Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1151
Ankebut Suresi Tefsiri 22. Ayet
22.01.2022
10784 Okunma, 0 Yorum

ANKEBÛT SÛRESİ - 21. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (22)

Ve siz ne yerin içinde ne de göğün içinde aciz bırakanlarsınız ve sizin için Allah’ın aşağısından ne bir veli ne de bir yardımcı vardır. (22)

Ma'tûf
İsim cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh
Mensuh isim cümlesi

Atıf
harfi

مَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ

وَ

مَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ

وَ

 

Birbirine atfedilmiş bu iki cümle yirminci ayetin başındaki قُلْ (söyle) emrine dahil olabilir.

 

وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ

Ve siz ne yerin içinde ne de göğün içinde aciz bırakanlarsınız

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Bir önceki ayetteki إِلَيْهِ تُقْلَبُونَ cümlesine مَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ cümlesini atfetmektedir.

مَا: “Değildir” demektir. Olumsuzluk için gelir. Bu harfe Leyseye benzeyen Mâ denir.

أَنْتُمْ: “Siz” demektir. Merfu munfasıl zamirdir. Leyseye benzeyen Mâ’nın ismidir.

بِ: Harf-i cerdir. Leyseye benzeyen Mâ’nın haberinin başına geldiği zaman te’kîd için gelir. Anlamı değiştirmez, sadece kuvvetlendirir.

مُعْجِزِينَ: “Aciz bırakanlar” demektir. Mecrûr ism-i fâildir. بِ harf-i ceri ile mecrur olmuştur. İkinci babdan عَجَزَ - يَعْجِزُ şeklinde bir işi yapmaya kalkışmak ama o işi yapmak için gerekli olan kuvvete ve kudrete sahip olmamak, aciz olmak manasındadır. İkinci bab if’âl bâbına (أَعْجَزَيُعْجِزُ) tadiye etkisi ile gelir. Aciz bıraktı anlamına gelir.

فِي: “İçinde” demektir. Zarfiyet için kullanılan harf-i cerdir.

الْأَرْضِ: “Yer” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَضٌ mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْضٌ “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir.

فِي الْأَرْضِ: “Yerin içinde” demektir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir.

لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

وَلَا: “Ne de” demektir. Kuran Arapçasında “ne … ne de …” anlamına gelen cümle yapmak için önce bir olumsuzluk edatı kullanılır ve “ne … ne de …” kelime grubunda “…” ların yerine gelen iki kelime وَلَا ile bağlanır.

فِي: “İçinde” demektir. Zarfiyet için kullanılan harf-i cerdir.

السَّمَاءِ: “Gök” demektir. سمو kökünden gelmiştir. Birinci babdan سُمُوٌّ mastarı bütün seviyelerin üstüne çıkmak, en üst seviyeye yükselmek manasındadır. Bu mastar manasından bütün seviyelerin üstüne çıkan manasında سَمَاءٌ her şeyin en üstü olarak “gök” anlamında camid isimdir. İsm-i cem-i cinstir. Yani hem cinsi ifade eder hem de topluluğu ifade eder. Yani gök cinsi veya gök topluluğu demektir. Cins ifade ettiği zaman eril, cem ifade ettiği zaman dişildir. İsm-i cemi cinsler sonuna ة alarak müfredleşirler. Yani tekili سَمَاوَةٌ veya سَمَاءَةٌ dür. İsm-i cemi cins bu şekilde ة alarak müfredleştikten sonra çoğulu سَمَوَاتٌ dür. Ancak Kuran’da سَمَاوَةٌ veya سَمَاءَةٌ şeklinde kullanımı yoktur. Kuran tekil olarak da yine سَمَاء yı kullanmaktadır.

