ANKEBÛT SÛRESİ - 27. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ (28)
Ve Lût, kavmine demişti ki kesinlikle siz alemlerden hiçbirisinin onda sizi geçmediği hayasızlığa geliyorsunuz. (28)
Ma'tûf | Atıf harfi | Ma'tûf (16. ayet) | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh (14. ayet) |
Bedel | Mübd. minh |
Muzâfun ileyh Fiil cümlesi | Muzâf |
Mefûlun bih Mensuh isim cümlesi | Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil |
إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ | لِقَوْمِهِ | هُوَ | قَالَ | إِذْ | لُوطًا | وَ | إِبْرَاهِيمَ | وَ | نُوحًا |
وَلُوطًا
Ve Lût
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. 14. ayetteki لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ “Nuh’u kavmine göndermiştik” cümlesindeki Nuh’a 16. ayette İbrahim’i atfetmekte ve burada da Lût’u 16. ayetteki İbrahim’e atfetmektedir. Mana olarak لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ وَإِبْرَاهِيمَ وَلُوطًا Nuh’u kavmine göndermiştik ve İbrahim’i (kavmine) ve Lût’u (kavmine) şeklindedir.
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ
Kavmine demişti ki kesinlikle siz alemlerden hiçbirisinin onda sizi geçmediği hayasızlığa geliyorsunuz.
إِذْ: Zaman zarfıdır. Geçmiş zaman zarfıdır. Kendisinden sonra gelen cümlenin gerçekleştiği zamanı gösterir.
قَالَ: “Söyledi” demektir. Fâili müstetir (gizli) هُوَ zamiridir. Lût’a racidir.
لِ: “-e” demektir. Harf-i cerdir. قَالَ fiiliyle beraber kullanıldığında söylenilen kimseyi gösterir. Kendisinden sonra gelen mecrur haline getirdiği kelime kendisine söylenilendir.
قَوْمِ: “Kavim” demektir. قوم kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak kalkıp bir hedefe yönelerek dik durmak manasındadır. Bu mastar manasından ortak bir hedefe yönelmiş insan topluluğu manasında ism-i cemdir (topluluk ismidir). لِ ile mecrur olmuştur. Kendisine söylenilendir.
هِ: “O” demektir. Zamirdir. Lût’a racidir. Aslı هُ dur. قَوْمِ kelimesinin sonundaki kesre nedeniyle هِ şekline dönüşmüştür.
قَوْمِهِ: “Onun kavmi” demektir. İsim tamlamasıdır. Lût’un kavmidir.
لِقَوْمِهِ: “Onun kavmine” demektir.
قَالَ لِقَوْمِهِ: “Kavmine söyledi” demektir. Söylenilenler (kavlin mekulu) bundan sonra gelmektedir.
إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. İnnenin ismidir.
لَ: Başlama lâmıdır. İnnenin isminin veya haberinin başına gelir. Burada innenin haberinin başına gelmiştir.
تَأْتُونَ: “Gelirsiniz, geliyorsunuz” demektir.
الْفَاحِشَةَ: “Hayasızlık” demektir. فحش kökünden gelmiştir. Beşinci bâbdan فُحْشٌ mastarı bir fiilin şer’i veya örfi olarak kabul edilebilir, hoş görülebilir fiillerin sınırlarının dışında olması manasındadır. Bu mastardan gelen ism-i fâil olan فَاحِش şer’i veya örfi olarak kabul edilebilir, hoş görülebilir sınırların dışında olan demektir. Bu ism-i fâilin müennesi (dişili) فَاحِشَة dir. Ancak Kuran’da فَاحِشَةٌ bu anlamda kullanılmaz. Sonuna gelen ة ism-i fâili dişil yapan ة değildir. Bu ة harfi ism-i fâili özel bir anlamda daraltarak câmid isim haline getiren harftir. Bu aşırı fiillerin alanını daraltır ve içlerinden özel olarak kabul edilen sınırları aşan cinsel fiilleri ifade eder. Sonuna gelen ة nedeniyle lafzen dişildir. Çoğulu فَوَاحِشُ dur.
تَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ: “Hayasızlığa geliyorsunuz” demektir.
إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ: “Kesinlikle siz hayasızlığa geliyorsunuz” demektir.
Bu ayette Lût, kavmine fahişeye geldiklerini söylemektedir (تَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ). Burada gelme fiillerinden إِتْيَانٌ kullanılmıştır. Bir gelme fiili daha vardır. Bu da مَجِيءٌ fiilidir. İki fiil eş anlamlı olarak değerlendirilmektedir. Oysa arada fark vardır. En temel fark إِتْيَانٌ da gelen kişi ile gelinen kişi ya da yer arasında bir etkileşim vardır. مَجِيءٌ fiilinde ise bu yoktur, daha doğrusu fiil yalın halde gelme fiilidir. Gelme fiilinden sonra başka etkileşimler varsa ayrıca ifade edilir. إِتْيَانٌ da ise gelen ile gelinen arasında bir etkileşim vardır. Bu etkileşim başka cümlelerle açıklanabilir. Açıklanmasa da fehmedilebilir. Burada da إِتْيَانٌ kullanılmıştır ve arkasından bu gelme açıklanmıştır.
Burada üç te’kîd vardır. Müşedded inne kullanılmıştır. Bu iki te’kîddir. Buna ilaveten başlama lâmı kullanılmıştır. Bu da bir te’kîddir. Çünkü Lût’un sözlerini kavmi kabul etmemektedir. Yaptıklarını hayasızlık olarak görmemektedirler.
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
Ve Lut, kavmine demişti: Göre göre fahişeye mi geliyorsunuz? Siz kadınların dunundan adamlara şehvetle geliyorsunuz. Siz cahillik ediyor olan bir kavimsiniz. (Neml 54-55)
Bu ayette de aynı durum anlatılmaktadır. Ancak burada bir durum daha vardır. Fahişeye gelmenin görerek olduğu söylenmektedir. وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ (siz görür halde iken) ifadesi haldir. Buradaرَأْي fiili değil, إِبْصَارٌ fiili kullanılmıştır. Bu da mecazi değil, hakiki manaya bizi götürmektedir. Yani erkeklere şehvetle gelme herkesin içinde, herkesin gördüğü yerlerde açıkça gerçekleşmektedir.
Fahişe fiillerinin neler olduğuna bakarsak:
Fahişe türü | Açıklama |
الزِّنَى | Zina: Aralarında nikâh akdi olabilecek kimseler arasında nikâhsız cinsel ilişki olması |
النِّكَاحُ مَا نَكَحَ الآبَاءُ مِنَ النِّسَاءِ | Babaların nikâhladığı kadınları nikâhlamak: Burada babalardan kastedilen baba, babanın babası, babanın erkek kardeşleri ve bu şekilde soyun yukarı doğru gitmesidir. Bakara 133’de Yakup’un çocukları babaları ölüm döşeğindeyken ona نَعْبُدُ إِلَهَكَ وَإِلَهَ آبَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَهًا وَاحِدًا demektedirler. Senin ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahına, bir ilaha ibadet ederiz, demişlerdir. İbrahim Yakup’un dedesi, İsmail amcası, İshak babasıdır. Buradaki babaların (آبَائِكَ) kelimesi baba, amca ve dedeyi kapsamaktadır. Yusuf suresi 6. ayette Yusuf’a hitaben أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ denmektedir. Yusuf’a senin iki baban (أَبَوَيْكَ) denmekte, sonra bu iki babanın İbrahim ve İshak (إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ) olduğu bedel olarak söylenmektedir. Bu kelime anne-baba manasında da olduğundan bedel olarak İbrahim ve İshak getirilmiş ve kastedilenin anne-baba olmadığı gösterilmiştir. İbrahim Yusuf’un babasının dedesi, İshak ise dedesidir. Buna göre Kuran’da baba (أَب) kelimesi Türkçedeki baba, amca, babanın babası, babanın babasının babası gibi manaları kapsamaktadır. Eğer yalnızca Türkçedeki baba kastedilseydi وَالِد kelimesi kullanılırdı. |
