Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024
140 Okunma, 0 Yorum

LOKMAN SÛRESİ - 24. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَةِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ (31)

Kesinlikle ayetlerinden size göstermesi için gemilerin bahr’da Allah’ın nimetiyle aktığını görmedin mi? Kesinlikle bunda her sabredici şükredici için ayetler vardır. (31)

 

أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَةِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ

Kesinlikle ayetlerinden size göstermesi için gemilerin bahr’da Allah’ın nimetiyle aktığını görmedin mi?

 

Soru cümlesi
Mensuh fiil cümlesi

İki mef'ûlun bih

Fâil

Nâsih
Fiil

Olum-suzluk
edatı

İstif-hâm
edatı

Haberi
Fiil cümlesi

İsmi

Enne

Mefûlun lieclih

Fâil
Hâl

Mefûlun
fih

Fâil
Sahibul
hâl

Fiil

Mecrur

Cârr

Sıla cümlesi

Harf-i
mevsûl

Mefûlün bih GS

Fâil

Mefûlun bih

Fiil

مِنْ آيَاتِهِ

هُوَ

كُمْ

يُرِيَ

أَنْ

لِ

بِنِعْمَةِ اللَّهِ

فِي الْبَحْرِ

هِيَ

تَجْرِي

الْفُلْكَ

أَنَّ

أَنْتَ

تَرَ

لَمْ

أَ

 

أَ: Soru hemzesidir (همزة الاستفهام). “Mı, mi” demektir. Her zaman cümlenin başına gelir. Soru hemzesi her zaman soruya cevap istemek için gelmez. Elifin güç etkisi nedeniyle asıl amaç soru değildir. Arkasından gelen kelimeye cümlede önem katarak soru manasını oluşturur.

لَمْ: “-medi, -madı” anlamında olumsuzluk edatıdır. Fiil cümlesi başına gelen bazı edatlarla olumsuz hale getirilir.

تَرَ: “Görürsün” demektir. Suretin şekil, renk ve hareketini gözle veya beyinle idrak etmek ve bilmek demektir (يدرك ويعلم شكل ولون وحركة الصورة بعينه التي في رأسه أو بعين قلبه وفؤاده التي في نفسه). رءي kökünden üçüncü bâbdan ikinci tekil şahıs meczum muzari malum fiildir. Başına gelen لَمْ nedeniyle meczum olmuştur. Merfu hali تَرْأَى şeklindedir. Reyde gözle görmek şart değildir. Bu nedenle görüş anlamına da gelmektedir. Bunun göstergesi olarak göz kapalıyken uykuda görülen رُؤْيَا (rüya) kelimesi de bu kökten gelmiştir. Görme duyusunu ifade eden kelime ise بَصَر dır. Bir varlığın kendisini değil o varlığın şeklini kâğıda çizsen, özelliklerini orada ifade etsen o varlığı rey etmiş olursun. Bizzat o varlığı görmen gerekmez. Biz bugün tarih öncesi canlıları basar etmiyoruz, rey ediyoruz.

لَمْ تَرَ: “Hiç görmedin” demektir. Başta gelen لَمْ olumsuzluk edatı anlamı geçmiş zamanda mutlak olumsuzluk haline getirir. “Hiç görmedin” anlamı ortaya çıkar. Geçmişten şimdiye kadarki zamanda bir kere bile görmedin anlamına gelir. Geçmiş zamanda başka zamanlarda gördün ama kastedilen zaman için “görmedin” ifade edilmek istenseydi مَا رَأَيْتَ şeklinde gelirdi.

أَلَمْ تَرَ: “Hiç görmedin mi?” demektir. Burada soru amacıyla gelmiş bir soru yoktur. Burada mana “görmen gerekirdi” şeklindedir. Görmesi gerekenler kimdir yani أَلَمْ تَرَ de kendisine söylenilen kimdir? Kuran’ı okuyan, Kuran’la ilgilenen kimsedir. Kuran ile hayatını düzenleyen kimsedir.

أَنَّ: “Kesinlikle -mek, -mak” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.

