ANKEBÛT SÛRESİ - 28. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ (29)
Kesinlikle siz mi adamlara geliyorsunuz ve yol kesiyorsunuz ve toplantı yerinizde tanınmayana geliyorsunuz? Kavminin cevabı yalnızca bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan demeleri oldu. (29)
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ
Kesinlikle siz mi adamlara geliyorsunuz ve yol kesiyorsunuz ve toplantı yerinizde tanınmayana geliyorsunuz?
أَ: “Mı, mi” demektir. Soru harfidir. Cevap beklenmeyen sorularda bu harf kullanılır. Amaç evet ya da hayır gibi bir cevap almak değildir. Tevbih (kınama) için gelmiştir.
إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. İnnenin ismidir.
لَ: Başlama lâmıdır. İnnenin isminin veya haberinin başına gelir. Burada innenin haberinin başına gelmiştir.
تَأْتُونَ: “Gelirsiniz, geliyorsunuz” demektir. Bir yerden bir yere gelme demek değildir. Gelen ile gelinen arasında bir etkileşim vardır.
الرِّجَالَ: “Adamlar” demektir. Tekili رَجُل dür. رجل kökünden gelmiştir. Aynı kökten gelen رِجْل ayak anlamına gelmektedir. Çoğulu أَرْجُل dur. Dördüncü bâbdan رَجَل mastarı ayağı üzerinde, yayan olarak gitmek manasındadır. Bu mastar manasından رَجِل yayan olarak giden manasındadır. Istılahi olarak yayan olarak savaşan askeri topluluk olan “piyade” anlamına da gelir.
تَأْتُونَ الرِّجَالَ: “Adamlara geliyorsunuz” demektir. Düz bir gelme değil, etkileşim ifade edilmektedir. Önceki ayette fahişeye geliyorsunuz ifadesinin açıklanmış şeklidir. Buna göre burada adamlarla eşcinsel ilişki ifade edilmektedir.
إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ
Kesinlikle siz kadınların dununda adamlara şehvetle geliyorsunuz. (Araf 81)
Bu ayette de zaten şehvetle adamlara geliyorsunuz denmektedir. Burada ilginç olan nokta “adamlara gelme” ifadesidir. Bu ayette “erkeklere gelme” ifadesi kullanılmamaktadır.
أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ (165) وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ (166)
Alemlerden erkeklere geliyor ve eşlerinizden rabbinizin sizin için yarattıklarını bırakıyor musunuz? Siz sınırı aşan bir kavimsiniz. (Şuara 165-166)
Bu ayette ise “erkeklere gelme” ifadesi kullanılmıştır. Eşlerinizden rabbinizin sizin için yarattığı (مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ) demiştir, rabbinizin sizin için yarattığı eşleriniz (أَزْوَاجَكُمْ اللَّاتِي خَلَقَهُنَّ لَكُمْ رَبُّكُمْ) dememiştir. Yalnızca eşleriniz (أَزْوَاجَكُمْ) şeklinde de gelebilirdi. Buna göre rablerinin onlar için yaratmadığı eşleri olduğu anlaşılmaktadır. Eşlerinden bir kısmı kadınlar (rablerinin onlar için yarattıkları) bir kısmı da erkekler (rablerinin onlar için yaratmadığı) olduğu görülmektedir. Buradan da anlıyoruz ki Lût’un kavminde karşı cinsle yapılan normal evlilikle beraber eşcinsel evlilikler de bulunmaktadır.
يَهَبُ لِمَنْ يَشَاءُ إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَنْ يَشَاءُ الذُّكُورَ أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَاءُ عَقِيمًا
İstediğine kızlar hibe eder ve istediğine erkekler hibe eder veya onları erkekler ve kızlar olarak çift yapar ve istediğini de kısır kılar. (Şura 49-50)
ذَكَر “erkek” demektir. Üç çoğulu vardır. Kuran’da geçen ikisidir. Bunlar ذُكُور ve ذُكْرَان dır. Kuran’da geçmeyen ise ذِكَارَة dir. ذُكُور çokluğu, ذُكْرَان azlığı ifade eder.
أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ ifadesinde ذُكْرَان kullanılmıştır. Alemlerden ifadesi ile bu ذُكْرَان ın özel bir grup olduğunu, tüm erkekleri kapsamadığını anlıyoruz. Alemler belli özelliğe sahip topluluklardır. Buna göre bu erkekler özel seçilmiş erkeklerdir. Buradan Lût kavminde erkek genelevinin olduğu anlaşılmaktadır.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. تَأْتُونَ الرِّجَالَ cümlesine تَقْطَعُونَ السَّبِيلَ cümlesini atfetmektedir.
تَقْطَعُونَ: “Kesiyorsunuz” demektir. قطع kökünden gelmiştir. Üçüncü bâbdan قَطْع mastarı bir şeyden bir parçayı ayırıp aslından uzaklaştırmak manasındadır. Bu mastar manasından aslından ayrılıp uzaklaştırılan anlamından gelerek قِطْعَة “parça” anlamındadır.
السَّبِيلَ: “Yol” demektir. Kökü سبل dir. Bir kimseyi ya da kendisini başka bir kimseye veya bir mekâna veya bir işe, bir hedefe, bir amaca ulaştırmak manasındaki fiilden gelmiştir. Çoğulu سُبُل dur.
Etimolojik olarak değerlendirirsek س diziyi, ل ise bağlantıyı ifade eder. سل bağlı diziyi ifade eder. Ortaya gelen ب ev demektir. İçeriyi, içeride olmayı ifade eder. Ortada olduğu için süreçtir. سبل bağlı dizilerin bir alan içinde sınırlı olmaları anlamına gelir. Bu haliyle bir alan içindeki bağlantıları olan yoldur.
تَقْطَعُونَ السَّبِيلَ: “Yol kesiyorsunuz” demektir. Yol kesmek eşkıyalık yapıp insanların yollarını kesip mallarına el koymak demek değildir.
لَا تَتَّبِعَانِّ سَبِيلَ الَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ
Bilmeyenlerin yoluna ikiniz uymayın. (Yunus 89)
Bu ayette Allah Musa ve Harun’un uymamaları istenen yol, üzerinde yaya veya araçla gidilen yol değildir. Onların uyguladığı yöntemler dizisidir.
فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ
Tövbe edenleri ve senin yoluna uyanları bağışla. (Mümin 7)
Burada da sebil fiziksel olarak üzerinde gidilen yol değildir. Kuran’da çok sayıda geçen sebilillah kavramının da fiziksel yolla ilgisi yoktur.
Sebil bir amaca ulaşmak için sistematik bir şekilde yapılan uygulamalardır. Karar ağacı ile bir dizi uygulama ve bu uygulamaların gerçekleşme yöntemlerinden oluşur. Amacınızı gerçekleştirmek için işlerin sırasını belirlersiniz, hangi işi kimin nasıl yapacağını belirlersiniz, işin ilerleme sürecini belirlersiniz, algoritmalar oluşturursunuz. İşte bu sebildir. Bu sebil sizi bir hedefe ulaştıran yol haritasıdır.
Lût’un kavmi de insanların bir amaca ulaşmak için oluşturduğu yolların bloklandığı anlaşılmaktadır. Yani bürokratik engeller çıkardıkları görülmektedir. Örnek verecek olursak, adam ev yapacak. Ev yapmak için kurallar konmuş. İzin alması gerekiyor. Her şeyi kuralına uygun yapıyor ama sudan sebeplerle bahaneler bulunarak ev yapması engelleniyor. İşte bu yol kesmektir.
Diyelim bir organizasyon yapacaksınız. İnsanları çalıştıracak, ortak edecek sistem kurmak istiyorsunuz. İşçilik sistemi yerine ortaklık sistemi getireceksiniz. Sürekli size bürokratik engeller çıkarıyorlar, zorunlu sigortalar, zorunlu vergiler, denetimler, cezalarla sistemi kurmanızı engelliyorlar. İşte bu da yol kesmektir.
Sürekli mevzuatlar üretmek, mevzuatta olmasa bile keyfi uygulamalarla yalnızca büyük sermaye sahiplerini iş yapabilir hale getirmek yol kesmektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. تَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ cümlesini تَقْطَعُونَ السَّبِيلَ cümlesine atfetmektedir.
