ANKEBÛT SÛRESİ - 41. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ (43)
Ve o örnekler, insanlar için onları örnek veririz ve onları yalnızca alimler akleder. (43)
وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ
Ve o örnekler, insanlar için onları örnek veririz.
وَ: “Ve demektir. Bir önceki ayetteki هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ cümlesine تِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ cümlesini atfetmektedir.
تِلْكَ: “O, onlar” demektir. Uzak ism-i işarettir. Müfred müennestir (dişil tekildir). Dişil tekil bir varlığı veya dişil çoğul varlıkları işaret eder. Dişil tekile işaret ettiği zaman “o” demekken dişil çoğula işaret ettiği zaman “onlar” anlamındadır. Bunun dışında cem-i mükesser (kırık çoğul) olan müzekker (eril) kelimelere de işaret edebilir. Bu durumda işaret ettiklerinin sayısının azlığından dolayıdır. Kuran’da geçen تِلْكَ الرُّسُلُ buna örnektir. تِلْكَ tekil dişil iken الرُّسُلُ eril çoğuldur.
Asıl İşaret İsimleri
Çoğul | İkil | Tekil | |
أُولاَءِ | merfuذَانِ mensub ve mecrurذَيْنِ | ذَا | Eril |
أُولاَءِ | merfuتَانِ mensub ve mecrurتَيْنِ | ذِهِ تَا تِي | Dişil |
Asıl işaret isimlerinin sonuna Lamu’l-bu’d (لِ) (uzaklık lamı) ve kaful’l-hitab (كَ) denen harflerin gelmesi ile uzak işaret isimleri elde edilir.
Uzak İşaret İsimleri
Çoğul | İkil | Tekil | |
أُولاَءِ + كَ ← أُولَئكَ | ذَانِ + كَ ← ذَانِكَ ذَيْنِ + كَ ← ذَيْنِكَ | ذَا+لِ+كَ ← ذَلِكَ | Eril |
أُولاَءِ + كَ ← أُولَئكَ | تَانِ + كَ ← تَانِكَ تَيْنِ + كَ ← تَيْنِكَ | تِي+لِ+كَ ← تِلْكَ | Dişil |
Onlar | O ikisi | O | |
Kaful’l-hitab (كَ) ism-i işaret cümle içinde bir varlığı işaret eder, diğer tarafından ism-i işaretle bir kişiye hitap edilir. İşaret edilen kısım asıl ism-i işarette gösterilirken hitap edilen kısım orta ve uzak ism-i işaretlerde kaful’l-hitab (كَ) ile sağlanır. Bu harf mensub ve mecrur muttasıl zamirlerin ikinci şahıslarıyla aynıdır. Asıl ismi işaretin sonuna eklenerek hitap edilen kimseyi gösterir.
تِلْكَ uzak işaret ismi
Anlamı | İşaret İsmi | Hitap edilen | Uzaklık lâmı | Asıl İşaret İsmi |
Sana söylüyorum, o | تِلْكَ | كَ | لِ | تِي |
İkinize söylüyorum, o | تِلْكُمَا | كُمَا | لِ | تِي |
Size söylüyorum, o | تِلْكُمْ | كُمْ | لِ | تِي |
Sana söylüyorum, o | تِلْكِ | كِ | لِ | تِي |
İkinize söylüyorum, o | تِلْكُمَا | كُمَا | لِ | تِي |
Size söylüyorum, o | تِلْكُنَّ | كُنَّ | لِ | تِي |
الْأَمْثَالُ: “Örnekler” demektir. مثل kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan مُثُول mastarı bir şeye, bir kimseye şekil, ölçü veya değer olarak benzemesi, tam olarak aynısı olmaması manasındadır. Bu manadan gelerek أَمْثَال kendisine benzeyenler manasında “örnekler” anlamında isimdir. Tekili مَثَل dir.
تِلْكَ الْأَمْثَالُ: “O örnekler” demektir. Gayr-i akil ceme (şuursuz çoğullara) ya dişil tekil (müfred müennes) ya da dişil çoğul (cem müennes) zamir döner veya ism-i işaret işaret eder. Burada da الْأَمْثَالُ çoğuldur, akil bir varlık değildir. Bu nedenle تِلْكَ işaret isminin müşarun ileyhidir.
