Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024
56 Okunma, 0 Yorum

LOKMAN SÛRESİ - 20. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (25) لِلَّهِ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ (26)

 

“Yemin olsun ki kim gökler ve yeri yarattı?” diye onlara sorarsan “kesinlikle (O) Allah’tır” diyecekler. “Değerlerin yönetimi Allah’a aittir” de. Oysa onların çoğunluğu bilmezler. Allah’a aittir gökler ve yerde olan. Kesinlikle Allah, O ganidir, hamîddir. (25-26)

 

وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ

“Yemin olsun ki kim gökler ve yeri yarattı?” diye onlara sorarsan “kesinlikle (O) Allah’tır” diyecekler.

 

Cevap cümlesi

Yemin
cümlesi

Vâv-u
isti’nâfiye

Cevap cümlesi
Fiil cümlesi

Şart cümlesi
Fiil cümlesi

Lâmul
muvattaa
Cevap
lâmı

Mefûlun bih
İsim cümlesi

Fâil

Fiil

Mefûlun bih
Soru cümlesi
İsim cümlesi

Mefûlun
bih

Fâil

Fiil

Şart
edatı

Haber

Mübteda

Haber
Fiil cümlesi

Mübteda
İstifhâm edatı

اللَّهُ

هُوَ

و

لَيَقُولُنَّ

خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ

مَنْ

هُمْ

ت

سَأَلْتَ

إِنْ

لَ

 

وَ

 

وَ: Vâv-u isti’nafiyyedir. Öncesi ile atıf ilişkisi yoktur ama anlamsal bir bağ vardır.

لَ: Lâmu-l muvattaa’dır. Yemin cümlesi ile şart cümlesi bir arada gelip ortak bir cevap cümlesinde birleşebilir. Burada yemin cümlesi önce gelir. Bunu takiben bir lâm gelir. Yeminin cevap lâmı gibi olan bu lâma lâmu-l muvattaa (اللام الموطئة للقسم) denir. Bunu takiben şart cümlesi gelir. Şart cümlesini takiben de cevap cümlesi gelir. Bu cevap cümlesi aslında hem yeminin hem de şartın cevap cümlesidir. Ancak yemin cümlesi önce geldiği için bu cevap cümlesi gramersel olarak yeminin cevap cümlesi olarak davranır. Bu nedenle bu cevap cümlesi için cevap lâmını alıp almama kuralları yeminin cevap cümlesi kurallarıdır.

Yemin ve şartın ortak geldiği durumlarda şart cümlesi her zaman إِنْ şart edatı ile gelir. Her zaman şart cümlesi mazi ya da لَمْ ile muzaridir ki bu da mazi anlamlıdır. Burada da şart cümlesi tıpkı parantez cümlesi olan şart cümlesi gibi davranır.

Genellikle yemin cümlesi hazf edilir ve sadece lâmu-l muvattaa gelir. Çok nadiren hazf edilmez. Çünkü lâmu-l muvatta ve arkasından gelen إِنْ şart edatı ve yeminin cevap cümlesi olarak davranan cevap cümlesi başta hazf edilmiş olan yemin cümlesine delalet etmektedir.

Cevap cümlesi

Yemin
cümlesi

Cevap cümlesi

Şart cümlesi

Lâmul muvattaa
Cevap lâmı

 

Cevap lâmı

 

Fiil

Şart edatı

...

لَ

...

فَعَلَ /لَمْ يَفْعَلْ

إِنْ

لَ

 

Bu ayette de buna uygun olarak:

Cevap cümlesi

Yemin
cümlesi

Cevap cümlesi

Şart cümlesi

Lâmul muvattaa
Cevap lâmı

 

Te’kîd lâmı

 

Fiil

Şart edatı

...

لَيَقُولُنَّ

...

سَأَلْتَ

إِنْ

لَ

 

Yeminin cevap cümlesi kurallarına uygun olarak cevap cümlesi cevap lâmı hükmünde olan te’kîd lâmı ile başlamıştır. Yemin cümlesi hazf edilmiştir.

إِنْ: “-se” demektir. Şart edatıdır. Bu edatı takiben şart cümlesi ve sonrasında cevap cümlesi gelir.

سَأَلْتَ: “Sordun” demektir. سءل kökünden ikinci şahıs tekil eril mazi fiildir.