تَأْتُونَ: “Gelirsiniz, geliyorsunuz” demektir.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
نَادِي: “Toplantı yeri” demektir. ندو kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan نَدْو mastarı belirli bir topluluğu çağırıp toplamak manasındadır. Bu mastar manasından çağıran, toplayan manasında نَادٍ ıstılahi olarak belirli bir topluluğu çağırıp toplayan yer olarak “toplantı yeri” anlamında ism-i mekân manasında camid isimdir. نَدِيّ ise “toplantı, kongre” demektir.
كُمُ: “Siz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
نَادِيكُمُ: “Toplantı yeriniz” demektir.
فِي نَادِيكُمُ: “Toplantı yerinizde” demektir.
الْمُنْكَرَ: “Tanınmayan, kabul edilmeyen, yadırganan” demektir. Dördüncü bâbdan نَكَر mastarı birisini veya bir şeyi kabul etmemek, reddetmek, tahammül edememek, hoşlanmamak, tanımamak, geçerli görmemek, yadırgamak manasındadır. İf’âl bâbında (أَنْكَرَ – يُنْكِرُ) tasyir etkisi ile gelir. Birisini, bir şeyi kabul edilmez, reddedilen, tanınmayan, hoşlanılmayan, yadırganan, geçersiz hale getiren anlamındadır. الْمَعْرُوف un zıttıdır.
تَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ: “Toplantı yerinizde tanınmayana geliyorsunuz” demektir. Burada bu kavmin meclisleri olduğunu ve belirli aralıklarla burada toplantılar yaptıklarını anlıyoruz. Buradaki toplantılarda münker işler yapıyorlarmış. Bu münker işler eşcinsel ilişkiler dışındaki işlerdir. Çünkü adamlara geliyorsunuz cümlesine atfedilmiştir, ondan farklı olması gerekir. Hoş olmayan, tahammül edilemeyen, psikolojik olarak sağlıklı biri için rahatsız edici olan, iç sıkıntısı veren, yadırganan işlerdir, kişilerdir. Bu işleri meclislerinde yapıyorlarmış.
فَلَمَّا جَاءَ آلَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ (61) قَالَ إِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ (62)
Gönderilenler Lût’a gelince dedi ki kesinlikle siz yadırganan bir kavimsiniz. (Hicr 61-62)
هَلْ أَتَاكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَاهِيمَ الْمُكْرَمِينَ (24) إِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ (25)
Sana İbrahim’in ikram edilen konuklarının hadisi geldi mi? Onun yanına girmişlerdi de selam demişlerdi. O da selam, yadırganan kavim dedi. (Zariyat 24-25)
İnsanların da münker olması durumu vardır. Lût’a gelen Allah’ın elçileri için hem İbrahim hem de Lût münker ifadesini kullanmışlardır. İkisi de onları yadırgamış, onlara bu topluluk değişik gelmiş, içlerine sıkıntı vermiştir, korku oluşturmuştur. Bu nedenle münker kavim demişlerdir.
الَّذِينَ يُظَاهِرُونَ مِنْكُمْ مِنْ نِسَائِهِمْ مَا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ إِنْ أُمَّهَاتُهُمْ إِلَّا اللَّائِي وَلَدْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَيَقُولُونَ مُنْكَرًا مِنَ الْقَوْلِ وَزُورًا
Sizden kadınlarından zıhar yapanlar, onlar onların anneleri değildir. Onların anneleri yalnızca onlara anne olanlardır ve kesinlikle onlar sözlerden münker olanı ve yanlış yönde olanını söylüyorlar. (Mücadele 2)
Eşlerini anneleri yerine koyanların bu söyledikleri söze münker söz denmektedir. Yadırganan, kabul edilmeyen, sıkıntı veren sözdür.
Lût’un kavmi meclislerinde toplanıp bir araya geliyorlar ve yadırganan işler yapıyorlar. Ayette hangi türden bir münker iş yaptıkları açıklanmamaktadır. Ancak anladığımız kadarıyla çirkin işlere imza atıyorlar.
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّبِيلَ وَتَأْتُونَ فِي نَادِيكُمُ الْمُنْكَرَ: “Kesinlikle siz mi adamlara geliyorsunuz ve yol kesiyorsunuz ve toplantı yerinizde tanınmayana geliyorsunuz?” demektir.
فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Kavminin cevabı yalnızca bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan demeleri oldu.
فَ: Atıf harfidir. Kendisinden sonraki cümleyi 28. ayetteki Lût’un sözlerine (قَالَ لِقَوْمِهِ) atfetmektedir.