الْفُلْكَ: “Gemi, gemiler” demektir. فلك kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan فَلْك mastarı birisinin veya bir mekânın çevresinde dairevi bir yol üzerinde tekrar geriye dönme hareketini yapmak manasındadır. Bu mastar manasından bu hareketi yapan manasında فُلْك “gemi” anlamında camid isimdir. Tekil, ikil, çoğul için ortak bir kelimedir. Çoğul olduğunda gayr-i âkil olduğundan dişil olur. Tekil olduğunda hem eril hem dişil olabilir. Bir rota üzerinde hareket eden her tür gemi فُلْك dur. Uçak, denizaltı, denizde giden gemi, uzay gemisi v.b. rota üzerinde hareket eden araçlar bu tanıma dahildir. فَلَك ise “yörünge” demektir. سَفِينَة de “gemi” demektir. Bir şeyin yüzeyini yontmak manasındaki fiilden gelmiştir. Denizin yüzeyindeki suyu yonttuğu için denizde giden gemi için kullanılır. فُلْك ise her türlü gemidir. سَفِينَة de bir فُلْك tur. سَفِينَة ise sadece denizde giden gemidir. Sefine fulkun alt kümesidir. Tekil olduğunda sefineyi ifade ediyorsa dişil, sefine dışındaki gemileri ifade ediyorsa eril olur.

تَجْرِي: “Akar” demektir. جري kökünden üçüncü şahıs dişil tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هِيَ dir. الْفُلْكَ ye racidir.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

الْبَحْرِ: “Deniz” demektir. بحر kökünden üçüncü bâbdan mastar olarak genişlemek, alanca büyümek manasındadır. Bu mastar manasından alanı büyük olan şey manasından ıstılahi olarak “deniz” anlamında camid isimdir. Erildir. İkili بَحْرَانِ (merfu) ve بَحْرَيْنِ (mensub ve mecrur) dir. Çoğulu أَبْحُر ve بِحَار dır.

بَحَرَ - يَبْحَرُ + الكائن أو الشيء أو المكان: يتسع ويعظم في انبساط: يكون الشيء أو المكان واسع المساحة وعظيمها ومنبسطاً وممتداً لا حدود ظاهرة له

بَحْر: على وزن " فـَعـْل" اسم فعل " بَحَرَ - يَبْحَرُ ": وهو أيضاً اسم مكان أو آلة منه: الشيء الواسع العظيم المساحة والممتد: وهو اصطلاحاً البحر المعروف المؤلف من تجمع كبير جداً من المياه

بَحَرَ - يَبْحَرُ + varlık veya şey veya yer: Yayılmayla genişler ve büyür: Bir şey veya yer geniş, büyük, yaygın, düz ve görünür sınırları olmayan bir hale gelir.

بَحْر : بَحَرَ - يَبْحَرُ fiilinden türetilmiş bir isimdir. Ondan yer veya alet ismidir: Geniş, büyük, yaygın, düz bir şeydir. Terim anlamı olarak toplanıp birleşmiş çok büyük miktarda su kütlesi olarak bilinir. (Kitabuallah)

والتَّبَحُّرُ والاستِبْحَارُ: الانبساط والسَّعة.

Tebehhur ve istibhâr: Yayılma ve genişleme (Lisanu-l Arab)

واسْتَبْحَرَ الرجل في العلم والمال وتَبَحَّرَ: اتسع وكثر ماله.

Adam ilimde ve malda istibhâr etti ve tebehhur etti: Onun malı genişledi ve çoğaldı. (Lisanu-l Arab)

وتَبَحَّرَ في العلم: اتسع.

İlimde tebehhur etti: Genişledi. (Lisanu-l Arab)

Görüldüğü gibi bahr kelimesinin ilk manası deniz değildir. Yayılma, genişleme anlamından deniz manası ortaya çıkmıştır. Bahr kelimesini anlamak için berr (kara) kelimesinin de manası bilinmelidir. Birbirine zıt olan bu iki kavram önemlidir. Bahr berr’ler arasında olan büyük ve geniş alandır. Deniz olabileceği gibi gökyüzü de uzay boşluğu da bahrdır. Berr kara parçalarıdır, üzerinde herhangi bir araç olmadan stabil bir şekilde durulabilen yerdir. Bahr ise araç olmadan stabil şekilde, uzun süre durulamayan yerdir. Uzay yolculuğunda Dünya ile Ay’ın arasından boşluk bahr iken Dünya ve Ay’da uzay aracının inebildiği yerler berr olur.