وقوله عز وجل: ثم استوى إلى السَّماءِ؛ قال أَبو إسحق: لفظُه لفظُ الواحد ومعناهُ مَعنى الجمع، قال: والدليل على ذلك قوله: فسَوَّاهُنَّ سبْعَ سَمَواتٍ، فيجب أَن تكون السماءُ جمعاً كالسموات كأَن الواحدَ سَماءَةٌ وسَماوَة

Azze ve Celle’ni sözü: Sonra semaya istiva etti; Ebu İshak dedi ki: Onun lafzı tekil lafızdır ve onun manası çoğul manasıdır, Dedi ki: Ve bunun delili O’nun sözüdür: Onları yedi sema olarak tesviye etti, Bu da semanın tekilinin سَماءَةٌ ve سَماوَة gibi olan semavat gibi çoğul olmasını icab ettirir. (Lisanu-l A’rab)

سمو kökünün ana anlamı yüksekte olmaktır. Bu nedenle buluta da sema denmektedir. Kuran’da da bu kullanımı görürüz. Onlara semayı midrar (damlacık) olarak gönderdik ayeti (أَرْسَلْنَا السَّمَاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَارًا) vardır. Evin ve her şeyin çatısına da atın sırtına hatta otlara bile sema denmektedir. Yüksekte olan ve onu kaplayan her şeye sema denmektedir.

Kuran’da arz ile beraber yaygın kullanımı vardır. Değişik anlamlara gelmektedir.

هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ

O yerde olanları topluca sizin için yaratan sonra semaya istiva eden ardından onları yedi sema olarak tesviye edendir. O her şeyi bilendir. (Bakara 29)

Bu ayette السَّمَاءِ kelimesine dişil çoğul zamir olan هُنَّ (onlar) dönmektedir. Bu da ism-i cem-i cins olarak ve burada da cem manasında kullanıldığını göstermektedir.

أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَوَاتٍ طِبَاقًا

Görmediniz mi Allah’ın yedi semayı tabakalar halinde nasıl yarattığını? (Nuh 15)

 

Sema yedi semadan oluşmuştur. Yedi sema tabakalar halindedir. İlginç olan gördüğümüz uzayın üç boyutlu, görmediğimiz semanın tabakalarının iki boyutlu olmasıdır. Bununla ilgili olarak Einstein tarafından ileri sürülen ve fizikçiler tarafından kabul edilen uzay zaman dokusu ve bunun bükülmesi tabakalı yapıya bir delildir. Baktığınız zaman güneş sistemimiz ve diğer yıldız sistemleri ve galaksiler bir yüzey üzerine dizilmiş cisimlerden oluşmaktadır. Dağılım küresel veya üç boyutta dağınık değildir. Hatta yer çekiminin sebebi de bu uzay zaman dokusudur.

 

 

Yedi sema konusu üzerinde ciddi çalışmalar yapılması gereken bir konudur. Kuantum fiziği ve derinlemesine fizik bilgisi ile Kuran incelenirse bu yedi tabakalı sema tam olarak çözülebilir ve fizikçilerin yüzyıllardır bulamadıkları gerçekler ortaya çıkar.

فِي السَّمَاءِ: “Göğün içinde” demektir.

فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ: “Yerin içinde ve göğün içinde” demektir.

مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ: “Yerin içinde ve göğün içinde aciz bırakanlar” demektir.

مَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ: “Siz ne yerin içinde ne de göğün içinde aciz bırakanlarsınız” demektir.

أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِنْ شَيْءٍ فِي السَّمَوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا

Yerde seyretmediler mi onlardan öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakmadılar mı ve onlar kuvvetçe onlardan daha şiddetliydi. Ne göklerde ne de yerde Allah’ı aciz bırakacak bir şey olur. Kesinlikle O alimdir, kadirdir. (Fatır 44)

Allah birilerini cezalandırmak istediği anda kimse O’nu aciz bırakamaz, ne kadar kuvvetli olurlarsa olsunlar cezalandırır.

إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَآتٍ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ

Kesinlikle size vaad edilen gelecektir ve siz aciz bırakanlar değilsiniz. (En’am 134)

قَالُوا يَانُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَأَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (32) قَالَ إِنَّمَا يَأْتِيكُمْ بِهِ اللَّهُ إِنْ شَاءَ وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ (33)

Dediler ki Ey Nuh, Bizimle cidal ettin ardından cidalimizi çoğalttın öyleyse sadıklardan isen bize vaad ettiğini getir. Dedi ki eğer isterse onu size yalnızca Allah getirir ve siz aciz bırakanlar değilsiniz. (Hud 32-33)

Vaad edilenin gelmesini kimse engelleyemez.

فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَالَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ هَؤُلَاءِ سَيُصِيبُهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا وَمَا هُمْ بِمُعْجِزِينَ

Onlara kazandıklarının seyyieleri isabet etti ve bunlardan zulmedenler, onlara yakında kazandıklarının seyyieleri isabet edecektir. Onlar aciz bırakanlar değildir. (Zümer 51)

وَمَا أَصَابَكُمْ مِنْ مُصِيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ أَيْدِيكُمْ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ (30) وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ (31)

Musibetten size ne isabet ederse ellerinizin kazandığıyladır ve çoğunu affeder ve siz yerde aciz bırakanlar değilsiniz ve sizin için Allah’ın aşağısından ne bir veli ne de bir yardımcı vardır. (Şura 30-31)

Kimse Allah’ın musibet isabet ettirme kurallarını değiştiremez.

بَرَاءَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ (1) فَسِيحُوا فِي الْأَرْضِ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللَّهِ وَأَنَّ اللَّهَ مُخْزِي الْكَافِرِينَ (2)

Allah ve resulünden müşriklerden ahitleştiklerinize beraattir. Yerde dört ay gezin ve sizin Allah’ı aciz bırakanlar olmadığınızı ve Allah’ın kafirleri rezil eden olduğunu bilin. (Tevbe 1-2)

الَّذِينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًا وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ أُولَئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِيَاءَ

Allah’ın yolundan engelleyenler ve onda eğrilik arayanlar ve ahireti görmezden gelenler, onlar yerde aciz bırakanlar olmadılar ve onlar için Allah’ın aşağısından hiç veliler yoktur. (Hud 19-20)

Allah’ın yolunu istedikleri kadar engellemeye kalksınlar sonuç değişmez, Allah kendi yoluna girenleri engellemelerine izin vermeyecektir.

Kimse Allah’ı gökte ve yerde aciz bırakamaz demek kimse Allah’ı kuantum uzayında ve gerçekleşen uzayda (süperpozisyon uzayında) aciz bırakamaz demektir. Allah her iki durumda da istediğini yapar. Önceki ayette Allah istediğine azab eder, istediğine rahmet eder ve yönünüz O’na doğru çevrilecektir denmektedir. İşte bunları kimse engelleyemez demektir. Allah bunu yapacaktır demektir.

 

وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ

Ve sizin için Allah’ın aşağısından ne bir veli ne de bir yardımcı vardır.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. مَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ cümlesini مَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ cümlesine atfetmektedir.

مَا: “Yoktur” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

كُمْ: “Siz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.

لَكُمْ: “Sizin için” demektir.

مِنْ: Harf-i cerdir. “-den” anlamındadır.

دُونِ: “Aşağısında” demektir. دَانَ - يَدُونُ fiili miktarında, hacminde, gücünde, fonksiyonunda azalma demektir. Bu fiille aynı kökten gelen دُونِ ise kendisinden sonra gelenden daha aşağıda, daha zayıf, daha düşük fonksiyonlu olan anlamındadır.

اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

دُونِ اللَّهِ: “Allah’tan aşağıda olan” demektir.

مِنْ دُونِ اللَّهِ: “Allah’tan aşağıda olandan” demektir. “Olması gereken Allah iken Allah’tan aşağıda olandan” demektir.

مِنْ: “Hiçbir” demektir. Bu harf-i cere te’kîd mini denir. Nefy (olumsuz), nehy (olumsuz emir) veya istifham (soru) cümlesinde kendisinden sonra nekre bir kelime gelen مِنْ harf-i cerine te’kîd mini denir. Olumsuzluğu kuvvetlendirir ve “hiçbir” anlamına gelir.

وَلِيٍّ: “Veli” demektir. Kökü ولي dir. Altıncı bâbdan müteaddi fiilden türeyen mübalağalı ism-i fâildir. Başka birisinin, birilerinin tüm işlerini veya bazı işlerini onun yerine yönetmek, korumak ve bu işlerin düzgün yürümesini sağlamak manasındaki fiilden gelmiştir. فَعِيل kalıbındandır.

