ANKEBÛT SÛRESİ - 31. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ (33)
Ve elçilerimizin Lût’a gelmesiyle onlar sebebiyle kötü hissettirildi ve onlar sebebiyle güçsüz hissetti ve korkma ve hüzünlenme, kesinlikle biz seni ve kalıntılardan olacak karın dışında ehlini kurtaranlarız, dediler. (33)
وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا
Ve elçilerimizin Lût’a gelmesiyle
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. 31. ayetteki لَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى ile başlayan cümleye kendisinden sonrasını atfetmektedir.
لَمَّا: “-ınca” demektir. Geçmiş zaman zarfıdır. لَمَّا dört şekilde kullanılır. Zarf olur, şart edatı olur, nefy (olumsuzluk) edatı olur, istisna edatı olur. Burada geçmiş zaman zarfıdır. Kendisinden sonra mazi fiil gelmiştir.
أَنْ: Mastar harfidir. لَمَّا dan sonra zaid olarak gelir. Fiilin beklenen süreden daha uzun sürdüğünü gösterir. Söz uzatılmıştır, fiilin gerçekleşme süresi de uzamıştır.
جَاءَتْ: “Geldi” demektir. Mazi fiildir. Üçüncü şahıs dişildir (müennestir).
رُسُلُ: “Elçiler” demektir. رَسُول un çoğuludur. Sıfat-ı müşebbehedir. Kökü رسل dir. Dördüncü bâbdan gelmektedir. Bir mesajı ulaştıran, bir görevi yapan kimsedir.
نَا: “Biz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
رُسُلُنَا: “Elçilerimiz” demektir. Görevlendirilen kimselerdir. Görevlerinin ne olduğu cümlenin devamından anlaşılmaktadır.
لُوطًا: “Lût” demektir. Bir peygamberin özel ismidir.
لَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا: “Elçilerimizin Lût’a gelmesiyle” demektir. لَمَّا dan sonra zaid أَنْ gelmiştir ve buna göre gelme fiilinin beklenenden daha uzun sürdüğü anlaşılmaktadır. İbrahim’in yanından ayrılır ayrılmaz Lût’a gelmemişlerdir. Lût kavmini helak etmek için gerekli hazırlıkları yaptıkları sadece buradaki fazladan gelen bir أَنْ ile anlaşılmaktadır. Burada beklenen süre kime göredir? İbrahim’e göredir. Çünkü ona uğramışlar ve helakin gerçekleşeceğini söylemişlerdir. İbrahim de yakın bir kasabada olan Lût kavminin helakinin kısa bir süre içinde gerçekleşeceğini beklemektedir. Ancak süre uzamıştır. İbrahim’in beklentisinden daha uzun sürmüştür.
Hûd sûresi 77. Ayette ise وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا şeklinde zaid أَنْ olmadan gelmiştir. Burada gelme Lût’a göredir. Lût’un elçilerin gelmesi için bir beklentisi yoktur. Elçileri beklememektedir. Bu nedenle sürenin uzun ya da kısa olması beklentisi oluşmamıştır.
Geçiş | Açıklama |
لَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا | İbrahim’in beklentisine göre: Elçilerin Lût’a gelmesi beklediğinden uzun sürüyor. Bu nedenle أَنْ geliyor. |
لَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا | Lût’a göre: Elçileri beklemediği için bir beklenti yok. Bu nedenle أَنْ gelmiyor. |
Burada dikkat çeken bir durum daha vardır. Arapça gramerde mutabakat denen bir durum vardır. Cümlenin öğelerinin tekillik-ikillik-çoğulluk, erillik-dişillik açısından birbirleriyle uyum içinde olmasıdır. Bu ayette mutabakat söz konusu değildir.
Fâil | Fiil |
رُسُلُنَا | جَاءَتْ |
Eril | Dişil |
Fiil müennes (dişil), fâil ise müzekkerdir (erildir). Mutabakat yoktur.
