LOKMAN SÛRESİ - 23. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى وَأَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ (29)
Allah’ın olumsuzu olumlunun içine îlâc ettiğini ve olumluyu olumsuzun içine îlâc ettiğini ve Güneş Sisteminin hepsini isimlendirilen bir ecele akar halde boyun eğdirdiğini ve Allah’ın amel ettiğinizden haberdar olduğunu görmedin mi? (29)
Soru cümlesi Mensuh fiil cümlesi |
İki mef'ûlun bih | Fâil | Nâsih Fiil | Olum-suzluk edatı | İstif-hâm edatı |
Ma'tûf | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh |
Haberi | İsmi | Enne | Haberi | İsmi | Enne |
Şibh-i fiil | Mefûlün bih GS | Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Fiil cümlesi |
خَبِيرٌ | بِمَا تَعْمَلُونَ | اللَّهَ | أَنَّ | وَ | سَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى | وَ | يُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ | وَ | يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ | اللَّهَ | أَنَّ | أَنْتَ | تَرَ | لَمْ | أَ |
أَ: Soru hemzesidir (همزة الاستفهام). “Mı, mi” demektir. Her zaman cümlenin başına gelir. Buna sadaratu-l kelâm hakkı denir. Hatta önceki cümleleri bu cümleye bağlayan وَ ve فَ bağlaçları bile soru hemzesinden sonra gelir. Sonrasındaki kelimeyi (وَ ya da فَ varsa bunlardan sonra gelen kelimeyi) sorunun konusu yapar. Bu nedenle soru cümlelerinde sorunun konusu olan kelime cümledeki görevi ne olursa olsun bu hemzeden hemen sonra gelerek (وَ ya da فَ varsa bunlardan sonra gelerek) cümlenin ikinci kelimesi olur. “Mı, mi” anlamına gelen ikinci bir soru harfi هَلْ dir. Soru hemzesi her zaman soruya cevap istemek için gelmez. Elifin güç etkisi nedeniyle asıl amaç soru değildir. Arkasından gelen kelimeye cümlede önem katarak soru manasını oluşturur.
لَمْ: “-medi, -madı” anlamında olumsuzluk edatıdır. Fiil cümlesi başına gelen bazı edatlarla olumsuz hale getirilir.
Olumsuz fiil cümlesi yapma metotları:
1.Mazi fiilin başına مَا olumsuzluk edatını getirmek: Geçmişte olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlak değildir. Olumsuz olan hüküm daha önceden gerçekleşmiş olabilir.
2.Muzari fiilin başına لَمْ olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَمْ tarafından cezm edilir. Geçmişte olumsuzluğu ifade eder. Ancak burada olumsuzluk mutlaktır. Yani olumsuz olan hüküm daha önceden hiç gerçekleşmemiştir.
3.Muzari fiilin başına مَا olumsuzluk edatını getirmek: Şimdiki zamanda olumsuzluğu ifade eder.
4.Muzari fiilin başına لَا olumsuzluk edatını getirmek: Gelecek zamanda olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlaktır. Gelecekte hiç gerçekleşmeyecek bir hüküm için bu olumsuzluk şekli kullanılır.
5.Muzari fiilin başına لَنْ olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَنْ tarafından nasb edilir. Gelecek zamanda olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlaktır. Gelecekte hiç gerçekleşmeyecek bir hüküm için bu olumsuzluk şekli kullanılır. لَا ile olandan farkı bunun te’kîd (kesinlik) ifade etmesidir.
6.Muzari fiilin başına لَمَّا olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَمَّا tarafından cezm edilir. Yakın geçmiş zamanda olumsuzluğu ifade eder. Ancak burada farklı olan durum hükmün her an gerçekleşebilecek olması ama sözün söylendiği ana kadar gerçekleşmemiş olmasıdır. Bu nedenle Türkçeye çevrilirken “henüz olmadı” şeklinde çevrilir.
Olumsuz fiil cümlesi | Anlamı |
مَا فَعَلَ | Yapmadı |
لَمْ يَفْعَلْ | Hiç yapmadı |
مَا يَفْعَلُ | Yapmıyor |
لَا يَفْعَلُ | Yapmayacak |
لَنْ يَفْعَلَ | Asla yapmayacak |
لَمَّا يَفْعَلْ | Henüz yapmadı |
تَرَ: “Görürsün” demektir. Suretin şekil, renk ve hareketini gözle veya beyinle idrak etmek ve bilmek demektir (يدرك ويعلم شكل ولون وحركة الصورة بعينه التي في رأسه أو بعين قلبه وفؤاده التي في نفسه). رءي kökünden üçüncü bâbdan ikinci tekil şahıs meczum muzari malum fiildir. Başına gelen لَمْ nedeniyle meczum olmuştur. Merfu hali تَرْأَى şeklindedir. Reyde gözle görmek şart değildir. Bu nedenle görüş anlamına da gelmektedir. Bunun göstergesi olarak göz kapalıyken uykuda görülen رُؤْيَا (rüya) kelimesi de bu kökten gelmiştir. Görme duyusunu ifade eden kelime ise بَصَر dır. Bir varlığın kendisini değil o varlığın şeklini kâğıda çizsen, özelliklerini orada ifade etsen o varlığı rey etmiş olursun. Bizzat o varlığı görmen gerekmez. Biz bugün tarih öncesi canlıları basar etmiyoruz, rey ediyoruz.
