudur: Vücuda nereden girerse girsin bu أَكْل’dir. أَكْل bir şeyi kendi parçası haline getirmektir. Damardan beslenme أَكْل iken, ağızdan beslenme hem طَعَام hem أَكْل’dir.

أَكْل = Enteral beslenme + Parenteral beslenme

طَعَام = Enteral beslenme

طَعَام aynı zamanda yiyecek demektir. طعم kökünden gelmiştir. Dördüncü babdan طَعْم mastarı ‘bir şeyin tadını alarak ağız yoluyla yemek’ manasındadır. Bu manadan gelerek طَعَام yenilen manasından ‘yiyecek’ anlamında isimdir.

مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.

هُ: “O” demektir. Eril tekil mecrur muttasıl zamirdir.

مِنْهُ: “Ondan” demektir.

أَنْعَامُ: “Çiftlik hayvanları” demektir. Çoğul isimdir. Tekili نَعَم dir. نعم kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan نَعَم mastarı kendinde mutluluk, hoşluk, rıza ve kabullenme hissetmek manasındadır. Buradan “mutluluk, hoşluk sebebi olan” anlamından gelerek ıstilahi manada “çiftlik hayvanı” anlamında camid isimdir. نِعْمَة, نَعْمَة, نَعْمَاء aynı köktendir. Çiftlik hayvanları da nimet olduğundan, insanların normalden daha iyi durumda olmalarını sağladığından النَّعَم olarak adlandırılırlar.

هُمْ: “Onlar” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul mecrur muttasıl zamirdir.

أَنْعَامُهُمْ: “Onların çiftlik hayvanları” demektir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. أَنْعَامُهُمْ e أَنْفُسُهُمْ ü atfetmektedir.

أَنْفُسُ: “Canlar” demektir. نفس kökünden gelmiştir. Tekili نَفْس dir. İkinci bâbdan mastar olarak birisinin bir başkasından ayrılarak ayrıldığı varlıktaki özellikleri ve sıfatları taşıyarak yeni bir varlık olması manasındadır. Bu mastar manasından ayrılan yeni varlık olarak “can” anlamında camid isimdir. Diğer çoğulu نُفُوس dur.

هُمْ: Onlar demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul mecrur muttasıl zamirdir.

أَنْفُسُهُمْ: “Kendileri” demektir. نَفْس kelimesi tekillik-ikillik-çoğullukta kendisine uyan bir zamire muzaf olursa “kendisi-kendileri” anlamına gelir (onun canı=kendisi).

أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ: “Onların çiftlik hayvanları ve kendileri” demektir.

تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ: “Ondan onların çiftlik hayvanları ve kendileri yer” demektir.

زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ: “Çiftlik hayvanlarının ve kendilerinin ondan yediği bir ekin” demektir.

نُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ: “Onunla çiftlik hayvanlarının ve kendilerinin ondan yediği bir ekin çıkarırız” demektir.

نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ: “Suyu çorak yere sevk ederiz de onunla çiftlik hayvanlarının ve kendilerinin ondan yediği bir ekin çıkarırız” demektir.

أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ: “Kesinlikle suyu çorak yere sevk edip de onunla çiftlik hayvanlarının ve kendilerinin ondan yediği bir ekin çıkartmamız” demektir.

أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا نَسُوقُ الْمَاءَ إِلَى الْأَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا تَأْكُلُ مِنْهُ أَنْعَامُهُمْ وَأَنْفُسُهُمْ: “Suyu çorak yere sevk edip de onunla çiftlik hayvanlarının ve kendilerinin ondan yediği bir ekin çıkarttığımızı hiç görmediler mi?” demektir.

 

أَفَلَا يُبْصِرُونَ

Öyleyse görmezler mi?

 

Soru cümlesi
Fiil cümlesi

Fâ-u
isti’nâfiye

Fâil

Fiil

Olumsuzluk edatı

İstifhâm edatı

و

يُبْصِرُونَ

لَا

أَ

فَ

 

أَ: Soru hemzesidir (همزة الاستفهام).

فَ: İsti’nafiyye edatıdır. Buna Fâ-u isti’nâfiye (الْفَاءُ الاِسْتِئْنَافِيَّةُ) denir. Cümle başında bulunur. Cümle soru hemzesiyle başladığı için soru hemzesinden sonra gelmiştir. Kendisinden önce inşa cümlesi (emir, nehiy, istifhâm), sonrasında haber cümlesi olursa veya öncesinde haber cümlesi sonrasında inşa cümlesi olursa bu durumlarda atıf harfi olamayan bu harf isti’nâfiye edatı olur. Kendisinden sonraki cümle yeni cümle olacağından bu edata isti’nâfiye (başlangıç) edatı denir. İsim cümlesi fiil cümlesine (tersi de geçerli) anlamsal yakınlık olursa atfolunabilir. Anlamsal yakınlık yoksa aradaki fâ isti’nâfiye edatıdır. Fiil cümleleri arasında zaman yönünden uyum olmasına rağmen manasal olarak takip ve tertip ifade etmiyorsa bu durumda da isti’nâfiye edatıdır.