نَضْرِبُ: “Vururuz” demektir. ضرب kökünden ikinci bâbdan, birinci şahıs, muzari merfu fiildir. Birinci manası vurmaktır. Birisine, bir şeye onu yerinden oynatacak bir güçle etki etmektir. Burada vurulan varlıkta az veya çok fiziksel bir hareket, en azından bir titreşim meydana getirilerek etki edilmektedir. Temastan (مس) en önemli farkı budur. Fiziksel etkiden kinaye olarak soyut sarsıcı etkiler de bu fiille ifade edilir. Türkçede de “vurucu cümle”, “vurgu”, “vurgulama” gibi ifadeler de “vurmak” fiilinden gelir ve fiziksel bir etkiyi değil, soyut olarak etkilenmeyi ifade ederler. Kuran’da bu fiil hem somut darbe hem de soyut darbe olarak iki şekilde de kullanılır.
ضَرَبَ أَحَدٌ أَحَدًا
Birisi birisine vurdu.
ضَرَبَ أَحَدٌ شَيْئًا
Birisi bir şeye vurdu.
ضَرَبَ أَحَدٌ أَحَدًا بِشَيْءٍ
Birisi birisine bir şeyle vurdu.
ضَرَبَ أَحَدٌ مثلًا لِأَحَدٍ
Birisi birisi için örnek verdi.
هَا: “O, onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Dişil tekildir. تِلْكَ الْأَمْثَالُ ye racidir. Gayri akil cem olduğu için dişil tekil zamir dönmüştür.
نَضْرِبُهَا: “Onları örnek veririz” demektir. “O örnekleri veririz” demektir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
النَّاسِ: “İnsanlar” demektir. Tekili إِنْس dir. ءنس kökünden gelmiştir. أَنَسٌ mastarı birisini sosyal, yakın, arkadaşça hissetmek, tanıdık ve alışık olmak manasındadır. Bu mastar manasından sosyal, yakın, arkadaş olarak hissedilen, tanıdık olan manasında إِنْسٌ ıstılahi olarak “insan” anlamında camid isimdir. Erildir. Çoğulu أُنَاسٌ dur. Marife olduğu zaman sık kullanıldığı için başındaki hemze düşmüştür. النَّاسُ şeklindedir.
لِلنَّاسِ: “İnsanlar için” demektir.
نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ: “İnsanlar için onları örnek veririz” demektir.
تِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ: “O örnekler, insanlar için onları örnek veririz” demektir. نَضْرِبُ تِلْكَ الْأَمْثَالُ لِلنَّاسِ şeklinde de gelebilirdi. Bu şekilde هَا zamiri dönmeden direk söylenmiş olacaktı. Cümle fiil cümlesi olacaktı. Bir cümlenin fiil cümlesi ile daha kısa ifade edilebileceği halde isim cümlesi olarak ifade edilmesinin iki sebebi vardır. Birisi te’kîd birisi de tahsistir. Te’kîd durumunda mütekellim muhatapta oluşan şüpheleri gidermek ya da şüphe oluşmasını engellemek için cümleyi bu şekilde kurar. Tahsis durumunda isim cümlesinde mübteda yapılarak öne alınan öğe tahsis edilmiş olur. Te’kîd olarak kabul edersek “emin olun, hiç şüpheniz olmasın ki o örnekleri insanlar için veriyoruz” anlamına gelir. Tahsis olarak kabul edersek “yalnızca o örnekleri insanlar için anlatıyoruz” anlamına gelir. Tahsis durumunda Kuran’daki diğer örnekler devre dışı kalmış olur. Bu nedenle burada te’kîd için isim cümlesi yapıldığını kabul ediyoruz.
Burada uzak ism-i işaret (تِلْكَ) kullanılmıştır. Eğer ism-i işaret uzak olarak kullanılıyorsa işaret ettiğinin kendisine değil anlamına işaret eder. Burada işaret edilenler sûrenin başından beri verilen örneklerdir. Bu örneklerin anlatıldığı metine değil onların örnekliğine işaret edilmiştir. “Vay be, geçmişte ne olaylar olmuş” demeyip o örneklerle bizim yaşadığımız olaylar arasındaki benzerliği düşünmemiz gerekmektedir. Sûrenin başından beri bize verilen örnekler şunlardır:
- Nuh’un kavmi
- İbrahim’in kavmi
- Lût’un kavmi
- Şuayb’ın kavmi (Medyen’de)
- Hûd’un kavmi (Âd)
- Salih’in kavmi (Semûd)
- Karun, Firavun ve Haman
- Ev edinen örümcek
Bu örneklerin hepsini düşünmeli ve bizim durumumuza uyanları anlamalıyız. Bizim için örnektirler. Yapmamız ve yapmamamız gerekenleri tespit etmeliyiz. Eğer yaparsak başımıza gelecekleri o örneklerde görmeliyiz.
وَمَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ
Ve onları yalnızca alimler akleder.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. تِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ cümlesini مَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ cümlesine atfetmektedir.
مَا: “-mez, -maz” demektir. Olumsuzluk edatıdır.
يَعْقِلُ: “Akleder” demektir. Akletmek bağlantılar kurarak belirli bir metodolojiyle sonuca varmak, karar almak demektir. Bilimsel metodolojiyi ifade eder. Cehaletin zıddıdır. Cehalet bilmemek değil akletmemektir, ilmi yöntemleri kullanmadan sonuca varmaktır.
هَا: “O, onlar” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Dişil tekildir. تِلْكَ الْأَمْثَالُ ye racidir.
يَعْقِلُهَا: “Onları akleder” demektir.
مَا يَعْقِلُهَا: “Onları akletmez” demektir.
إِلَّا: “Yalnızca” demektir. İstisna edatıdır. Olumsuzluk edatı ile başlayan fiilde kendisinden sonrasını olumsuzluktan istisna eder.
الْعَالِمُونَ: “Bilenler” demektir. Eril marife merfu ism-i fâildir.
مَا يَعْقِلُهَا إِلَّا الْعَالِمُونَ: “Onları yalnızca alimler akleder” demektir. İnsanlar için anlatılan örnekleri insanların tamamı değil, yalnızca alimler akletmektedir. Buna göre o örnekleri düz okumakla bir sonuca varamayacağımız anlaşılmaktadır. Burada الْعَالِمُونَ şeklinde gelmiştir. İsm-i fâildir. Bunun dışında Kuran’da geçen mübalağalı ism-i fâil olan عَلِيم ve عَلَّام vardır. عَلَّام yalnızca Allah için kullanılır. Diğerleri hem Allah için hem de kulları için kullanılır.
Türü | Tekili | Çoğulu | Anlamı |
İsm-i fâil | عَالِم | عَالِمُونَ | Bilen |
Mübalağalı ism-i fâil | عَلِيم | عُلَمَاءُ | Bilici |
Mübalağalı ism-i fâil | عَلَّام | - | Bilici |
Alim “bilen” demektir. Bilici demek değildir. Bilim adamı için alîm kullanılması uygundur. Âlim ise bilim adamı değildir, bilendir. Bütün alîmler alimdir ama tüm alimler alîm değildir.
Akletmek bilimsel metodolojiyi ifade eder. O örnekleri düz okuyarak değil, bilimsel metotlar kullanarak değerlendirmek yalnızca alimlere özeldir. Bütün insanlar öyle yapamaz. Alimlerin metotları insanları yönlendirir.
Nuh’un, İbrahim’in, Lût’un, Şuayb’ın, Hûd’un, Salih’in kavmi, Karun, Firavun ve Haman, ev edinen örümcek bize nasıl örnek olacaktır? Haftalardır devam eden bu tefsirde bunları açıkladık. Hepsinin akledilmesi bilimsel metodolojiyle mümkündür. Bunların hangisi bize ne kadar örnek olacaktır? Nuh kavminin başına gelen bizim de başımıza gelecek mi? Tufan bizi de alacak mı? Nuh’un çırpınışları sonrasında artık kavminden umudu kesip Allah’tan hepsini helak etmesini istemesinin benzeri gerçekleşecek mi? İbrahim’in kavmindeki vesenlerin günümüzde örneği nedir? Günümüzde vesenlere nasıl ibadet ediliyor? Nasıl algı operasyonları yapılıyor? Lût kavminin günümüze nasıl benzediğini görebiliyor muyuz? Şuayb’ın kavminin ticari hilelerine karşılık bugün hangi ticari hileler yapılıyor? Onların başına gelenin benzeri bu hileleri yapanların başına ne şekilde gelecek? Hûd’un kavminin mükemmel şehirleşmesi, abes bir şekilde anıtlar dikmesi, tarımda dönemine göre son derece ileride olması ama bununla beraber isimlere ibadet etmesinin günümüzdeki karşılığı nedir? Salih’in kavminin dişi devesinin günümüzdeki örneği nedir? Neden onun su içme hakkı vardı? Bugünkü karşılığını nasıl bulacağız? Salih’in kavmindeki dokuz silahlı grup günümüzdeki mafya teşkilatlarına mı karşılık gelmektedir? Karun, Firavun ve Haman nasıl örneklerdir? Yönetimi eline almış kibirliler olarak mı örnek alınacaklardır? Ev edinen örümcek Allah’a göre uygun olmayan dayanışmalar içine girenlere mi örnektir?
