ANKEBÛT SÛRESİ - 8. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ (9)
İman eden ve salihatı amel edenler, onları salihlerin içine girdireceğiz. (9)
وَ: Vâv-u isti’nâfiyedir. (الْوَاوُ الاِسْتِئْنَافِيَّةُ) Öncesinde fiil cümlesi vardır, sonrasında isim cümlesi vardır. İkisi de haber cümlesidir. Ancak aralarında anlamsal ilişki uzaktır. Size amellerinizi haber vereceğim demekte, sonrasında ise iman eden ve salihatı amel edenlerden bahsetmektedir. Haber verilen amellerden salih olanlar, seyyie olanlar vardır. Burada salih amel edenlerin durumu anlatılmaktadır. Bu şekilde ilk anda anlaşılmayan, düşününce arada bağın kurulduğu bir anlamsal ilişki vardır. Bu nedenle buradaki vâv isti’nâfiyedir.
الَّذِينَ: Has ism-i mevsuldür. Arkasından sıla cümlesi gelir ve sıla cümlesinde şahıs ve çoğulluk açısından has ism-i mevsulle uyumlu bir zamir bulunur. Buna aid zamiri denir. الَّذِينَ ile uyumlu olan هُمْ (onlar) veya و (onlar) zamiridir. Has ism-i mevsullerde aid zamirinin raci olduğu fâil ya da mef’ûl de marifedir, fiilin işleniş şekli de bilinmektedir. Bu nedenle organize işler has ism-i mevsullerle ifade edilirler.
آمَنُوا: “İman ettiler” demektir. ءمن kökünden if’âl bâbındandır. İf’âl bâbından harf-i cersiz gelmiştir. “Güven verdiler” demektir. Daha önceden bahsettiğimiz gibi “inanma” anlamında değildir. Güven inanmayı gerektirir. İnanmadan güven olmaz.
وَ: Atıf harfidir. عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesini آمَنُوا cümlesine atfeder.
عَمِلُوا: “Amel ettiler” demektir. Mazi fiildir. Amel hukuki sonuç doğuran fiildir.
الصَّالِحَاتِ: “Uyumlular” demektir. Birinci babdan صَلَحَ - يَصْلُحُ şeklinde amellerinin yaratılışına, yapısına uyumlu olması manasındadır.
عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “Salihatı amel ettiler” yani “uyumlu ameller yaptılar” demektir. Salihatı amel etmek proje içinde hareket etmek demektir.
آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “İman ettiler ve salihatı amel ettiler” demektir.
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “İman eden ve salihatı amel edenler” demektir.
الَّذِينَ ile imanın mazi çekimi olan آمَنُوا ve muzari çekimi olan يُؤْمِنُونَ Kuran’da çok sayıda geçmektedir.
Kuran’da الَّذِينَ آمَنُوا mef’ûl almadan çok sayıda geçmektedir ancak الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ mef’ûlsüz geçmemektedir.
آمَنُوا mazi fiildir ve normalde fiilin geçmişte yapıldığını gösterir. الَّذِينَ has ism-i mevsulünden sonra gelince fiilin yapılıp bittiğini değil, fiilin tamamlanıp fiildeki vasfın artık o toplulukta organize bir şekilde yerleşik olduğunu gösterir. يُؤْمِنُونَ muzari fiildir, normalde fiilin şimdi yapıldığını veya gelecekte yapılacağını gösterir. الَّذِينَ’ den sonra gelirse fiilin şimdiki zamanda yapıldığını ve halen organize bir şekilde yapıldığını gösterir.
الَّذِينَ آمَنُوا, الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ’ den daha belirgindir. الَّذِينَ آمَنُوا’ da iman yani güvenlik organize bir şekilde yerleşiktir ve tamamlanmıştır. الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ’ de ise iman organize olma aşamasındadır, organizasyon tamamlanmamıştır. Bu nedenle Kuran’da bu şekilde muzari fiille mef’ûl almadan geçmemektedir.
الَّذِينَ ile geldiği için iki şart da organizasyon şeklinde gerçekleşmelidir. Tek الَّذِينَ ile geldiği için iki şart da aynı organizasyon içinde olmalıdır, birbirinden bağımsız olmamalıdır.
1.Şart: İmandır yani güvenliğin sağlanmasıdır. (آمَنُوا)
2.Şart: Projeli ortak üretim veya iş yapmaktır. (عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ)
Bu nedenle الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ organize bir şekilde güvenliği sağlayıp projeli ortak üretim ve iş yapanlardır.