فِي الْبَحْرِ: “Bahr içinde” demektir.

بِ: “ile” demektir. Harf-i cerdir.

نِعْمَةِ: “Nimet” demektir. نعم kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan نَعَمٌ mastarı kendinde mutluluk, hoşluk, rıza ve kabullenme hissetmek manasındadır. Buradan “mutluluk, hoşluk sebebi olan” anlamından gelerek “nimet” anlamında ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Dişildir. Çoğulu أَنْعُمٌ ve نِعَمٌ dur. Nimetten yararlanan normalin üstünde iyi olma durumuna sahiptir. İşte normalin üstünde iyi olma durumunu sağlayan şey nimettir. Nimet kelimesinin Kuran’da farklı kullanımları vardır:

نَعْمَة (Nemet) de bir çeşit nimettir. Nimetin kalıbı فِعْلَة dir. Nemetin kalıbı ise فَعْلَة dir. İlk harfin harekesinin fetha ya da kesre olması anlam değişikliğine yol açmaktadır. Bir web kaynağında aradaki fark çok güzel anlatılmıştır:

"نِعمة" بكسر النون: اسم هيئة، على وزن (فِعلة)، ويدل على الحالة الدائمة التي لا تفارق صاحبها.

"نَعمة" بفتح النون: فهي اسم مرة، على وزن (فَعلة)، ويدل على وقوع النعمة مرة واحدة.

“Nimet” Nûnun kesresiyle: İsmi heyettir, (فِعلة) vezni üzerine ve sahibinde değişmeyen daimî hale delalet eder.

“Nemet” Nûnun fethasıyla: O ismi merredir, (فَعلة) vezni üzerine ve nimetin bir defa vuku bulmasına delalet eder.

Nemet olup biter, nimet ise süreklidir.

نَعْمَاء (Ne’mâ) da bir çeşit nimettir. Kalıbı ise فَعْلَاء dır. Bu da bir web kaynağında çok güzel anlatılmıştır:

الفرق بين النعماء والنعمة : أن النعماء هي النعمة الظاهرة وذلك أنها أخرجت مخرج الأحوال الظاهرة مثل : الحمراء والبيضاء، والنعمة قد تكون خافية فلا تسمى نعماء.

Ne’mâ ve nimet arasındaki fark: Ne’mâ zahir nimettir ve bu onun zahir hallerin mahrecinden çıkarılmasındandır: الحمراء ve البيضاء, gizli olan nimet ne’mâ olarak isimlendirilmez.

فَعْلَاء kalıbı renkleri, sakatlıkları gösteren sıfat-ı müşebbehedir. Bu da onların açıkça görünmesinden dolayıdır. Bu kalıp camid isimlerde de kullanılınca zahiriliğe (açıklığa) delalet eder. Bu nedenle ne’mâ da bir nimettir ama nimetin açıkça ortada olan şeklidir.

Çiftlik hayvanları da nimet olduğundan, insanların normalden daha iyi durumda olmalarını sağladığından النَّعَم olarak adlandırılırlar. Çoğulu da الْأَنْعَام dır.

اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

نِعْمَةِ اللَّهِ: “Allah’ın nimeti” demektir.

بِنِعْمَةِ اللَّهِ: “Allah’ın nimetiyle” demektir.

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

يُرِيَ: “Gösterir” demektir. رءي kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mensub muzari malum fiildir. Üçüncü bâbdan رَأَى - يَرَى şeklinde görmek manasındadır. Üçüncü bâb if’âl bâbına (أَرَىيُرِي) tadiye etkisi ile gelir. Göstermek anlamına gelir. Gören, gördürülen haline gelir. Fâili müstetir هُوَ dir. Allah’a racidir. Mensub olmasının sebebi önünde hazf edilmiş bir أَنْ mastarının olmasıdır. لِيُرِيَ nin aslı لِأَنْ يُرِيَ dir.

كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. يُرِيَ fiilinin mef’ûlü olarak gösterilenlerdir.

مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.