هُمْ: “Onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. 21. ayette (وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَا أَنْزَلَ اللَّهُ قَالُوا بَلْ نَتَّبِعُ مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءَنَا) onlara “Allah’ın indirdiğine kendiliğinizden uyun” denilip de “atalarımızı üzerinde bulduğumuza kendiliğimizden uyarız” diyen ve 23. ayette (وَمَنْ كَفَرَ فَلَا يَحْزُنْكَ كُفْرُهُ إِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ فَنُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُوا) onlar için “Kim küfrederse küfretsin, onun küfrü seni hüzünlendirmesin. Bize doğrudur dönüşleri/döndürülüşleri. Amel ettiklerini onlara haber vereceğiz.” denilerek Allah’ın indirdiğini görmezden gelip hala atalarını üzerinde bulduklarımıza uyarız diyenlerdir.

لَئِنْ سَأَلْتَهُمْ: “Yemin olsun ki onlara sorarsan” demektir.

مَنْ: “Kim” demektir. Âkil varlıklar için kullanılan soru ismidir.

خَلَقَ: “Yarattı” demektir. خلق kökünden üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. Var olan başka bir şeyden yeni bir şey üretmek manasındadır.

السَّمَوَاتِ: “Gökler” demektir. سمو kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan سُمُوٌّ mastarı bütün seviyelerin üstüne çıkmak, en üst seviyeye yükselmek manasındadır. Bu mastar manasından bütün seviyelerin üstüne çıkan manasında سَمَاءٌ her şeyin en üstü olarak “gök” anlamında camid isimdir. İsm-i cem-i cinstir. Yani hem cinsi ifade eder hem de topluluğu ifade eder. Yani gök cinsi veya gök topluluğu demektir. Cins ifade ettiği zaman eril, cem ifade ettiği zaman dişildir. İsm-i cemi cinsler sonuna ة alarak müfredleşirler. Yani tekili سَمَاوَةٌ veya سَمَاءَةٌ dür. İsm-i cemi cins bu şekilde ة alarak müfredleştikten sonra çoğulu سَمَوَاتٌ dür. Ancak Kuran’da سَمَاوَةٌ veya سَمَاءَةٌ şeklinde kullanımı yoktur. Kuran tekil olarak da yine سَمَاء yı kullanmaktadır.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. السَّمَوَاتِ ye الْأَرْضَ ı atfetmektedir.

الْأَرْضَ: “Yer” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَضٌ mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْضٌ “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir.

السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ: “Gökler ve yer” demektir. İki ayrı varlık değildir. “Kâinat” anlamında terimdir.

خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ: “Gökler ve yeri yarattı” demektir.

مَنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ: “Kim gökler ve yeri yarattı?” demektir.

لَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ: “‘Yemin olsun ki kim gökler ve yeri yarattı?’ diye onlara sorarsan” demektir.

لَيَقُولُنَّ: “Kesinlikle söyleyecekler” anlamındadır. Bu fiilin fâili en sondaki lâmın üstünde olan zamme harfinin temsil ettiği cem vâvıdır (لَيَقُولُنَّ). Te’kîd lâmı ve nûnu ile gelen muzari fiillerin fâili üçüncü şahıs eril çoğul olursa şeddeli nûn harfinden önce bir zamme (u) gelir. Bu zamme و hükmünde ve “onlar” manasındadır. Eğer fâil tekil olsaydı yani “kesinlikle söyleyecek” anlamında olsaydı لَيَقُولَنَّ şeklinde gelecekti. Sadece bir hareke değişimiyle fiilin fâili değişmektedir. Buradaki “onlar” anlamındaki و zamiri سَأَلْتَهُمْ deki onlarla (هُمْ) aynı şahsa racidir.

اللَّهُ: قول yani söyleme köküyle gelen fiillerden sonra söylenen mutlaka bir cümledir. Burada ise sadece tek kelime gelmiştir. Bu durumda cümlede hazf edilmiş bir öğe vardır. Bu da هُوَ (o) dir. Yani cümle aslında هُوَ اللَّهُ (O Allah’tır) şeklindedir.

لَيَقُولُنَّ اللَّهُ: “Kesinlikle (O) Allah’tır diyecekler” demektir.

لَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ: “‘Yemin olsun ki kim gökler ve yeri yarattı?’ diye onlara sorarsan ‘kesinlikle (O) Allah’tır’ diyecekler” demektir. Burada hem şart hem de yemin bir aradadır. Yani bilmektedirler ki ve bu o kadar kesindir ki O Allah’tır.