Fiil ve fâil veya nâib-i fâil arasında mutabakatla ilgili bir kural vardır:
Merfu öğe (fâil/nâib-i fâil/nâsih fiilin ismi) cem-i teksir ise fiil müennes de gelir, müzekker de gelir. Merfu öğe (fâil/nâib-i fâil/nâsih fiilin ismi) cem-i müzekker salim veya müzekker tesniye veya müfred müzekkerse fiil müzekker gelir. Yani cem-i teksir dışındaki müzekkerlerde fiil müzekker gelir.
Cemi mükesserlerde mutabakat olmamasının sebebi sayıların az ve çok olması ile ilgilidir. Mutabakat varsa fâil/nâib-i fâillerin sayısı çoktur, mutabakat yoksa sayıları azdır.
جَاءَ رُسُلُنَا | Gelen elçilerin sayısı çok |
جَاءَتْ رُسُلُنَا | Gelen elçilerin sayısı az |
Burada mutabakat olmadığından gelen elçilerin sayılarının az olduğu anlaşılmaktadır.
سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا
Onlar sebebiyle kötü hissettirildi ve onlar sebebiyle güçsüz hissetti
سِيءَ: “Kötü hissettirildi” demektir. سوء kökü sülasi beşinci bâbda lazımdır ve “kötü olmak” manasındadır. Birinci bâbda ise müteaddidir ve “kötü hissettirmek” manasındadır.
بِ: “sebebiyle” demektir. Harf-i cerdir.
هِمْ: “Onlar” demektir. Zamirdir. Lût’un ehline racidir.
بِهِمْ: “Onlar sebebiyle” demektir. Ehli sebebiyle demektir.
سِيءَ بِهِمْ: “Onlar sebebiyle kötü hissettirildi” demektir. Burada سِيءَ şeklinde meçhul olarak geldiğine göre ya müteaddi olmalı ya da bir harfi cerle teaddi olarak meçhul olmalıdır. Ayette بِ harfi ceri ile gelmektedir. Ancak burada بِ harfi ceri ta’lil etkisiyle gelmekte ve fiilin ne sebeple gerçekleştiğini göstermektedir. Bu durumda سِيءَ birinci bâbdan müteaddi olarak gelmektedir ve meçhul olarak “kötü hissettirildi” demektir. Lût Peygamberi kötü hissettiren gelen elçilerdir ama kötü hissetme sebebi elçilerin ehline bir şey yapacağı korkusudur. Elçiler nasıl bir görünüme sahiptir ki Lût kendini kötü hissetmiştir.
فَلَمَّا رَأَى أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ
Ona uzatmadıkları ellerini görünce onları yadırgadı, hoşlanmadı. (Hud 70)
İbrahim Peygamber elçilere getirdiği yemeğe uzatmadıkları ellerini görünce onları yadırgamış, hoşlanmamıştı. Bu elçiler Lût’a gelen elçilerdi. İbrahim Peygamber ellerini uzatmadıklarını görünce onları yadırgamamıştır. Öyle olsaydı cümle فَلَمَّا رَأَى أَلَّا تَصِلَ أَيْدِيهِمْ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ şeklinde gelirdi. Oysa İbrahim Peygamberin yadırgama sebebi aslında yemeğe ellerini uzatmamaları değil, yemeğe uzatmadıkları elleridir. Elçilerin elleri farklıdır. İnsan eli gibi değildir. Muhtemelen farklı fonksiyonlar gören güçlü elleri vardır ve İbrahim Peygamberde korku oluşturmuştur. Lût da onları görünce farklılığı fark etmiş ve bu değişik varlıklardan dolayı içine korku düşmüştür. Onların ehline bir şey yapacağını düşünmüştür.
وَ: “Ve” demektir.
ضَاقَ: “Daraldı” demektir. Mazi, üçüncü şahıs, eril, tekil fiildir. Kökü ضيق’dir. Sülasi ikinci bâbdan lazım bir fiildir. Tazyik de bu kökten gelmektedir.