وَلِييٌ وَلِـيٌّ

Kalıbın ي harfi ile kökün ي harfi idgam olmuştur. Çoğulu أَوْلِيَاء dır.

En yaygın hata veli kelimesine dost manası verilmesi ve evliya kelimesine de dostlar manası verilmesidir. Türkçede daha da beteri evliya kelimesine tekil olarak dost manası verilmesidir.

هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (66) الْأَخِلَّاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ (67)

Şuursuz halde saatin onlara aniden gelmesi dışında bir şey mi bekliyorlar? Muttakiler hariç, dostların bazısı bazısına o gün düşman olur. (Zuhruf 66-67)

الْأَخِلَّاءُ “dostlar” demektir, tekiliخَلِيل’dir. Ayette dostluk ve düşmanlıktan bahsetmektedir. Buradaki anlatımda وَلِيّ geçmemektedir. Çünkü وَلِيّ “kendisine dayanılan kimse” demektir.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ

Ey iman edenler, isimlenmiş bir zaman üzere bir borçlandığınız zaman onu yazın. Aranızda bir kâtip adaletle yazsın. Kâtip onu, Allah’ın öğrettiği gibi yazmaya üşenmesin. Yazsın ve hak üzerine olan kimse onu imzalasın. Rabbi olan Allah’a sığınsın ve ondan bir şey eksiltmesin. Eğer hak aleyhine olan kimse küçükse veya imzalamaya gücü (yetisi) yoksa velisi adaletle imzalasın. (Bakara 282)

Ayette toplulukta kişiler arası borçlanmanın nasıl olacağı, nasıl kaydedileceği anlatılmıştır. Borçlu olan küçük ise veya gücü yetmiyorsa (ileri yaş, hastalık vb.) velisi imzalasın diyor. Burada da veli “dost” değil, kendisine dayanılan kimsedir. Velayette temsil edilen kimse veliye müdahale etmez.

إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَالَّذِينَ آوَوْا وَنَصَرُوا أُولَئِكَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتَّى يُهَاجِرُوا

İman edenler, hicret edenler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler, barındıranlar ve yardım edenler, onlar bazısı bazısının evliyasıdır. Hicret etmeden iman edenler hicret edinceye kadar sizin onlara hiçbir şeyde velayetiniz yoktur. (Enfal 72)

Ayette velayetin/dayanışmanın kimler arasında olacağından bahsetmektedir. Hicret etmeyen müminlerle ise bir dayanışma içine girilemeyeceği söyleniyor. Bu ayetten de «veli» kelimesinin manasının «dostluk» olmadığı görülüyor. Aksi halde hicret etmemiş olan müminlerle niçin dost olmayalım ki.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ

Ey iman edenler, Yahudi ve Nasarayı evliya edinmeyin. Bazısı bazısının evliyasıdır. (Maide 51)

Buradan da Yahudi ve Hristiyan olanları dost edinmekten değil, veli yani dayanılan kimse edinmekten bahseder ve bundan men eder. Çünkü dayanışma siyasi bir oluşumdur ve aynı düzene tabi olan insanlar için geçerlidir.

Evliya “dayanışma ortaklığı” demektir. Sigorta mekanizmasıdır. Dört tanedir. İlmi, mesleki, ahlaki ve siyasi dayanışma ortaklıkları velayet müesseseleridir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir.

لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

وَلَا: “Ne de” demektir. Kuran Arapçasında “ne … ne de …” anlamına gelen cümle yapmak için önce bir olumsuzluk edatı kullanılır ve “ne … ne de …” kelime grubunda “…” ların yerine gelen iki kelime وَلَا ile bağlanır.

نَصِيرٍ: “Yardımcı” demektir. Tehlike, savaş, kavga gibi durumlarda yardım eden demektir. خَذُول un zıttıdır. Kökü نصر dir. Birinci bâbdan müteaddi fiilden türeyen mübalağalı ism-i fâildir. Çoğulu أَنْصَار dır. Yardım anlamında çok fiil vardır. Aralarında farklar vardır.