Arkasından öncesindeki cümle ile i’râb yönünden ilişkisi olmayan yeni bir cümle başlatır. İ’râbsal ilişki olmamasına rağmen öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında anlamsal irtibat vardır. Bu irtibata göre fâ-u isti’nâfiye şu şekilde sınıflandırılır:

  1. Fâ-u ta’liliyye (الفَاءُ التَّعْلِيلِيَّةُ): Öncesi ile sonrasında sebep sonuç ilişkisi vardır. Öncesi sonrasının sebebidir. Türkçeye çevrilirken “bundan dolayı”, “bu sebeple” şeklinde çevrilmelidir.
  2. Fâ-u tafsiliyye (الفَاءُ التَّفْصِيِلِيَّةُ أَوِ التَّفْسِيرِيَّةُ): Öncesindeki cümle kapalı, tam olarak anlaşılmayan bir cümledir (Mücmel bir ifade). Sonrasındaki cümle ise mücmeli açıklayan, kapalılığı gideren bir cümledir (Mufassal bir ifade).
  3. Netice Fâsı (فَاءُ النَّتِيجَةِ): Önceki cümle/cümleler açıklanmış cümle/cümlelerdir. Sonraki cümle ise bu açıklanmış cümle/cümlelerin sonucunu gösteren, bir nevi özetleyen cümledir. Fâ-u tafsiliyyenin tersidir. “Sonuç olarak”, “neticede” şeklinde Türkçeye çevrilir.
  4. İrtibat Fâsı (فَاءُ الْاِرْتِبَاطِ): Öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında zamansal ya da sebepsel ilişki yoktur ama aralarında bağlantı vardır. Cümleler arasındaki fâ tertip ve takip için değil, sebep için değil, tafsil için değil, neticelendirme için değilse ve cümleler arasında konu bağlantısı olduğu zaman gelen fâ irtibât fâsıdır.

Buradaki fâ-u ta’liliyyedir. Öncesi sonrasının sebebidir. Reyle görmeleri gerekenler var. Bu sebeple de basarla görmeleri isteniyor.

لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

يُبْصِرُونَ: “Görürler” demektir. بصر kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir. Beşinci bâbda (بَصُرَيَبْصُرُ) görme özelliğine sahip olmak anlamında iken if’âl bâbında (أَبْصَرَيُبْصِرُ) görmek manasındadır. Fâili cem vâvıdır (يُبْصِرُونَ). Basar görme duyusuyla görmedir. Mecazi olarak da gerçekleri görme anlamında kullanılır.

لَا يُبْصِرُونَ: “Görmezler” demektir.

أَلَا يُبْصِرُونَ: “Görmezler mi?” demektir.

أَفَلَا يُبْصِرُونَ: “Öyleyse görmezler mi?” demektir.

Aralarında ihtilaf olup da Allah’ın kitabını ihtilaflarını çözmek için kullanmayanlar için sorular gelmeye devam ediyor. Öncesinde helak edilen karnlardan bahsedilip bir nevi uyarı yapıldı. Şimdi de Allah’ın yaratması ve yarattığı canlıların birbirleri için gerekli olduğu ifade edilerek Allah’a olan muhtaçlıklar ifade edilmektedir.

Yediğimiz ekinler Allah tarafından tasarlanmıştır. Bizim ve çiftlik hayvanlarımızın beslenmesi için uygundur. Bizim sindirim sistemimiz ile uyum içinde yaratılmışlardır. Küçücük tohumun içinde bir yazılım vardır ve bu yazılımla bitki topraktan çıkmaktadır. Bilgisayar programı yazanlar bilirler. Event’lar vardır. Dışarıdan bir uyarının gelmesini beklerler. Sürekli olarak sinyalleri kontrol ederler. Bu da bilgisayarın sürekli açık durmasını gerektirir. Belirli aralıklarla uyarı geldi mi diye bakar yazılım. Uyarı gelince kendine verilen görevi yapar. Allah’ın yarattığı bütün canlılarda programlanmış bu event’lar vardır. Siz tohumu kuru bir yerde tutarsanız bir değişiklik olmadan bekler. Tohumu toprağa koyup suyu verirseniz o event anında çalışmaya başlar ve artık bitki olma ve ürün verme süreci başlamış olur. Evrendeki tüm tohumlar için bu event geçerlidir ve bilgisayarların tersine hiç enerji harcamadan olayın gerçekleşmesini bekler. İşte Allah’ın müthiş yaratması budur. Tüm canlılar birbiri için besindir ve bunda inanılmaz bir denge vardır. Bir besin piramidi vardır ve canlılar hangi canlıyı yiyeceğini doğuştan bilirler. Bir otobur et yemez, bir etobur da beslenme amacıyla ot yemez. Allah ihtilaf halinde olup da Allah’ın kitabını ihtilafları çözmek için kullanmayanlara soruyor. Görmüyorlar mı bunu? Bunu da hiç rey etmediler mi diye soruyor. Gözle görmelerine gerek yok demektir bu. Kitaplardan da okuyabilirler, videosunu da izleyebilirler veya birilerinden duyabilirler. Bunu zihinlerinde anlamlandırmaları gerekir.