آيَاتِ: “Ayetler” demektir. Tekili آيَةُ dir. Ayet gösterge demektir. ءيي kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir kimse ya da bir şey hakkında onun bilinmesini sağlayacak bir işaret koymak manasındadır. Bu mastar manasından konulan işaret manasında آيَة “gösterge” anlamında isimdir.

هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Allah’a racidir.

آيَاتِهِ: “O’nun ayetleri” demektir. Ayetler burada marife bir isme izafetle marifedir.

مِنْ آيَاتِهِ: “O’nun ayetlerinden” demektir.

يُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ: “Ayetlerinden size gösterir” demektir.

لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ: “Ayetlerinden size göstermesi için” demektir.

تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَةِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ: “Ayetlerinden size göstermesi için bahr’da Allah’ın nimetiyle akar” demektir.

أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَةِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ: “Kesinlikle ayetlerinden size göstermesi için gemilerin bahr’da Allah’ın nimetiyle akması” demektir.

أَلَمْ تَرَ أَنَّ الْفُلْكَ تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَةِ اللَّهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ: “Kesinlikle ayetlerinden size göstermesi için gemilerin bahr’da Allah’ın nimetiyle aktığını görmedin mi?” demektir.

Burada الْفُلْكَ dişil gelmiştir. Çünkü تَجْرِي şeklinde dişil tekil fiilin fâili الْفُلْكَ ye raci olan هِيَ dir. Eril olsaydı يَجْرِي şeklinde gelirdi.

فَأَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ

Onu ve onunla beraber olanları dolu gemide kurtardık. (Şuara 119)

Bu ayette ise الْفُلْكُ eril gelmiştir. Çünkü sıfatı الْمَشْحُونِ şeklinde erildir. Dişil olsaydı sıfatı الْمَشْحُونَةِ şeklinde dişil gelecekti. Bu nedenle tek bir gemidir.

وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا إِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ (37) وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَأٌ مِنْ قَوْمِهِ سَخِرُوا مِنْهُ قَالَ إِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ (38) فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُقِيمٌ (39) حَتَّى إِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ قُلْنَا احْمِلْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ وَمَا آمَنَ مَعَهُ إِلَّا قَلِيلٌ (40) وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٌ رَحِيمٌ (41)

Gözetimimiz ve vahyimizle gemiyi üret ve zulmedenler hakkında benimle muhatap olma. Onlar boğulanlardır. Gemiyi üretiyordu ve kavminden ileri gelenler ona her uğradıklarında onunla alay ediyorlardı. Dedi ki eğer bizimle alay ediyorsanız kesinlikle biz sizin alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz. Kime rezil edici azabın geleceğini ve yerleşik azabın kimin aleyhine çözüleceğini ileride bileceksiniz. Nihayet emrimiz geldi ve tennur feveran etti. Dedik ki “onun içinde her iki eşten ve üzerine söz geçmiş olan dışındaki ehlini ve iman edeni taşı”. Onunla beraber yalnızca az (kimse) iman etti. Dedi ki “akması ve durması Allah’ın ismiyle olan onun içine binin. Kesinlikle rabbim bağışlayıcı ve rahimdir”. (Hud 37-41)

احْمِلْ فِيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ آمَنَ

Onun içinde her iki eşten ve üzerine söz geçmiş olan dışındaki ehlini ve iman edeni taşı

Burada فِيهَا daki هَا zamiri يَصْنَعُ الْفُلْكَ deki الْفُلْكَ ye racidir. الْفُلْكَ müzekkerdir ama buna raci olan هَا zamiri müennesdir. Burada الْفُلْكَ müzekker olmasına rağmen müevvel müennesdir. السَّفِينَةَ (gemi) manasındadır. السَّفِينَةَmüennes olduğu için هَا zamiri onunla mutabakat halinde olur. السَّفِينَةُ kelimesi الْفُلْكُ kelimesinin alt kümesidir. Bütün السَّفِينَةُ ler الْفُلْكُ dur. Ama bütün الْفُلْكُ lar السَّفِينَةُ değildir. السَّفِينَةُ denizde giden gemidir. الْفُلْكُ ise denizde ve diğer ortamlarda giden gemilerin ortak adıdır. Burada الْفُلْكُ un aynı zamanda السَّفِينَةُ olduğu ayette gösterilmiştir.

ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللَّهِ مَجْرَاهَا وَمُرْسَاهَا

Akması ve durması Allah’ın ismiyle olan onun içine binin

Burada da فِيهَا daki ve مَجْرَاهَا daki ve مُرْسَاهَا daki هَا zamiri يَصْنَعُ الْفُلْكَ deki الْفُلْكَ ye racidir. الْفُلْكَ müzekker olmasına rağmen müevvel müennesdir. السَّفِينَةَ (gemi) manasındadır.

Fulk eril geldiği zaman her tür gemiyi ifade eder. Denizde giden, havada giden, denizaltında giden, uzayda giden her tür gemidir. Dişil geldiği zaman denizde giden gemidir veya her tür geminin çoğul olanıdır. Gayri akil çoğullar dişil tekil olarak kullanıldığından bu şekildedir.

Lokman suresinin bu ayetinde dişil tekil olarak kullanıldığından gemiler anlamındadır.

Bu cümlede önce “sen görmedin mi” (أَلَمْ تَرَ) diyor. Sonra “ayetlerinden size göstermesi için” (لِيُرِيَكُمْ مِنْ آيَاتِهِ) deniyor. Sen ile başlıyor, siz ile devam ediyor. Sen Kuran’ı okuyandır. Siz ise Kuran’ı okuyanın içinde olduğu topluluktur. Herkes bireysel olarak Allah’ın nimetlerini görmelidir, onları anlamalıdır. Ayetleri gösterme ise topluluğadır. Kuran’ı okuyan her birey topluluklarına ayetlerin gösterilmesi amacıyla Allah’ın nimetiyle gemilerin denizde aktığını, uçakların gökte aktığını, uzay araçlarının uzayda aktığını değerlendirecek demektir. Buradaki Allah’ın nimeti nedir? Enerji kaynaklarıdır. Rüzgardır, petroldür, elektriktir, nükleer enerjidir.

 

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

Kesinlikle bunda her sabredici şükredici için ayetler vardır.

 

Mensuh isim cümlesi

İsmi

İbtida
edatı

Haberi

İnne

Sıfat

Mevsûf

Mecrur

Cârr

Mecrur

Cârr

Muzâfun ileyh

Muzâf

Sıfat

Mevsûf

شَكُورٍ

صَبَّارٍ

كُلِّ

لِ

آيَاتٍ

لَ

ذَلِكَ

فِي

إِنَّ

 

إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

ذَلِكَ: “O” demektir. Uzak ism-i işarettir. Öncesindeki “kesinlikle ayetlerinden size göstermesi için geminin denizde Allah’ın nimetiyle akması” ifadesinin anlamına işaret etmektedir. Metni ifade etseydi yakın ism-i işaret kullanılacaktı. Anlam görünen metinden ve lafızdan daha uzakta olduğu için uzak ism-i işaretle ifade edilir. Bu şekilde anlamı işaret ettiğinde Türkçeye “bu” şeklinde çevrilmesi daha uygundur.

فِي ذَلِكَ: “Bunda” demektir.

لَ: Başlama lâmıdır. İsim cümlesinde mübtedanın başına gelen fethalı te’kid lâmı (başlama lâmı=lâmu-l ibtidaiyye) inne cümlesinin hem isminin hem de haberinin başına gelebilir. Burada da innenin muahhar (tehir edilmiş) isminin başına gelmiştir. Te’kîd amacıyla gelir.

آيَاتٍ: “Ayetler” demektir. Ayetler burada nekredir.

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

كُلِّ: “Hepsi” demektir. Mutlaka izafetle gelir ve her zaman muzaf olur. Muzafun ileyhi nekre gelirse muzafun ileyhinden olan her şeyi kapsar, marife gelirse muzafun ileyhinin tamamı anlamına gelir. كُلُّ كِتَابٍ derseniz “her kitap” anlamına gelir. كُلُّ الْكِتَابِ derseniz “kitabın tamamı” anlamına gelir. كُلُّ nün muzafun ileyhi hazf edilirse yani cümlede söylenmezse كُلٌّ, كُلًّا, كُلٍّ şeklinde tenvinle gelir. Böyle tenvinlere ivaz tenvini denir. Bu tenvinin yerine hazf edilen kelimenin takdir edilmesi gerekir.