لَمْ تَرَ: “Hiç görmedin” demektir. Başta gelen لَمْ olumsuzluk edatı anlamı geçmiş zamanda mutlak olumsuzluk haline getirir. “Hiç görmedin” anlamı ortaya çıkar. Geçmişten şimdiye kadarki zamanda bir kere bile görmedin anlamına gelir. Geçmiş zamanda başka zamanlarda gördün ama kastedilen zaman için “görmedin” ifade edilmek istenseydi مَا رَأَيْتَ şeklinde gelirdi.
أَلَمْ تَرَ: “Hiç görmedin mi?” demektir. Burada soru amacıyla gelmiş bir soru yoktur. Burada mana “görmen gerekirdi” şeklindedir. Görmesi gerekenler kimdir yani أَلَمْ تَرَ de kendisine söylenilen kimdir? Kuran’ı okuyan, Kuran’la ilgilenen kimsedir. Kuran ile hayatını düzenleyen kimsedir.
أَنَّ: “Kesinlikle -mek, -mak” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.
اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir. Ennenin ismidir. Ennenin haberi birbirine atfedilmiş cümlelerdir.
Fiil cümlesi |
Mefûlun fih | Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
النَّهَارِ | فِي | اللَّيْلَ | هُوَ | يُولِجُ |
يُولِجُ: “Îlâc eder” demektir. Türkçe tek bir fiille ifade etmek çok zor olan bir fiil olduğu için burada Arapça mastarı olan إِيلَاج (îlâc) ile kullanıyoruz. ولج kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir.
İkinci bâbdan وَلَجَ - يَلِجُ - وُلُوج şeklinde bir ortamdan başka bir ortama dar bir delik veya geçitten geçerek ulaşmak, bir şeyin içine girmek ve nüfuz etmek manasındadır.
Kur’an’da geçen وَلِيجَةً (sırdaş) kelimesi için Arapçada şöyle bir kullanım vardır: فُلَانٌ وَلِيجَةٌ فِي الْقَوْمِ (Filan kimse kavim içinde velicedir). Araplar bu söylemi, kavimlerine onlardan olmayan biri veya bir şey geldiğinde söylerlermiş. وُلُوج kelimesini دُخُول ve نُفُوذ‘dan ayıran da yabancı bir ortama katılımın gerçekleşmesidir. Arapçada دُخُول ile خُرُوجzıt anlamlı kullanılırlar. Ancak Kur’an وُلُوج’un karşıtı olarak da خُرُوج‘u kullanmıştır. Araplarda رَجُلٌ خُرَجَةٌ وُلَجَةٌ diye bir kullanım varmış. Anlamı ‘girmesi ve çıkması çok olan adam’. Buradan yola çıkarak خُرُوج “çıkmak” manasının genel ifadedir. دُخُول de “girmek” manasının genel ifadesidir. وُلُوج دُخُول un hiponimidir yani alt kümesidir. دُخُول “girmek” manasının genel ifade olarak وُلُوج un hipernimidir, وُلُوج ve نُفُوذ ise hiponimdir. نُفُوذ kelimesi okun kendisine atılan hayvanı delip geçmesi manasında kullanılmıştır. Daha etkin bir geçiş söz konusudur. Bir giriş kapısı olmadan olan bir girişi ifade eder.
İkinci bab if’âl bâbına (أَوْلَجَ – يُولِجُ) tadiye etkisi ile gelir. Bir ortamdan başka bir ortama dar bir delik veya geçitten geçirerek ulaştırmak, bir şeyin içine sokmak ve nüfuz ettirmek anlamına gelir.
اللَّيْلَ: “Gece” demektir. ليل kökünden ism-i cem-i cinstir. Fertleştirilmiş hali لَيْلَة dir. Fertleştirilmiş halinin çoğulu لَيَالٍ (merfu ve mecrur) ve لَيَالِيَ (mensub) dir.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
النَّهَارِ: “Işıklı gündüz” demektir. نهر kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak suyun veya sıvının akması ve akmasıyla aktığı yeri kazıp kanal oluşturması manasındadır. نَهَر (Nehir) kelimesi de bu köktendir. Bu mastar manasından ıstılahi olarak Güneş doğarken ışığın karanlığın içinden bir kanal açıp akma görüntüsü oluşturmasıyla “ışıklı gündüz” anlamına gelmiştir. نَهَار genel kanının aksine “gündüz” demek değildir. Işığın olduğu gündüzdür. Karanlık gündüzler نَهَار değildir.