Bâb

Kelime

Anlamı

Sülasi

عَوْن

Yardım

İstif’âl

اسْتِعَانَة

Yardım istemek

Sülasi

غَيْث

Beklenen yağmur

İstif’âl

اسْتِغَاث

En kötü durumda, kaybedilmesi kesin olan bir durumda yardım istemek

Sülasi

نَصْر

Tehlike, savaş, kavga sırasında yardım

İstif’âl

اسْتِنْصَار

Tehlike, savaş, kavga sırasında yardım istemek

Sülasi

صُراخ

Tehlike anında sesini kuvvetlice yükseltmek

İstif’âl

اسْتِصْرَاخ

Sesle yardım istemek

وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ: “Veli ve yardımcı” demektir.

مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ: “Hiçbir veli ve yardımcı” demektir.

مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ: “Allah’ın aşağısından hiçbir veli ve yardımcı” demektir.

لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ: “Sizin için Allah’ın aşağısından hiçbir veli ve yardımcı” demektir.

مَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ: “Sizin için Allah’ın aşağısından ne bir veli ne de bir yardımcı vardır” demektir.

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ

Mümin erkekler ve mümin kadınlar, onların bazısı bazısının evliyasıdır. (Tevbe 71)

لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ

Müminler kâfirleri müminlerin aşağısından veliler edinmesinler. (Ali İmran 28)

Burada ayetler arasında çelişki var gibi durmaktadır. Dûn kelimesini “dışında” anlayanlar bu çelişkiye düşmektedirler.

أَلَا إِنَّ أَوْلِيَاءَ اللَّهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

Dikkat edin, Allah’ın velileri, onlara ne bir korku vardır ne de onlar hüzünleneceklerdir. (Yunus 62)

إِنْ أَوْلِيَاؤُهُ إِلَّا الْمُتَّقُونَ

O’nun evliyası yalnızca muttakilerdir. (Enfal 34)

Bu ayetlerde Allah’ın evliyası ifadesi geçmektedir. Buradaki izafetler ta’liliyyedir (lâmiyye). Allah’a ait olan evliya demektir. Bunlar muttakilerdir.

Müminler Allah’ın dunundan veliler değillerdir. Müminler Allah adına velilerdir. Çünkü Allah’ın istediği şekilde velayet müessesesini işletirler.

وَالسَّابِقُونَ الْأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالْأَنْصَارِ

Muhacirler ve ensardan öne geçenler ve ilkler… (Tevbe 100)

Medine’ye hicret eden muhacirler ve Medine’de onlara yardım eden ensar vardır. Buna göre aynı veli gibi nasîr de Allah’tan başkası oluyor demektir. Bu da çelişki gibi görünmektedir.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُونُوا أَنْصَارَ اللَّهِ

Ey iman edenler, Allah’ın yardımcıları olun. (Saff 14)

Allah’ın veliye ihtiyacı olmadığı gibi yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Buradaki izafet de ta’liliyyedir (lâmiyye). Allah’a ait olan yardımcılar demektir.

Müminler Allah’ın dunundan nasîr değillerdir. Müminler Allah adına nasîrdirler.

 

Sonuç:

Bir önceki ayetten anladık ki Allah’ın azab meşieti yoluna girenler azabı hak ederler ve azaba uğrarlar. Bu yola girenlerin azaba uğramaktan istisnası yoktur. Allah’ın merhamet meşieti yoluna girenler de merhametine nail olurlar, bunun da istisnası yoktur. İnsanlar istesin veya istemesin sonunda Allah’ın yönüne döndürüleceklerdir.

وَمَا أَنْتُمْ بِمُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَلَا فِي السَّمَاءِ