صَبَّارٍ: “Sabredici” demektir. صبر kökünden ikinci bâbdan mübalağalı ism-i fâildir. Sabır bir zorluk karşısında dayanıklı olmak demektir. Zorluklara rağmen yaptığı işten veya bulunduğu durumdan vazgeçmeden devam etmek demektir.

شَكُورٍ: “Şükredici” demektir. شكر kökünden mübalağalı ism-i fâildir. Şükür iyiliği tanımak ve ona fiili olarak karşılık vermek demektir. Şükür’e verilen anlam genelde Türkçedeki sözel olarak söylenen teşekkürdür. Oysa Allah da şükretmektedir. Yaptığımız iyiliklere karşılık vermektedir.

فَإِنَّ اللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ

Kesinlikle Allah şükredendir, bilicidir. (Bakara 158)

وَكَانَ اللَّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا

Allah şükredendir, bilicidir. (Nisa 147)

إِنَّهُ غَفُورٌ شَكُورٌ

Kesinlikle O bağışlayıcıdır, şükredicidir. (Fatır 30)

إِنَّ رَبَّنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌ

Kesinlikle rabbimiz bağışlayıcıdır, şükredicidir. (Fatır 34)

إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ

Kesinlikle O bağışlayıcıdır, şükredicidir. (Şura 23)

وَاللَّهُ شَكُورٌ حَلِيمٌ

Allah şükredicidir, halîmdir. (Tegabün 17)

Allah için hem ism-i fâil olan şâkir hem de mübalağalı ism-i fâil olan şekûr sıfatları gelmektedir. Kuran’da Allah için şükretme fiil olarak gelmemekte, ism-i fâil veya mübalağalı ism-i fâil olarak gelmektedir. Bunun sebebi Allah’ın bunu zaman zaman yapması değil, Allah’ın şükretmesinin O’nda sıfat olarak var olmasıdır. Yani siz bir iyilik yaptığınızda Allah’ın o iyiliğinize karşılık vermesi kesindir, tabiri caizse bir nevi otomatiktir.

كُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ: “Her sabredici şükredici” demektir. Muzafun ileyh nekre geldiği için “her” anlamındadır.

لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ: “Her sabredici şükredici için” demektir.

آيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ: “Her sabredici şükredici için ayetler” demektir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ: “Kesinlikle bunda her sabredici şükredici için ayetler vardır” demektir. Gemilerin Allah’ın nimetiyle bahr’da akmasında ayetler vardır. Ama burada ilginç bir nokta vardır. İnsanlar için değil, akledenler için değil, müminler için değil, sabredici, şükredici için ayetler vardır denmektedir.

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

Musa’yı ayetlerimizle “kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın dönemlerini anlat” diye göndermiştik. Kesinlikle bunda her sabredici şükredici için ayetler vardır. (İbrahim 5)

Allah’ın dönemleri vardır. Ali İmran 140’da وَتِلْكَ الْأَيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ (O dönemler, insanların arasında döndürürüz) denmektedir. Bir dönem bir grup üstün, bir grup altta olur. Diğer dönem de üstün olan altta, altta olan üstün olur. Biz üstün değiliz demeyeceğiz. Biz altta olan dönemdeyiz demektir. Musa’ya da kavmine bunu anlatması istenmiştir. Musa’dan “şu anda İsrailoğulları ezik, gün gelecek üstün olacaksınız, gün gelecek tekrar ezik olacaksınız, gün gelecek tekrar üstün olacaksınız” demesi istenmektedir. İşte bunda sabredici, şükredici için ayetler vardır. Başına gelen sıkıntılara sabredecekler, sıkıntılara dayanacaklar, kendilerine verilen özellikleri Allah’ın yolunda kullanacaklardır.

فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ فَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

Kendilerine zulmeder halde “rabbimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır” dediler de onları öyküler kıldık ve onları tamamen didik didik ettik. Kesinlikle bunda her sabredici şükredici için ayetler vardır. (Sebe 19)

Allah yolunda seferlere çıkmaları istenenler yerlerinden oynamayı, konfor alanlarından çıkmayı istememektedirler. Sefer savaş demek değildir. Sefer her tür yolculuktur. Kendilerine zulmeder haldedirler. Zulüm olman gereken yerde olmamaktır. Seferde olmaları gerekirken kendi mekanlarındadırlar. Allah da onları paramparça etmiştir. Gerektiği zaman kendi mekânından çıkmalısın. Bunu yapmazsan başına geleceği bu ayet yazmıştır. Bunda sabredici ve şükrediciler için ayetler vardır. Evinden çıkmak zordur, sürekli seferler yapmak zordur. Ancak Allah yolunda gerektiğinde mızmızlanmadan bu seferler yapılmalıdır. Seferlerdeki zorluklara sabır gereklidir. Allah’ın verdiği özelliklere şükretmek için de seferler yapılmalıdır.

وَمِنْ آيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْأَعْلَامِ (32) إِنْ يَشَأْ يُسْكِنِ الرِّيحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلَى ظَهْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ (33)

O’nun ayetlerindendir bahr’da sivri dağlar gibi akanlar. Eğer dilerse rüzgârı sakin kılar da (bahr’ın) sırtı üzerinde durgunlar olurlar. Kesinlikle bunda her sabredici şükredici için ayetler vardır. (Şura 32-33)

Bu ayetler Lokman suresinin bu ayetine benzemektedir. Bu sefer denizdeki, gökteki, uzaydaki akanlar ayettir. Burada rüzgâr sadece bildiğimiz rüzgâr değildir. Kinetik enerjiyi oluşturan her şeydir. Siz sabredin ve şükredin denmektedir. Allah istediği kimsenin enerjisini keser ve hareket edemez hale getirir. Siz sadece sabretmeyin aynı zamanda şükredin. Allah’ın size verdiği özellikleri, verdiği nimetleri Allah yolunda kullanarak Allah için çalışın denmektedir. Allah size enerji verecek, onların enerjisini kesecek ve o dağlar gibi gemileri, uçak gemileri hareket edemez hale gelecektir.

Gemiler Allah’ın nimetiyle bahr’da akar. Siz sabredici olun, sonunda geminiz akacaktır. Onların gemisi duracaktır. Gemi sizi hedefe götüren araçtır. Bahr ise bu hedefe giden yoldaki ortamdır. Durup beklenilmemesi gereken ortamdır. Bu ortamda tehlikeler, sıkıntılar vardır. Berr’e ulaştığınızda hedefe varmış olacaksınız. Bahr’da olmak Allah yolunda çalışma evresidir. Berr’de olmak ise artık yönetimin sizde olmasıdır. Bahr’da Allah’ın nimetiyle gemiler ilerler, çalışırsınız, çabalarsınız, Allah’ın nimetiyle ilerlersiniz. Ama eğer hedeften saparsanız Allah sizin enerjinizi keser, o şekilde durur kalırsınız. Hedefte ilerlersiniz, tehlikelerle karşılaşırsınız. Allah’ın dinini saf bir halde uygulayacağınıza dair Allah’a dua edersiniz, Allah sizi korur ve tehlikeleri atlatır, karaya çıkarsınız, yönetimi elinize alırsınız ve hemen küfretmek için Allah’a ortak koşarsınız (şirk kanunlarını koyarsınız). Bu örnekler Kuran’da anlatılmaktadır. Sabredici şükrediciler için ayetler vardır. Zorluklara karşı sabrederseniz ve Allah’ın nimetleriyle çalışarak karşılık verirseniz yani şükrederseniz bahr’daki yolculuğunuz başarıyla sonuçlanacak ve berr’e ulaştığınızda da hedeften sapmazsanız Allah’ın dini gelecektir.

 

Teşvikiye, Yalova

26 Ekim 2024

M. Lütfi Hocaoğlu

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 23 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 62 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 67 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 110 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 112 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 140 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 163 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 199 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 209 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 195 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 223 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 200 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 230 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 223 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 225 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 240 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 229 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 241 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 296 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 307 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 284 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 394 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 426 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 361 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 415 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 351 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 337 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 366 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 313 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 485 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 401 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 376 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 413 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 415 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 492 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 493 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 512 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 435 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 508 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 473 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 474 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 492 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 612 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 449 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 481 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 505 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 543 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 464 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 481 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 437 Okunma


© 2024 - Akevler