Allah’a kesin bir şekilde inanmaktadırlar ama O’nun indirdiğine uymayı reddetmekte, atalarını üzerinde bulduklarına uymak istemektedirler. Allah’ın indirdiğine göre kurallar koymak onlara saçma gelmektedir. Hatta bunu söyleyenlerle dalga geçmektedirler. Beş vakit namazlarını kılmakta, bol yıldızlı otellerde hac yapmakta, sadaka da vermekte ama Kuran’la amel edin dendiğinde “bu çağda Kuran’la kanun mu konur” diyerek dalga geçmektedirler. Çoğunluk ne derse o yapılmalıdır onlara göre. Öyle ya bu çağda çoğunluk varken Kuran’a göre kural mı olur, kanun mu olur? Alınları secdeden kalkmamakta ama çoğunluk demokrasisinin bel altı oyunları ile meşgul olmakta, rakiplerle lakaplarla atışmaktadırlar. Sandık oyunlarından zevk almakta, ömürlerini bu şekilde harcamaktadırlar. Gökler ve yer kendiliğinden oldu diyenlere şiddetle karşı çıkmakta, “kesinlikle gökler ve yeri Allah yarattı” demekte ama Kuran’dan bir ayeti hayata geçir dediğinizde onu saçma bulmaktadır. Onlar için Kuran’ın önemi bu kadardır. Buyurun size zır-cahiliye dönemi. Ölü arkasından Kuran tilavetini yapmakta, alkış ve sloganlardan oluşan salatlarının (toplantılarının) açılışında Kuran’ı tilavet etmekte ama içeriği ile hiç mi hiç ilgilenmemektedirler.

مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Tevrat kendilerine yüklenilip sonra onu yüklenmeyenlerin örneği kitaplar yüklü eşeğin örneği gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kavmin örneği ne kötüdür. Allah zalimler kavmine rehberlik etmez. (Cuma 5)

Allah bize onun yolunda cihad etmemizi (çabalamamızı) emretmektedir. Bunun için de Kuran’ı indirmiştir. Kuran’da her örnekten verdiğini de söylemiştir. O zaman biz Kuran’ı yüklenmeliyiz ki buradaki örneğe dahil olmayalım.

Kuran’da Allah’ın sebili kavramı vardır. Çok önemli bir kelimedir ve 176 kere geçer. Bu sıradan bir yol değildir. Kuran’a göre cihad, savaş, harcamalar hep Allah’ın sebili içindedir. Kafirleri de bu sebil rahatsız etmektedir.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا

Küfredenler iman edenlere “bizim yolumuza kendiliğinizden uyun” dediler. (Ankebut 12)

Sebil çok önemli bir kelimedir. Sebil kelimesini kavramadan cihad kelimesi de kavranamaz. Kuran’da cihadın sebilullahda yapıldığı defalarca söylenmektedir.

سَبِيل “Yol” demektir. Bir kimseyi ya da kendisini başka bir kimseye veya bir mekâna veya bir işe, bir hedefe, bir amaca ulaştırmak manasındaki fiilden gelmiştir. Bir amaca ulaşmak için gidilen yöntemleri ifade eder. Bir hedefe ulaşmak için kullanılan araçlardır, metotlardır.

Kafirler iman edenlerden kendi araçlarına uymalarını istemektedirler. Çoğunluk demokrasisi Allah’ın ayetlerini görmezden gelenlerin sebilidir, onların aracıdır. Hedefe ulaşmak için kullandıkları yoldur ve araçtır ve tüm dünyaya bunu dikte etmişler ve kutsallaştırmışlardır ve maalesef çoğunluğu ele geçirerek iktidar olma çabası kafirlerin sebilinde cihaddır.

Sebilullah Allah’ın kabul ettiği yöntemlerdir, araçlardır. Kafirlerin sebili ise kafirlerin kabul ettiği yöntemlerdir, araçlardır. Bu ayette الَّذِينَ كَفَرُوا diyerek küfürde organizasyon ifade edilmiştir. Yani Allah’ı görmezden gelmede organize olmuşlar, çoğunluk demokrasisi sistemini getirmişler ve iman edenlerin de bu yola uymalarını istemektedirler. Bu yola uydukları anda zaten sistemlerine dahil olacaklar ve asla ve asla Allah’ın dini gerçekleşmeyecektir. Zaten onların sebilinde cihad etme pek çok yerde denenmiş, iktidarlara gelinmiş ama sonu hep hüsran olmuştur.

الَّذِينَ آمَنُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الطَّاغُوتِ

İman edenler Allah’ın sebilinde, küfredenler Tağut’un sebilinde savaşırlar. (Nisa 76)

Burada Tağut’un sebili kavramı vardır. Tağut’un yöntemleri içinde savaşırlar, Tağut’un araçlarını araç edinerek savaşırlar denmektedir. Allah’ın yolu, yöntemleri savaşırken bile kurallar içindedir. Masuma dokunmaz, gereksiz yere cana kıymaz. Tağut’un sebilinde savaşmaya örnek ise İsrail’in Gazze’yi bombalamasıdır. Kullandıkları yöntemler açıkça görünmektedir.