اليَوْمُ: معروفٌ مِقدارُه من طلوع الشمس إِلى غروبها
Yevm: Miktarı güneşin doğmasından batmasına kadar olan süre olarak bilinir. (Lisanu-l A’râb)
Görüldüğü gibi gündüz anlamına gelen kelime “yevm” kelimesidir. يَوْم kelimesinin birincil anlamı “gündüz”dür. Aynı zamanda dönem anlamındadır. Güneşin doğmasından batmasına kadar olan süredir. 24 saat olan günü ifade etmez.
أَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ
Sayılı yevmler. Sizden kim hasta veya sefer üzerindeyse diğer yevmlerden bir sayı… (Bakara 184)
كُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ
Fecrden dolayı beyaz hat siyah hattan sizin için ayrılana kadar yiyin ve için sonra leyle kadar orucu tamamlayın. (Bakara 187)
مَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلَاثَةِ أَيَّامٍ فِي الْحَجِّ وَسَبْعَةٍ إِذَا رَجَعْتُمْ
Kim bulamadıysa hacda üç yevm oruç ve döndüğünüz zaman da yedi (yevm). (Bakara 196)
Kuran’da oruç geceleri ve oruç yevmleri geçerken oruç ile beraber نَهَار kelimesi geçmez. Orucu نَهَار larda tutma ifadesi yoktur, orucu yevmlerde tutma ifadesi vardır. Yani fecrden güneş batana kadar olan süre olan yevm burada da ifade edilmiştir. Aslında bu anlamda Türkçede de yevmiye olarak kullanılmaktadır. Yevmiye 24 saat çalışma karşılığı olan ücret değil, gündüz çalışma süresi içinde verilen ücrettir.
سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ
Orada geceler ve gündüzlerde güvenlik içindekiler olarak seyredin. (Sebe 18)
سَخَّرَهَا عَلَيْهِمْ سَبْعَ لَيَالٍ وَثَمَانِيَةَ أَيَّامٍ حُسُومًا
Onu onların üzerine yedi gece ve sekiz gündüz ardarda olarak boyun eğdirdi. (Hakka 7)
Bu ayetlerde de يَوْم sözcüğü gece ile birlikte “gündüz” anlamında kullanılmaktadır.
Bu durumda نَهَار ile يَوْم arasındaki farkı açıklamamız gerekir. Makayisu-l Luga’da نَهَار maddesine bakarsak:
النَّهار: انفِتاح الظُّلمة عن الضِّياء ما بين طُلوعِ الفجر إلى غروب الشَّمس
Nehar: fecrin doğmasından güneşin batması arasındaki zamanda ziyadan kaynaklı olarak karanlığın açılmasıdır. (Makayisu-l Luga)
نَهَار kelimesi güneş doğduktan batana kadar olan zaman içinde ışığın olduğu zamanları içeren bir isimdir.
Kuran’da 24 saat olan günü ifade eden terim اللَّيْل وَالنَّهَار’dır.
جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ
İçinde sükûn olmanız için sizin için günü kıldı. (Kasas 73)
Buradaki فِيهِ (onun içinde) harf-i cer ve mecruru önemlidir. İkisine dönseydi فِيهِمَا (ikisinin içinde) şeklinde gelmesi beklenirdi. فِيهِ deki هُ (o) tekil zamirdir. Leyle mi yoksa nehara mı dönmektedir? Aslında ikisi tek bir kavram olduğu için 24 saatlik güne dönmektedir. 24 saat içinde insanlar sükûn bulabilir.
يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ
Allah günü döndürür. (Nur 44)
Burada genellikle geceyi gündüze, gündüzü geceye döndürür manası verilmektedir. Ancak يُقَلِّبُ fiili tek mef’ûl alır. Günü döndürmek anlamındadır. Gün “biter, yeniden başlar, biter, yeniden başlar” anlamındadır.
جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً
Günü ardışık kıldı. (Furkan 62)
إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِأُولِي الْأَلْبَابِ
Kesinlikle evrenin yaratılmasında ve günün ardı ardına gelmesinde kritik zekâ sahipleri için ayetler vardır. (Ali İmran 190)
لَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ
Gün içinde sakin olanlar O’na aittir. (En’am 13)
يُسَبِّحُونَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ
Ara vermeden tüm gün tesbih ederler. (Enbiya 20)
يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً
Mallarını gün içinde gizli ve açık olarak harcarlar. (Bakara 274)
مِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ
Gün içinde uyumanız ve O’nun fazlından aramanız O’nun ayetlerindendir. (Rum 23)
Kuran’da hiçbir ayette النَّهَار وَاللَّيْل şeklinde geçmez. Mutlaka اللَّيْل, النَّهَار dan önce gelir. Bu da terim anlamı verilmesi için bir başka delildir. Bazı yerlerde atıfla gelmesine rağmen karine varsa gece ve ışıklı gündüz anlamı verilir.