Ve siz ne yerin içinde ne de göğün içinde aciz bırakanlarsınız

Ekonomik azab gelmiştir. Sosyal tufanın diğer şekillerinde azablar da gelecektir. Faizli sistemi, merkeziyetçi ekseriyet sistemini, karşılıksız para sistemini, reel ekonomi yerine finans ekonomisini uygulayanlar, çözümleri bunların içinde arayanlar istedikleri kadar Kuran’ı güzel tilavet etsinler, istedikleri kadar sakallı cübbeli ruhbanlardan dualar istesinler azabdan kaçamayacaklardır. Çünkü azab etme meşietine girecek fiilleri yapmışlardır. Azab açıkça görünür olunca, karşılarında durunca da Allah’ı aciz mi bırakacaklar? Sağdan soldan dolarlar bularak, faizli sistemin değişik araçlarını kullanarak Allah’ı aciz mi bırakacaklar? Petrol zengini şımarık şeyhlerden paralar alarak Allah’ı aciz mi bırakacaklar? Ne semada yani Allah’ın yarattığı seçenekler arasında ne de arz da yani gerçekleşen seçenekte kurtuluş yoktur. Azabı hak edecek amelleri yaptığından dolayı azabdan kaçış yoktur. Allah’ın yapmak istediği her şeyi gerçekleştireceği kesindir, Allah aciz değildir. Dışarıdan gelen dolar denen sahte parayla mı Allah’ı aciz bırakacaksınız? Yoksa bitcoin denen zırvalıkla mı Allah’ı aciz bırakacaksınız? İmkân var mı? Garip gelen bir şey var. Herkes doların karşılıksız basıldığını, sahte olduğunu biliyor. Herkes bitcoinin ve diğer kripto paraların aslında sadece satılan rakamlar olduğunu biliyor. Rakamları satın almanın ne kadar saçma bir şey olduğunu bildikleri halde bunu neden yapıyorlar? Tüm dünya nasıl uyuyor? Bu durumu Platon’un mağara alegorisi çok güzel anlatmaktadır.

Sadece mağaranın duvarını görecek ve kafalarını çeviremeyecek şekilde üç mahkûm bir mağaraya zincirlenmiştir. Bu üç mahkûm hayatlarında mağara duvarı ve birbirleri dışında başka hiçbir şey görmemiştir. Sadece arkalarından vuran ışığın mağara duvarında oluşturduğu gölgelerini görebilmekte ve yine mağaranın içinde yansıma yapan tuhaf sesleri duyabilmektedirler. Mağarada ateşin arkasından geçen nesneleri, kişileri ve duydukları tuhaf sesleri anlamlandırmaya çalışan mahkumlar, dışarıdaki dünyanın sadece böyle bir yerden ibaret olduğunu düşünmektedirler.

Nasıl olduğu bilinmemekle birlikte mahkumlardan biri, günün birinde zincirlerinden kurtulur ve mağaranın dışına çıkmayı başarır. Mağaranın dışına çıktığında önce parlak ışıktan dolayı gözleri kamaşan ve geçici körlük yaşayan mahkûm, yavaş yavaş etrafı gözlemlemeye ve tanımaya başlar. Etrafta gördüğü diğer canlıların, nesnelerin ve duyduğu seslerin mağaradaki eski siluet ve seslerle bir alakasının olmadığını anlar. Etrafı tanımaya devam eden mahkûm, akarsu kenarına giderek kendi yansımasını suda görür. Sudaki bu yansıması ile tepeden güneşin vurmasıyla yanı başında oluşan gölgesinin birbirinden farklı olduğunu deneyimler ve bütün tabusu yıkılır. Mahkûm, dünyanın sadece mağaradan ibaret olmadığını anlar. Dışardaki dünyanın mağaradan daha güzel olduğunu ayırt ederek diğer mahkûm arkadaşlarının yanına döner. Arkadaşlarına dışarıyı anlatır, gölgelerin gerçek olmadığını ve onlara yardım teklif ederek zincirlerinden kurtarmayı sonra da birlikte mağaranın dışını tanımaya davet eder. Diğer mahkumlar arkadaşlarının zincirden kurtulduktan sonra dışarıda delirdiğini ve dışarısının aynı şekilde onları da delirteceğini söyleyerek serbest kalmayı reddederler. Özgürlüğün tadını anlatan eski mahkûma şiddet göstererek karşı çıkarlar.

İki mahkûm, mağarada esir hayatı yaşamayı sürdürürler.