لَنُدْخِلَنَّ: “Kesinlikle girdireceğiz” demektir. Te’kîd lâmı ve şeddeli te’kîd nûnuyla (لَنُدْخِلَنَّ) gelmiştir. Üç kere te’kîd vardır ve her zaman gelecek zaman ifade eder. İf’âl bâbından gelmiştir. Sülasi (دَخَلَ يَدْخُلُ) anlamı “girmek” iken if’âl bâbında (أَدْخَلَ يُدْخِلُ) “girdirmek” anlamındadır.
هُمْ: “Onlar” demektir. Fiilin mef’ûlü olduğu ve fiile bitişik olduğu için mensub muttasıl zamirdir. الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ (İman eden ve salihatı amel edenler) ye racidir.
لَنُدْخِلَنَّهُمْ: “Kesinlikle onları girdireceğiz” demektir.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir. Zarfiyet için kullanılmıştır.
الصَّالِحِينَ: “Salihler” demektir. Kurallı eril çoğuldur (Cem-i müzekker salim). Kurallı eril çoğullar âkil varlıklar için kullanılır. Burada الصَّالِحِينَ âkil varlıklar için kullanılmakta iken ayetin başında sıla cümlesi içinde ameller için الصَّالِحَاتِ şeklinde kurallı dişil çoğul gelmiştir. الصَّالِحِينَ ism-i fâildir. Marife mensub ve mecrur hali bu şekildedir. Marife merfu hali الصَّالِحُونَ şeklindedir. صلح kökünün zıttı birisinin veya bir şeyin veya bir işin yapısının bozulması anlamını ifade eden فسد köküdür. صَالِح’in zıttı فَاسِد’dir. Bu iki kök if’âl bâbından da gelir.
Sülasi | صَالِح | Uyumlu | Kuran’da var |
فَاسِد | Bozuk | Kuran’da yok |
İf’âl | مُصْلِح | Uyumlulaştıran | Kuran’da var |
مُفْسِد | Bozuklaştıran | Kuran’da var |
الصَّالِحِينَ kelimesinin zıttı olan الْفَاسِدِينَ kelimesi Kuran’da yoktur. İnsanların kendileri topluluk olarak bozuk yani uyumsuz olmazlar. O zaman topluluk olmazlar. Topluluklar bozguncu olabilirler.
الصَّالِحِينَ’in Kuran’da geçişlerine bakarsak Araf 168. ayette مِنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذَلِكَ “onlardan salihler vardır ve onlardan bunun aşağısında olanlar vardır” denmektedir. Aynı şekilde Cin suresinde cinler أَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذَلِكَ “bizden salihler vardır ve bunun aşağısında olanlar vardır” demektedirler. İki ayette de “salihler ve bunu aşağısında olanlar vardır” denirken “salihler vardır ve fasidler/müfsidler vardır” denmemektedir. دَانَ - يَدُونُ fiili miktarında, hacminde, gücünde, fonksiyonunda azalma demektir. Bu fiille aynı kökten gelen دُون ise kendisinden sonra gelenden kelimenin ifade ettiği varlıktan, durumdan daha aşağıda, daha zayıf, daha düşük fonksiyonlu olan anlamındadır. Böylece salihlerin en üst mertebede olduğu gösterilmiş olmakta, diğerleri de دُونَ ذَلِكَ içine dahil edilmiş olmaktadır. Buna göre salihler dışındakiler fasidler değildir. Salihlerden daha aşağıda olanlardır. الصَّالِحُونَ eril çoğul olduğu için أُولَئِكَ ya da هُمْ ile ifade edilmesi beklenilir. Oysa burada دُونَ ذَلِكَ şeklinde “onun aşağısında” denmektedir. دُونَ أُولَئِكَ veya دُونَهُمْ denmemektedir. Eril çoğul bir kelimeye eril tekil ism-i işaret dönmesi topluluğun ism-i cem manasında olduğunu gösterir. Ordu kelimesi gibi olur. Ordu kelimesi tekildir ama çok kimseyi ifade eder. Burada da الصَّالِحُونَ kelimesine tekil işaret ismi döndüğü için topluluğun tekil kişiliğini ifade eder.
Kuran’da salihlerle ilgili ayetleri incelersek:
- Yere varis olanlar salih kullardır (Enbiya 105).
- İbrahim ahirette salihlerdendir (Bakara 130, Nahl 122, Ankebut 27).
- Yahya salihlerdendir (Ali İmran 39).
- İsa salihlerdendir (Ali İmran 46).