Hicret de cihad da infak da Allah yolundadır. Allah’ın sebili içindedir. Allah’ın izin verdiği yöntemler, araçlar kullanılarak yapılır.

وَكَذَلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ وَلِتَسْتَبِينَ سَبِيلُ الْمُجْرِمِينَ

Mücrimlerin yolu açıkça belli olsun diye ayetleri böylece tafsil ediyoruz. (Enam 55)

Mücrimlerin yolu mücrimlerin araçlarıdır. Bunu anlamanın yolu ayetlerdir. Ayetler çoğunluğu reddeder ki mücrimlerin yolunu açıkça göstersin diye. Sömürücü Sermaye mücrimlerdir. Onlar çoğunluk demokrasisini icat etmişlerdir. Onların tüm dünyayı yönetme aracıdır. Onların aracını araç edinmek mücrimlerin yolunda olmaktan öte bir şey değildir. Allah’ın yolunda değil, mücrimlerin yolunda cihaddır.

وَإِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ إِنْ يَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ

Eğer yerdeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar yalnızca zanna uyarlar. Onlar yalnızca kafadan atarlar. (Enam 116)

Çoğunluğa uyduğunda Allah’ın yöntemlerinden, yolundan, araçlarından saparsın. Onların yöntemlerine dahil olursun ki günümüzde mücrimlerin en önemli aracı çoğunluk demokrasisidir.

وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبِيلِهِ

Sizi O’nun yolundan ayıracak yollara uymayın. (En’am 153)

Çoğunluk demokrasisi bir yoldur, bir araçtır. Yönetimi ele geçirme aracıdır. Allah’ın yolundan ayıracak yollardan biridir. Bu yola uyunca, bu yolu bir yöntem, araç haline getirince istediğiniz kadar iyi niyetli olun Allah’ın yolundan ayrılmış olursunuz ki örnekleri gün gibi ortadadır.

Kuran’da hiçbir yerde Allah’ın dini için cihad edin demez. Allah’ın sebili içinde cihad edin der. Allah’ın sebili Allah’ın araçları, yöntemlerini kullanmadır. Başka araçları kullanamazsınız. Paranızı faize koyup da gelen faizi hayır işlerinde harcayamazsınız. Benim amacım insanlara fayda etmek, fakirleri doyurmak, faizi araç olarak kullanıyorum diyemezsiniz. 20 yıl kadar önce Süleyman Karagülle’nin Üsküdar’daki Kuran Seminerine çok meşhur birisi geldi. O yıllarda elbirliği sistemi ile araç satışı yapıyordu. Şu sözü ibretlikti: “İslamiyet’i getirmek için güç lazım. Güç nedir? Dolardır. Biz de çok dolar kazanacağız. Kazandığımız dolarlarla İslamiyet’i getireceğiz.” Karagülle buna itiraz etti. Sömürücü Sermaye’nin karşılıksız bastığı ve dünyayı sömürdüğü araçla İslamiyet’in gelmeyeceğini söyledi. Allah’ın sebili Allah’ın gösterdiği gidiş yoludur. Yol haritasıdır. Bu yolu da Kuran’dan bulursunuz. Ayetlerde açıkça ifade edilir. Kuran’da anlatılan nebilerin, resullerin hayatlarında da görürsünüz. Sömürücü Sermaye’nin tüm dünyayı idare etmek için çıkardığı mücrimlerin sebili olan çoğunluk demokrasisini orada yalnızca gidilmemesi gereken yol olarak bulursunuz, başka türlü bulma şansınız yoktur.

Buradaki “onlar” zamiriyle işaret edilenler hem Allah’a inanıyorlar, kâinatı kesinlikle O yarattı diyorlar sonra Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde atalarını üzerinde bulduklarına uyacaklarını söyleyerek Sömürücü Sermaye’nin yolu olan çoğunluk demokrasisi içinde çırpınıyorlar. Biraz önce namaz kılanlara Allah’ın indirdiğine uyan kanunlar çıkarın denildiğinde de bu çağda Kuran’a göre kanun mu olur diyerek dalga geçiyorlar. Bazıları da kendi arkadaşları şeriat lafını ettiğinde hemen içlerinden atıyorlar.

Acaba yanlış kişilerle mi ilgileniyoruz diye içimden geçiriyorum. Kendilerine müslüman diyenlerle değil de daha önceden kafası yanlışlarla kirlenmemiş olanlarla mı ilgilenmeliyiz diye düşünmüyor değilim. Kuran medeniyeti Yahudiler veya Hıristiyanlarla gelmedi, müşriklerin iman etmesi ile geldi.