Eğer يَوْم izafetle (isim tamlamasıyla) gelmişse o zaman “gündüz” anlamında değil “dönem” anlamındadır. İzafetle gelmediği zamanlarda da asıl anlamı “dönem”dir. Eğer “gündüz” anlamına gelmediğine dair karine varsa “dönem” anlamındadır. Eğer başında harf-i tarifle tekil olarak geliyorsa (الْيَوْم) bu durumda “bu dönem” anlamındadır ama Türkçede de bu dönemi ifade eden kelime olan “bugün” şeklinde tercüme edilebilir.
لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ
Câlût ve ordusuna karşı bugün hiçbir gücümüz yok. (Bakara 249)
لَا غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ
Bugün insanlardan size hiçbir galip gelecek yoktur. (Enfal 48)
لَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا
Hiçbir insanla bugün konuşmayacağım. (Meryem 26)
Buralarda harf-i tarifle tekil olarak gelmiştir. “Bugün” anlamındadır.
خَلَقَ الْأَرْضَ فِي يَوْمَيْنِ
Yeri iki dönemde yarattı. (Fussilet 9)
خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ
Evreni altı dönemde yarattı. (Araf 54)
Buralarda “gündüz” olduğuna dair karine yoktur. Dönem anlamındadır.
يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ
Yüzlerin beyazlaştığı ve yüzlerin karardığı dönem (Ali İmran 106)
يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ
İki topluluğun karşılaştığı dönem (Ali İmran 155)
Buralarda izafetle gelmiştir. Dönem anlamındadır.
Buna göre anlamları tablo haline getirirsek:
Terim | Anlamı |
يَوْم | Gündüz, dönem |
الْيَوْم | Bugün |
لَيْل | Gece |
نَهَار | Işıklı gündüz |
اللَّيْل وَالنَّهَار | Gün (24 saat) |
فِي النَّهَارِ: “Işıklı gündüzün içi” demektir.
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ: “Geceyi ışıklı gündüzün içine îlâc eder” demektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ cümlesine يُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ cümlesini atfeder.
Fiil cümlesi |
Mefûlun fih | Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
اللَّيْلِ | فِي | النَّهَارَ | هُوَ | يُولِجُ |
يُولِجُ: “îlâc eder” demektir. ولج kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir.
النَّهَارَ: “Işıklı gündüz” demektir.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
اللَّيْلِ: “Gece” demektir.
فِي اللَّيْلِ:”Gecenin içi” demektir.
يُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ: “Işıklı gündüzü gecenin içine îlâc eder” demektir.
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ: “Geceyi ışıklı gündüzün içine îlâc eder ve ışıklı gündüzü gecenin içine îlâc eder” demektir. Birbirine atfedilmiş bu iki cümle çok ilginçtir. Gece gündüzün içine girmez, gündüz de gecenin içine girmez.
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ
Leyli neharın içine îlâc eder ve neharı leylin içine îlâc eder. (Hadid 6)
Bu ayette de îlâc aynı şekilde ifade edilmiştir.
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى
Leyli neharın içine îlâc eder ve neharı leylin içine îlâc eder ve Güneş ve Ayı hepsi isimlendirilen bir ecele akar halde boyun eğdirir. (Fatır 13)
Bu ayet Lokman suresinin bu ayetine çok benzemektedir. Sadece إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى yerine لِأَجَلٍ مُسَمًّى gelmiştir.
تُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Leyli neharın içine îlâc edersin ve neharı leylin içine îlâc edersin ve diriden ölüyü çıkarırsın ve ölüden diriyi çıkarırsın ve istediğini hesapsız rızıklandırırsın. (Ali İmran 27)
Bu ayette leyl ve neharın birbirine îlâcı ile ölüden diri, diriden ölünün çıkması beraber geçmiştir.
Görüldüğü gibi bu leylin neharın içine, neharın leylin içine îlâcı o kadar önemli bir şeydir ki Kuran’da defalarca bu şekilde geçmektedir. Îlâc “bir ortamdan başka bir ortama dar bir delik veya geçitten geçirerek ulaştırmak, bir şeyin içine sokmak ve nüfuz ettirmek” demektir. Gece veya gündüz için böyle bir şey söylenemez. Bu durumda gece ve gündüz kelimelerinin başka anlamı olmalıdır. Bu da çok yaygın bir durum olmalıdır ki Kuran’da bu kadar önem verilmiştir.