- Lût salihlerdendir (Enbiya 75)
- İbrahim, İshak, Yakup, Nuh, Davud, Süleyman, Eyüp, Yusuf, Musa, Harun, Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas salihlerdendir (En’am 83-85).
- İsmail, İdris, Zülkifl salihlerdendir (Enbiya 85-86).
- Kitap ehlinin hepsi bir değildir. Onlardan gece vakitlerinde Allah’ın ayetlerini secde ederek okuyan, Allah’a ve ahir güne iman eden, marufu emreden, münkeri nehyeden, hayırlarda yarışanlar salihlerdendir (Ali İmran 113-114).
- Biz Hıristiyanlarız diyenlerin içindeki ruhbanlar ve keşişler salihler kavmi ile beraber olmayı isterler (Maide 82-84).
- Allah salihlere veli olur (Araf 196)
- Süleyman Allah’tan rahmetiyle kendisini salih kullarının içine girdirmesini ister (Neml 19).
- Musa’nın kayınpederi Musa’ya 8 yıl ve 10 yıl şeklinde anlaşma teklif ettikten sonra Allah isterse beni salihlerden bulacaksın demektedir (Kasas 27).
- İman eden ve salihatı amel edenler salihlerin içine girdirilecektir (Ankebut 9).
- İbrahim salihlerden olan bir çocuk (İsmail) hibe edilmesini Allah’tan dua eder (Saffat 100).
- İbrahim salihlerden olan İshak ile müjdelenir (Saffat 112).
- Yunus rabbi tarafından seçilir ve salihlerden kılınır (Kalem 50).
- Yusuf rabbine dua ederek beni salihlere kat der (Yusuf 101).
- İbrahim rabbine dua ederek beni salihlere kat der (Şuara 83).
فِي الصَّالِحِينَ: “Salihlerin içi” demektir.
لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ: “Kesinlikle onları salihlerin içine girdireceğiz” demektir.
Ayette وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ هُمُ الصَّالِحُونَ “İman eden ve salih amel edenler, onlar salihlerdir” demiyor da وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِحِينَ “İman eden ve salih amel edenler, onları salihlerin içine girdireceğiz” diyor. Yine وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الصَّالِحِينَ “İman eden ve salih amel edenler salihlerdendir” demiyor da salihlerin içine girdireceğiz diyor.
Yani salih amel edenler oldukları halde salihlerin içinde değiller. Salih amel ettikleri halde de henüz salihler değildirler. Bu durumda salihlerin içinde olmak özel bir durum demektir. Daha sonra salihlerin içine girdirilecekler demektir. Amelinizin salih olması sizi salih yapmaz. Amelin salih olması ile insanın salih olması ayrı şeylerdir. Amellerin imanla beraber organize bir şekilde gerçekleştirilmesi salihlere dahil olmanın sebebidir.
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا فَلَمَّا تَغَشَّاهَا حَمَلَتْ حَمْلًا خَفِيفًا فَمَرَّتْ بِهِ فَلَمَّا أَثْقَلَتْ دَعَوَا اللَّهَ رَبَّهُمَا لَئِنْ آتَيْتَنَا صَالِحًا لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ (189) فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحًا جَعَلَا لَهُ شُرَكَاءَ فِيمَا آتَاهُمَا فَتَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ (190)
O, sizi bir nefisten yaratan ve onunla sükûn bulsun diye zevcini ondan kılandır. Onu kaplayınca hafif bir yük yüklendi. Onunla (yükle) tekrarladı (dönemler geçirdi). (Kadın) Ağırlaşınca ikisi ikisinin rabbi olan Allah’a dua ettiler. Eğer bize bir salih verirsen kesinlikle şükredenlerden olacağız. İkisine bir salih verince ikisi O’na ikisine verdiği hakkında şerikler (ortaklar) kıldı. Allah onların ortak ettiklerinden uludur. (Araf 189-190)
Bu ayette Âdem ile Havva’nın gebelik sona yaklaşırken salih bir çocuk istemeleri anlatılmaktadır. Doğduğu zaman salih olduğunu görmektedirler. Yeni doğan bir çocuğun salih olması demek o çocuğun topluluk içinde sosyal olarak uyumlu olması demek değildir. Bu durumda salih olma sağlıklı olma demektir. Biyolojik yaşam ile uyumlu olması demektir. Bu ayete göre çocuk sağlıklı doğunca anne babası onun hakkında Allah’a şerikler yani ortaklar kılmışlar. Arkasından Allah onların ortak ettiklerinden uludur demektedir. Devamında “onlar” denmektedir ki “onlar” Arapçada en az üç kişiyi ifade eder. Öncesinde hep “ikisi” denmektedir, “onlar” denmemektedir. Devamındaki “onlar” ifadesi Âdem ile Havva değildir. Daha önceki ayetlerde geçen topluluklardır. Bu iki ayette “ikisi ortak etti” denmemektedir. Salih çocuk hakkında “ikisi şerikler kıldı” denmektedir. Bu çocuğun salih olması iyi beslenmenden oldu, yürümenden oldu, şu hareketinden oldu diye gerekçeler üretmişlerdir. Şirk ise şeriklerin Allah’ın kurallarına aykırı olan uyulması zorunlu kurallar koymasıdır. Âdem ile Havva ilk aşamada kalmışlardır. Şerikler kılmışlar, şeriklerin koyduğu kurallar kısmı gerçekleşmemiştir. Etselerdi ayet فَلَمَّا آتَاهُمَا صَالِحًا أَشْرَكَاهُ فِيمَا آتَاهُمَا “İkisine bir salih verince ikisine verdikleri hakkında O’na ortak ettiler” şeklinde olurdu.