İnsan kendini çok akıllı sanmaktadırlar. Her sorunu Allah’ın yol göstericiliği olmadan kendi aklıyla çözeceğini düşünmektedir. Allah’ın yol göstericiliği ile ilgilenmemektedir. Günümüzde çözümü vesenlerde ve -izm’lerde aramaktadırlar. Kuran’ın bu suresindeki bu örneklere bakmakla günümüze ne kadar benzediğini akledebiliriz. Allah’ın hidayeti olmadan insanlar dalalettedir. Sistem Allah’ın sistemi değilse en inançlı insan bile bu zulüm sistemi içinde insanlara zulmeder. Hem de son derece adil davrandığını iddia ederek zulmeder. Çünkü sistem bunu gerektirmektedir. Karşılıksız para basılan bu ekonomik sistem emeğe değil sermayeye değer verir. Sermaye de karşılıksız basılan hatta basılmadan bankalarda dijital olarak zahmetsizce üretilen paralara sahip olan çok az sayıda insana aittir. Onlar tüm sistemi manipüle ederler. Dünyadaki tüm insanları köleleri haline getirirler. Çoğunluk sistemine demokrasi adını verirler ve bunların havarilerini üretirler. Yönetimler sürekli değişirken onlar her zaman kazanırlar. Ara zenginler türetirler. Vesenleri beslerler ve demokrasi adı altında insanları hatta Allah’a ibadet ettiğini düşünen insanları bile vesenlere ibadet ettirirler. Emeğin değeri kalmaz. Herkes sermaye sahiplerinin maaşlısı olmak için yarışır. Onların en çok para alanına da CEO diyerek payeler verirler. CEO bile köleden beterdir. Hayatı sadece sermaye sahibine para kazandırmak üzerine kuruludur. İnsanlar sadece bir ev almak için ömür boyunca ödeyeceği kredileri çekerler. Tamamını ödeyemeyenlerin ödedikleri de boşa gider. Sonra da bu zulüm düzeninin iyi olduğunu savunan alnı secdeden kalkmayan kardeşlerimiz onların ürettiği zulüm sistemi içinde çözüm bulacaklarını zannederler. Çoğunluğu ele geçirerek her şeyi düzelteceklerini zannederler. Bunun olmayacağını son 40 yıl içinde çok açık bir şekilde gördük. Bu sistem insanları içine çeker ve öğütür. Bu sûredeki örnekleri iyi değerlendirmeliyiz, akletmeliyiz. Aksi halde bu sûredeki kavimlerin başına gelenler bizim de başımıza gelecektir. Aynı şekilde gelmeyecektir. Çünkü onlar örnektir. Ama mutlaka başımıza felaketler gelecektir. Gerekirse Nuh’un gemisini örnek alıp sosyal ve ekonomik gemi yapmalıyız, gerekirse İbrahim gibi uzaklaşmalıyız. Bütün örneklerde peygamberlerin hiçbirisi yönetime talip olmamıştır. Hiçbirisi mevcut yönetimi ele geçirmeye çalışmamıştır. İbrahim bir vesenin başı olmak istememiştir. Musa sadece İsrail oğullarını götürmek istemiştir. Hepsi mevcut yönetime, halka yanlış yolda olduklarını, doğru yola gelmelerini istemiştir. İktidar olma derdine düşmemişlerdir. Kuran’da da böyle bir emir yoktur. Yapmamız gereken sadece bir örnek topluluk olmaktır, küçük ama örnek bir topluluk. Sonrasında bu örneklik benzer toplulukların oluşmasını sağlayacaktır. Tıpkı hücrelerin diğer hücrelere gönderdiği eksozomlar gibi diğer topluluklar bizim topluluğumuzdan bilgi alacaklar ve Adil Düzen toplulukları meydana gelecektir. Yönetimi ele geçirmekle, iktidar olmakla Allah’ın düzeninin geleceğini düşünmek ise sadece boş hayalden ibarettir.
Yalova, Teşvikiye
18 Haziran 2022
M. Lütfi Hocaoğlu