بِ: “sebebiyle” demektir. Harf-i cerdir.
هِمْ: “Onlar” demektir. Zamirdir. Lût’un ehline racidir.
بِهِمْ: “Onlar sebebiyle” demektir. Ehli sebebiyle demektir.
ذَرْعًا: “Uzunluk (ölçüm)” demektir. ذرع kökünden gelmiştir. Üçüncü bâbdan ذَرْعٌ mastarı bir şeyi uzunluk ölçmek maksadıyla veya başka bir şey için gergin bir şekilde ileri doğru uzatmak manasındadır. Bu mastar manasından ölçülen manasında ذَرْعٌ “uzunluk” anlamında camid, eril, tekil bir isimdir. Burada temyiz görevindedir.
ضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا: “Onlar sebebiyle güçsüz hissetti” demektir. Burada tek başına değil bir deyim olarak mana vermek gerekir. Deyim olarak anlam bu şekildedir. Deyim olmadan kelime kelime manası “o uzunluk olarak daraldı” veya “onun uzunluğu daraldı” şeklindedir. Ehli sebebiyle kendini güçsüz hissetmiştir. Gelen elçilerin ehline kötülük yapacaklarını düşünmekte ve onları korumada gücünün yetmeyeceğini düşünmektedir.
Lexicon’da bu hususta şöyle denmektedir:
ضَاقَ بِالأَمْرِ ذَرْعًا: He was unable to do, or accomplish, the thing, or affair; as though meaning, he stretched forth his arm to it and it did not reach it.
Türkçe’de kullanılan “eli, kolu bağlı olmak” yani yapmak istediği bir şeyi, bir engel nedeniyle yapamaz durumda olmak manasındadır. Kur’an’da buna benzer ifadeler vardır. Örneğin سُقِطَ فِي أَيْدِيهِمْ (Araf 7/149) “pişman olmak”, تُدْلُوا إِلَى الْحُكَّامِ (Bakara 2/188) “rüşvet vermek” manasındadır. Bunlar mürekkeb ifadelerdir.
سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا: “Onlar sebebiyle kötü hissettirildi ve onlar sebebiyle güçsüz hissetti” demektir.
وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ
Ve korkma ve hüzünlenme, kesinlikle biz seni ve kalıntılardan olacak karın dışında ehlini kurtaranlarız, dediler.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Kendisinden sonra gelen cümleyi öncesindeki سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا cümlesine atfetmektedir.
قَالُوا: “Dediler” demektir. Fâili fiilin içindeki cem vâvıdır. Elçilere racidir.
لَا: Nehy edatıdır. Kendisinden sonraki muzari fiili cezm ederek emrin tersi olan nehy fiili gerçekleşir.
تَخَفْ: “Korkarsın” demektir. İkinci şahıs tekil meczum muzari malum fiildir. Kendisinden önceki لَا nedeniyle cezm olmuştur. Merfu hali تَخْوَفُ şeklindedir. İ’lâllere uğramıştır.
Dönüşüm | Açıklama |
تَخْوَفُ ← تَخْوَفْ | Merfu halinin son harekesi zammelidir. Son hareke sakin kılınarak cezm edilmiştir. |
تَخْوَفْ ← تَخَافْ | Vav (و) veya ya (ي) fethalı olur ve önceki harf sahih ve sakinse vav veya ya fethasını önceki harfe verir (nakille iskân) ve kendileri de elife kalp olunurlar. |
تَخَافْ ← تَخَفْ | İçtima-i Sakineyn (iki harekesiz harfin yan yana gelmesi) bir kelimede meydana geliyorsa ilk sakin harf hazfedilir. |
خَوْف korku demektir. Zarar verici, eziyet edici veya hoş olmayan bir şeyin kendisine isabet edeceğini hissetmek manasındadır. خوف kökünden dördüncü bâbdan mastardır.