 

قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ

“Değerlerin yönetimi Allah’a aittir” de.

 

Emir fiil cümlesi

Mefûlun bih
İsim cümlesi

Fâil

Fiil

Haber

Mübteda

Mecrur

Cârr

اللَّهِ

لِ

الْحَمْدُ

أَنْتَ

قُلْ

 

قُلِ: “De” demektir. قول kökünden ikinci tekil şahıs emir fiildir. Aslı قُلْ dur. Ancak kendisinden sonra cümle eğer onunla başlamıyorsa hareke taşımama özelliğinde olan hemze-i vasl (الْحَمْدُ) geldiği için bu hemze-i vaslın okunması için kesre ile harekelenip قُلِ şekline dönüşmüştür.

Emir fiiller muzari fiillerden elde edilirler. İllet harfi (vav, ya) içeren köklerde harf değişmeleri ve düşmeleri çok fazla olur. Buna i’lâl denir. قُلْ fiilinin i’lâli şu şekildedir:

قول kökünün ikinci şahıs eril emir çekimi oluşumu

تَقْوُلُ تَقْوُلْ تَقُولْ تَقُلْ قُلْ

قَوْل kelimesi söylemek anlamındadır ama Kuran’da bu kelimeye çok yakın anlamlı kelimeler vardır. Kur’an’da geçen قَوْل kelimesine benzer mana içeren kelimelerin anlamları aşağıdaki şekildedir:

Kelime

Kök

Anlam

قَوْل

قول

Söylemek

تَكْلِيم

كلم

Bir şeyi söyleyerek karşı tarafa manayı iletebilmek

مَنْطِق

نطق

Kelimeyi yani manayı ses, görüntü ve hareket yöntemlerinin hepsini birden kullanarak iletmek

لَفْظ

لفظ

Ağızdan çıkan her şey için kullanılır

مُحَاوَرَة

حور

Söz söylemenin fiziksel yakınlık içinde gerçekleştiğini ifade etmek için قَوْل ile beraber kullanılır

خِطَاب

خطب

Bir amaç için, bir işin gerçekleşmesini istemek için iki tarafın karşılıklı birbirine zıt talepte bulunması

نجْوَى

نجو

Özel konuşma

مُخَافَتَة-تَخَافُت

خفت

Kısık sesle konuşma

سَمْر

سمر

Gece toplantısı, gece etkinliği, gece konuşması

وَحْي

وحي

Birinin başka birine veya birilerine bilgiyi başkaları için gizli olan bir şekilde iletmesi

نِدَاء

ندو

Çağrı

أَذَان

ءذن

Duyuru

ذِكْر

ذكر

Anma, anımsama, anlama, anlatma

الْحَمْدُ: “Değer” demektir. حمد kökünden mastar da olur (değer vermek) isim de (değer) olur. Kuran’da الْحَمْدُ şeklindeki harf-i tarifle geçişlerin hepsi Allah için gelmektedir. بِحَمْدِ şeklindeki geçişlerin hepsi rab/رَبّ ile beraber izafet şeklinde gelmektedir. حَمِيد şeklinde sıfat-ı müşebbehe olarak yalnızca Allah için kullanılır. الْحَمْدُ istiğrak içindir yani “bütün hamdlar” anlamındadır.

Makam için mahmud/مَحْمُود (değer verilen) denmekte, Peygamberimizin adı Muhammed/مُحَمَّدٌ olarak “kendisine çokça değer verilen” anlamındadır. Allah’ta ise değer verilme sıfat şeklindedir. Bu nedenle حَمِيد şeklinde sıfat-ı müşebbehe olarak yalnızca Allah için kullanılır.

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

لِلَّهِ: “Allah içindir, Allah’a aittir” demektir.

الْحَمْدُ لِلَّهِ: “Değerlerin yönetimi Allah’a aittir” demektir. Buradaki لِ harf-i ceri temlik veya ta’lil için olabilir. Eğer الْحَمْدُ mastar ise (değer vermek) o zaman لِ ta’lîl için olur. “Değer vermek Allah içindir” anlamına gelir. Eğer الْحَمْدُ isim ise (değer) o zaman لِ temlik için olur. “Bütün değerler Allah’ın mülkündedir” anlamına gelir. “Değerlerin yönetimi Allah’a aittir” demektir.

قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ: “‘Değerlerin yönetimi Allah’a aittir’ de” demektir. Değerlerin yönetimi Allah’ın kurallarıyla olacak demektir, çoğunluğun koyduğu kurallarla değil. Allah’ın indirdiğine uyma ile başlayan ayetler bu cümle ile devam etmektedir. Söylememiz emredilmektedir. Allah’ın değer verdikleri değerlidir, diğerleri değersizdir. Allah kendi yol haritası olan sebilullah içinde hareket etmemizi ister. O’nun değer verdiklerine değer vermemizi ister. Değer verdiklerini O’nun yönetim usulüne göre yönetmemizi ister. Mücrimler olan Sömürücü Sermaye’nin yöntemlerini yönetme için kullanmamızı istemez. Bu nedenle burada bu cümle gelmiştir.

 

بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ

Oysa onların çoğunluğu bilmezler.

 

İsim cümlesi

Haber
Fiil cümlesi

Mübteda

İdrab
edatı

Fâil

Fiil

Olumsuzluk edatı

Muzâfun ileyh

Muzâf

و

يَعْلَمُونَ

لَا

هُمْ

أَكْثَرُ

بَلْ

 

بَلْ: “Oysa” demektir. İdrab edatıdır. Bu edat atıf harfi ve idrab edatı olarak kullanılır.

  1. Atıf harfi ve idrâb edatı olan بَلْ: Bu edattan sonra gelen “müfred” ise atıf harfi ve idrâb edatıdır. Kur’an’da atıf harfi ve idrâb edatı olarak geçişi yoktur.
  2. İdrâb ve ibtida edatı olan بَلْ: Bu edattan sonra gelen “cümle” ise atıf harfi değildir. Yeni bir cümleyi başlatmaktadır. İdrâb ve ibtida edatıdır. İdrâb ve ibtida edatı olduğunda iki şekilde gelir:
    1. İptâli idrâb (الْإِضَرَابُ الْاِبْطَالِيُّ): Öncesindeki cümledeki manayı iptal eder ve arkasından gelen cümledeki mana ile doğrusunu getirir. “Bilakis, aksine” anlamlarına gelir.
    2. İntikâli idrâb (الْإِضَرَابُ الْاِنْتِقَالِيُّ): Öncesindeki cümlenin manasını iptal etmez. Bir haberden başka bir habere, bir konudan başka bir konuya intikal (geçiş) vardır. Sonraki cümleyi, önceki cümleye ilave eder. “Bununla beraber, buna ilaveten, bunun üzerine, buna rağmen, aynı zamanda, zaten, halbuki, oysa, oysaki” anlamlarına gelir.

Burada intikali idrab vardır. Önceki cümlenin manasını iptal etmemektedir.

أَكْثَرُ: “Daha çok” anlamındadır. كثر kökünden beşinci bâbdan gelmiştir. Çoğalmak manasındaki fiilden “daha çok” manasına gelmiş ism-i tafdildir. İsim tamlamasında muzaf olarak gelirse “çoğunluk” anlamına gelir.

هُمْ: “Onlar” demektir.

أَكْثَرُهُمْ: “Onların çoğunluğu” demektir.

لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

يَعْلَمُونَ: “Bilirler” demektir. علم kökünden dördüncü bâbdan üçüncü şahıs çoğul merfu muzari malum fiildir. Fâili içindeki cem vâvıdır (يَعْلَمُونَ). أَكْثَرُهُمْ e racidir.

لَا يَعْلَمُونَ: “Bilmezler” demektir.

أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ: “Onların çoğunluğu bilmezler” demektir.

بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ: “Oysa onların çoğunluğu bilmezler” demektir. Ayette لَا يَعْلَمُ أَكْثَرُهُمْ (Onların çoğunluğu bilmez) şeklinde fiil cümlesi gelmemiş, أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ (Onların çoğunluğu, onlar bilmezler) şeklinde isim cümlesi gelmiştir. Bunun sebebi te’kîddir. بَلْ getirilerek öncesine bağlanmış, hamd Allah’a aittir, oysa kesinlikle onların çoğunluğu bilmezler denmektedir. Değerlerin yönetiminin Allah’a ait olduğunu bilmeyenler kimlerdir? Kuran ile ilgilenmeyen, Allah’ın indirdiğine uyun denildiğinde ona değil atalarını üzerinde buldukları çoğunluk demokrasisine uyanlardır. Onların çoğunluğu bunu bilmemektedir. Her namazda defalarca Fatiha’yı okurlar ama الْحَمْدُ لِلَّهِ nin ne olduğunu bilmezler. Çoğunluğu bilmez. Azınlığı bilir ama onlar da Allah’ın indirdiğine uymayıp çoğunluğun peşinde koşar.