ذَلِكَ وَمَنْ عَاقَبَ بِمِثْلِ مَا عُوقِبَ بِهِ ثُمَّ بُغِيَ عَلَيْهِ لَيَنْصُرَنَّهُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ لَعَفُوٌّ غَفُورٌ (60) ذَلِكَ بِأَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَأَنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ (61)
Budur ve kim kendisine yapılana misilleme yapıldıktan sonra ona saldırılırsa kesinlikle ona Allah yardım edecektir. Kesinlikle Allah affedicidir, bağışlayıcıdır. Bu Allah’ın leyli neharın içine îlâc etmesi ve neharı leylin içine îlâc etmesi ve Allah’ın işitici, görücü olması sebebiyledir. (Hac 60-61)
Bu ayet bize leyl ve neharın îlâc ayetlerindeki anlamını açıklıyor. Birisine bir yaptırım uygulanmış, o da misliyle karşılık vermiş. Buna rağmen karşı taraf tekrar ona saldırmış. Allah ona kesinlikle yardım edecektir deniyor. Sonra bunun sebebinin Allah’ın leyli neharın içine îlâc etmesi, neharı da leylin içine îlâc etmesi olduğu söyleniyor. Gecenin gündüze, gündüzün geceye girmesi ile bir ilişkisi olmadığı çok açıktır. Size bir yaptırım uygulanması sizin için olumsuz bir olaydır. Ona karşılık verilmesi de sizin için olumlu bir olaydır. Tekrar saldırılması yine olumsuz bir olaydır. Allah’ın yardım etmesi de olumlu bir olaydır. İki zıt bir aradadır. Bir taraf için olumlu olan diğer taraf için olumsuzdur. Leyl olumsuz (negatif), nehar olumlu (pozitif) anlamındadır. İyi-kötü anlamında değildir. İki zıttın bir arada olmasıdır. Bu nedenle ayetlerde mutlaka her ikisinin de birbirinin içine îlâc olduğu söylemektedir. Hiçbir şey yüzde yüz olumlu olmadığı gibi yüzde yüz olumsuz da değildir. Negatiflerin içinde pozitifler, pozitiflerin içinde negatifler olur. Hem de bunlar dar bir geçitten girerek diğerinin içine îlâc edilirler. Yani doğal bir geçiş yolları vardır.
Leylin nehara îlâcı
Olumsuzun (negatifin) olumluya (pozitife) îlâcı
Neharın leyle îlâcı
Olumsunun (pozitifin) olumsuza (negatife) îlâcı
يُكَوِّرُ اللَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى
Leyli neharın üzerine sarar ve neharı leylin üzerine sarar ve Güneş ve Ayı hepsi isimlendirilmiş bir ecel için akar halde boyun eğdirir. (Zümer 5)
Bu ayet de Lokman suresinin bu ayetine benzemektedir. Burada îlâc değil tekvîr vardır. Sardırma vardır. Burada da olumlunun (pozitifin) üzeri olumsuzla (negatifle), olumsuzun (negatifin) üzeri olumlu (pozitif) ile sarılıdır.
Leylin nehara tekvir edilmesi
Olumsuzun (negatifin) olumluya (pozitifi) sarılması
Neharın leyle tekvir edilmesi
Olumlunun (pozitifin) olumsuza (negatife) sarılması
Olumsuzlukların üstü olumluluklarla sarılı olabilir. Dışarıdan sizin için çok olumlu görünen durumlar aslında sizin için olumsuz olabilirler. Olumlulukların da üstü olumsuzluklarla sarılı olabilir. Dışarıdan sizin için çok olumsuz görünen durumlar aslında sizin için olumlu olabilirler. Sadece bu sarılı olanın oradan uzaklaşması sizin için gerçek durumun ortaya çıkmasına neden olabilir. Buradaki olumlu ve olumsuz kötü ve iyi değildir. Birbirine zıt iki durumu ifade eder. Biri için olumlu olan başkası için olumsuz olabilir. Burada bir rölativite vardır. Bu nedenle zıtlıklar leyl ve nehar ile ifade edilmiştir. İkisi de birbirine zıt durumlardır. Yevm gündüzdür ama karanlık gündüzler de olabilir. Bu nedenle bu açıdan yevm leylin zıttı değildir. Nehar ise ışığın var olduğu gündüzdür. Bu nedenle leylin zıttıdır. Işığın varlığını pozitif olarak değerlendirirsek nehar pozitif, leyl negatif olur. Olumlu ve olumsuz olarak değerlendirirsek, çalışma için nehar olumlu, leyl olumsuz iken uyumak için leyl olumlu, nehar olumsuzdur. Gece uyanık, gündüz uyuyan hayvanlarda ise tersi bir durum vardır. Bu rölativiteyi göstermektedir.
Anlamı yeniden oluşturursak:
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ: “Olumsuzu olumlunun içine îlâc eder ve olumluyu olumsuzun içine îlâc eder” demektir. “Zıtlıkları birbirinin içine îlâc eder” demektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. يُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ cümlesine سَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ cümlesini atfetmiştir.
Fiil cümlesi |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Hâl İsim cümlesi | Sahibul hâl |
Haber Fiil cümlesi | Mübteda | Ma'tûf | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh |
Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
Sıfat | Mevsûf |
مُسَمًّى | أَجَلٍ | إِلَى | هُوَ | يَجْرِي | كُلٌّ | الْقَمَرَ | وَ | الشَّمْسَ | هُوَ | سَخَّرَ |
سَخَّرَ: “Boyun eğdirdi” demektir. سخر kökünden tef’îl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. Birisini onun imkanları, ameli ve çabasıyla tam bir şekilde başka birisi için çalışır hale getirmek demektir.
الشَّمْسَ: “Güneş” demektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. الشَّمْسَ ye الْقَمَرَ yi atfetmektedir.
الْقَمَرَ: “Ay” demektir.
الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ: “Güneş ve Ay” demektir. Kuran’da hiçbir yerde “Ay ve Güneş” şeklinde geçmez. Bunun sebebi “Güneş ve Ay” ifadesinin bir terim olmasıdır. Güneş sistemini ifade eder.
سَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ: “Güneş’i ve Ay’ı boyun eğdirdi” demektir.
كُلٌّ: “Hepsi” demektir. Mutlaka izafetle gelir ve her zaman muzaf olur. Muzafun ileyhi nekre gelirse muzafun ileyhinden olan her şeyi kapsar, marife gelirse muzafun ileyhinin tamamı anlamına gelir. كُلُّ كِتَابٍ derseniz “her kitap” anlamına gelir. كُلُّ الْكِتَابِ derseniz “kitabın tamamı” anlamına gelir. كُلُّ nün muzafun ileyhi hazf edilirse yani cümlede söylenmezse كُلٌّ, كُلًّا, كُلٍّ şeklinde tenvinle gelir. Böyle tenvinlere ivaz tenvini denir. Burada da bu şekilde gelmiştir. Bu tenvinin yerine hazf edilen kelimenin takdir edilmesi gerekir.
Burada kastedilen sadece Güneş ve Ay olsaydı كُلٌّ (hepsi) gelmez, Arapçada iki varlık için kullanılan كِلَاهُمَا (her ikisi) gelirdi. Bu nedenle كُلٌّ gelmiş ve Güneş Sistemindeki gezegenler, uydular ve Güneşin tamamı ifade edilmiştir.
Burada hazf edilmiş olan هَا (o, gayr-i akil cem için) veya هُنَّ (onlar) zamiri Güneş Sistemindeki gezegenler, uydular ve Güneş’e racidir.
يَجْرِي: “Akar” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir. كُلٌّ e racidir.
إِلَى: “-e, -a” demektir. Harf-i cerdir.
أَجَلٍ: “Son, ecel” demektir. ءجل kökünden gelmiştir. Bu kök عجل kökünün zıttıdır. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir işin sonu değişmeyecek olan gelecekteki bir vakit içinde olması manasındadır. Bu mastar manasından sonu değişmeyen vakit manasında أَجَل “son, ecel” anlamında isimdir.
مُسَمًّى: “İsimlendirilen” demektir. Tef’îl bâbından سمي kökünden eril tekil ism-i mef’ûldür. اسْمٌ “isim” demektir. Birisini, bir şeyi tanıtacak, onun alametlerini gösterecek olan şey anlamında isimdir. اِسْم kelimesinin aslı سِمْي dir, kökü سمي’dir. Çok kullanımdan dolayı sonundaki ي düşmüş ve bu ي’nin yerine kelimenin başına ا şeklinde yazılan hemze-i vasl gelmiştir. Kelimenin asıl kökü olmadığı için okunmaz, yazılırken de bazen yazılır, bazen yazılmaz.
Türkçedeki “ad” kelimesinin anlamını kapsar ama anlamı daha geniştir. Bir varlığı tanımlayan, fonksiyonlarını gösteren, onun o olduğuna işaret eden, onu diğer varlıklardan ayıran her şey isimdir. Görünür, duyulur, hissedilebilir kavramlardır.
مُسَمًّى kelimesinin aslı مُسَمَّيٍ dir. İ’lâle uğramıştır.
مُسَمَّيٍ = مُسَمَّيِنْ ← مُسَمَّانْ |
Burada i’lâli anlayabilmek için tenvin açık nun şeklinde yazılmıştır.
Burada “vav (و) veya ya (ي) harekeli olur ve önceki harf de fethalı ise elife (ا) kalp olunurlar” kuralı uygulanmıştır.
Ancak bu durumda içtima-i sakineyn (iki sakin yani harekesiz harfin yan yana gelmesi) meydana gelmiştir. Sakinlerden birisi elif, diğeri de tenvin nunudur.
İçtima-i sakineynin def’î için “içtima-i sakineyn bir kelimede meydana geliyorsa ilk sakin harf hazfedilir” kuralı uygulanmıştır.
Bu durumda açık yazılan tenvin nununu tekrar tenvin şeklinde yazarsak مُسَمًّى şeklinde çekimi elde ederiz.
أَجَلٍ مُسَمًّى: “İsimlendirilen ecel” demektir. مُسَمًّى isimlendirilen demektir. أَجَلٍ mevsuf, مُسَمًّى ise sıfattır. Ecelin sıfatı isimlendirilmiş olmasıdır. Bir başkası tarafından isimlendirilmiştir ama isimlendiren zikredilmemiştir. İsimlendirilmiş yani onun o ismi ile artık diğer varlıklardan, kavramlardan farkı gösterilmiştir. Ecel zamansal bir kavram olduğu için isimlendirilen ecel o ecelin tarihidir. O tarih artık değişmeyecektir.
إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى: “İsimlendirilen bir ecele” demektir.
يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى: “İsimlendirilen bir ecele akar” demektir.
كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى: “Hepsi isimlendirilen bir ecele akar” demektir.
الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى: “Güneş Sistemi, hepsi isimlendirilen bir ecele akar halde” demektir.
سَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى: “Güneş Sisteminin hepsini isimlendirilen bir ecele akar halde boyun eğdirdi” demektir.
يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى: “Olumsuzu olumlunun içine îlâc eder ve olumluyu olumsuzun içine îlâc eder ve Güneş Sisteminin hepsini isimlendirilen bir ecele akar halde boyun eğdirir” demektir. Burada mazi filin muzari fiile atfı vardır. يُولِجُ muzari fiilken سَخَّرَ mazi fiildir. Kuran Arapçası Türkçe veya İngilizce gibi değildir. Türkçede geçmiş zamanda devam eden iki olay ifade edilirken ikisi de geçmiş zaman ile söylenilir. Gelecek zaman için de ikisi de gelecek zamanla söylenilir. Kuran Arapçasında ise bu değişik şekillerde olur ve her biri bir anlam ifade eder.
Kuran Arapçasında mazi fiile mazi fiil veya muzari fiile muzari fiil “وَ” ile atfedilince her iki fiil eş zamanlı gerçekleşmemiştir. Muzari fiile mazi fiil, mazi fiile muzari fiil “وَ” ile atfedilince her iki fiil eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir.
Mazi fiilin mazi fiile “وَ” ile atfı şekilde görülmektedir. Her iki fiil de geçmiş zamanda gerçekleşmiş olup başlangıç ve bitişleri farkı şekillerde olabilir. Eş zamanlı değillerdir.
Muzari fiilin muzari fiile “وَ” ile atfı şekilde görülmektedir. Her iki fiil de gelecek zamanda gerçekleşmiş olup başlangıç ve bitişleri farkı şekillerde olabilir. Eş zamanlı değillerdir.
Muzari fiilin mazi fiile “وَ” ile atfı şekilde görülmektedir. Her iki fiil de geçmiş zamanda eş zamanlı bir şekilde gerçekleşmiştir.
Mazi fiilin muzari fiile “وَ” ile atfı şekilde görülmektedir. Her iki fiil de gelecek zamanda eş zamanlı bir şekilde gerçekleşmiştir.
Burada muzari fiile mazi fiil atfedilmiştir. Buradaki muzari fiil olan يُولِجُ geniş zamanı ifade ederken سَخَّرَ mazi fiili buna atfedilmiştir. Bu da olumluya olumsuzun, olumsuza da olumlunun îlâc edilmesi ile Güneş Sisteminin boyun eğdirilmesi eş zamanlı olduğunu göstermektedir. Her ikisi de geniş zaman içinde eş zamanlı olarak gerçekleşmektedir. Eğer Güneş Sisteminin boyun eğdirilmesi يُسَخِّرُ muzari fiili ile gelseydi eş zamanlılıktan söz edemeyecektik. O halde ikisinin eş zamanlı olmasının önemi nedir? Buradaki boyun eğdirme insan içindir. İnsan var olduktan sonrasını ifade etmektedir. O zaman leylin nehara, neharın da leyle îlâc edilmesi de insan var olduktan sonraki dönemdedir. Oysa gece ve gündüz insanın var olmasından da öncedir. Sadece bu muzariye mazinin atfedilmesi bile leyl ve nehara verdiğimiz anlamın doğruluğunun sağlamasını yapmaktadır.
تُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَنْ تَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Leyli neharın içine îlâc edersin ve neharı leylin içine îlâc edersin ve diriden ölüyü çıkarırsın ve ölüden diriyi çıkarırsın ve istediğini hesapsız rızıklandırırsın. (Ali İmran 27)
Bu ayette ise muzari muzariye atfolmuştur. Eş zamanlılık yoktur. Olumlunun olumsuza, olumsuzun olumluya îlac edilmesi ile ölüden diri ve diriden ölü çıkarılması eş zamanlı değildir. Çünkü olumluluk olumsuzluk kavramından önce de ölüden diri, diriden ölü çıkmaktadır.
أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى: “Allah’ın olumsuzu olumlunun içine îlâc etmesi ve olumluyu olumsuzun içine îlâc etmesi ve Güneş Sisteminin hepsini isimlendirilen bir ecele akar halde boyun eğdirmesi” demektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى mastarını أَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ mastarına atfetmektedir.
أَنَّ: “Kesinlikle -mek, -mak” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.
اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir. Ennenin ismidir.
بِ: “-ı, -i” demektir. Harf-i cerdir.
مَا: İsm-i mevsuldür.
تَعْمَلُونَ: “Amel ediyorsunuz” demektir. Amel hukuki sonuç doğuran fiildir. Her amel bir fiildir ama her fiil amel değildir. Hukuki sonuç doğurmayan fiiller amel değildir.
مَا تَعْمَلُونَ: “Amel ettiğiniz” demektir.
بِمَا تَعْمَلُونَ: “Amel ettiğinizi” demektir.