لَا تَخَفْ: “Korkma” demektir. Lût da gelen elçiler nedeniyle korkmuştur ve elçiler de bunun farkındadır.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. لَا تَحْزَنْ nehiy cümlesini لَا تَخَفْ nehiy cümlesine atfetmektedir.
لَا: Nehy edatıdır. Kendisinden sonraki muzari fiili cezm ederek nehy fiili gerçekleşir.
تَحْزَنْ: “Hüzünlenirsin” demektir. Hoşa giden bir şeyi kaybetmekten veya meydana gelen bir zarardan dolayı içinde üzüntü, sıkıntı, acı hissetmek manasındadır. İkinci şahıs tekil meczum muzari malum fiildir. Kendisinden önceki لَا nedeniyle cezm olmuştur. Merfu hali تَحْزَنُ şeklindedir. Sonundaki zamme kalkmış ve son harf sakin kılınarak cezm olmuştur.
لَا تَحْزَنْ: “Hüzünlenme” demektir. Nehy fiildir.
لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ: “Korkma ve hüzünlenme” demektir.
إِنَّا: “Kesinlikle biz” demektir. Aslı إِنَّنَا dır. Huruf-u müşebbehe bi-l fiilden olan إِنَّ ile “biz” anlamındaki zamir birleşince إِنَّنَا olmuş ve sonra okuma kolaylığından dolayı إِنَّا şeklinde kısaltılmıştır.
إِنَّ + نَا إِنَّنَا إِنَّا
مُنَجُّو: “Kurtaranlar” demektir. Aslı مُنَجُّونَ dir. Eril çoğul (cem-i müzekker salim) ism-i fâildir. İsim tamlamasında muzaf olduğundan sondaki ن düşmüştür. Tef’îl bâbından ism-i fâildir. Birinci bâbdan نَجَا - يَنْجُو şeklinde tehlikeli ve zararlı bir durumdan emniyetli bir hale geçmek, kurtulmak manasındadır. Birinci bâb if’âl bâbına (أَنْجَى – يُنْجِي) tadiye etkisi ile gelir. Bâb değişimiyle “kurtulmak” anlamı “kurtarmak” anlamına değişir. Tef’îl bâbına geçince (نَجَّى – يُنَجِّي) tadiyenin yanında teksir ve mübalağa etkisi vardır. Kurtarmada bir çokluk vardır. Tef’îl bâbında çokluk ya fiilde olur ya fâilde olur ya da mef’ûlde olur. Yani ya kurtarma fiili çok sayıda işlenecektir ya kurtarmaya gelenler çok sayıdadır ya da kurtarılacaklar çok sayıdadır.
فَأَنْجَيْنَاهُ وَأَهْلَهُ إِلَّا امْرَأَتَهُ
Onu ve karısı dışında ehlini kurtardık. (Neml 57)
Bu ayette if’âl bâbı ile gelmiştir. Bazı ayetlerde tef’îl bâbı bazı ayetlerde if’âl bâbı gelmesi önemlidir. İf’âl bâbı fiilin bir kerede olduğunu gösterdiğinden kurtarma eylemi bir kerede olmuştur. Buna göre مُنَجُّونَ ism-i fâilindeki çokluk fiilde değildir. Kurtaranların da az sayıda olduğunu gelme fiiliyle fâil arasında mutabakatın olmadığından biliyoruz. Buna göre kurtarılanlar çok sayıdadır. Lût ile beraber birkaç kişi değil, çok sayıda kimse kurtarılmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi de İbrahim Peygambere geldiklerinde te’kîd lâmlı ve nûnlu muzari ile (لَنُنَجِّيَنَّ) “kurtaracağız” denirken burada “kurtaranlarız” demesidir. Lût’a geldiklerinde kurtarma sürecine başlamışlardır ve süreç devam etmektedir. Bu nedenle ism-i fâille gelmiştir.
كَ: “Sen” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Lût’u ifade etmektedir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir.