Bunlara göre salih vasfı hem amellerin hem insanların vasfıdır.
- Salih amel: Uyumlu amel demektir. Diğer amellerle uyum içindedir. Tek başına salih şeklinde gelirken, ameller olduğunda الصَّالِحَاتِ şeklinde gelir. Ameller birbiri ile uyumludur. Birinin çıktısı diğerinin girdisidir. Ameller bir sistem içinde uyumludurlar. Salih olmayan ameller gayr-i salih amellerdir. Gayr-i salih ameller içinde seyyie ameller vardır.
- Salih insan: İkiye ayrılır.
- Sosyolojik olarak salih insan: Kuran’da salihlerden olma şeklinde ifade edilir. Topluluk içinde uyumludur. Topluluğa zarar vermediği gibi topluluğun uyumunu bozmayan, uyumu sürdüren davranışlar sergiler. Kurallara uyar. Topluluğun gerçek uyumunu sağlayan da yalnızca Allah’ın kuralları olduğu için sosyolojik olarak salih insan ancak Allah’ın kuralları içinde yaşayarak salih insan kalabilir. Sosyolojik olarak salih insan için Kuran’da “o salihtir” şeklinde bir ifade yoktur. “Salihlerdendir” şeklinde ifade vardır ve salihler için tekil ism-i işaret kullanılması tek başına sosyolojik olarak salih olunmayacağını, ancak topluluk içinde salih olunacağını göstermektedir. Çünkü salih olma uyumluluk gerektirir ve uyumluluk ancak topluluk içinde gerçekleşecek bir durumdur. Sosyolojik olarak salih olmayan insan toplulukları için دُونَ ذَلِكَ “onun aşağısında olanlar” ifadesi kullanılmıştır. İnsanın kendisi değil de topluluğu salih olmanın daha aşağı seviyesindedir.
- Biyolojik olarak salih insan: Biyolojik olarak sistemleri, organları, hücreleri kendi aralarında ve dış çevre ile uyumludur. Herhangi bir kronik hastalığı yoktur, genetik hastalığı yoktur. Dışarıdan gelen toksinleri, zararlı maddeleri temizleme potansiyeline sahiptir. Biyolojik olarak salih insan olabilmek için dış çevrenin de temiz olması gereklidir. Besinlerin de salihliği sağlaması gerekir. Havanın da salihliği sağlaması gerekir. Günümüzde artık o kadar kötü hale gelmiştir ki besinler, çevre ve hava kirliliği biyolojik olarak salih insan olmayı da kalabilmeyi de çok çok zor bir hale getirmiştir.
Bu ayette cümle isim cümlesi şeklinde kurulmuştur. Eğer fiil cümlesi şeklinde gelseydi لَنُدْخِلَنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فِي الصَّالِحِينَ şeklinde gelirdi. “İman eden ve salih amel edenleri salihlerin içine girdireceğiz” anlamında olurdu. Fiil cümlesi ile gelebilecek bir cümle isim cümlesine dönüştürüldüğünde iki sebebi vardır. Biri tahsis diğeri te’kîddir. Tahsis yalnızca ona özel kılar, te’kîd kafalardaki şüpheleri giderir. Tahsis durumunda salihlerin içine girdirme yalnızca iman eden ve salih amel edenleredir. Te’kîd durumunda iman eden ve salih amel edenler için salihlerin içine girmede kafalardaki şüpheleri giderme durumu vardır.