مَا: “Değildir” demektir. Olumsuzluk edatıdır. Olumsuzluğu istisna edatı olan إِلَّا ile bozulmaktadır.
كَانَ: “Oldu” demektir. Nakıs fiillerdendir. İsmi ve haberi vardır. İsmi merfu, haberi mensubdur.
جَوَابَ: “Cevap” demektir. Birinci babdan جَابَ - يَجُوبُ şeklinde bir şeyi delmek, oymak, tünel açmak, burgulamak manasındadır. İf’âl bâbında (أَجَابَ – يُجِيبُ) davete, çağrıya, talebe uymak anlamına gelmiştir. جَوَاب da if’âl bâbından mastar ismidir. Mecazi olarak kendisini çağıranın çağrısına, davet edenin davetine doğru engelleri delerek, tüneller açarak, yolları geçerek gitmek anlamından gelmiş olabilir. Başka bir bâbdan (2.bab gibi) daha gelip ve o sülasi bâbın kullanımı kaybolmuş ve if’âl babı onun yerine geçmiş olabilir.
قَوْمِ: “Kavim” demektir. قوم kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak kalkıp bir hedefe yönelerek dik durmak manasındadır. Bu mastar manasından ortak bir hedefe yönelmiş insan topluluğu manasında ism-i cemdir (topluluk ismidir).
هِ: “O” demektir. Zamirdir. Lût’a racidir.
قَوْمِهِ: “Onun kavmi” demektir. İsim tamlamasıdır. Lût’un kavmidir.
جَوَابَ قَوْمِهِ: “Kavminin cevabı” demektir. İ’râbı mensub (جَوَابَ) olduğundan kânenin haberidir. Normalde kânenin haberi isminden sonra gelir ve beklenen nekre olmasıdır. Burada isminden önce ve marife olarak gelmiştir.
إِلَّا: “Yalnızca” demektir. İstisna edatıdır.
أَنْ: “-mek” demektir. Mastar-ı müevveldir. Arkasından sıla cümlesi gelir.
قَالُوا: “Söylediler” demektir. Fâili و zamiridir. Lût’un kavmine racidir.
ائْتِ: “Gel” demektir. İkinci bâbdan ikinci şahıs tekil emir fiildir.
نَا: “Biz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir.
بِ: “İle” demektir. Harf-i cerdir. ائْتِ ile beraber geldiği zaman “gel” manasını “ile beraber gelmek” anlamı sebebiyle “getir” anlamına değiştirir. Getirilen bu harf-i cerden sonra gelendir.
عَذَابِ: “Azab” demektir. Bu kök iki ayrı bâbdan gelmektedir. Beşinci bâbdan geldiğinde عَذْب tatlı demektir. Sıfat-ı müşebbehedir. Su için kullanılır. Suyun tadının hoş olması manasından gelmiştir. İkinci bâbdan geldiğinde عَذَاب bir fiili yapmasını önlemek, o fiilden caydırmak, uzak tutmak, fiili işlemesini sonlandırmak için darbetmek, engellemek, kahretmek anlamlarındadır.
Azab etmek birisinin temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamasını engelleyen her türlü fiildir. Yemesini veya içmesini veya barınmasını engellemek demek ona azab etmek demektir.
Azab belirli bir fiil değildir. Azab her tür fiille gerçekleşebilir. Hatta bir fiil olmadan bir durum da azab olur. Temel ihtiyaçlara engel olan her fiil, her durum, her olay azabdır. Ekonomik kriz bir azabdır. İnsanların temel ihtiyaçlarına karşı engel oluşturur. Kıtlık bir azabdır. Sel bir azabdır, yangın bir azabdır. Cehennem bir azabdır. Hastalık bir azabdır.
اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
عَذَابِ اللَّهِ: “Allah’ın azabı” demektir. “Allah’a ait olan azab” veya “Allah’ın yaptığı azab” veya “Allah’tan gelen azab” anlamlarına gelir.
ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ: “Bize Allah’ın azabını getir” demektir. Kendisinden sonra gelen şart cümlesinin cevap cümlesidir.
إِنْ: “-se, -sa” demektir. Şart edatıdır.