أُمَّهَاتُكُمْ | Anneleriniz: Annelerle ilişki |
بَنَاتُكُمْ | Kızlarınız: Kızlarıyla ilişki |
أَخَوَاتُكُمْ | Kız kardeşleriniz: Kız kardeşlerle ilişki |
عَمَّاتُكُمْ | Halalarınız: Halalarla ilişki |
خَالَاتُكُمْ | Teyzeleriniz: Teyzelerle ilişki |
بَنَاتُ الْأَخِ | Erkek kardeşin kızları: Erkek kardeşin kızları ile ilişki |
بَنَاتُ الْأُخْتِ | Kız kardeşin kızları: Kız kardeşin kızları ile ilişki |
أُمَّهَاتُكُمُ اللَّاتِي أَرْضَعْنَكُمْ | Sizi emziren anneleriniz: Süt annelerle ilişki |
أَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ | Emzirmeden dolayı kardeşleriniz: Süt kardeşlerle ilişki |
أُمَّهَاتُ نِسَائِكُمْ | Kadınlarınızın anneleri: Kayınvalidelerle ilişki |
رَبَائِبُكُمُ اللَّاتِي فِي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَائِكُمُ اللَّاتِي دَخَلْتُمْ بِهِنَّ | Üvey kızlarla ilişki: İlişkiye girmediğiniz kadınlarınızdan olan korunaklarınızdaki üvey kızlarınız |
حَلَائِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلَابِكُمْ | Soyunuzdan olan oğullarınızın helallikleri: Gelinlerle ilişki |
أَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْأُخْتَيْنِ | İki kız kardeşi cem etmek: İki kız kardeşle aynı dönemde ilişki |
الْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ إِلَّا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ | Cariyeler dışında kadınlardan evli olanlar: Evli kadınlarla ilişki |
اللَّاتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ | Fahişeye gelen kadınlar: Nikâh akdi olamayacak erkeklerle iddet süresini beklemeden cinsel ilişki (genelev ilişkisi) ve lezbiyen ilişki |
اللَّذَانِ يَأْتِيَانِ الْفَاحِشَةَ | Fahişeye gelen iki erkek: Erkeklerde homoseksüel ilişki |
مَا: “Değil, yok” demektir. Olumsuzluk edatıdır. Kendisinden sonra mazi fiil gelirse geçmiş zamandaki olumsuzluktur.
سَبَقَ: “Öne geçti” demektir. سَبْقٌ “öne geçmek” demektir. Birisinin birisinden ya da bir işin başka bir işten zamansal olarak öncesinde olması veya mekânsal olarak onun önüne geçip irade edilen bir mekâna daha yakın olması veya işleri icra etmede onun önüne geçip irade edilen hedefe daha yakın olması manasındadır. سبق kökünden ikinci bâbdan mastardır.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. سَبَقَ fiilinin mef’ûlün bihidir.
بِ: “-nda, -nde” demektir. Harf-i cerdir. سَبَقَ (öne geçme) fiilinin hangi iş, hangi amel için olduğunu anlatır. Bu iş, amel bu harf-i cerden sora gelir.
هَا: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Üçüncü şahıs müennestir (dişildir). الْفَاحِشَةَ kelimesine racidir. Manen değil, lafzen müennes olan bir kelimedir. Yani müennesliğinin sebebi sonundaki ة harfidir. Sadece lafzi olarak dişil söylendiğinden dişil zamir döner. Gerçek bir dişillik değildir.
بِهَا: “Onda” demektir. Fahişede demektir. Fahişe işlerde demektir.
مِنْ: “Hiçbir” demektir. Harf-i cerdir. Olumsuzluk edatı olan مَا ile başlayan nefy cümlesi içinde geldiği için ve kendisinden sonra nekre geldiği için buna te’kîd min’i denir ve “hiçbir” anlamına gelir.