Mağara topluluktur. Mağaraya zincirlenmiş insanlar eskiden beri gelen gelenekler, kurallar, adetler, töreler, kanunlara esir olmuş insanlardır. Bu insanlar mağaraya zincirlenmişlerdir. Doğuştan beri gördükleri kurallar tarafından esir edilmişlerdir. Karşılıksız paralara esirdirler. Dolara esirdirler. Sermaye ne üretirse o en iyisidir onlar için, onun esiridirler. İlaç üretir, aşı üretir, zincirle bağlı olanlar için o doğrudur. Bitcoini üretir hemen esiri olurlar. Ekseriyet demokrasisini görmüşlerdir ve onlar için o doğrudur ve esir olmuşlardır. Siyasi partileri görmüşlerdir ve çoğunluk sistemini görmüşlerdir. Bunun esiri olmuşlardır. Allah’a inancı en yüksek olan insanlar bile çözümü çoğunlukta, siyasi partiler içinde aramaktadırlar. Çünkü onlar da mağarada zincirlenmişlerdir. Bunun dışında düşünememektedirler. Çoğunluk ve gücü ele geçirelim, biz çok iyiyiz, biz iyi olduğumuz içi biz iyi yönetiriz demektedirler. Aslında hakkı savunduklarını sanmakta ama batılın esiri durumundadırlar. Oysa zincirlerini kırmaları gerekir. Mağaranın kurallarının aslında bir aldatmaca olduğunu anlamaları gerekir. Zincirleri kırıp gözlerinin ışıkla kamaşması gerekir. Bunu yaptıklarında tekrar mağaraya döndüklerinde mağaradakiler ona saldıracaklar, küçük görecekler, aşağı görecekler, saçmaladığını söyleyeceklerdir. Sen delisin, kafayı yemişsin diyeceklerdir, tıpkı Akevler’le alay ettikleri, fikirlerinin saçma olduğunu, birkaç zavallı olduklarını söyledikleri gibi. Ama önemli değildir. Allah’ın azabı mağaradakilere gelecektir. Kuran bunun örnekleriyle doludur. Peygamberler topluluğun kurallarının aslında yanlış olduğunu, Allah’ın yoluna girmeleri gerektiğini söylediklerinde dışlanmış, şiddete uğramış, alay edilmiş ve küçük görülmüşlerdir. Çözümü dolarda, faizde, finans ekonomisinin araçlarında arayanlar, çözümü çoğunluğu ele geçirmek ve yönetmek olanların sonu hep bu azaba duçar olmaktan öteye gidemeyecektir. Kimse Allah’ı aciz bırakamaz. Allah bu azabı gerçekleştirecektir. Mağaradan zincirlerini kırıp çıkanlar ise O’nun rahmetine nail olacaklardır. Kimse O’nun rahmet etmesini de engelleyemez, bu noktada da aciz bırakamaz.

وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ

Ve sizin için Allah’ın aşağısından ne bir veli ne de bir yardımcı vardır

Allah’ı aciz bırakamadınız. Azabdan kaçamadınız. Azabdan kurtulmak için kendinize boş yere veli aramayın, boş yere yardımcı aramayın. Bulamayacaksınız. Sizi ne Sermaye kurtarabilir ne de size dolarlar veren şımarık şeyhler kurtarabilir. Allah’a karşı hiçbir veli olamaz, sizin arkanızda kimse duramaz. O’nun kurallarının yani dininin (düzeninin) dışına çıktığınız anda hiçbir koruyucunuz yoktur, hiçbir yardımcınız da yoktur. Sizi korumak isteseler de yardım etmek isteseler de fayda etmeyecektir. O küçük gördüğünüz Adil Düzenciler Allah’ın kurallarını tanıdıkları için, O’nun kurallarını ana ilkeleri edindikleri için merhamete uğrayacak, siz de azaba uğrayacaksınız. Yardımcılar da koruyucular da bulamayacaksınız. Azab gelecek, temel ihtiyaçlarınızı bile karşılayamayacak duruma düşeceksiniz.