كُنْتَ: Nakıs fiillerdendir. Burada mazi fiil olarak gelmiştir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir. كُنْتَ ikinci şahıs eril tekil fiildir ve sonundaki ت zamirdir. “Sen” anlamındadır. Merfu muttasıl zamirdir. Bu zamire tâu-l fâil denir. Kânenin ismidir.
مِنَ: “-den” demektir.
الصَّادِقِينَ: “Doğru davranışlı, doğru sözlü olanlar” demektir. Doğru davranışlı, doğru sözlü olmak, bir sapma, kayma olmadan doğru bir şekilde hedefe isabet etmek manasındadır.
مِنَ الصَّادِقِينَ: “Doğru sözlü olanlardan” demektir. Kânenin haberidir.
إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ: “Eğer doğru sözlü olanlardansan” demektir. Tehir edilmiş şart cümlesidir. Normalde beklenen şartın cevaptan önce gelmesidir. Burada cevap cümlesi önce, şart cümlesi sonra gelmiştir.
ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ: “Bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan” demektir.
قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ: “Bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan, dediler” demektir.
أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ: “Bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan demeleri” demektir.
مَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِهِ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ: “Kavminin cevabı yalnızca bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan demeleri oldu” demektir. Burada إِلَّا istisna edatından önce mahzuf bir قَوْلٌ vardır. Bununla beraber قَوْلٌ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللَّهِ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ kânenin ismidir. “Bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan dışında bir söz” demektir. Bununla cümle “Kavminin cevabı bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan dışında bir söz olmadı” anlamında olup hasr gerçekleştiği için “Kavminin cevabı yalnızca bize Allah’ın azabını getir, eğer doğru sözlü olanlardansan demeleri oldu” şeklinde Türkçeye çevrilmesi de uygun olmaktadır.
Lût kavmi Lût’un uyarılarına hiç aldırış etmemekteydiler. Kendilerinden son derece eminlerdi. Azabı getirebilirsen getir diyorlardı. Azgınlıklarına sürekli olarak devam edeceklerini, kendilerini durduracak bir güç olmadığına inanıyorlardı. Her tür ahlaksızlığı ve çirkin işleri yapıyorlardı. Erkek genelevleri vardı. Eşcinsel evlilikler yapıyorlardı. Şehirlerine gelen erkeklere tecavüz ediyorlardı ve bunu hak olarak görüyorlardı. Kendilerinden önce alemlerden hiçbiri onları geçememişti. Bugünkü durumu tekrar değerlendirelim. Özellikle batı medeniyetinin geldiği son noktayı görelim. Eşcinsel evlilikler, erkeklerle ücret karşılığı ilişkiler Lût kavmi gibi mevcut. Şehre girenlere tecavüz etme hakkı yok. Onlardan farklı olarak eşcinsel evliler evlat edinme hakkına sahipler. Hatta normal ailelerin elinde çocuğa eziyet ediyorlar diye çocukları alınıp bu eşcinsel evlilere verilebiliyor. Bunlar gayet normal karşılanıyor buralarda. Lût kavminden daha kötü bir şekilde eşcinselliğe karşı çıkanları, eşcinsellik aleyhinde konuşanları cezalandırıyorlar ve sınır dışı ediyorlar. Eşcinsellik temel bir hak haline getirilmeye çalışılıyor. Lût kavmi bu konuda Lût’u yasaklıyor ama sınır dışı etmiyor veya ona bir ceza vermiyor. Bu yönden bugünkü batı medeniyetinin bazı ülkeleri Lût kavmini geçmiş durumda. Daha da kötüsü bizim gibi toplulukların bu batı medeniyetinin etkisi altına girmesi. Topluluğumuzda da artık eşcinselliği bir tercih olarak görenlerin çoğalmaya başlaması bu etkinin göstergesidir. İmzalanan ve sonra feshedilen İstanbul sözleşmesi bu facianın resmileşmesiydi. Ancak sözleşmelere gerek yok, kültürel etki çok daha kötüdür. Sapkınlıklar bulaşıcı hastalık gibidir. Yayılır ve normal görülmeye başlandığında artık önü alınmaz bir hale gelir. Son da Lût kavminden daha beter olabilir. Sapkınlığı yapmadıkları halde hoş görenler veya sapkınlıkları hak olarak görenler de bu yönden Lût’un hanımı gibidir.
İstanbul, Yenibosna
12 Mart 2022
M. Lütfi Hocaoğlu