Burada en ince nokta Allah’ın indirdiğine uymaktır. Allah ne indirmiş diye Kuran’ı okumaktır. Kuran’ı anlamaktır. Hayatının içine sokmaktır. Allah’ın indirdiğini hayatına uygulamaktır. Allah’ın indirdiği ile sistem kurup o sistem içinde topluluğun yaşamasını sağlamaktır. Allah’ın indirdiği ile ilgilenmeden istersen yüz kere namaz kıl bu ayetlerin muhatabı oluyorsun demektir.

 

لِلَّهِ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ

Allah’a aittir gökler ve yerde olan.

 

İsim cümlesi

Mübteda

Haber

Sıla cümlesi
Fiil cümlesi

İsm-i
mevsûl

Mecrur

Cârr

Mefûlun fih

Fâil

Fiil

Mecrur

Cârr

Ma'tûf

Atıf harfi

Ma'tûfun aleyh

الْأَرْضِ

وَ

السَّمَوَاتِ

فِي

هُوَ

اسْتَقَرَّ

مَا

اللَّهِ

لِ

 

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

لِلَّهِ: “Allah içindir, Allah’a aittir” demektir.

مَا: Umumi ism-i mevsuldür.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

السَّمَوَاتِ: “Gökler” demektir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. السَّمَوَاتِ ı الْأَرْضَ a atfetmektedir.

الْأَرْضِ: “Yer” demektir.

السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ: “Gökler ve yer” demektir. “Kâinat” anlamında terimdir.

فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ: “Gökler ve yerde” demektir.

مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ: “Gökler ve yerde olan” demektir. Burada مَا ism-i mevsuldür. Sıla cümlesi harf-i cer ve mecrurdan oluşmaktadır. Hazf edilmiş istikrar veya kevn fiili vardır. Fâili de müstetir هُوَ dir ve sıla cümlesinin aid zamiridir. Böyle harf-i cer ve mecrurlara zarf-ı müstakar denir. مَا ism-i mevsulü kullanıldığı için “kainatta her ne varsa” anlamındadır.

لِلَّهِ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ: “Allah’a aittir gökler ve yerde olan” demektir. Bunu niçin burada söylemektedir? Her şey Allah’a aitse Allah’ın kuralları geçerli olmalıdır. Allah’ın indirdiğine uymanın gerekçesi budur. Hepsi Allah’ındır. O zaman onların yönetimi de Allah’ın istediği gibi olmalıdır.

 

إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

Kesinlikle Allah, O ganidir, hamîddir.

 

Mensuh isim cümlesi

Haberi
İsim cümlesi

İsmi

İnne

Haber

Haber

Mübteda

الْحَمِيدُ

الْغَنِيُّ

هُوَ

اللَّهَ

إِنَّ

 

إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Te’kîd için gelir.

اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

هُوَ: “O” demektir. Merfu munfasıl zamirdir. Allah’a racidir. Te’kîd için gelmiştir.

الْغَنِيُّ: “Zengin” demektir. الْفَقِير (fakir) in zıttıdır. Sıfat-ı müşebbehedir. Kökü غني dir. Dördüncü bâbdan gelmektedir. Lazım fiildir. Kendi kendine yetmek, kendisinden başkasına ihtiyacı olmamak manasındadır. Sübut ve devam özelliği olan bir sıfattır. Böyle sıfatlara sıfat-ı müşebbehe denir. فَعِيل kalıbından gelmiştir. Bu kalıbın sakin (harekesiz) ي harfi ile kökün son harfi olan harekeli ي idgam edilmiştir.

الْغَنِييُ الْغَنِـيُّ

Çoğulu الْأَغْنِيَاءُ dur.

غَنِيّ sıfatı عَنْ harf-i ceri ile kullanıldığında “zengin” olan anlamı “-a ihtiyacı olmayan” şekline dönüşür. عَنْ harf-i cerinden sonraki gelene ihtiyacı yoktur. Ankebut 35’de إِنَّ اللَّهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ denmiştir.

الْحَمِيدُ: “Değer verilen” demektir. İsm-i mef’ûl manasında sıfat-ı müşebbehedir. Kökü حمد dir. Dördüncü bâbdan gelmektedir. Değer vermek manasından gelmiştir. مَحْمُود (hamd edilen) manasındadır. Ancak مَحْمُود ism-i mef’ûldür ve sübut değil, hüdus bildirir. Bu mef’ûllük sübut bildirir olduğu zaman حَمِيدٌ şeklinde ism-i mef’ûl manasında sıfat-ı müşebbehe kalıbıyla gelir. Hamd edilen (değer verilen) olma artık onun kalıcı bir sıfatı haline gelmiştir. حَمِيد şeklinde sıfat-ı müşebbehe olarak yalnızca Allah için kullanılır.

إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ: “Kesinlikle Allah, O ganidir, hamîddir” demektir.

Bu ayette Allah’ın iki sıfatı gelmiştir (الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ). Allah’ın sıfatları Kuran’da böyle ikili ikili gelir. Önce gelen sıfat daha önemli, sonra gelen sıfat daha az önemlidir. Bir de sıra değişmeden geliyorsa iki sıfat bir arada tek bir anlam ifade eder.

 

Nekre

Marife

حَمِيد in ikinci sıfat olarak geçişleri

غَنِيّ حَمِيد

5

الْغَنِيّ الْحَمِيد

5

 

الْوَلِيّ الْحَمِيد

1

 

الْعَزِيز الْحَمِيد

3

حَكِيم حَمِيد

1

 

حَمِيد in ilk sıfat olarak geçişleri

حَمِيد مَجِيد

1

 

حَمِيد in tek başına geçişleri

 

الْحَمِيد

1

حَمِيد sıfatını incelersek غَنِيّ den, وَلِيّ den, عَزِيز den, حَكِيم den daha az önemli, مَجِيد den daha önemli olduğunu görürüz.

 

Nekre

Marife

غَنِيّ in ilk sıfat olarak geçişleri

غَنِيّ حَمِيد

5

الْغَنِيّ الْحَمِيد

5

 

الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ

1

غَنِيّ حَلِيم

1

 

0

غَنِيّ كَرِيم

1

 

غَنِيّ in ikinci sıfat olarak geçişleri

 

0

 

0

غَنِيّ in tek başına geçişleri

غَنِيّ

3

الْغَنِيّ

2

غَنِيّ sıfatını incelersek geçtiği yerlerde diğer sıfatların hepsinden (حَمِيد, ذُو الرَّحْمَةِ, حَلِيمٌ, كَرِيمٌ) daha önemli olduğunu görürüz.

غَنِيّ kendi kendine yeten, başkasına ihtiyacı olmayan demektir.

وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنْتُمُ الْفُقَرَاءُ

Allah zengindir ve sizler fakirlersiniz. (Muhammed 38)

Allah mutlak غَنِيّ dir. İnsanlar diğer insanlara göre غَنِيّ olabilirler. Kendi başlarına غَنِيّ olamazlar. Mutlaka başkalarına ihtiyaçları vardır. Dünyanın en zengin insanı bile başka insanlar olmadan bir hiçtir. Ancak başka insanların üretmesi ile zenginliği anlamlıdır.

Allah mutlak gani iken bizden O’nun indirdiğine uymamızı istemekte O’nun sebili (yöntemleri, araçları) içinde cihad etmemizi istemektedir. Kâfilerin yollarından, araçlarından uzak durmamızı istemektedir. O’nun bize ihtiyacı yoktur. Bizim O’na ihtiyacımız vardır. O hamîddir. Değerler onun yönetimindedir. O’nun değer verdiklerine değer vermeliyiz, Sömürücü Sermaye’nin kutsallaştırdığı sistemler içinde bulunmamalı, o sistemleri değerli kılmamalı, O ne derse onu yapmalıyız.

 

 

Teşvikiye, Yalova

24 Ağustos 2024

M. Lütfi Hocaoğlu

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 37 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 56 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 56 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 75 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 96 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 114 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 95 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 123 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 119 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 139 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 175 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 189 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 179 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 263 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 321 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 245 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 283 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 244 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 221 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 261 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 205 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 312 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 286 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 271 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 302 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 311 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 381 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 376 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 405 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 342 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 413 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 366 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 368 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 394 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 466 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 341 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 362 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 365 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 414 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 357 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 349 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 338 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1219
Rum Suresi Tefsiri 37. Ayet
17.06.2023 334 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1218
Rum Suresi Tefsiri 36. Ayet
3.06.2023 378 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1217
Rum Suresi Tefsiri 35. Ayet
27.05.2023 374 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1216
Rum Suresi Tefsiri 33-34. Ayetler
20.05.2023 393 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1215
Rum Suresi Tefsiri 31-32. Ayetler
13.05.2023 392 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1214
Rum Suresi Tefsiri 30. Ayet
6.05.2023 492 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1213
Rum Suresi Tefsiri 29. Ayet
29.04.2023 382 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1212
Rum Suresi Tefsiri 28. Ayet
15.04.2023 423 Okunma


© 2024 - Akevler