Burada isim cümlesinde mübteda olarak gelen organize bir şekilde güvenliği sağlayıp, projeli ortak üretim ve iş yapanların durumu te’kîd edilmektedir. Onlar salihlerin içine girdirileceklerdir.
Bu salihlerin içine girdirilme ne zaman olacaktır? Te’kîd lâmlı ve nûnlu geldiği için gelecek zamandadır. Ayeti ne zaman okursanız okuyun gelecek zamandadır. Buna göre salihlerin içine girdirme ahirette olacaktır. Diğer taraftan salih amelin yapıldığı zamana göre düşünürseniz salih amelin yapıldığı zamandan sonrasını içermektedir ki salihlerin içine girdirme bu dünyada ileride olacak şeklindedir. Ancak salihlerin içine girdirme fiilinin dünyada olması da akla yatkındır, ahirette salihlerin bulunduğu yerde bulunma şeklinde olması da akla yatkındır. İbrahim Peygamber için ahirette salihlerden olacağı söylenmektedir.
Diğer taraftan biz girdireceğiz şeklinde birinci çoğul şahısla gelmiştir. Bu durumda yapılan işler melekler, ruhlar, diğer insanlar veya doğal kanunlar içinde gerçekleşecek demektir. Melekler ve ruhlarla gerçekleşecek olması ahirette gerçekleşmesini veya bu dünyada onların eliyle yapılacağını gösterirken diğer insanlar ve doğal kanunlar ile gerçekleşmesi bu dünyada olacağını gösterir. Ancak salihlerin içine girdirme önemli bir karinedir ve bu dünyada olması daha fazla beklenen bir durumdur. Buna ilaveten “biz” ifadesinin ahirette melekler vasıtasıyla gerçekleşeceğini ifade etmesi de uygun görünmektedir.
إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا وَإِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ مَوْلَاهُ وَجِبْرِيلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمَلَائِكَةُ بَعْدَ ذَلِكَ ظَهِيرٌ
Eğer ikiniz Allah’a tevbe ederse ikinizin kalpleri eğrilmişti. Eğer ikiniz onun aleyhine yardımlaşırsanız kesinlikle Allah onun mevlasıdır. Cibril, müminlerin salihi ve melekler bundan sonra destekçidir. (Tahrim 4)
Bu ayette peygamberin iki hanımının onun aleyhine yardımlaşması durumunda Allah’ın onun mevlası olduğu söylenmekte ve ardından da üç destekçi söylenmektedir. Birisi Cibril, birisi melekler ve diğeri de müminlerin salihidir. Burada ilginç olan صَالِحُو الْمُؤْمِنِينَ şeklinde müminlerin salih olanları denmemekte, tekil gelmektedir. Bunu manevi izafet olarak kabul edersek الصَّالِحُ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ “müminlerden salih olan” demektir. Buradaki salih olanı istiğrak kabul edersek müminlerden salih olanların hepsi demektir. Eğer صَالِحُو الْمُؤْمِنِينَ şeklinde gelseydi müminlerin içinden salih olanların belli bir kısmı topluluk olarak destekçidir anlamına gelecektir. Ayetteki şekil müminlerden salih olanların hepsi bireysel olarak destekçidir anlamındadır. Burada daha ilginç olanı müminlerden salih olan ifadesinin geçmesidir. Müminler destekçidir denmemiş müminlerin salihi destekçidir denmiştir. Müminlerin salih olanı her yönüyle tam olarak uyumlu olanı, en üst mertebede olanı demektir. Diğerleri bu mertebenin aşağısındadır. Müminlerin salihi Cibril ve meleklerle beraber sayılmıştır. Çok önemli bir mertebedir.
Kuran’da sadece İbrahim Peygamber için ahirette salihlerdendir diyor. Diğerleri için dememektedir. Bunun nedeni nedir? Ahirette salihlerden olma ne demektir? Ahirette salihlerden olmayanlar kimlerdir? Cennettekiler salihlerden de cehennemdekiler salihlerden değildir şeklinde düşünülebilir mi? Yoksa cennette salihlerden olmayan da var mıdır? Bu sorular üzerinde düşünülmelidir.
Kuran’da Salih Peygamber için salihlerdendir demiyor? İsmi zaten Salih olduğu için bunu demeye gerek yok mudur? Bunun üzerinde çalışılmalıdır.
Salihlerden olma, salihlerden kılınma, salihlerin içine girdirilme ve salihlere katılma kavramları vardır. Bunlar üzerinde de çalışılmalıdır.
Yalova, Teşvikiye; 16 Ekim 2021
M. Lütfi Hocaoğlu