أَهْلَ: “Ehil” demektir. ءهل kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan mastar olarak birisini sorumluluğu ve himayesi altına almak, uyruğu haline getirmek manasındadır. Bu mastar manasından kendisinden sorumlu olunan, himaye altına alınan topluluk manasında أَهْل “ehil” anlamında camid isimden ism-i cemdir (topluluk ismidir).
كَ: “Sen” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Lût’u ifade etmektedir.
أَهْلَكَ: “Senin ehlin” demektir. Lût’un ehlidir. Tef’îl bâbı ile bu ehlin çok sayıda olduğunu anlıyoruz. Buna göre Lût’un ehli demek yalnızca Lût’un ailesi demek değildir. Lût’un sorumluluğundaki kimselerdir. Ailesi de sorumluluğunda olduğu için ehlidir. Ailesi dışında onun çevresinde bir araya gelmiş ve onun uyarılarını anlamış ve kavim içindeki ahlaksızlığı kabul etmeyen bir gruptur. Dünya görüşü olarak Lût’un çevresinde toplanmış onun sorumluluğu altındaki kimselerdir.
كَ وَأَهْلَكَ: “Sen ve senin ehlin” demektir.
إِلَّا: İstisna edatıdır. Kendisinden sonrakini öncesinden istisna eder.
امْرَأَةَ: “Kadın kişi” demektir. مَرْءٌ “kişi” demektir. مرء kökünden gelmiştir. امْرَأَةٌ (kadın kişi) kelimesi erkek bir varlığa izafe edildiğinde o erkeğin karısı anlamına gelir. Ancak امْرُؤٌ (erkek kişi) kelimesi bir kadına izafe edilmez. İzafe edilerek kocası anlamı oluşturulmaz. بَعْل “koca” demektir.
كَ: “Sen” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Lût’u ifade etmektedir.
امْرَأَتَكَ: “Senin karın” demektir. Lût’un karısıdır. Lût’un ehlinden istisna edilmiştir. Lût’un iki tür ehli vardır. Birisinde, ehli ailesi olarak onun sorumluluğunda olanlardır. Diğerinde ise ailesi olmadıkları halde onunla aynı görüşte olan, ahlaksızlıktan hoşlanmayan ama önlemek için gücü yetmeyen kimseler olarak onun sorumluluğu altına girmiş kimselerdir.
Eğer istisna muttasıl ise karısı Lût’un ailesi olarak ehlindendir. Ama kurtarılmayacaktır. Çünkü zahirde Lût’un ehlindendir, onun ailesindendir ama Lût’un görüşüne katılmamaktadır. Eğer istisna munkatı ise karısı Lût’un ailesi olmayan ehlinden değildir.
كَانَتْ: Nakıs fiillerdendir. Burada mazi fiil olarak gelmiştir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir. كَانَتْ üçüncü şahıs dişil tekil fiil olduğu için bu nakıs fiilin ismi zamirse cümlede söylenmez. Bunlara müstetir (gizli) zamir denir. Burada kânenin ismi “o” anlamındaki müstetir هِيَ dir. Lût’un karısına racidir.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
الْغَابِرِينَ: “Kalıntılar” demektir. Cem-i müzekker salim (kurallı erkek çoğul) ism-i fâildir. غبر kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan غُبُورٌ mastarı hem yerinde kalmak hem de geçip gitmek manasındadır. İki zıt anlam da aynı fiilde vardır. Bu mastar manasından hem yerinde kalan hem de ayrılıp giden, yayılan manasında غَبَرَةٌ ıstılahi olarak bu iki özelliği de taşıyabilen “toz” anlamında isimdir. غَابِر “geriye kalan, kalıntı” anlamındadır. Ama normalde âkil varlıklar için kullanılmaz. Çünkü âkil varlıklar kalıntı olmazlar. Bu nedenle beklenen çoğulu cem-i mükesser (kırık çoğul) olan غُبَّر dur. Oysa burada salim çoğul kullanılmıştır. Buradan anlıyoruz ki buradaki insanlar kalıntı haline geleceklerdir. Tozlaşacaklardır. Önce toz halinde orada kalacaklar, sonra rüzgarlarla uçuşacaklardır.
كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ: “Kalıntılardandır” demektir. امْرَأَتَكَ (senin karın) nin halidir.
امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ: “Kalıntılardan olan karın” demektir. الْغَابِرِينَ erkek çoğul kullanılmıştır. Erkek çoğullar kadınları da kapsadığından karısı da bu kalıntılara dahildir.
كَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ: “Sen ve kalıntılardan olacak karın dışında ehlin” demektir.
إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ: “Kesinlikle seni ve kalıntılardan olacak karın dışında ehlini kurtaranlarız” demektir.
قَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ: “Korkma ve hüzünlenme, kesinlikle biz seni ve kalıntılardan olacak karın dışında ehlini kurtaranlarız, dediler” demektir. Kuran’ın başka ayetlerine baktığımızda da göreceğimiz gibi Lût elçilere karısı için hiçbir itirazda bulunmamıştır. İbrahim Peygamber de Lût’un karısı için hiçbir itirazda bulunmamıştır.
ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَةَ نُوحٍ وَامْرَأَةَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ
Küfredenler için Allah Nuh’un karısı ve Lût’un karısını örnek verdi. İkisi kullarımızdan iki salih kulun altındaydı. İkisi (iki kadın) ikisine (Nuh ve Lût) hıyanet etti de ikisi (Nuh ve Lût) ikisini Allah’tan gelen hiçbir şeyden korumadı ve denildi ki ikiniz girenlerle beraber ateşe girin. (Tahrim 10)
Bu ayette hem Nuh’un hem de Lût’un karılarını korumadıkları anlaşılmaktadır. İkisi de ateşe gireceklerdir.
İlginç olan bir nokta da peygamberlerin böyle kadınlarla niçin evli kalmaya devam ettikleridir.
يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاةَ أَزْوَاجِكَ
Ey nebi, eşlerinin rızasını aramak için Allah’ın sana helal ettiğini niçin kendine haram ediyorsun? (Tahrim 1)
Bu ayette peygamber helal olan bir şeyi eşlerinin rızası için kendisine haram etmiştir. Burada eşleri helali haram kılması içi peygamberi yönlendirmişlerdir.
عَسَى رَبُّهُ إِنْ طَلَّقَكُنَّ أَنْ يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا
Belki de rabbi eğer sizi boşarsa onun için sizi sizden hayırlı müslim, mümin, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, seyahat eden, dul ve bekâr eşlerle değiştirir. (Tahrim 5)
Peygamberin eşlerinin yaptıkları yanlış nedeniyle bu ayet boşanma tehditini ifade etmektedir. Peygamber için ortada hıyanet bile yokken boşanma durumu varsa hem de tüm eşlerini birden boşama durumu varken Nuh ile Lût kendilerine hıyanet eden ve kâfirlerden olmak üzere örnek verilen ateşe girecek olan karılarını boşamamışlardır. Burada dikkat etmemiz gereken ne Nuh ne de Lût bir İslam düzeni kurmuşlardır. Peygamber bir düzen kurmuştur ve kendi topluluğunun başkanıdır. Başkan olarak da karıları mümindir ve başkan eşlerinin sevapları diğer kadınların iki misli iken cezaları da diğer kadınların iki mislidir. Bırakın hıyanet etmeyi en ufak bir yanlışları bile onlar için istenilmeyen bir şeydir. Düzen İslam düzenidir ve bu düzen içinde peygamberin veya İslam düzeni içinde başkanın eşlerinin çok dikkatli hareket etmeleri gerekir. Herkesin gözü önündedirler ve örnektirler. Allah’ın helallerini haram etmesini istemeye hakları yoktur ve başkana destek olmaktan başka yolları da yoktur. Aksi durumda boşanılarak başkanın çevresinden uzaklaşacaklardır.
Yalova, Teşvikiye
02 Nisan 2022
M. Lütfi Hocaoğlu