Te’kîd mini sadece إِنْ ve مَا olumsuzluk edatları ile kullanılır. لَا, لَنْ, لَمَّا ve لَمْ ile olan olumsuz cümleler içinde gelmez. إِنْ ile kullanıldığı zaman إِلَّا ile istisna yapılır. مَا ile kullanıldığında ya mazi fiille gelir ya da muzari fiille gelir. Mazi fiille geldiği zaman geçmiş zamanın tamamını kapsar. Muzari fiille geldiği zaman geniş zaman manasında olur, geçmiş, şimdiki ve gelecek zamanı kapsar.
أَحَدٍ: “Bir, birisi” demektir. وحد kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan حِدَةٌ mastarı “bir olmak” manasındadır. Bu mastar manasından أَحَدٌ “bir” anlamında isimdir. Ancak isim tamlamasında kullanıldığı zaman “bir” manasında iken tamlama olmadan kullanıldığında “birisi” anlamındadır. Yanında kimse olmayan, yalnız başına olan kimse anlamındadır. Erildir. Dişil karşılığı إِحْدَى dır.
İbdal olmuş, vâv harfi hemzeye dönüşmüştür.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
الْعَالَمِينَ: “Alemler” demektir. عَالَم “alem” demektir. علم kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan عَلْمٌ mastarı bir şeyle, bir işle, bir sıfatla ya da bir belirti ile bir şeyi, birisini tanımlamak, karakterize etmek, sınıflamak manasındadır. Bu manadan gelerek عَالَم kendine has özellikleri ile çevresinden ayrılan, tanınan, aynı özelliğe sahip olup bu özellikleri ile diğerlerinden ayrılarak sınıflandırılan topluluk manasından “alem” anlamında camid isimden ism-i cemdir. Lafzen tekildir ama topluluktaki her birey de manen tekili olacağından içeriği ile çoğuldur. Bu durum ism-i cemlerin özelliğidir. Çoğulu عَالَمِينَ dir. الْعَالَمِينَ kurallı erkek çoğuldur ve Kuran’da hep bu şekilde geçmektedir. Âkil varlıklar için kullanılır. “Birbirinden farklı vasıflara sahip topluluklar” demektir.
مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ: “Alemlerden hiçbirisi” demektir.
مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ: “Onda alemlerden hiçbirisi sizi geçmedi” demektir. الْفَاحِشَةَ nin hâl cümlesidir. Te’kîd mini ile beraber مَا ile mazi fiil kullanılmıştır. Geçmiş zamanın tümünü kapsamaktadır.
إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ: “Kesinlikle siz alemlerden hiçbirisinin onda sizi geçmediği hayasızlığa geliyorsunuz” demektir.
إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ أَحَدٍ مِنَ الْعَالَمِينَ: “Kavmine demişti ki kesinlikle siz alemlerden hiçbirisinin onda sizi geçmediği hayasızlığa geliyorsunuz” demektir.
Alem kendine has özellikleri ile çevresinden ayrılan, tanınan, aynı özelliğe sahip olup bu özellikleri ile diğerlerinden ayrılarak sınıflandırılan topluluktur. İlim ile aynı köktendir, bilinme durumu vardır. O topluluk o özellikle bilinir. Türkler askerlikle diğer topluluklardan ayrılırlar. Dilde bile abi abla gibi çocukları rütbelendiren kelimeler vardır. Askere giderken törenler yapılır. Eskiden askere gitmeyen, alınmayanlar kusurlu görülürdü, kız verilmezdi. Bu şekliyle Türkler bir alemdir. Alem olmak ırksal değildir, aynı genetik kökene sahip olmak değildir. İşte böyle kendine has özellikleri olan topluluklar alemdir. Ayette alemlerden hiçbirisi hayasızlıkta sizi geçmedi denmektedir. Geçmeme geçmiş zamanı kapsamaktadır. Ne fark vardır da onlardan öncekiler onları geçememişlerdir.
وَجَاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ قَالَ يَاقَوْمِ هَؤُلَاءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي أَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَشِيدٌ (78) قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ (79)
Kavmi ona koşturarak geldi ve önceden kötülükleri amel ediyorlardı. Dedi ki “Ey kavmim bunlar kızlarım, onlar sizin için daha temizdir, Allah’a ittika edin ve beni konuklarım içinde rezil etmeyin, sizden reşid bir adam yok mu?” Dediler ki “Yemin olsun sen biliyorsun ki kızlarında bizim hiçbir hakkımız yoktur ve kesinlikle sen ne irade ettiğimizi biliyorsun.”
وَجَاءَ أَهْلُ الْمَدِينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ (67) قَالَ إِنَّ هَؤُلَاءِ ضَيْفِي فَلَا تَفْضَحُونِ (68) وَاتَّقُوا اللَّهَ وَلَا تُخْزُونِ (69) قَالُوا أَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَمِينَ (70) قَالَ هَؤُلَاءِ بَنَاتِي إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ (71)
Medine ehli müjdeleyerek geldi. Dedi ki “Kesinlikle bunlar konuklarımdır, beni utandırmayın ve Allah’a ittika edin ve beni rezil etmeyin.” Dediler ki “Sana alemleri yasaklamadık mı?” Dedi ki “Bunlar kızlarım, eğer yapanlarsanız.”
Lût kavmini helak etmek için gelen Allah’ın elçilerini gören kavim onların yanına gelmiştir. Lût’un kızlarında hiçbir haklarının olmadıklarını söylemektedirler. Buradan anlıyoruz ki kızlarda hakları yoktur ama dışarıdan gelen erkeklerde hakları varmış. Şehre giren yabancılara tecavüz etme hakları olduğu kuralını koymuşlardır.
Lût’a alemleri yasaklamışlardır. Kendileri ile aynı özellikte olmayan, eşcinsellik özelliği olmayan alemlerdir. Alemlerin neyini yasakladıkları burada söylenmemektedir. Öncesi ve sonrası ve başka ayetlerden anladığımıza göre Lût’un başka topluluklara tecavüz etmelerini engellemeye çalışmasını yasaklamışlardır.
Lût kavminden önce de homoseksüellik vardır ama şehre giren herkese tecavüz etme hakkı daha önceden hiçbir toplulukta olmamıştır. Hiçbir topluluk bu yönde onları geçememiştir.
Ancak te’kîd min’i olan cümlede مَا dan sonra mazi fiil gelmiştir, muzari gelmemiştir. Mazi geldiği için Lût kavmini geçen geçmişte bir alem yoktur. Gelecekte olmayacak demek değildir. Gelin günümüze bakalım. Eşcinsel evliliğin yasal olduğu Avrupa ülkeleri vardır. Cinsel tercih kavramı çıkmış ve bunun hayasızlık değil tercih olduğu kabul edilmiş daha da kötüsü sözleşmelerle bunu biz bile imzalamışızdır. Homoseksüel evlilik yapanların çocuk evlat edinme ve resmen çocukları olarak kabul edilmesi rutin bir hal almıştır. Lût kavmi gibi tecavüz kanun haline gelmemiştir ama hayasızlık başka boyutlarda devam etmektedir ve her geçen gün daha da berbat bir hal almaktadır. En dindar insanlardan bazıları bile hayasızlığa cinsel tercih gözüyle bakmaya başlamıştır. Asıl tehlikeli olan budur. İnsanların bir anormalliği normal olarak görmeleri çok tehlikelidir. Nasıl Mekke’de cahiliye döneminde borcunu ödeyemeyen adamın kadınlarına el konulması normal görünüyorsa eşcinselliğin normal görünmesi de çok tehlikelidir. Cinsel sapkınlıklara sahip olanlara Sermaye dernek kurdurmuş, renkli renkli bayraklar yaptırmış ve tüm dünyada desteklediği bu dernekle hayasızlığı yaymıştır, yaymaya da devam etmektedir.
Yalova, Teşvikiye
05 Mart 2022
M. Lütfi Hocaoğlu