Allah bu kadar büyük, sizin için her şeyi yarattı. Beslenmenizi sağladı. Siz hala ihtilaflarınızda Allah’ın kitabını kullanmıyorsunuz. Kendi küçük aklınızı büyük yaratıcıdan daha mı üstün görüyorsunuz? Çoğunlukla karar veriyorsunuz. Çoğunluk sisteminin vesenlerini aranızda sevgi ediniyorsunuz. Çözümün kendinizde, kendi veseninizde olduğunu iddia ediyorsunuz. Hala rey etmiyor musunuz? Allah’ın kitabında çoğunluk var mı? Allah’ın kitabında vesenler için iyi şeyler mi söyleniyor?

Önce hiç rey etmediler mi diyor sonra basar etmiyorlar mı diyor. Madem rey etmiyorlar, beyinlerinde analiz yapmıyorlar, bari gözleriyle baksınlar da görsünler diyor. Seviyeleri düşük, analiz kabiliyetleri yok, o zaman gözle görsünler. Çıkan ekinlere baksınlar. Daha basit düşünsünler diyor. Maalesef buna rağmen herkes çoğunluğu ele geçirme peşinde koşuyor günümüzde. Başımıza gelen ricz’i de doğa olayları olarak değerlendiriyorlar.

Karanlık içinde olanlar gözleri varsa da görmezler. Kuran’ın nurundan (aydınlığından) uzak durunca batının batıl zulumatının (karanlıklarının) içinde kalınca artık göremez hale gelirsiniz. Avrupa Birliğinin peşinde koşarsınız, onların Allah’ın kurallarına aykırı şirk kanunlarını aynen geçirirsiniz. Ondan sonra niçin başımız bir türlü rahata kavuşmuyor dersiniz.

İhtilaflarınızı Allah’ın kitabı ile çözeceğinize sapkın bir zihniyetin müktesebatına uyup onların arasına karışmayı hedeflersiniz. Bunun neticesinin ne olacağını yine Allah’ın kitabında rahatlıkla bulabilirsiniz. Ama kim okuyor ki Allah’ın bize indirdiğini? Öyle ya, onlar iyiler, diğerleri kötü kendilerine göre. Onların vesenleri iyi de başka vesenler kötü kendilerine göre. Allah’ın kitabını tilavet etsinler, yanık seslerle cenazelerde, düğünlerde, vesenlerinin toplantı açılışlarında, içeriği ile hiç ilgilenmesinler. Ondan sonra da neden bu haldeyiz diye düşünüp dursunlar.

 

 

Teşvikiye, Yalova

26 Temmuz 2025

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1290
Secde Suresi Tefsiri 27. Ayet
26.07.2025 124 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1289
Secde Suresi Tefsiri 26. Ayet
19.07.2025 51 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1288
Secde Suresi Tefsiri 25. Ayet
12.07.2025 49 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1287
Secde Suresi Tefsiri 24. Ayet
28.06.2025 95 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1286
Secde Suresi Tefsiri 23. Ayet
14.06.2025 185 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1285
Secde Suresi Tefsiri 22. Ayet
31.05.2025 179 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1284
Secde Suresi Tefsiri 21. Ayet
24.05.2025 173 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1283
Secde Suresi Tefsiri 20. Ayet
10.05.2025 242 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1282
Secde Suresi Tefsiri 19. Ayet
3.05.2025 209 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1281
Secde Suresi Tefsiri 18. Ayet
26.04.2025 216 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1280
Secde Suresi Tefsiri 17. Ayet
19.04.2025 240 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1279
Secde Suresi Tefsiri 16. Ayet
12.04.2025 253 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1278
Secde Suresi Tefsiri 15. Ayet
5.04.2025 269 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1277
Secde Suresi Tefsiri 14. Ayet
22.03.2025 268 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1276
Secde Suresi Tefsiri 13. Ayet
8.03.2025 308 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1275
Secde Suresi Tefsiri 12. Ayet
1.03.2025 292 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1274
Secde Suresi Tefsiri 11. Ayet
22.02.2025 322 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1273
Secde Suresi Tefsiri 10. Ayet
8.02.2025 371 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1272
Secde Suresi Tefsiri 6-9. Ayetler
1.02.2025 505 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1271
Secde Suresi Tefsiri 5. Ayet
18.01.2025 378 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1270
Secde Suresi Tefsiri 4. Ayet
28.12.2024 509 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 376 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 422 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 404 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 449 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 450 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 495 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 495 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 571 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 558 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 593 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 600 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 565 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 578 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 563 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 537 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 584 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 549 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 567 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 651 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 613 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 641 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 751 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 809 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 686 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 754 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 670 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 682 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 706 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 637 Okunma


© 2025 - Akevler