خَبِيرٌ: “Haberdar” demektir. Kökü خبر dir. Birinci bâbdan müteaddi fiilden türeyen mübalağalı ism-i fâildir. Bir şeyi hakikatiyle, doğru ve kesin olarak bilmek yani ondan haberdar olmak manasındadır.
بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ: “Amel ettiğinizden haberdar” demektir.
أَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ: “Allah’ın amel ettiğinizden haberdar olması” demektir.
أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى وَأَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ: “Allah’ın olumsuzu olumlunun içine îlâc etmesi ve olumluyu olumsuzun içine îlâc etmesi ve Güneş Sisteminin hepsini isimlendirilen bir ecele akar halde boyun eğdirmesi ve Allah’ın amel ettiğinizden haberdar olması” demektir.
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُولِجُ اللَّيْلَ فِي النَّهَارِ وَيُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى وَأَنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ: “Allah’ın olumsuzu olumlunun içine îlâc ettiğini ve olumluyu olumsuzun içine îlâc ettiğini ve Güneş Sisteminin hepsini isimlendirilen bir ecele akar halde boyun eğdirdiğini ve Allah’ın amel ettiğinizden haberdar olduğunu görmedin mi?” demektir.
Görmedin mi demek, görmen gerekirdi demektir. Muhatap tekildir. Yani Kuran’ı okuyan herkesin görmesi gerekir. Tabi ki bu gözle görme değildir. Çünkü basar değil rey kullanılmıştır. Görüş oluşturulması istenmektedir. Kuran muhataplarının her birinden ayrı ayrı bir bakış açısı kazanmasını istemektedir. Kuran’ı okuyanın neleri görmesi gereklidir?
- Allah’ın olumlunun (pozitifin) içine olumsuzu (negatifi), olumsuzun (negatifin) içine olumluyu (pozitifi) îlac ettiğini ve eş zamanlı olarak Güneş Sisteminin bir sonu olmak üzere akar halde iken insanın hizmetine verildiğini
- Allah’ın amellerimizden haberdar olduğunu
Bu konularda görüşlerimiz oluşmalıdır, bakış açısı kazanmalıyız.
Olumlu içine olumsuz, olumsuz içine olumlu girdirilmiştir. Hayat dijital değildir. Hayat analogdur. Biz bilgisayarları kullanmak için analog verileri dijitalize ederiz. Sonsuz renk varken onları belli noktalardan keserek sayılarla ifade ederiz. Allah bütün evreni pozitif ve negatif yüklü parçacıklardan yaratmıştır. Pozitifler ve negatifler birbirine îlac edilmiştir. Atomda negatif olan elektronlar pozitif olan protonları sarmıştır. Zıtlıklar bir aradadır.
Yaşamamız için Güneş Sistemine ihtiyacımız vardır. Sadece Güneş yeterli değildir. Güneş olmadan bitkiler fotosentez yapamaz, enerji döngüsü gerçekleşemez. Besinler oluşmaz. Güneş’in ışık ve ısısı olmadan Dünya yaşanabilir sıcaklıkta olmaz, mevsimler oluşmaz. Güneş Sisteminin diğer unsurları da gereklidir. Ay olmasa gelgit olayları olmaz, Dünya’nın eksenel eğikliği stabil olmaz ki iklimler o durumda stabil olmazlar. Özellikle Jüpiter ve diğer gezegenler yerçekimleri sayesinde Dünya’yı göktaşları ve kuyruklu yıldızların çarpmalarından korurlar. Güneş Sistemindeki gezegenlerin ve diğer cisimlerin yerçekimi dengesi, Dünya'nın yörüngesinin stabil kalmasını sağlar. Bu denge bozulursa Dünya’daki iklim koşulları değişir. Bizim için Güneş Sisteminin nasıl boyun eğdirildiğini bu şekilde rey edebilmekteyiz. Yaşamamız için gerekli olan Güneş Sisteminin bir eceli vardır. İsimlendirilmiş bir eceldir ve değişmeyecektir. Her şeyin bir sonu olduğu gibi onun da sonu olacaktır. Bu sonu görebiliriz yani bu ecelin vaktini hesaplayabiliriz demektir ki zaten hesaplanmıştır. Güneş’in ömrü yaklaşık 10 Milyar yıldır. Bunun 4.6 Milyar yılını geçirmiştir. İsimlendirilmiş eceli de böylece rey edebilmekteyiz.
Peki, Allah’ın amellerimizden haberdar olduğunu nasıl rey edeceğiz? Bunun cevabı da aynı ayetin içindedir. Zıtlıkları birbirinin içine ustaca sokan, Güneş Sistemini inanılmaz bir denge içinde emrimize veren yaratıcı elbette yaptıklarımızdan haberdar olacaktır. Bütün amellerimizi bilecektir. Yarattığı herhangi bir şeye baksan bile O’nun sonsuz kudretini ve ilmini anlarsın. Sonsuz kudreti ve ilmi olan elbette amellerimizi bilecektir.
Teşvikiye, Yalova
05 Ekim 2024
M. Lütfi Hocaoğlu