 

 

Yalova, Teşvikiye

22 Ocak 2022

M. Lütfi Hocaoğlu

 






Çok Okunan Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1163
Ankebut Suresi Tefsiri 35. Ayet
16.04.2022 12347 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1151
Ankebut Suresi Tefsiri 22. Ayet
22.01.2022 10784 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1172
Ankebut Suresi Tefsiri 44. Ayet
25.06.2022 8236 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1156
Ankebut Suresi Tefsiri 27. Ayet
26.02.2022 4345 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1137
Ankebut Suresi Tefsiri 8. Ayet
9.10.2021 4264 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1154
Ankebut Suresi Tefsiri 25. Ayet
12.02.2022 4212 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1133
Ankebut Suresi Tefsiri 4. Ayet
11.09.2021 3859 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1140
Ankebut Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.10.2021 3662 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1141
Ankebut Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.11.2021 3656 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1135
Ankebut Suresi Tefsiri 6. Ayet
25.09.2021 3655 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1164
Ankebut Suresi Tefsiri 36. Ayet
23.04.2022 3596 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1149
Ankebut Suresi Tefsiri 20. Ayet
1.01.2022 3555 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1153
Ankebut Suresi Tefsiri 24. Ayet
5.02.2022 3540 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1136
Ankebut Suresi Tefsiri 7. Ayet
2.10.2021 3523 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1139
Ankebut Suresi Tefsiri 10. Ayet
23.10.2021 3384 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1147
Ankebut Suresi Tefsiri 18. Ayet
18.12.2021 3346 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1148
Ankebut Suresi Tefsiri 19. Ayet
25.12.2021 3323 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1144
Ankebut Suresi Tefsiri 15. Ayet
27.11.2021 3310 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1142
Ankebut Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.11.2021 3304 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1143
Ankebut Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.11.2021 3271 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1168
Ankebut Suresi Tefsiri 40. Ayet
28.05.2022 3236 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1173
Ankebut Suresi Tefsiri 45. Ayet
2.07.2022 3225 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1150
Ankebut Suresi Tefsiri 21. Ayet
15.01.2022 3176 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1162
Ankebut Suresi Tefsiri 34. Ayet
9.04.2022 3174 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1138
Ankebut Suresi Tefsiri 9. Ayet
16.10.2021 3170 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1158
Ankebut Suresi Tefsiri 29. Ayet
12.03.2022 3159 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1145
Ankebut Suresi Tefsiri 16. Ayet
4.12.2021 3081 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1159
Ankebut Suresi Tefsiri 30-31. Ayetler
19.03.2022 3028 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1152
Ankebut Suresi Tefsiri 23. Ayet
29.01.2022 3021 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1146
Ankebut Suresi Tefsiri 17. Ayet
11.12.2021 3019 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1165
Ankebut Suresi Tefsiri 37. Ayet
30.04.2022 2972 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1174
Ankebut Suresi Tefsiri 46. Ayet
16.07.2022 2955 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1134
Ankebut Suresi Tefsiri 5. Ayet
18.09.2021 2950 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1161
Ankebut Suresi Tefsiri 33. Ayet
2.04.2022 2941 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1155
Ankebut Suresi Tefsiri 26. Ayet
19.02.2022 2832 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1176
Ankebut Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.07.2022 2817 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1170
Ankebut Suresi Tefsiri 42. Ayet
11.06.2022 2803 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1166
Ankebut Suresi Tefsiri 38. Ayet
7.05.2022 2794 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1157
Ankebut Suresi Tefsiri 28. Ayet
5.03.2022 2752 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1132
Ankebut Suresi Tefsiri 3. Ayet
4.09.2021 2703 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1179
Ankebut Suresi Tefsiri 52. Ayet
20.08.2022 2699 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1171
Ankebut Suresi Tefsiri 43. Ayet
18.06.2022 2665 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1160
Ankebut Suresi Tefsiri 32. Ayet
26.03.2022 2615 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1169
Ankebut Suresi Tefsiri 41. Ayet
4.06.2022 2545 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1167
Ankebut Suresi Tefsiri 39. Ayet
14.05.2022 2545 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1175
Ankebut Suresi Tefsiri 47. Ayet
23.07.2022 2491 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1131
Ankebut Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
28.08.2021 2353 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1177
Ankebut Suresi Tefsiri 50. Ayet
6.08.2022 2319 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1180
Ankebut Suresi Tefsiri 53. Ayet
27.08.2022 2250 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1181
Ankebut Suresi Tefsiri 54-55. Ayetler
3.09.2022 2145 Okunma


© 2025 - Akevler